Türkiye'nin tarihsel Suriye politikası ve Türkiye-Suriye ilişkilerinin tarihi

Genel & Güncel Konular

Türkiye'nin tarihsel Suriye politikası ve Türkiye-Suriye ilişkilerinin tarihi

İletigönderen Tarihkolik » Cmt Ağu 02, 2025 14:52

Türkiye’nin en uzun ortak sınıra sahip olduğu komşusu Suriye'dir. Çeşitli coğrafi ve tarihi bağlar iki ülkeyi birbirine bağlayan faktörlerdir.

MİLLİ MÜCADELE YILLARINDA TÜRKİYE-SURİYE BAĞLANTILARI VE MUSTAFA KEMAL'İN DAHA GENÇLİK YILLARINDA BÖLGE İÇİN ORTAK TEŞEKKÜL HAYALİ

Mustafa Kemal, daha Harbiye sıralarındayken, Osmanlı Devleti'nin dağılacağını ve Türklerin çoğunluk olduğu topraklarda bir millî devlet kuracaklarını görmüştü. Bu durumda Arapların çoğunlukta olduğu Osmanlı toprakları Araplara terk edilecekti. Nitekim Mustafa Kemal haklı çıkacaktı. Birinci Dünya Savaşı sonunda, Türklerin çoğunluk olduğu topraklar bile işgal altına düştü. Bu koşullarda, artık Türkiye’nin önünde, millî devlet programı vardı. Mustafa Kemal 1919’da Kurtuluş Savaşını örgütlerken, aynı zamanda Irak ve Suriye'de antiemperyalist örgütler ile temasa geçmiştir. Düşüncesi yeniden Osmanlı düzeni tesis etmek değildi fakat bölgenin lideri yine Türkiye olmalıydı. Mustafa Kemal Paşa, Misak-ı Millînin kabul edilmesinden 11 gün önce, 17 Ocak 1920 günü, Erzurum ve Sivas Kongrelerinden beri saptanan Arap topraklarının Araplara ait olduğu kararını bir kez daha belirtti. Evet Mustafa Kemal'in aklında Misakı Millînin ötesinde bir proje vardı. Türkiye’de ve coğrafyasında yeni bir emperyalist işgale mahal vermeyecek bir devlet ve siyasal sistem planlıyordu!

Evet Mustafa Kemal Paşa, Ortadoğu'da Türkiye’nin, Suriye'nin ve Irak'ın bir araya gelerek konfederasyon veya farklı bir şekilde ortak bir sistem planlıyordu fakat resmi tarih bundan bahsetmez.

ATATÜRK’TEN SURİYE, IRAK VE TÜRKİYE KONFEDERASYONU

Mustafa Kemal Paşa'nın bölgedeki anti-emperyalist direniş teşkilatlarına çektiği bir telgrafta “Osmaniye, Bahçe, Maraş, Urfa taraflarında pek mühim muvaffakiyetler elde ettik. Hareketimize devam etmekteyiz. Mektuplarınızda, Suriye, Irak ve Türkiye’nin bağımsızlıklarını kurtaracak bir ‘konfederasyon’ teşkil eylemek veyahut gelecekte kararlaştırılacak tarzda bir irtibat tesis eylemek maksadıyla birlikte hareket edilmesi bildirilmiş ve biz de bu tekliflerinizi kabul ederek, tafsilatlı talimat göndermiştik. Bunların ulaştığına dair henüz bir malumat alamadığımızdan, Maraş üzerinden daha çabuk alabileceğinizi düşünerek, sözü geçen talimat özetini aşağıda arz ederiz.” ibareleri geçmektedir ki bununla ilgili okurlarımıza önereceğimiz esas kaynak, ilk defa 2018 yılı Ekim ayında basılan “Atatürk’ün Bütün Kaleminden 8 Suriye ve Irak” adlı kitaptır.

Burada görüldüğü gibi Atatürk, Anadolu’ya geçtikten sonra komşularımız Irak ve Suriye’nin ulusal güçleriyle de ilişki kurmuş ve onların kurtuluş mücadelelerine katkı yapmıştır. Türkiye, Irak ve Suriye arasında üçlü bir konfederasyon düşüncesi amaçlanmış.

Üç komşu ülkenin işgallerden kurtulması için ortak savaşım söz konusu.

Komşularımızla, özellikle de aynı imparatorluğu oluşturduğumuz ülkelerle ilişkiler hep sağlam tutulmuş ve siyasal, ekonomik, kültürel, hatta askeri iş birlikleri düşünüldü Atatürk döneminde.

Atatürk, Anadolu’daki antiemperyalist milli hareketle, Irak’taki ve Suriye’deki antiemperyalist hareketler arasında Uceymi Paşa ve özellikle Şeyh Ahmet Sunüsi aracılığıyla ilişki kurmuştur. O, bir taraftan Anadolu’yu düşmandan temizlemenin hesaplarını yaparken, diğer taraftan hem Musul’u Misak-ı Milli sınırlarına katmak, hem de Irak ve Suriye’deki bağımsızlık hareketlerini güçlendirmek istemiştir.

