Türkiye sineması Hollywood’la yarış halinde! / Selcan TAŞÇI

Türkiye sineması Hollywood’la yarış halinde! / Selcan TAŞÇI

İletigönderen Balasagun » Pzt Ara 05, 2011 10:49

Türkiye sineması Hollywood’la yarış halinde!

Yazan yazana...

Öven övene...

Alkışlayan alkışlayana...

Fısıltı gazetesinde tam sayfa ilanı:

“İzle mutlaka!”

Medya desteği o biçim, reyting obezi dizilerde bile illa sıkıştırıyorlar araya; hani Fatmagül’ün kolyesine, entarisine yok sattıran kafa, izlediği filmi de kapalı gişe oynatır mutlaka!

Utanmasalar Topkapı Sarayı’na “home sineme” kurup “Kanuni ile Hürrem de izledi, pek beğendi” diyecekler...

“Dedemin İnsanları” ndan bahsediyorum;..

“Babam ve Oğlum”un bir darbe öncesinin hikayesi!

Çağan Irmak markası mı bu desteğinin sebebi, yoksa filmin içine özenle gizlenmiş “Türkçülük” alerjisi mi!

Filmden mesela;

Henüz ilkokul çağındaki Ozan’ın “Türklüğünü ispat” için başına tüyler takıp, yüzüne savaş boyaları sürerek arkadaşlarıyla birlikte “gavur mahallesi”ne saldırdığı sahne çıkarılsa böyle coşkuyla reklam edilir miydi, “entel köy” de!

Neredeyse primitif “6-7 Eylül olayları” çıkartıyor filmde çocuklar. Cam, kapı, insan ne görüyorlarsa taşlıyorlar. O anda bir detay; taşlanan evlerden birinde üç dört yaşlarında bir kız çocuğu; tir tir titriyor korkudan! Bu bile yumuşatmıyor ondan sadece birkaç yaş büyük saldırganların yüreğini!

Önümde oturan genç kız yapıştırıveriyor etiketi:

“Doğuştan faşist bunlar!”

Bravo!

İşte filmin amacına ulaştığının belgesi...

Milliyetçilik tehlikelidir, yaklaşma ısırır maazallah!

***

Arkadaşımla, iki mübadil ailenin torunları olarak izledik filmi...

Yaptığı her fenalığı “Türklüğüyle” mazeretlendiren Ozan bize öyle uzak bir ruh halinin simgesiydi ki;

Evden kaçıyor; çünkü Türk korkmaz!

İnsanlara acı çektiriyor; çünkü Türk boyun eğmez!

Psikopata bağlıyor; çünkü Türk cesurdur!

Hatta bir ara “dedesine kurmaya başlıyor” kendisini... Sırf Girit’i, doğduğu, büyüdüğü evi özlüyor diye “gavursun” diye haykırıyor yüzüne nefretle. Adamcağız torunu “gavur olmadığını” anlasın diye çilingir sofrasından kalkıp İstiklal Marşı’nı söylemeye başlıyor gecenin bir yarısı!

Ozan’ın hayatı ancak bu “kompleks”ten kurtulduğu gün normalleşiyor. Girit’e gidip Türkler gibi onu “gavur” saymayan, kucak açan Rumlarla kucaklaştığı gün “iyi çocuğa” dönüşüyor!

Bu filmi izledikten sonra anladım ki; “Türk” diyemeyeceğim ama Türkiye sineması Hollywood’la yarış halinde. Şimdiden epey yol almış bile kamerasını psikolojik silaha dönüştürmekte!

Hedef sadece “gişe” olsaydı;

Mübadil ailelere mensup insanları, üçüncü nesli, bizleri anneanneleriyle, dedeleri, yengeleri, “komşanne”leri ile buluşturması bile yeterdi... Oyunculuklar iyiydi; film vizyona girdiğinden beri Çetin Tekindor ve Ezgi Mola konuşuluyor ama, “bakın nasıl da yetenekliyim” diye gözümüze batırmadan, tam bir “göçmen gelini”ne dönüşmüş haldeki Gökçe Bahadır şahaneydi!

İzleyici onlar için de filme gelirdi...

Belli ki hedeflenen “gişe” den ötesi... Yıllardır “ağa dizileri” yle, “töre filmleri” yle ülkenin “doğu” sunun tarihini yeniden yazan, kültürünü yeniden yapılandıranlar, belli ki bu kez “sahiller”e dikmişler gözlerini. Cumhuriyete yürekten bağlı insanlara, Cumhuriyetin onlara sandıkları kadar düşkün olmadığı fitnesini aşılayacaklar....

Orhan Veli “Yazık oldu Süleyman Efendi’ye” diyor ya...

O hesap;

“Mesaj kaygısı” uğruna, yazık olmuş güzelim filme...




Selcan TAŞÇI, 5 Aralık 2011
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x