Üç Maymunu Oynayanlar! Gözümüzü Açmanın Zamanıdır!
Bencilliğin, ben merkezciliğin ve boş vermişliğin moda sözü şu:
“Niye boşuna üzüleyim. Ben mi değiştireceğim bu işleri? Madem olan olmuş, benim yapacağım bir şey yok, hayatıma bakayım…”
Birbirlerine akıl da veriyorlar:
“Sağlığına bak sağlığına. Bir daha mı geleceksin dünyaya. Böyle gelmiş, böyle gider…Atı alan Üsküdar’ı geçmiş…Madem halk böyle karar vermiş. Başına geleni çeksin! Daha beter olsunlar!”
Hani üç maymun heykeli vardır. Biri ağzını kapar, biri gözünü, biri de kulağını…
Sağa sola karışmayana da, üç maymunu oynuyor, deriz.
Maymun uzak doğu kültürünün önemli bir öğesidir. Bu üç maymun benzetmesinin kökeni o kültürlerin efsanelerine dayanır. Şeytanın yaptıklarını görmez, işitmez ve söylemezsek şeytan da bize kötülük etmez anlayışı…
Şeytanla karşılaşan taş olurmuş efsaneye göre. Üç maymun şeytanla aniden karşılaşmışlar. Biri şeytanı görünce hemen gözlerini kapamış, seni görmedim, demiş, taş olmamak için. Diğeri kulaklarını kapatmış elleriyle şeytanın sesini duyduğu halde duymadım demiş. Üçüncüsü , gördüm, duydum ama bunları kimseye söylemem, beni taş etme, demek istemiş ağzını kapayarak…
Günümüzde ülkemiz maymundan geçilmiyor.
Taşlaşmamak için, yani başını ağrıtmamak, başına iş almamak, uğraşmamamak, rahatını bozmamak için, susan, aldırmayan, kör sağır oyunu oynayan maymunlarla dolu etrafımız!
Kimi gözünü yummuş yapılanlara, yolsuzluklara, ihanetlere, düzene, dümene…
Diğeri bakıyor, görüyor, gözünün önünde bütün yapılanlar , saklısı gizlisi yok artık hainlerin çünkü, ama bunlar soranlara duymadım diyor, haberim yok , diyor…
Ah, ah bir de söylemeyenler var…Duymazdan, bilmezden gelen, bildiğini saklayan…
Muhalefet partilerimizin liderleri böyle. Bildiklerini açık açık söylemediler hiç! Tehlikeyi tam anlatmadılar. Normal bir seçime gidilmiş gibi yaptılar.
Normal bir süreçteymişiz gibi seçim vaatlerinde bulundular. Başımızdaki belânın gitmeyeceğini, ülkenin tepesine lök gibi oturtulduğunu bildikleri halde bunun sözünü bile etmediler…
Aldıkları beş on vekillikle avundular, koltuklarına sarıldılar bile…Seçim hilelerine kulaklar tıkandı…Yavaş yavaş değiştirilen seçim sistemine kamyonlarda yakalanan mühürlü oylara, fazla basılan oylara, seçmen listesi rezaletine, gelen kötü kokulara, oy sayımının açıkta olmamasına, şifre yüklenebilme tehlikesine hepsine hepsine arkalarını döndüler…
Silivri’den kurtarıla kurtarıla da ancak üç kişi kurtarılabildi…
Terör partisi, elikanlı, terör suçu, devletine başkaldırı suçu işlemiş olanı bile bir dümenle Atatürk’ün meclisine sokacak. Mahkemeleri oyuncak ettiler, yasaları paspas gibi çiğnediler…Ne doğru, ne yanlış, ne iyi, ne kötü hepsi birbirine karıştı.
Devletin temeline , vekil yeminine herşeyimize dil uzatılabiliyor …Kocaman uzadı çakalların dilleri…Görev başındaki devletin polisini tokatlayan o devletin meclisine oturabilecek yine…
Terörün, korkunun, teröristin cirit attığı bölgede nasıl olduysa oldu ikinci kez terör uzantısı malum partinin bütün bağımsız adayları gerektiği kadar oyla, ölçülmüş biçilmiş bir şekilde, tam öngürüldüğü sayıda, sayılarını ikiye katlayarak seçildiler ( !)
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri var olan yeminine taktı yine bu bölücü ve yıkıcı hainler!
Ana muhalefet başkanı koltuğum feryadında, etrafını saranlar, kaset darbesiyle derdest edilenler hiçbir şey olmamışmış gibi, hayır,o koltuk bizim, ben daha iyiydim itirazında…
Kimse doğruyu konuşmuyor. Evren bile giderayak, gecikmeli kaldığı bu dünya durağında doğruyu söylemiyor! Devletini , ordusunu yıkma gayretinde, Amerika’yı canı pahasına aklama hevesinde…Şeytanı gördüğünü söyletene aşkolsun! Üç maymun hepsi, duymayan, görmeyen, söylemeyecek olan!