Anadolu’da emperyalizme karşı bir Kurtuluş Savaşı veren Atatürk -pek anlatılmasa da- eş zamanlı olarak Irak’ta ve Suriye’de de antiemperyalist hareketlerin gelişmesine destek olmuştur. Öyle ki Arap İslam dünyasında Kemalist hareketin Irak-Suriye uzantısına, “Harekât-ül Kemaliye” adı verilmiştir. Atatürk, Anadolu’daki antiemperyalist milli hareketle, Irak’taki ve Suriye’deki antiemperyalist hareketler arasında Uceymi Paşa ve özellikle Şeyh Ahmet Sunüsi aracılığıyla ilişki kurmuştur. O, bir taraftan Anadolu’yu düşmandan temizlemenin hesaplarını yaparken, diğer taraftan hem Musul’u Misak-ı Milli sınırlarına katmak, hem de Irak ve Suriye’deki bağımsızlık hareketlerini güçlendirmek istemiştir. Atatürk’ün, 30 Ağustos 1922’de Başkomutanlık Meydan Muharebesi’ni kazanmasından sadece bir gün sonra, 31 Ağustos 1922’de, Özdemir Bey de müfrezesiyle -Atatürk’ten iki bin kilometre uzakta- Derbent Zaferi’ni kazanmıştır. Böylece İngilizlerin ifadesiyle adeta Irak’ta “Kemalizm hayaleti” dolanmaya başlamıştır. Kurtuluş Savaşı’yla Anadolu’yu düşmandan temizleyen Atatürk, Irak ve Suriye’nin de bağımsız olabilmesi için -bilinenin aksine- çok çaba harcamıştır. Bütün bir Kurtuluş Savaşı boyunca “Biz aslında gerek Suriye ve gerek Irak’taki insanların bağımsız olmaları esasını kabul etmişizdir. Buna dair bir itirazımız yoktur.” diyen Atatürk, Irak’ın ve Suriye’nin, bağımsızlık mücadelesini ölünceye kadar hep desteklemiştir. Yeri gelmişken Atatürk'ün Suriye ve Irak ile ilgili söylediklerine de bir göz atalım: “Bütün kabahat Osmanlı İmparatorluğu’ndadır. Balkan Harbi sonunda Gelibolu’daydım. Ben Talat Paşa’ya teklif ettim. ‘Suriye’ye, Irak’a istiklal veriniz’ dedim. Talat Paşa: ‘Bunu başkasına söyleme, seni asarlar’ dedi. Fakat yapılacak şey bu idi. Eğer yapılsaydı, bugün Türkiye, Suriye, Irak, ki zaten kardeştirler, bugün daha samimi kardeş olacaklardı.”

24 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin birinci “ilk gizli celsesi”nde Kral Faysal hakkında bilgi veren Mustafa Kemal’in şu ifadeleri galiba Atatürk'ün konfederasyon için ne denli kararlı olduğunu ortaya koymaktadır:

“..Dedik ki: ‘Artık millî sınırımız dahilinde bulunan insani kaynakları ve genel menfaatleri sınırımız haricinde israf etmek istemeyiz. Fakat birlik kuvvet teşkil edeceğinden bütün İslam âleminin manen olduğu gibi maddeten de müttefik ve birleşmiş olmasını şüphe yok ki, büyük memnuniyetle karşılarız ve bunun içindir ki, bizim kendi sınırımız dahilinde bağımsız olduğumuz gibi Suriyelileri de sınırı dahilinde ve millî hâkimiyet esasına dayanmış olmak üzere serbest ve bağımsız olabilirler. Bizimle anlaşmanın ve ittifakın üstünde bir şekil, ki federatif veyahut konfederatif denilen şekillerden biriyle peyda edebiliriz.’”

Atatürk, Suriye ve Irak’ta Arapların ve Kürtlerin Fransız ve İngiliz emperyalizmine karşı mücadelelerini ateşledi. Oralara örgütçüler ve silahlı birlikler gönderdi. Başarılı oldu. Büyük ayaklanmalar gerçekleşti. Dahası o ortak mücadele ortamında, Türkiye, Suriye ve Irak arasında bir konfederasyon oluşturulmasını, Arap örgütleriyle karara bağladı. Bu konu bilinmez.

BELGELERLE KONFEDERASYON ANLAŞMASI

Mustafa Kemal Paşa, 24 Ocak 1920 günü Halep’teki Arap Milli Teşkilatı Riyaseti’ne çektiği bir telgrafla konfederasyon önerisini kabul ettiğini bildirmektedir:

“Mektuplarınızda Suriye, Irak ve Türkiye’nin bağımsızlıklarını kurtaracak bir ‘konfederasyon’ teşkil eylemek veya irtibat maksadıyla birlikte hareket edilmesi bildirilmiş ve biz de bu tekliflerinizi kabul ederek tafsilatlı talimat göndermiştik.”

