Yazar : HAYRULLAH MAHMUD

“ÜÇ ARTI BİR”İN, AKP & GÜLEN CEMAATİ ELİ İLE ADIM ADIM HAYATA GEÇİRDİĞİ “KUSURSUZ, TÜRKİYE’DE POST MODERN DARBE SÜRECİ PLANI” YA DA “TELEKOM RÜŞVET PAZARLIĞI” DİYALOGLARI GERÇEK Mİ SAHTE Mİ NASIL ANLAŞILIR VEYAHUT DEUTSCHE BANK’I MALİ POLİS BASTI, AYDIN DOĞAN’A YOL GÖZÜKTÜ?!
“Vallahi sizleri korku, biraz açlık, biraz maldan, biraz candan ve mahsulattan eksiklik ile imtihan edeceğiz! O sabırlılara müjdeler olsun!” Bakara Suresi, ayet 155
*****
Gecenin ilerlemiş saatleri…
Kanal Türk’te “Ters Cephe” programı var.
32. Gün ile ikisini aynı anda dönüşümlü izliyorum.
Kanal Türk’te, AKP’ye kapatma davası ve Anayasa Mahkemesi Üyesi olduğu iddia edilen bir ismin “şok” (!) ses kaydı tartışılıyor.
32. Gün’de ise gazetecilik mesleği ve gazeteciler.
“Ters Cephe” programının, iktidar tarafında duran isimlerinden, Rasim Ozan Kütahyalı tartışmanın bir yerinde şahsımı hedef alan bir ifade kullandı.
“Nedim Şener’inki gibi olsa tamam ama Hayrullah Mahmud’unki gibi yalan, kıytırık” vb laflar etti.
Bunun üzerine bir arkadaşımın bilgisayarı üzerinden programa “Cevap ve düzeltme” metni yolladım.
Şöyle ki:
“Programınızı izlerken, Rasim Ozan Kütahyalı, ‘Hayrullah Mahmud’un yaptığı gibi yalan, kıytırık’ vb gibi şahsımı hedef alan sözler sarf etti. Hangi konuyla ilgili olarak söyledi anlamadım.
1- O ifadeleri aynen kendisine iade ederim.
2- Telekom özelleştirme sürecindeki diyalogları kastediyor ise bilmesini isterim ki, Erdoğan’ın vereceği cevap ‘Bu diyaloglar doğru ya da yalan’ diyecek. Hatta ‘Alçakça iftira, düzmece’ de diyebilir. Erdoğan adına yalanlama yapmasına gerek yok. Yalan ise Erdoğan dava açar, biz de yargıda hesabını veririz. Kaldı ki, o diyalogların kaydı var ise zaten fazla söze gerek yok, hükümet o kayıt yayınlandığı gün düşer, değil mi?!
3- Silivri’de devam etmekte olan dava sürecinde verdiğim ifade ortada. Kütahyalı madem beni takip ediyor, o ifademi alsın önüne sonra da, bunlar doğru sayın başbakan, sayın cumhurbaşkanı vs diye muhataplara sorsun. Alnım açık, veremeyecek hesabım yok.
Sözün özü:
Aynı fikirde olmasak da, saygı şart!
Eğer ortada yalan, iftira vb bir şey var ise astığı astık kestiği kestik başbakan yargıda hakkını arayabilir.
Nokta.
Sevgiler
Hayrullah Mahmud”
*****
Bu noktadan devamla birkaç saptama daha yapalım:
Kanal Türk, perde arkasında Fetullah Gülen’in sahip olduğu bir kanal!
Başında da eski RTÜK Başkanı Fatih Karaca var.
Karaca, Papermoon gazetecilerinden, her öğle yemeğinde orada!
Star’da profesyonel nedenler ile takışmıştık, oradan kendisini çok iyi tanıyorum, o da beni tanır.
Şimdi gelelim, Kütahyalı’nın “Kıytırık, yalan” sözlerine…
Birincisi, kötü söz sahibinindir, söyleyenin boynunda asılı kalır.