Oh, aynı tas, aynı hamam, aynı baş, aynı tarak…yıkanıp, taranıp duracaklar…
En çok da bu maymunlardan ağızları mühürlüler var ülkemizde.
Gözleri görmeyenler, kulakları duymayanların işi iş…Onlar için ortalık güllük gülistanlık…Vur patlasın, çal oynasın! Duymamışlar, görmemişler canım…Kime ne?
Bir zamanlar hayranı olduğumuz devlet tiyatroları sanatçısı Cihan Ünal, çıkmış bir magazin gazetecisi kadının karşısına kendini savunuyor, oyununda falanca kadını taciz etmiş mi etmemiş mi? 65 yaşına gelmiş. Bu ülkenin ekmeğini yemiş, suyunu içmiş. Onu bu ülke adam etmiş. Ülkesinin içine düşürüldüğü durumu konuşacak, buna üzülecek yerde kadın kız muhabbetleri yapabiliyor.
Yılların gazetecisi Hasan Pulur “Öcalan gerçeği” diyor. Havluyu atmış…
Bir ünlü işadamına beklentilerini soruyorlar, sivil anayasa, diyor. Memleketin her sorunu bitmiş de ihtiyaçlarına bakın bu vatansızların…Milletsiz soyguncuların…
Yine akşam Zaga denilen kişinin sunduğu bir hokkabazlık izlencesinde Taraf paçavrasını yayında yırtan sunucu gösteriliyor. Gülmece konusu yapılıyor! Yaşlı üç köylü kadına türkü okutulmuş. Taklit yaparak söylüyorlar bir ağızdan: “Çirkinle evlenen ne yapar, çirkinle nasıl yatarlar, güzelle nasıl yatarlar…”
Canlı yayına gençler çağrılmış…Üniversiteliler…Gülmekten kırılıyorlar. Bir kadın fırlıyor sahneye, fısıldar gibi,”Ah sıkıldım ben biriyle” diyerek atlayıp zıplıyor. Şarkıymış söylediği…Alkış, kıyamet…
Sabah nerede ne var diye hızla yayınları gezerken, çok uzun süredir hiç açmadığım”Doktorum” izlencesine takılıyorum bir an. Estetik ameliyatları üzerine konuları. Gençleştirme ameliyatları canlı bir konuk üzerinde gösterilecekmiş.
Seyircilerden bir kadın çıkıyor ortaya, yürüyemiyor. Ayakları sürüyor yeri,sırtı kambur doğrulamıyor. İki kişi kollarına girip atıyorlar sahneye.
Bu kadıncağız gençleşecekmiş. Simsiyah boyalı saçlı. Yüzü gözü görünmüyor: “Yaşın kaç teyzem?” Seksen doksan demesi bekleniyor. Kadını vücudu terketmiş çünkü. Cevap veriyor sahneye çıkan teyzesi sarışın sunucunun: “67.” “Kaç anlamadım?” Tekrar söylüyor: “67.”
Oturtuyorlar kadını. Kendisinin doktor olduğunu söyleyen adam, güzel asistanıyla birlikte başlıyor kadını güzelleştirmeye.
Yüzüne işaretler koyup şakaklardan, çenenin az yukarısından yüzün derisini çekmek için bantlar yapıştırıyorlar. Bantların ucunu arkadan çekip bağlıyorlar. Yüz etleri çekiliyor geriye ve kadın gençleşiyor(!)bunların dediğine göre!
İçimde bir bulantı, televizyonu kapıyorum.
Evlilik yayınlarıyla yaşlılarımızı rezil rüsva ettiler, gözümüzden düşürdüler, saygımızı kaybettirdiler yaş yaşamış kadınımıza, erkeğimize karşı…Dedeye dede gözüyle, nineye nine gözüyle bakamaz olduk…Demek ki bu kadar yıkım yetmemiş şimdi de yüzlerinin etlerini geriye çekecekler, güzelleştin diyecekler yürüyemeyen zavallı insanlara…
Yüzü çekik olsun, çekilmemiş olsun bir şey farketmeyecek insancıklara…
Ülkeleriyle kedinin fareyle oynadığı gibi oynandığı bu günlerimizde, çocuklarına, torunlarına sahip çıkması, dimdik ayakta durması gereken cumhuriyet kadınlarının ruhları ameliyat edilecek ekranlarda…Bir paçavraya çevrilecekler…Boş boş bakacaklar, “gül teyzem gül,” denecek onlara, bebeler gibi gülecekler!