Yine Atatürk, Kolordu Kumandanlıklarına Heyeti Temsiliye adına 23 Şubat 1920 günü yolladığı talimatın eklerinde, konfederasyon planının kabul edildiği bilgisini ulaştırır.

Aslında konfederasyonu asıl planlayan, Mustafa Kemal Paşa’dır. Talat Paşa’ya yazdığı 29 Şubat 1920 günlü gizli mektupta, yaptığı öneriyi Arapların kabul ettiğini bildirmiştir: “Nezdimize gelmiş olan salâhiyettar Arap delegeleri ile kararlar alınmıştır. Araplara karşı başından beri ifade ettiğimiz siyasi formül şudur: ‘Her millet kendi bağımsızlığını kurtardıktan sonra’ ‘konfederasyon’ halinde birleşmek. Bu esas Araplarca memnuniyetle kabul edilmiştir.”

TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN İLK YILLARINDA SURİYE İLE İLİŞKİLERİN SEYRİ

29 Ekim 1923’te Türkiye Cumhuriyeti ilan edilirken 5 Aralık 1924’te Şam ve Halep Devletleri’ni birleştirerek Suriye adı altında yeni bir devlet yani bugünkü Suriye’yi kurmuştur. 1936’da Alevi ve Dürzi Devletleri de Suriye’ye katılmıştır. Ancak Osmanlı dönemindeki Suriye topraklarının bir kısmı Lübnan’a bağlanmıştır. Fransız işgal kuvvetleri komutanı General Catroux, Suriye’nin bağımsızlığını özgür Fransa adına ilan etmiş, ama Fransız orduları 1946’da Suriye’yi terk etmiştir. Dolayısıyla Atatürk döneminde Suriye bağımsız bir ülke değildi. Bu dönemde Suriye ile ilişkiler doğrudan mümkün olmamıştır. Suriye ile ilgili konularda Türkiye muhatap olarak Fransa’yı almak zorunda kalmıştır. Türk-Suriye ilişkileri diğer Arap ülkelerine göre daha sorunlu olmuştur. Bu durumda yaşanan Hatay meselesinin de payı büyüktür. Hatay'ın Türkiye'ye katılmasını hiçbir zaman kabullenemeyen Suriye halen haritalarda Hatay'ı kendi toprağı olarak göstermeye devam etmektedir.

SOĞUK SAVAŞ YILLARINDA TÜRKİYE-SURİYE İLİŞKİLERİNİN SEYRİ



1955 yılı 24 Şubat’ında Türkiye, İran, Irak ve Pakistan devlet/hükümet temsilcilerinin Irak’ın başkenti Bağdat’ta bir araya gelerek meydana getirdikleri Bağdat Paktı'na katılımı beklenen Suriye’nin Türkiye sınırına 1956 yılında boydan boya 800 küsûr kilometrelik mayın döşendi. Mayın döşemenin zahirî, yani görünür gerekçesi, kaçakçılığı önlemekti. Hakikatteyse, iki ülkenin arasında aşılması zor bir bariyer kurmaktı. Nitekim, sayısız insan-hayvan ölümlerine yol açan bu mayınların temizlenmesi defalarca gündeme getirilse de, bir türlü tam tahakkuk ettirilemedi, hayata geçirilemedi.

Bu pakta Suriye'nin de katılması beklenirken İngiltere’nin Bağdat Paktı'na hiç beklenmeyen iştiraki sonucu paktı kuran Türkiye, Irak, İran ve Pakistan'da tuhaf gelişmeler yaşanmaya başladı ve kuruluş safhasından hemen sonra Suriye, Mısır ve Suudi Arabistan’ın da dahil olması tartışılan ve gerçekleşmesi için üzerinde ciddi çalışmaların başlatıldığı Bağdat Paktı için sonun başlangıcına gelindi. Bu saatten sonra bir daha da Türkiye ve Suriye'nin bir araya gelebilecekleri bir teşebbüs girişimi gerçekleştirilemedi.

Soğuk Savaş döneminde ortaya çıkan uluslararası gerilimlerden biri olan 1957 Suriye Krizi esnasında bir tarafta Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri, İsrail, Lübnan, Ürdün ve CENTO; diğer tarafta ise Suriye, Sovyetler Birliği, Mısır ve Bulgaristan yer almıştır. İki blok (Batı ve Doğu Blokları) arasında sert bir diplomatik çekişme yaşanırken, Türkiye'nin Suriye, Bulgaristan ve Sovyetler Birliği ile olan sınırlarında askerî yığınaklar gerçekleştirildi.