İkincisi, tahmin edeceğiniz üzere “cevap ve düzeltme” metnime programda yer verilmedi, bu da onların bir kez daha ne kadar korkak ve ürkek olduğunu gösterir.
Üçüncüsü, şahsımı hedef alan sözler bir kenara, “yalan, kıytırık konuşma kaydı” iddialarına gelince…
Bu anlamda birkaç enstantane:
1- star’da, Erdoğan’ın Zapsu’nun bilgisayarından Hilmi Özkök ile arasını yapması için Wolfowitz’e yazdığı mektubu yayınlamışım, bu mu yalan?!
http://dogpol.blogcu.com/tayyip-in-wolf ... up/2569126
(…)
2- Pamukova’da Uzanlar’ın çiftliğinde ve yatında TMSF Başkanı Ahmet Ertürk, Abdülkadir Aksu olmak üzere bazı AKP milletvekillerinin yaptığı alemle ilgili içerik yayınlamışım, bu mu yalan?!
http://groups.yahoo.com/group/E_TURKEY/message/6797
(…)
3- AKP iktidarı çalışmamı engelleyince, internet ortamında 11 Türk askerinin başına geçirilen çuval’ın yazışmalarını yayınlamışım, bu mu yalan?!
http://www.acikistihbarat.com/Haberler.asp?haber=1478
(…)
4- Telekom’un özelleştirme sürecinde AKP genel merkezinde yapılan akçeli pazarlıkları yayınlamışım, bu mu yalan?!
http://newsgroups.derkeiler.com/Archive ... 00571.html
(…)
5- Uluslararası terörist Yasin El Kadı, Zapsu ve AKP arasındaki bağlantıyı tüm belgeleri ile haber kaynakları üzerinden Nedim Şener’e pas ettirip haber yaptırmışım, bu mu yalan?!
http://www.toplumsalbilinc.org/forum/in ... pic=2185.0
(…)
6- MHP, Zapsu, Bombacı Paşa arasındaki bağlantıyı, “akaryakıt kaçakçılığı, vurgunu” üzerinden ortaya koymuşum. Mahkemedeki dosyasından “resmi telefon dinleme kayıtları” üzerinden ilişki haritasını deşifre etmiş, AKP Özel Örgütü’nü faş etmişim, bu mu yalan?!
http://webcache.googleusercontent.com/s ... clnk&gl=tr
(…)
7- Erdoğan & Zapsu’nun, İstanbul ABD Başkonsolosluk binasında yaptıkları çok özel görüşmenin bandını izlemişim, bunun karşılığında 50 milyon dolar istemişler, bunu Silivri’de kurulu mahkemede anlatmışım, devletin resmen kaydına geçirmişim, bu mu yalan?!
http://www.alaturkaonline.com/?p=3505
(…)
8- Aliyev’in tanesi 2 milyon dolarlık yüksek tıp ürünü iğnelerinden oluşan sağlık harcamalarını konu eden bir haberi star’da yayınladık, dünya çapında ses getirdi, bu mu yalan?!
(…)
Sözün özü:
Bu listeyi daha da uzatmak mümkün!
Anlayan için bu satırlar “sivrisinek saz, anlamayan davul zurna bile az”!
*****
Şimdi gelelim işin mesleki boyutuna…
Yani “sarraf”lık kısmına!
Ahmet Altan, Ekrem Dumanlı, Fatih Karaca, Hüseyin Gülerce, Mümtaz’er Türköne, Mehmet Baransu, Rasim Ozan Kütahyalı toplanın bakalım masanın etafına, şimdi size birazcık gazetecilik, bol miktarda adamlık dersi vereceğim:
1- Gazeteci olmak demek her şey demek değil! Misal işte AKP iktidarında sansürlendim ama internet ortamı üzerinden yazmaya devam ediyorum.
2- Gördüklerinin yarısına, duyduklarının hiçbirine!
