
Yani bir yol ayırımındaydı. Kurtuluş Savaşının yapılması zorunlu hale geldi. Devrimler zorunlu oldu.
Yol ayırımlarında, büyük devletlerin lokması haline gelmemek için, ittifaklar zorunlu hale gelir.
Tek başına halledemeyeceğiniz konularda, bazı düşüncelerinizden fedakarlık yapıp, size yakın güçlerle ittifak yapmak durumundasınızdır.
Mustafa Kemal de bunu yaptı.
İngiliz ve Fransız emperyalizmine karşı Sovyetler Birliğinden destek aldı.
Ancak Atatürk’ün vefatından sonra, bu birliktelik sürdürülmedi. Eski mandacıların çocukları ortaya çıktı. Yönetimleri ele aldı. Tekrar Batının, dolayısıyla Amerika’nın emrine girildi.
Küçük Amerika süreci Türk halkını çürüttü. Ülkeyi savunan değerler yıkıldı. Vatansız Müslümanlar töredi.
Ülke yoluna devam edemez hale geldi.
Böyle durumlarda halkımızın önüne, bir seçim yapma zorunluluğu çıkar.
Bu yol ayırımı, öncelikle iktidar konumunda olanlar için mecburiyet taşır. Önderlik olmazsa, zaten halk, başındaki belalarla uğraşmaktan, ülkeyi savunacak bilince ulaşamaz.
Olayları ve olayların yorumunu, iktidardaki çıkar sahiplerinin gözü ileizler.
Önderler bir şeyler yapabilirse yaparlar.
Şimdiye kadar ittifak halinde olduğumuz Batı bloğu, bizim çıkarlarımızı hiçe saydı. Dolayısıyla, bu blokla ittifak halinde olmanın bir anlamı kalmadı.(İttifak demek de ne kadar mümkün bilemiyorum ama…)
Sistem bizim aleyhimize işledi.
Şimdi Batı, Osmanlının son zamanında olduğu gibi, daha çok şey istiyor.
Yani gene ülkemizi biraz daha küçültmek istiyor.
Açılım, toprak vermenin Batılılar tarafından, halkı ikna etmek için icat edilmiş adıdır.
Zaten PKK’ya doğrudan silah vermeleri de, bunu açıkça göstermektedir.
Aynı Bulgarlara, Yunanlara silah verdiği gibi şimdi de, PKK’ya, Peşmergelere silah veriyor. Kürt milliyetçiliğini yükseltirken, bizim milli değerlerimiz üzerinde, içerdeki işbirlikçilerini kullanarak, savaş yapıyor.
İşbirlikçilerin bu güne kadar kullandıkları “bölünmüş Türkiye Batı’nın işine yaramaz” iddiasının da sonuna gelmiş olduk.
TÜSİAD hala diyor ki; “Dünyaya Amerika’nın optiğinden bakmalıyız.”
IŞİD, Amerika’nın AKP’yi de kullanarak, milli devletleri istikrarsızlaştırmak için kurduğu bir operasyon aracıdır.
IŞİD bahane edilerek, Batı tekrardan Irak ve Suriye’ye yerleşecek. Zaman zaman IŞİD’ı veya IŞİD’a yeni bir isim bularak, bölge ülkelerini tehdit etmeye devam edecektir.
Zaten bu o kadar açıktır ki, Şam’ın güneyinde konuşlanmış El Nusra cephesine, Suriye ordusu tarafından bir harekât oldu mu, İsrail Suriye ordusunu vuruyor.
Öte yandan, İngiltere, ABD ve Fransa Suriye’deki muhaliflere(aslında teröristlere) yardım yapacaklarını açıkça ifade ediyorlar.
Evet, Türkiye bir yol ayırımındadır.
Ya milli bir iktidar kurarak, önce yönetimimizi modernize edeceğiz, sonra da milli çıkarlarımızı ABD’ye karşı korumak için halkımızı hazırlayacağız.
Mevcut iktidar Batıdan hakkaniyetli bir davranış bekliyor.Mezhepçilikle işleri yürüteceğini sanıyor.
Osmanlı yıkılırken de, Osmanlı aydını, İngiltere ve Fransa’dan gelecek Hakkaniyetli bir Barış bekleyişindeydi.
Aynı noktaya geri geldik.
Bülent ESİNOĞLU, 19 Eylül 2014
bulentesinoglu@gmail.com