Hakeza Türkiye'nin 1973 yılında Fırat Nehri üzerine Keban Barajı'nı kurması Suriye'ye akan nehir sularında azalmaya neden olacağı endişesini uyandırdığı için iki ülke arasında zaman zaman gerilimler yaşanmıştır. Türkiye'nin 1976 yılında Aşağı Fırat Projesi'ni geliştirerek Güneydoğu Anadolu Projesi'ne dönüştürmesi ve Karakaya Barajı'nın inşaatına başlaması iki ülke arasındaki su anlaşmazlıklarına bağlı gerilimleri daha da tırmandırmıştır.

1970’Lİ, 1980’Lİ VE 1990’LI YILLARDA ASALA VE PKK SEBEBİYLE ZİRVE YAPAN VE ADANA MUTABAKATI İLE DÜŞEN DİPLOMATİK TANSİYON

1975’ten beri Türkiye'ye karşı bölücü faaliyetlerde bulunan ve Türk diplomatlarına yönelik saldırılar gerçekleştiren ASALA terör örgütü ve sonradan onun vizyonunu ve misyonunu sahiplenen PKK terör örgütünün en çok destek alageldiği ülkelerin başında Suriye gelmiştir.

Hafız Esed, önce ASALA'yı ve tabi ki ardından da PKK'yı Türkiye'ye karşı bir koz olarak kullanmış, yetinmeyerek liderlerine başkent Şam'da oturma izni vermiştir.

Suriye'nin Türkiye aleyhtarı terör örgütlerine destek sunmasına misilleme olarak Türkiye de İsrail ile iş birliğine gitmiş, Fırat ve Dicle nehirlerinin debisini azaltarak Suriye'ye giden su oranını azaltmıştır.

Türkiye'nin bu hamlelerine karşılık ise Suriye Yunanistan ile askerî işbirliğine gitmiştir. Bu olayın ardından Türkiye çok sert bir tutum sergileyerek Suriye'ye nota verdikten sonra eğer tutum değişikliği olmazsa askerî müdahale tehdidinde bulunmuş ve iki ülke savaşın eşiğine gelmiştir.

Türkiye'nin baskısı sonucu Abdullah Öcalan Suriye'den sınır dışı edilmiştir. Bu olaydan sonra iki ülke arasında 20 Ekim 1998'de Adana Mutabakatı imzalanmış ve teröre karşı iş birliği yapılarak Güvenlik İşbirliği Komisyonu kurulurken Adana Mutabakatı ile iki ülke askerî bir çatışmanın eşiğinden dönerken diplomatik tansiyon da düşmeye başlamıştır.

2000’Lİ YILLARDAN GÜNÜMÜZE: ISINAN TÜRKİYE-SURİYE İLİŞKİLERİNİ DONMA SEVİYESİNE GETİREN SOĞUMAYA SEBEP OLMAKLA KALMAYIP SURİYE’DE YÖNETİMİ DEĞİŞTİREN İÇ SAVAŞ

Suriye ile Eylül 1998’de Adana Mutabakatı imzalanarak ilişkilerdeki düzelmenin ilk aşamasının gerçekleşmesinin devamı, 2000 yılında vefat eden Suriye'nin merhum Devlet Başkanı Hafız Esad’ın cenaze törenine daha birkaç günlük çiçeği burnunda müstakbel Türkiye Cumhurbaşkanı olan Ahmet Necdet Sezer'in katılmasıyla gelecekti ve bu durum, ilişkilerde yeni bir başlangıç yapmıştı. 2002 yılında yaşanan iktidar değişikliğiyle daha aktif bir dış politika ve komşularla sıfır sorun çizgisini benimseyen Türkiye, ilişkilerinin düzelme aşamasına geldiği Suriye ile her alanda iş birliği anlaşmalarını imzaladı. İki ülke sınırlarındaki mayınların ve iki ülke arasındaki vizelerin kaldırılması ile devam eden süreç 2007 yılında Fenerbahçe futbol takımının Halep'te hazırlık maçı yapması ve iki ülkenin de üst düzey devlet protokolünün bu maçı izlemesiyle doruk noktasına ulaştı. Futbol diplomasisinden sonra da ilişkilerdeki bahar havası devam etmiş, 2008 yılında iki ülkenin devlet başkanları birlikte Bodrum’da tatil diplomasisi vesilesiyle buluşurken 2009 yılı Nisan ayında iki ülke ortak askerî tatbikat gerçekleştirirken sonrasında yine aynı yıl iki ülke ortak bakanlar kurulu toplantısı bile düzenlemiştir. 2010 yılında Türkiye'den Gazze'ye insani yardım için yola çıkan Mavi Marmara gemisine Siyonist İsrail rejiminin düzenlediği saldırılar sonucu gemideki 9 Türk vatandaşının katledilmesi sonucu düzenlenen cenaze namazını Suriye hükümetinin gönderdiği bir imam kıldırmıştır. Suriye tarafından gelen bu hamle, Türkiye-Suriye ilişkilerinin en zirve noktasıdır. Bu süreçte Türk devlet erkânı Suriye ile Türkiye’nin entegrasyonundan bile söz etmeye başlamıştı. Yine aynı süreç içerisinde Doğu Akdeniz Dörtlüsü adıyla Türkiye, Suriye, Lübnan ve Ürdün arasında serbest dolaşımı öngören bir anlaşma imzalanmıştı.