3- Gazetecilik sadece bir meslek! Bu bizi ayrıcalıklı kılmaz! Aynı zamanda bizler birer vatandaşız ve bu ülkeye karşı yerine getirmemiz gereken hak ve ödevlerimiz var.
Bu noktadan hareketle:
Hayatımın hiçbir döneminde önemli, şöhretli, cesur, büyük vb sıfatlar taşıyan bir gazeteci olmadım. Göz önünde olmayı sevmesem de, şartlar beni süreç nedeni ile öne çıkarmasına rağmen geride durmaya çalıştım.
Yazı kelimeler ile yazılır ama yazılan her yazının matematiksel bir dengesi vardır, olmak zorunda! Benim yazılarımda üslup samimi, içten, sade olsa da, içerik buz gibi akılla örülüdür. Matematik doğa ile iletişim dili ise Kütahyalı’nın iddialarına bir de bu pencereden bakmayı deneyelim:
1- WOLFOWITZ MEKTUBU: AKP, bu mektup yayınlandığı gün ve sonrasında yalanlamayı tercih etti. Mehmet Eymür çok çabaladı, yine de olmadı. Sonrasında Wolfowitz’in ofisi, başka isimlere ait benzer mektupları medyaya sızdırarak, bu metni doğruladı. Kaldı ki, Wolfowitz’in anıları yayınlanınca hep birlikte tekrardan okuruz. Yayınlanmak için bekleyen kitabımda da bu mektuba ait belge yer alacak.
(…)
2- PAMUKOVA’DA ALEM: Bu yazıyı yayınladıktan sonra bazı gazete ve tv’ler alıntı yaptı. HaberTürk’e çıktım, orada da anlattım. Daha sonra Savcı ifademi aldı, orada da şunları söyledim: “Evet ben bu iddiaların görgü tanığıyım. Hem fotoğraf olarak hem de görüntülü olarak izledim. Neden bana geldi, çünkü star Grubu’nun, operasyona uğrayan milyar dolarlık bir grubun temsilcisi olarak gelip bana izlettiler. Bu görüntüleri satmak istediler, ki bu sırada TMSF star Medya Grubu’na el konulmuştu. Uzanlarla bağlantım yok desem de, yine de bana ellerindeki malzemeyi göstermek istediklerini söylediler, ben de izledim.” So what?!
(…)
3- ÇUVAL’IN YAZIŞMALARI: Fazla söze gerek yok, yayınlandığı günden bu yana ortada! Yalanlanmadı da! Bu belgeler de kitabımda yer alacak.
(…)
4- TELEKOM PAZARLIĞI: Evet ortada diyaloglar var ama ses yok, görüntü yok! Bu yüzden yalan olduğunu iddia edenler var. İnternet Ergenekon dava sürecinde bir sürü çakma ses kaydı ile dolu. Eğer dikkatli bir gazeteci isen bilirsin ki, o diyalogların kaydı var ise yayınlandığı an hükümet düşer. Bir gazeteci, hem de iktidara karşı yalan diyaloglar yayınlıyor ise birincisi bitmiş demektir, çünkü söz konusu olan isimler yalanladıkları an madara olacak demektir. Güvenilirliğini yitirecek demektir. Ben böyle bir adama benziyor muyum? O halde?! Bu noktada anlaşılması gerekli husus şu: Telekom rüşvet pazarlığı konuşmaları içinde geçen özel doneler var, rakamlar var. Eğer soruşturmacı gazeteci isen, ki ben değilim, kendisini öyle lanse eden isimler var, işte onlar araştırır, bu çalışma üzerinden iddiaları doğrulayabilir ve/veya yalanlayabilirsiniz. Bir kez daha dikkatlice okunacak olursa, ne demek istediğim daha net anlaşılır. Ayrıca Abdüllatif Şener, çıktığı televizyon programlarında zaten Telekom özelleştirme sürecinde yaşanan kirli pazarlıkları birinci elden doğrulayan açıklamalar yapıyor. Ki, her şeyin kitabını yazan büyük yazarların her nedense Telekom özelleştirme sürecinde yaşananlar üzerine bir kitap hazırlamadıkları ve/veya hazırlayamadıkları da ayrıca merak edilmesi gerekli bir konu olması gerekmez mi?!
