Sevgili Uğur Mumcu, ’’Sakıncalı Piyade’’ kitabında, 12 Mart faşizminin tüm haşmetiyle ülkemizin yurtseverlerine kan kusturduğu günlerde yaşadığı ve tanık olduğu traji-komik olaylardan kesitler sunuyor.
Kitabın ’’Uçak Kaçırma Suçu’’ başlıklı bölümünde Altan Öymen’in ‘Uçak Kaçırmakla’ suçlandığı olayı anlatıyor.
Şükürler olsun ki, artık ‘ileri demokrasi’ye kavuştuk; ancak faşist darbe dönemlerinde yaşanabilecek böylesi traji-komik iddialara ve olaylara artık hiç tanık olmuyoruz…
’’UÇAK KAÇIRMA SUÇU
Ankara Sıkıyönetim Komutanlığının dehşetengiz bildirilerinden biri daha okunuyordu. Bütün koğuş, kulak kesilmiş dinliyorduk. Bir «illegal örgüt» bütün suç kanıtları ile yakalanıp, adaletin pençesine teslim edilmişti!
«İllegal örgüt», Türk Hava Yolları'nın bir uçağının Sofya'ya kaçırılması dolayısıyla ortaya çıkarılmıştı. «İllegal uçak kaçırma örgütü» neyin nesiydi acaba?.
Spiker örgüt üyelerinin adlarını okumaya başlayınca, davanın sonunu kestirmek benim için hiç de güç olmadı. Çünkü, adları sıralananların birçoğunu yakından tanıyordum: Altan Öymen, Emil Galip Sandalcı, Erdal Öz, Abdi Yazgan, İlhan Kalaylıoğlu.
Sonradan olayı öğrendim.
Sofya'ya uçak kaçıranlardan biri, Ankara'da fotoğrafçılık yapan (Foto Abdi) Abdi Yazgan'ın yanında bir süre çalışmış, önce Abdi gözaltına alınarak işkence masasına yatırılmış, sonra, Abdi Yazgan'ın arkadaşı İlhan Kalaylıoğlu.
İlhan Kalaylıoğlu, o sıralar, Emil Galip Sandalcı'nın evinde kalıyor. Sıkıyönetim Sandalcıya'da diş bileyip duruyor. Sandalcı'nın suçu büyüktü. Hem de çok büyük:
Suç, bağışlanacak türden değildi. Tağmaç cuntası, TRT Genel Müdürlüğüne Korgeneral Musa Öğün'ü getirmek istiyordu. Bu konu TRT yönetim kurulunca oylandı. O günlerde Emil Galip Sandalcı, Muammer Sun, Musa Ogün'ün yüksek niteliklerini, gereği gibi değerlendiremediklerinden, bu saygıdeğer Korgeneral'in atanmasına karşı çıkmışlardı.
Sandalcı da, Sun da, bir süre sonra Sıkıyönetimin hışmına uğradılar. Sandalcı, TRT Dış Yayınlarını bir kitap haline getirdiği için, «komünizm propagandası» yapmak «hükümete hakaret etmek» gibi ipe sapa .gelmez gerekçelerle suçlandı, sonunda beraat etti.
Etti amma. yakasını bir türlü sıkıyönetimin elinden kurtaramadı. Bu kez de başına uçak kaçırma işini sardılar.
İlhan Kalaylıoğlu, Emil Galip Sandalcı'nın evinde kalmaktaydı. Kalaylıoğlu Abdi Yazgan'ın arkadaşıydı. Oldu mu, illegal örgüt?. Oldu.
Altan Öymen'in ne ilgisi var. diyeceksiniz. Var. Olmaz olur mu? Kalaylıoğlu'na, ağır işkenceler sonunda bir «itirafname» imzalatırlar. Bu itirafnamede, Altan Öymen'in, İsmet İnönü ile ilişki kurup, hükümet üzerine baskı sağlamaktan, bir zamanlar röportaj yaptığı bir silâh kaçakçısından silâh bulmaya kadar bir sürü suç yeralmış.
Altan Öymen'in bunlardan hiç mi hiç, haberi yok. Bir silâh kaçakçısıyla, röportaj da yapmış değil. Fakat İsmet Paşa'ya gitmiş. İddia böyle... İşte yakalandı sonunda... «Neden gittin İsmet Paşa'ya?». O günlerde, Ali Erverdi Başkanlığındaki Sıkıyönetim Mahkemesi, Deniz Gezmiş ve arkadaşları için ölüm cezasını vermek üzeredir. Ankara'da, İstanbul'da, bazı ilerici yazarlar ölüm cezasına karşı bildiri topluyorlar. Altan Öymen ve Erdal Öz, İsmet Paşa'ya bu konuyu görüşmek için gidiyorlar.
Sen misin giden?.
Birinci suç bu. Ötekilere ne diyeceksiniz? Bir tanesi de şu:
O sırada, Anka Ajansı yeni kurulmuş, Altan Öymen. Sevgi Soysal, Ahmet Kahraman, Hasan Cemal, hep birlikte, çalışıyorlar. Gece sokağa çıkma yasağı olduğu için de,' akşamları büroda çalışmak da olanaksız.
Anka Ajansı, Alman ajanslarına da yayın yapıyor. Bazı yerlerden telefonla haber almak, sonra da bu bilgileri haberleştirip, yine telefonla Alman ajanslarına bildirmek gerekiyor.