2010 yılında başlayan Arap Baharı'ndan etkilenen ülkelerden birisi olan Suriye'de 26 Ocak 2011 tarihinde iktidar karşıtı gösteriler düzenlenmeye başlanırken 15 Mart günü ise gösteriler ulusal çapta yayılmış ve iktidarı tehdit eder duruma gelmiştir. Batı ülkelerinin de desteğiyle örgütlü bir koalisyon halini alan Beşar Esad muhalifleri ile Beşar Esad iktidarı arasında çatışmalar başlamıştır.

Esad hükûmetinin muhalifler üzerine yaptığı Haziran 2011 Cisr eş Şuğur operasyonunundan kaçan 3.000 dolayında Suriyeli Türkiye'ye sığınmıştır. Bu olaydan sonra Türk devlet yetkililerinden arka arkaya Suriye devlet makamlarına uyarılar gelirken tüm ticari ilişkiler de askıya alınmıştır.

2011 yılı sonlarına doğru Şam rejiminin kuzeydoğudaki şehirlerden çekilmesiyle boşluğu dolduran terör unsurları, Türkiye için sorun teşkil etmeye başlamıştır.

9 Nisan 2012 tarihinde Kilis'in Suriye sınırına yakın bölgesinde Esad güçleri ile muhalifler arasında çatışma çıkarken muhaliflerin Türkiye'ye doğru kaçması karşısında Esad güçleri de Türkiye sınırına doğru ateş açmış ve olaylarda bir Türk vatandaşı da yaralanmıştır.

25 Mayıs 2012 tarihinde Esad güçleri tarafından gerçekleştirilen Hule Katliamı sonrasında ise Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinden yapılan bir açıklama ile "Alçakça" olarak nitelenen bu operasyon nedeniyle Türkiye, Suriye'ye nota vererek tüm diplomatik ilişkilerin askıya alındığını ve Suriyeli diplomatların sınırdışı edileceğini duyurmuştur.

3 Ekim 2012 tarihinde Suriye'nin Tel Abyad ilçesinden ateşlenen iki adet top mermisi Türkiye'nin Suriye sınırındaki Akçakale ilçesine düşünce 5 kişi ölmüş, 10 kişi de yaralanmıştır. Bu olay sonrası ilçedeki okullar tatil edilmiş ve bazı noktalar boşaltılmıştır. Türkiye "meşru müdafaa" hakkını kullanarak aynı gün içinde Tel Abyaz ilçesine T-155 Fırtına obüsleri ile topçu ateşi başlatmıştır.

Olayın ardından toplanan TBMM, Suriye'ye müdahale için hükûmete askerî tezkere verirken ayrıca NATO'yu acil olarak toplanmaya çağıran Türkiye’ye toplantıda destek çıkmıştır. Ayrıca ABD ve BM tarafından da Türkiye'ye destek açıklamaları yapılmıştır.

Aralık 2012'de Suriye Türkiye, Suriye sınırına MIM-104 Patriot füzeleri yerleştirmek için Türkiye'nin yaptığı başvuru, NATO tarafından sadece savunma amacıyla kullanılacağı garantisi verilen füzelerin yerleştirilme isteğine onay verilmiştir.

16 Eylül 2013 günü Suriye'ye ait Mi-17 tipi bir helikopter sınır ihlali yaptığı gerekçesiyle Türk savaş uçakları tarafından düşürülürken Türk Genelkurmay Başkanlığı’nın yaptığı açıklamaya göre Suriye helikopteri sınıra yaklaşık 48 kilometre mesafede iken üssü Diyarbakır'da bulunan Birleştirilmiş Kontrol İhbar Merkezi tarafından takibe alınmış, yapılan uyarılara rağmen sınırı 2 kilometre ihlal etmesi nedeniyle Türk jetinin düşürülmesi sonrası değişen angajman kurallarına uyularak düşürülmüştür. Suriye Genelkurmay Başkanlığı tarafından helikopterin Türk jetleri tarafından düşürüldüğünün onaylandığı bir açıklama yapılarak malum açıklamada helikopterin Lazkiye kırsalı Bedama bölgesi üzerinde Türkiye sınırından giren muhalifleri izlemekte iken teknik bir aksaklık sonucu Türkiye sınırlarına girdiği de doğrulanmış fakat askerî bir görevi olmayan helikopterin hemen Suriye sınırına geri döndüğü ifade edilmiştir.