(…)
5- YASİN EL KADI & AKP BAĞLANTISI: Tüm belgeleri ile dosya bize gelmiş, para istemişler kabul edilmemiş, daha sonra yayınlanma şartı ile teslim edilmiş. Hazal Ateş’in belgeler üzerinden hazırladığı haberi Can Ataklı bekletmiş, daha sonra 14 Şubat’ta TMSF star’a el koymuş, ardından da ben, haber beklemez deyip zamanı gelince, haber kaynakları üzerinden dosyayı Nedim Şener’e pas ettirmişim. Görüldüğü gibi illa ben yazacağım, şöhret olacağım ya da kitap yazıp para kazanacağım duygusu içinde de değilim, paylaşmasını da biliyorum. Ya da hem Nedim Şener’in Emniyet içindeki bir grubun (Hanefi Avcı) gazetecisi olduğunu kayda geçirmek hem de AKP’ye Emniyet içinden bir uzantı üzerinden tokat atmak istemiş de olabilirim. Vs vs vs… Bir istihbarat servisine kote edilmiş gazeteci isen onların istediği sürece, sana belge, bilgi akıttıkları sürece yazabilirsin. O yolu seçenlere diyecek fazla sözüm yok, bana ters gelen bir yol, seçmedim, sorana da seçme derim. Nokta!
(…)
6- BOMBACI PAŞA, ZAPSU, AKP ÖZEL ÖRGÜTÜ: Genç bir gazeteci kardeşim, o dönem çalıştığı gazetede ses getiren bir haber yapmak istediğini söyledi. Ben de elimde bulunan ve eski ama yayınlanmamış olan bir dosyayı bir arkadaşım aracılığı ile kendisine ilettim. Çok uğraştı ama yayınlatamadı. Daha sonra arkadaşları üzerinden başka gazeteleri denedi yine olmadı. Bu defa ben de onun emeğini heba etmeden adını da anarak internet ortamında o diyalogları yayınladım. Diyaloglar davası devam eden bir dosyadan alınmıştı, hepsi de Emniyet İstihbarat’ın resmi damgalı mühürlü dinleme kayıtlarından oluşuyordu. Geçen yıl aynı haberi, bu genç meslektaşımızın ricası üzerime adını anmadan sanal ortamda bir kez daha yayınladım. Adı iki yerde daha geçiyormuş, gözümden kaçmış olacak ki, yine de yayınlandı. O genç meslektaşım, başına bir şey gelecek korkusu ile telefonda avazı çıktığı kadar bağırıyordu, “sen bana ne yaptırmak istiyorsun” diye, korkunun boyutu anlaşılsın diye söylüyorum. Oysa ki, orada yayınlanan her şey mahkemede devam eden bir dava dosyasından alınmıştı ve medya bu haberi de görmezden gelmeyi tercih etti. Belgelisi dahi yayınlanırken korkuluyor ise kim benden neyin belgesini görmek istiyor?!
(…)
7- ABD BAŞKONSOLOSLUĞU’NDA ZAPSU&ERDOĞAN GÖRÜŞMESİ: Fazla detaya gerek yok, bu konu defaatle gündeme geldi, Silivri’deki ifademde de var. Hangi gazeteci merak edip gelmiş sormuş, sorgulamış, araştırmış?! Kaldı ki, AKP tam bu sözlerimi yalanlamaya hazırlanırken, nitelikli okurlarım İngiltere, Blair’in Bush’a yazdığı mektup üzerinden bu görüşmeyi doğruladı. Nokta!