Altan Öymen'in ev telefonu kullanılacak. Fakat telefon aracında bozukluk var. Aynı günlerde Emil Galip Sandalcı'nın da telefonu kapalı. Altan Öymen. Sandalcı'dan bir gün için telefon aracını İster. Araç gelir, kullanılır. Bir iki gün sonra Altan Öymen, telefonu, bir arkadaşı aracılığı ile, Sandalcı'nın evine yollar.
Sandalcı'yla Öymen'in evleri çok yakındır. Fakat telefonu götüren arkadaş bir türlü gelmez. Çünkü Sandalcı'nın evinde Sıkıyönetim karakol kurmuştur. Kim Sandalcı'nın evinin ziline basarsa, gizli örgüt üyesidir diye içeri alınır. Telefon aracını götüren genç de, saf saf zili çalar. Kapıyı biri açar:
—Emil Galip Sandalcı'nın evi mi?.
—Evet...
Evetle birlikte, genç arkadaş, karga tulumba içeri alınır. Elde bir de telefon varsa, «illegal örgüt» bütün suç kanıtlarıyla yakalanmış oluyordu.
Bu telefon aracı, Sandalcı'yla birlikte gözaltına alındı, tutuklandı. Mamak Cezaevinde kaldı. Ancak insan türünden canlı olmadığından, Anayasa'dan doğan bütün haklarını kullanarak, işkenceden kurtuldu. Bir de telefonu konuştursalardı, ne örgütler, ne örgütler ortaya çıkardı!.
Sandalcı'yla Öymen'in, «illegal örgüt ilişkisi», suç kanıtı olan telefon aracılığıyla büsbütün ortaya konunca, Ankara Merkez Komutanlığında görevli Tank Albayı Yaşar Savaş, bir gün Altan Öymen'e telefon eder.
Altan Öymen'in de bütün derdi, telefon aracı ile Sandalcı'nın evine yolladığı genç arkadaşı kurtarmaktı. Birkaç kez, Sıkıyönetim'e, Merkez Komutanlığına telefon eder. Merkez Komutanlığından da Öymen'i ararlar, Öymen :
«Herhalde bu iş içindir...» diye sevinir. O sıra, yurt dışında bulunan eşi ve çocuklarının yanına gidecektir. Pasaportu hazırdır. Sadece Merkez Bankası'ndan döviz alacaktır.
«Merkez Komutanlığı da Merkez Bankası'na yakındır...» diye yola koyulur.
Tank Albayı Yaşar Savaş, sıkıyönetimin gizli kalmış ünlülerinden biridir, öymen'i karşılar:
— Şurada bekle... der. Altan Öymen bekler, bekler, kimse kendisiyle ilgilenmez. Sonra, bir yarbay, bir astsubay'a emir vererek Altan Öymen'in, Mamak Muhabere Okulu'na teslim edilmesini ister. Kelepçe takılır ve yola çıkılır.
Mamak Muhabere Okulu Nöbetçi Subayı, Altan Öymen'in teslim alınması için bir resmî yazı İster. Sıkıyönetim yetkilileri ile Nöbetçi Subay arasında bir tartışma çıkar. Sonunda Öymen, Mamak Tutukevinde, yarısı çöplük olarak kullanılan bir hücreye kapatılır.
Bir süre sonra Öymen, yeniden Muhabere Okulu'na gönderilir. Burada birkaç gün bekletildikten sonra, gözü bağlı olarak sorguya çekilir. Uçak kaçırma işinin saçmalığını onlar da bilmekteydiler.
Sorarlar:
—Ölüm cezası kampanyasını neden başlattınız?...İşte bütün iş burada ya... Öymen, neden gözaltına alındığını, neden tutuklanmak istendiğini bir türlü öğrenemez. Üç numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi'ne çıktığında, Başkan Piyade Albay İzzettin Avlar, Yargıç Tahsin Özer ve Fuat Kaylan'ın oylarıyla tutuklanır. Tutuklanma nedenleri arasında, «.. ve diğer sebepler» biçiminde bir gerekçe de kullanılır. Savcı Muhteşem Savaşan'a sorar:
—Nedir bu ve diğer sebepleri..
Sıkıyönetim komutanının emridir. «Ve diğer sebepler», bir türlü açıklanmaz amma, anlayan anlar: ölüm cezası kampanyasını yürütmekten büyük suç mu olur?.
Altan Öymen ile, Cezaevinde birkaç kez karşılaştık. Selâmlaşmak, el sıkışmak yasaktı. Sadece kaşgöz işaretleriyle birbirimizin hatırını sorabildik.
Emil Galip Sandalcı, Abdi Yazgan, İlhan Kalaylıoğlu, uçak kaçırmak suçundan tutuklanıp, tuvaletin yanındaki penceresiz bir odaya kapatıldılar. Kendileriyle konuşmak yasaktı.
Bizler de, kâğıttan uçak yapar, koğuşlarına atardık.
O günlerden bugüne, Altan öymen için söylenen bir espri kalmıştır:
«Altan Öymen uçak kaçırır, kaçırır amma uçağa yetişemediği için».
İşte sizlere uçak kaçırma olayının içyüzü. Bu «senaryoyu» yazan sıkıyönetim yetkililerini görsem, kutlayacağım. Bu yeteneklerini film ve tiyatroda kullanmadıkları için harcanmıyorlar mı, ne dersiniz?’’