23 Mart 2014 tarihinde Suriye'ye ait bir MiG-23 savaş uçağının Türkiye tarafından düşürülmesinden sonra Türk Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre Birleştirilmiş Kontrol İhbar Merkezi tarafından Hatay sınırına 80 deniz mili kala izlemeye alınan iki Suriye savaş uçağı sınıra 10 deniz mili mesafeden itibaren Türk hava sahasına yaklaştığına ilişkin dört kez ikaz edilmiş fakat ikinci uçak uyarıyı dikkate almayarak Türk hava sahasına girmiş, yaklaşık 1 kilometre kadar da hava sahasını ihlal etmiştir. Daha sonra batıya doğru yönelerek 1.5 kilometre kadar Türk hava sahasında uçmaya devam eden uçak bu esnada bölgede hava devriye görevinde bulunan Türkiye'ye ait bir F-16 savaş uçağından 13.14'te Suriye uçağına füze atılmış ve isabet alan Suriye savaş uçağı sınırın 1200 metre güneyindeki Keseb kasabasına düşmüştür. Suriye Arap Haber Ajansı ise Türkiye'nin verdiği bilgileri yalanlayarak vurulan uçağın Türkiye hava sahasında olmadığını, Lazkiye üzerinde muhalif kuvvetlere karşı bir hava harekâtında olduğu yönünde açıklama yapmıştır. Ertesi gün açıklama yapan uçağın pilotu da Suriye Arap Haber Ajansı'nı doğrulayarak Türkiye sınırından 7 kilometre uzakta olduğunu, vurulduğu sırada da üsse geri dönmeye hazırlandığını açıklamıştır.

9 Aralık 2015 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti, iki ülke arasındaki vize serbestisi anlaşmasını tek taraflı iptal etmesine cevaben 17 Aralık 2015'te Suriye Arap Cumhuriyeti de anlaşmayı iptal ettiğini duyurdu.

Suriye'nin İdlib ilinde bulunan İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi"nde ateşkes gözlem misyonu için kurulan Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ait 10 nolu gözlem noktası 29 Nisan 2019 ve 4 Mayıs 2019 tarihlerinde 2 defa Suriye Arap Ordusu güçleri tarafından topçu atışı ile saldırıda bulunuldu. Saldırıda ilk belirlemelere göre 4 asker hafif yaralandı. Yaralı askerler bölgeye sevk edilen helikopterler ile tahliye edildi.

9 Ekim 2019 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri'nin gerçekleştirdiği Barış Pınarı Harekâtı’nın 17 Ekim 2019 günü yaptığı açıklamada işgal olduğunu iddia eden Esed rejimi, buna karşılık verileceğini açıkladı.

23 Ekim 2019 günü Türk Millî Savunma Bakanlığı harekâtın sona erdiğini açıkladı.

13 Şubat 2020 tarihinde Suriye Parlamentosu, yıllardır Türkiye'nin aleyhine propaganda olarak Ermeni diasporasınca kullanılmaya çalışılan 1915 Ermeni tehcirini sözde soykırım olarak oy birliğiyle tanımaya karar verdi.

Muammer Kaddafi, Hüsnü Mübarek, Ali Abdullah Salih, Zeynel Abidin Bin Ali gibi önemli Arap liderlerin devrildiği kanlı Arap Baharı’na rağmen İran'ın milis kuvvetleriyle, Rusya'nın da hava gücüyle sunduğu desteklerle devrilmeden ayakta kalabilen Beşşar Esad rejimi, Suriye topraklarının büyük çoğunluğunu kontrolünde tutma noktasına gelmişti. Rejim karşıtlarının sıkışıp kaldığı İdlib, Esed rejimi için çözülemeyen bir düğüm olarak kalmıştır. Esad, burayı da alırsa artık Suriye İç Savaşı'nın kazananı olduğunu ilan edecekti.

Bu yüzden hiç vakit kaybetmeksizin 27 Şubat 2020’de rejim kuvvetleri İdlib üzerine büyük bir taarruz başlattı. Fakat Şam rejiminin kullandığı uçaklar, Türk askerlerinin bulunduğu bir konvoyu da vurunca 34 Türk askeri şehit oldu. Bu hadise, Türkiye'nin Suriye İç Savaşı kapsamındaki en büyük kaybıdır.

Saldırının ardından, Türk Silahlı Kuvvetleri, Suriye askerini "meşru hedef" olduğunu açıklayarak 200'den fazla topçu atışıyla 329 Suriye askerinin "etkisiz hâle getirildiğini" açıklarken Türk Silahlı Kuvvetleri'ne bağlı topçu birlikleri Halep'in kuzeyindeki Nubl-Zehra bölgesinde bulunan Suriye ordusu ve Hizbullah hedeflerini de vurdu.