(…)
8- ALİYEV’İN SAĞLIK HARCAMALARI: Can Ataklı, star’a yönetici olduğunda dünya çapında ses getirecek bir haber istedi. Bir sohbet toplantısında dinlediği bir bilgiyi aktardı. Buna göre, Aliyev’in iki günde bir olduğu özel karışım bir iğnenin ederi 2 milyon dolarmış. Konuyu Ankara’da araştırdım, tüm boyutları ile doğrulattım, sonra da Haber Müdürümüz Murat Baykara’nın önüne notları koydum, konuyu haberleştirmesini istedim. Murat da haberi çok güzel hazırladı, ana haber bülteninde yayınladık. Kıyamet koptu, gelen baskı üzerine gece haberlerinde Can Ataklı haberi durdurma talimatı verdi. GATA’da makinaya bağlı olarak yaşatılan (!) Aliyev de özel bir uçakla yurtdışına götürüldü. Seçim öncesinde Aliyev’in öldüğünü de biz açıkladık, seçim sonrasına kadar beklediler, daha sonra açıklandı. Görüldüğü gibi yine haberi paylaştım, peki doğru çıkan bu haberin daha sonra peşinden giden olmuş mu?! Hayır! Ödül veren de olmadı, ödül peşinde de koşmadım. Dürüst, cesur vb gazeteci cıyaklaması da yapmadım. Sadece yapmam gerekeni yaptım. O kadar! Nokta!
(…)
Sözün özü:
Haber yazmak, gazete yazısı yazman, roman yazmaya benzemez.
Roman ile tek ortak özelliği içinde kelimeler olmasıdır, bunun dışında hiçbir ortak özelliği yoktur.
Bir mühendis titizliğinde, rakamlar üzerine oturur haber.
Kaynaklarına güveniyor isen yazarsın, yayınlarsın!
Aynen ABD gazeteciliğinde olduğu gibi…
İhtiyaç hasıl olursa da, belgeleri sıralarsın peş peşe…
Yoksa, istihbarat servislerinin sızdırdığı altı mühürlü damgalı dinleme kayıtlarını stajyer muhabirler de haber yapar.
Nedim Şener’i, Mehmet Baransu’dan farklı kılan tek nokta, araştırması, derlemesi!
Onun dışında her ikisi de Emniyet’in kullandığı yönlendirdiği muhabirler.
Kaldı ki, Baransu önüne konulan bavul dolusu kağıt parçasını araştırmadan soruşturmadan haberleştirecek kadar çaylak!
Ahmet Altan da asker düşmanı olduğu için, gazeteci olmadığı için, MI6 tarafından kullanılmaya, dezenforme edilmeye devam ediyor.
Bıraktım “altın” ile “teneke” arasındaki farkı anlamasını, gördüğü “kömür parçası”nı altın zannetmeye devam ediyor.
Bu anlamda diyeceğim şudur:
Siz siz olun çıraklığını yapmadığınız hiçbir işin ustalığına soyunmayın.
Sonra işte böyle rezil olursunuz!
Öte yandan…
Star’dan hukuksuzca kovulup tazminatını alamayan bir tek ben kaldım. İşe iade davam, AKP’nin müdahalesi nedeni ile hala yargıda bekliyor, bu da mı yalan!?
Cesur medya patronu (!) Aydın Doğan’a, AKP tarafından “Hayrullah Mahmud’u işe almayacaksın yoksa” diye baskı yapıldı, bu da mı yalan!?
Vs vs vs…
Nokta!
*****
Şimdi gelelim, AKP’ye kapatma davası boyutuna…
http://askerhaber.com/kose-yazisi/43/ra ... undem.html
Evet, yazdık ortalık yine karıştı ama gözden kaçırılmak istenen bir boyut var.
http://www.turktime.com/haber/Baykal-Ki ... egiz/93297
O da şu:
Erdoğan’ı tasfiye etmek için operasyon yapan Gül ve/veya İngiliz İstihbaratı!