Genç erkeklerimiz, kızlarımız “Zagalara” gülecek, telefonda konuşan, aptal sarışını oynayan aptal kızlara gülecekler.
Ülkemizi değiştirip dönüştürmek göreviyle kurulup yayınlanan Taraf adlı paçavranın yazdıklarıyla ilgilenmek yerine, karşı çıkıp bunlara haddini bildirmek yerine, bu kağıt parçasını yırtana gülecek gençlerimiz…
“Ah sıkıldım ben biriyle “diyen şarkıcı bozuntusunu alkışlayacaklar…Ve evlerine gidip bir güzel uyuyacak bunların hepsi…Yabancı adlı televizyonlarda cemiyet haberleri izleyecekler. Ünlü iş adamlarımız ve hanımları İngiliz’in sömürge oyunu golf oyunu üzerinde konuşacaklar…Topa vuruş pozları verecekler…
Devletin vermesi gereken, görevi olan kültür- müzik yayınlarını özel televizyonlar verecek. Pazar akşamları hepimiz Başkent televizyonu başına, veya Meltem televizyonu başına kitleneceğiz…”Yurdun Sesi” izlencesini izlemek için, doğru dürüst şarkı türkü dinleyebilmek için…Devletin televizyonu ise müzik yayını yapmayacak, kültür yayını yapmayacak…
Gündüz çocuklarımızı, gece gençlerimizi bize yabancılaştıracak, İngiliz’in Amerikalı’nın çirkin bir kopyası yapacak beyinlerini…Çocuklarımız bize onların gözüyle bakacak, millîyetlerini unutacaklar…Analarını atalarını bilmeyecekler…
Hazırlık tamam. Gazetelerden bir haber, altı ay öncenin:
“Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, Türk eğitim sistemini Avrupa’daki sistemle eşdeğer düzeye ulaştıracak olan adımların detaylarını anlattı. Düz lise olarak bilinen genel liselerin kaldırılacağını daha önce kamuoyuna duyuran Çubukçu, bu sisteme 2013-2014’te geçileceğini söyledi. Buna göre genel liseler kalkacak, hepsi Anadolu lisesi olacak. Anadolu lisesini kazanamayan meslek lisesine gidecek.”
Peşinden, bu yılın ilk aylarında bir şey daha söylenmişti hatırlarsınız:
40 bin yabancı öğretmen getirilecekti. 40 bin İngilizce öğretmeni.
Bu ne demektir? Okullarımızın hepsi Anadolu lisesi adlı garabet sisteme çevrilecek. Akıllılar buraya, okuyamayan meslek lisesine…
İngiliz sömürgesiymişiz gibi, bir çadır devletiymişiz gibi, kendi dilimizi bırakıp derslerimizi İngilizce göreceğiz. Bunun için ders verecek yabancı öğretmenler de hazır. Yani ne olacak? Türk milleti kendi yurdunda yabancı olacak! Dilini bırakıp eloğlunun kovboy diliyle ağzını yaya yaya , aça büke konuşacak!
Bundan iyi harita değişmesi olur mu?
Alın size BOP! BOP’un daniskası! Beynimizin haritası gidiyor elden! Yüreğimiz, ruhumuz gidiyor!
Bundan büyük ihanet olur mu bir millete?
Biz hâlâ seçim sonuçlarını tartışıyoruz. Şunu bunu konuşuyoruz!
Üç maymunu oynamanın ne zamanı ne yeri beyler hanımlar!
Vatan gidiyor vatan! Millet gidiyor! Gidiyoruz hep birlikte!
Yeni anayasayı şöyle yapsalar ne, böyle yapmasalar ne? Zaten niyetlerini saklamıyorlar. Türk milletini bitirecekler…
Bölünmenin haritası, yıkımın yol haritası çoktan hazırlanmış…
Hatay valisinin şu sözü bari sizi uyandırsın:
“Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olduğu bugünlerde, hiç şüphesiz sağduyulu davranılması, güçlü bir dayanışma sergilenmesi büyük önem arz etmektedir."
Sanmayın bu söz bölcülüğe karşı bir uyarı. Bu sözü Suriye sınırında kurulan çadır kenttekiler için söylemiş. Devletine isyan eden Arap ve Kürt isyancıların toplandığı çadır kenttekiler için. Onlarla birlik ve beraberliğe ihtiyacımız varmış. Neden? E…Barzani, yani PKK, yani bunların kuracakları kukla devlet nasıl denize bir kapı bulup açılacak? BOP nasıl gerçek olacak?
İngiliz Amerikan gazeteleri boşuna mı birilerini kapak yapıp övüyor?
Zaman üç maymunu oynama zamanı değil!
Maymun gözünü aç!
Feza Tiryaki, 20 Haziran 2011