29 Şubat 2020'de Türk Silahlı Kuvvetleri ile birlikte hareket eden Suriye Millî Ordusu, İdlib'in güneyinde Dukmak, Tel Mabutah (Zukum), Kalaydin, Kawgafinah, Sahafun köylerini Suriye hükûmet güçlerinden temizleyerek kontrol altına aldı.

1 Mart 2020'de Suriye rejim kuvvetlerinin İdlib üzerindeki hava sahasının kapatıldığını, bölgede görülecek tüm hedeflerin düşman olarak algılanıp hava savunma sistemleri tarafından vurulacağını duyurmasından sonra Türkiye tarafından Suriye ordusuna bağlı Rus yapımı 2 savaş uçağı düşürüldü. Millî Savunma Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, "Uçaklarımıza taarruz eden Rejime ait 2 SU-24 tipi uçak düşürülmüştür” denildi.

2 Mart 2020'de Suriye Silahlı Kuvvetleri, Ruş hava desteğiyle Serakib ilçesi ve etrafındaki birkaç kasabayı ele geçirirken Rusya, Rus askeri polisinin ilçeye girdiğini duyurdu.

3 Mart 2020'de Türk silahlı kuvvetleri'ne ait bir F-16 savaş uçağının Türk sınırları içerisinden, 45 kilometre uzaktan yaptığı atış ile Esad rejimine ait L39, bilinen adıyla "Albatros", tipi uçağı düşürdüğü açıklandı. Aynı gün Suriye ordusunun saldırısı sonucu 1 Türk askeri şehit olurken 9 Türk askeri yaralandı. Türk Silahlı Kuvvetleri bölgede bulunan 82 Suriye ordusu hedefini ateş altına aldı. Bölgedeki çeşitli kaynaklardan alınan son bilgilere göre; ateş altına alınan Suriye ordusu hedeflerinden 9 tank, 2 obüs, 6 ÇNRA ve 2 askeri aracın imha edildiği, 299 Suriye askerinin öldürüldüğü açıklanmıştır.

4 Mart 2020'de Suriye Silahlı Kuvvetleri Türk Silahlı Kuvvetlerine yeni bir saldırı gerçekleştirmiş, saldırı sonucu 2 Türk askeri şehit olurken 6 Türk askeri yaralanmıştır. Yaralanan askerlerden birisi 5 Mart 2020'de şehit olmuştur.

6 Mart 2020'de saat 00.01 itibarıyla ateşkes başlatıldı.

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin operasyonu Esad rejimi kuvvetlerine ağır darbe vururken 10 yıllık iç savaşta ağır kayıplar vermiş bulunan Suriye Hava Kuvvetleri, Türk karşı saldırısı sonucunda zaten zayıf duruma düşmüş gücünü de kaybetti. Bu da rejimin 2024’te devrilmesinin zeminini hazırlamıştı. Ağır şekilde kayıp veren Rejim güçleri Bahar Kalkanı Operasyonundan sonra İdlib ve çevresine varil bombası saldırılarına son vermek zorunda kaldı. 2024 yılında yayınladığı bir raporda Syrian Network For Human Rights, İdlib'te son varil bombası saldırısının Mart 2020 tarihinde yapıldığını belirtti.

Bahar Kalkanı Harekâtı sonrası bir daha Beşar Esed İdlib'e karşı operasyon girişiminde bulunmadı.

2021 yılının sonlarında ise Suriye Parlamentosu Hatay'ın Suriye toprağı olduğunu öne sürerek Hatay'ı geri almak için her şeyi yapacaklarına dair açıklama yaptı.

Suriye Parlamentosu Hatay'ın Türkiye’ye katılmasının 82. yıl dönümü vesilesiyle bir açıklama yaparak şehrin “İşgal altındaki Suriye topraklarının bir parçası olduğunu” iddia etti.

Açıklamada, “Hatay’ın Türkiye'nin eline kalmaması ve geri alınması için mümkün olan her şeyin yapılacağı” şeklinde ibareler yer aldı.

2020’den 2024’e kadar Suriye haritası, neredeyse 4 yıl boyunca hiç değişmeden kalırken artık Suriye'de sular durulmaya başlamış, iç savaşın fiilen sona erdiği hissiyatı hakim olmuştur.

Bu süreçte birçok ülke de Esad'la ilişkilerini yeniden değerlendirme çağrısı yaparken 2011 itibariyla Esad aleyhine diplomatik izolasyon politikası uygulayan ve büyükelçiliklerini geri çeken ülkeler birer birer rejimle normalleşmeye başlar. Türkiye ise normalleşme kapısını çeşitli şartlara bağlayarak birazcık aralamıştır.

2012’de çıkarıldığı Arap Birliği'ne 2023 yılında tekrar kabul edilen Beşar Esed aleyhine Avrupa ülkelerince uygulanan yaptırım ve boykot hamlelerinde de çatlama olur. 2018’de Esad ile normalleşen Yunanistan'dan sonra İtalya da artık Şam'a büyükelçi atadığını açıklayarak Suriye'de büyükelçiliği açık olan 7. Avrupa ülkesi olmuştur.