Erbakan’ı Ordu’nun üzerine sürüp 28 Şubat süreci’nde nasıl tasfiye etti ise Erdoğan’ı da Yüksek Yargı ve/veya TSK’nın üzerine sürüp tedavülden kaldırmak istiyor.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/14574363.asp?gid=233
KanalTürk ekranlarında malum konuşma kaydını dinlerken, güldüm.
http://www.habershow.com/v4/5026-akpart ... -ses-kaydi
Konuşan yüksek yargı üyesi diyor ki, internette yayınlanan her şey yalan!
Yukarıda yazdım işte!
Bence yalan, kurgu olan o konuşmanın kendisi!
Kaldı ki, star’a verilen kapatma cezası sırasında RTÜK Başkanı Fatih Karaca ile takıştık.
Kendisi Melih Gökçek, Sinan Aygün, Fatih Çekirge, Gülen, Erdoğan’ın silsilesi içinde yer alıyordu.
Kendisi ile ilgili yayın yapacağı duyunca, hemen harekete geçti.
Kendine yakın isimler üzerinden bana bir belge ulaştırttı, bu belgeye göre Fatih Karaca’nın bir Arap Bankası’nda yüklüce bir hesabı vardı.
Bu belgeyi bana gösterenlere dedim ki, “Birincisi, bunu size verdiren Fatih, ikincisi bu belge üretilmiş bir belge sahte! Fatih bu sahte belge üzerinden kendini aklamak istiyor. Eğer onu manşetten vuracak isem, neresinden vuracağımı çok iyi biliyorum, gidin ona bu kadarını söyleyin gerisini o anlar!”
Bir başkası:
Sinan Aygün, Melih Gökçek’in kitabında yer alan belgeleri görmek için çok geldi, aracılık yaptı. Hatta sekreteri üzerinden mail yollayıp, “Sinan Aygün bize zulmediyor Hayrullah Bey, şunları şunları yapıyor, bize sahip çıkın, yazın” diye olta da attırdı.
Güldüm geçtim.
Gökçek ile yaptıkları ortak operasyon elinde patladı.
Daha buna benzer o kadar çok hikaye var ki, anlatmaya kalksam roman olur.
Evet Hayrullah Mahmud ismi altında bazı yazılar okuyorsunuz, o yazılar çok zor şartlar altında yazılsa da, bilmenizi isterim ki, yazılmadan önce birçok elekten geçiyor.
Nokta!
*****
Dalan 1 numara!:))
http://www.turktime.com/haber/Iddianame ... ldu-/93290
(…)
Fethullah Gülen bu evde yaşıyor
http://www.ntvmsnbc.com/id/25083811/
(…)
İngiliz sömürgesi ülkelerde görev yapan valiler buluşması!
http://www.milliyet.com.tr/-anitkabir-d ... efault.htm
(...)
“Anadolu Kartalı” gurur veriyor!
http://www.milliyet.com.tr/anadolu-kart ... efault.htm
(...)
Pakette I. tur tamamlandı, Baykal anayasa mahkemesine gidiyor
http://www.milliyet.com.tr/pakette-1-tu ... efault.htm
(...)
Deutsche Bank’ı mali polis bastı, Aydın Doğan’a yol gözüktü!
http://www.milliyet.com.tr/deutsche-ban ... efault.htm
(...)
Polis, 1 Mayıs'ta olacakları biliyordu
http://80.93.210.124/haberdetay/76218.aspx
(...)
Orada şehit olmak oğluma nasipmiş!
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/14563048.asp?gid=233
(...)
Enerji güvenliği ve ucuz enerji nerede kaldı?
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/14563048.asp?gid=233
(...)
Düşenin (Yunanistan) dostu olmaz!
http://www.milliyet.com.tr/allah-kimsey ... efault.htm
(...)
İhsan Arslan: PKK terörünün arkasında Ergenekon (!) var!
http://www.milliyet.com.tr/teror-siyasi ... efault.htm
(...)
Miting gibi cenaze!
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/14574365.asp?gid=233
(...)