Artık dünyanın el uzatmaya başladığı Esad, muhalif gruplara karşı nihai ve kesin zaferini ilan etmeye hazırlanırken Esad karşıtı güçler 27 Kasım 2024'te Halep kırsalına doğru sınırlı, ama hiç beklenmeyen bir saldırı başlattı. 10 yıllık iç savaşta ağır kayıplar vermiş bulunan ve operasyonel gücünü kaybeden Suriye rejim kuvvetleri, saldırılar karşısında neredeyse hiç varlık gösteremedi. Zira artık şartlar değişmiş, Esed'e arka çıkan Rusya ve İran, kendi meselelerine öncelik verirken Esad'ı geri plana atmışlardı. İran, İsrail tarafından gerçekleştirilen yoğun saldırılar yüzünden Suriye'deki askeri varlığını azaltarak kritik karargahları boşaltırken önceliği kendi ülkesini korumaya vermiştir. İran'ın vekil kuvveti Hizbullah da Lübnan'da İsrail karşısında ağır kayıplar vererek büyük yaralar almıştır. Hakeza Rusya da bitmek bilmeyen Ukrayna Savaşı ile boğuştuğu için Suriye'deki askeri gücünü Ukrayna'ya kaydırmıştır. Artık Esad'ın destek alacağı bir güç kalmazken Suriye adeta kendi kaderine terk edilmişti. Rejim askerleri, Suriye ordusu üniformalarını çıkarıp atarak sivil halkın arasına karışır. 7 Aralık 2024'te muhalif güçler, yaklaşık yirmi dört saat süren taarruz sonrasında Humus'un kontrolünü tamamen ele geçirdi. Hükûmet savunmasının hızla çökmesi, geri çekilmeleri sırasında hassas belgeleri imha eden güvenlik güçlerinin aceleyle geri çekilmesiyle sonuçlandı. Bu ele geçirme sonrasında muhalifler, güçlere kritik ulaşım altyapısı, özellikle de Şam'ı kıyı bölgesine bağlayan ve hem Esad'ın destek üssünün hem de Rus askeri tesislerinin bulunduğu otoyol kavşağı üzerinde kontrol sağladı. Humus'un muhalif güçler tarafından ele geçirilmesi geniş çaplı kutlamalara yol açmış, halk sokak gösterilerine katılmıştır. Kutlamalar sırasında Esad karşıtı sloganlar atıldı: “Esad gitti, Humus özgür“ ve ‘Yaşasın Suriye, kahrolsun Beşar Esad’ gibi Esad karşıtı sloganlar attılar, Esad'ın portrelerini içeren hükümet sembollerini kaldırdılar ve muhalif savaşçılar zafer kutlamaları yaptılar. Başkent Şam'a giren muhalifler, başkentteki hapishane mahkûmlarını serbest bırakır. Bu durum, rejimin yıkılışının kesinleştiği an olarak tarihe geçer.

Ceramana'nın ana meydanında protestocular Hafız Esad'ın bir heykelini yıktı. Akşam saatlerinde hükümet yanlısı güçlerin geniş çaplı protestoların patlak verdiği bazı banliyölerden çekildiği bildirildi.

8 Aralık'ta Esad'ın ailesinin Moskova'ya kaçtığı ve Rusya'da sığınma hakkı aldığı bildirildi. Rejimi devirmek için sadece 12 gün yeterli olmuştu. Yeni Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara olurken İdlib merkezli Suriye Kurtuluş Hükümeti’nin başkanlığını da yapmış olan Muhammed el-Beşir, ertesi gün Suriye geçiş hükümetinin yeni başbakanı olarak atandı.

Eski rejime karşı çeşitli şartlar karşılığında normalleşilebileceğini açıklayarak kapıyı birazcık aralayan Türkiye, Şam'daki geçiş hükümetiyle diplomatik ilişkilerini hızla yeniden tesis etmeye başlamış, son 12 yıldır kapalı olan Suriye'deki büyükelçiliğini 15 Aralık 2024’te yeniden açmıştır. Ayrıca Suriye'nin 2012’de çıkarıldığı İslâm İş birliği Teşkilatı’na 2025’te yeniden alınmasında etkin rol oynayan Türkiye, yeni rejimin yönetimi ele aldığı Suriye'ye yönelik uluslararası yaptırımların kaldırılmasını savunmaktadır. 2025 yılı ocak ayında Türk Hava Yolları, Şam'a uçuşlarını yeniden başlatacağını açıkladı.
Kullanıcı küçük betizi
Tarihkolik
Üye
Üye
 
İletiler: 15
Kayıt: Pzt May 26, 2025 7:05

Şu dizine dön: Genel - Güncel Konular

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

cron

x