*****
Şimdi gelelim Ahmet Altan, Mehmet Baransu, Nazlı Ilıcak, Rasim Ozan Kütahyalı, Önder Aytaç vb isimlerin AKP & Gülen iktidarının ikinci döneminde ne işe yaradıkları sorusunun cevabına…
Zaspu, “Deliğe süpürmeyin İran operasyonunda kullanın” ricasında bulunup, Gül’ü Çankaya’ya, Erdoğan ve arkadaşlarını da yeniden TBMM’ye “dokunulmazlık zırhı”nın altına soktuğu günden bu yana Türkiye’de sular durulmuyor.
“Üç artı bir”, yani “ABD, İngiltere, Fransa, İsrail” AKP’ye ikinci şansı verdiği günden bu yana ne kadar muhalif var ise yaftalanıp içeri atıldı, manşetlerden linç edilmek istendi.
AKP, İran için verdiği sözü tutmak yerine 1 Mart Tezkeresi’nde olduğu gibi yine satmayı, aynı zamanda ekseni İran’a doğru kaydırma sürecini fiilen hayata geçirmiş durumda!
Hal böyleyken…
Büyük resme baktığımızda, ‘üç artı bir’in deliğe süpürmeme karşılığında AKP’ye kredi açarken hiç güvenmediğini, Türkiye’de bir başka süreci AKP & Gülen Cemaati’nin eli ile planladığını görüyoruz:
“Post Modern İhtilal!”
“Şeffaf darbe!”
AKP’nin eli ile Türkiye’de 12 Eylül ve/veya 27 Mayıs öncesi şartlar oluşturulmadı mı?!
İngilizler iyi polisi oynarken, ABD, Fransa, İsrail kötü polisi oynadı.
Şimdi filmin sonuna geldik.
Ya AKP İran için İsrail’le birlikte ortak operasyon yapacak, ki artık o süreç de bitti, sadece büyük resimdeki takvimle ilgili mecburi bir uzatma yaşanıyor, o kadar.
Bu bağlamda hadiseye bakacak olursak:
1- AKP, çalmış, çırpmış, hesap vermemiş!
2- İşsizlik, kapanan işyerleri, kredi kartı, ev, araba, tüketici kredisi batağındaki milyonlar…
3- AKP muhaliflerini hedef alan hukuk dışı gözaltılar, dinlemeler…
4- Uzlaşmadan sivil darbe anayasası yapma kurnazlığı…
5- TSK, baskı altında tutulmak istenmiş, asimetrik savaş teknikleri ile yıpratılmak istenmiş, kozmik odalarına kadar girilmiş, buna karşılık Yargı’da ifade vermeyi reddeden bir Cumhurbaşkanı, bir Başbakan, bakanlar, deniz feneri vb dosyalar da var.
6- Türk / Kürt, laik / antilaik ayrışması yaşanmakta, ülke kamplara bölünmüş her alanda! Devlet katında bizden / ondan ayrımı ya da büyük klikleşme!
7- Milyar dolarlık ak yağmacılar, vurguncuların sayısı 35 civarında vs…
(…)
“90 Gramlık inci!”
http://www.alaturkaonline.com/?p=2912
Vs vs vs…
Şimdi güç zehirlenmesine uğramış, beyni ile dili arasındaki bağlantıyı kopartmış AKP’den, Gülen’den yana taraf olan gazeteci tayfası resmine bakacak olursak…
Siz “üç art bir”in yerinde olsanız, yani “ABD, İngiltere, Fransa, İsrail” ve Türkiye’de darbe yapmak istiyor olsanız, ne yapardınız?
Aynen 22 Temmuz 2007 seçimleri sonrasında yaptıklarını değil mi?!
Şimdi diyebilirsiniz ki, , Nazlı Ilıcak, Rasim Ozan Kütahyalı, Önder Aytaç vb isimler neden hep televizyonlarda, neden hep bu isimler çıkıyor?
Cevabı basit, bu isimleri İngiliz istihbaratı ve CIA yönlendiriyor.
Bu isimleri bir kez ne AKP ne de Gülen Cemaati sahipleniyor. Onlar sadece karşı tarafa saldırdıkları için kullanıyor.
Oysa ki, bu isimlerin asıl görevleri, ekrana çıkartılma sebepleri TSK içinde, ulusalcı, millici cenah içinde izleyende öfke, isyan duygusu uyandırması!
Yani, ulusalcı kampı ajite etmek için kullanılıyorlar.
Başarlılar mı, bence başarılılar.
Neden bu isimlerin üzerine gitmiyorsun diye soran okurlarım da, bu vesile ile sorunun cevabını almış oldular.
Adamlar, tersten benim işime yarayan bir şey yapıyor iseler neden elleyeyim, sürecin sonu geldiği için söylüyorum!
Siz MI6’nın, CIA’nın yerinde olsaydınız, ekranlarda bu tür isimlerin önünü açıp, milleti isyan ettirmez miydiniz?!
So what?!
Kaldı ki, ABD, İsrail, Fransa da Atatürk’ün önünde diz çökmüş iken, “Biz ettik siz etmeyin” diye kapımızda ağlaşırken…
Hülasa, 5 bin sayfalık darbe planı olmaz!
Olur ise yalan olur.
Bu kadarını bilmiyor isen git başka iş yap şekerim ama gazetecilik yapma!
AKP & Gülen Cemaati’nin kalfa kafası ile işgören ve güç zehirlenmesine uğramış, “Biz ne yaparsak yapalım, şans bizden yana, bize kimse dokunamaz” diye babalanan tepe yöneticilerine diyeceğim şudur:
Siyasi partilerin seçmenleri, üyeleri olur.
Cemaatlerin müritleri.
Gazetecilerin ise okurları…
Allah’a şükür dünyanın dörtbir yanından “nitelikli okur”larım var.
Kendimi de yedekledim, başıma bir şey gelirse, başlattığım işlerin yarım kalmasını istemem.
Zamanı gelince “belge”ye ihtiyaç olduğunda, yukarıda bahsi geçen konularla ilgili görüntülü sesli belgeler, sümenaltlarından masaüstlerine doğru ilerlemeye başlar!
Her ne kadar Emniyet’te, “Nerede CD’ler” diye sorsalar da, daha önce de söylediğim gibi ya da mahkemede de ifade ettiğim gibi bir siyasi iktidar bir gazeteci istedi diye yıkılmaz, her şeyin zamanı var.
İşte o zaman şimdi geldi ve kapıya dayandı.
Kaldı ki, yalancının mumu da yatsıya kadar yanarmış, Allah’a şükür ki, bizimki yıllardır yanıyor.
AKP & Gülen Cemaati’ninki “doğalgaz” desteğine rağmen güçlükle ayakta!
Sözün özü:
O ses kayıtları, birkaç görüntü ekranda patlar çok yakında, bakın bakalım Türkiye’de gündem nasıl değişiyor, sağlam sandığınız iktidarınız nasıl çöküyor!
Meydanları dolduracak milyonlara o vakit anlatırsınız, “Aslında biz çok güçlüydük, bizi kıytırık diye aşağılamaya çalıştığımız bir gazeteci ve onun nitelikli okurları yerlebir etti” diye.
Ezcümle, keser döner sap döner, bu baharda tüm hesaplar döner.
Nokta!
*****
Şimdi bunca yazıdan sonra meydan okumadan bırakırsak, bize yakışmaz:
Buradan başta Fehmi Koru, Ahmet Hakan, Ahmet Altan, Mehmet Baransu, Nazlı Ilıcak, Rasim Ozan Kütahyalı, Önder Aytaç, Fatih Karaca, Fatih Çekirge vb isimlerin hepsine birden çağrıda bulunuyorum; istedikleri ekranda karşı karşıya gelmeye hazırım.
Onlar sorsun ben cevaplayayım ya da ben sorayım onlar cevaplasın, dünya alem gazeteci düellosu görsün!
Kütahyalı gibi “mesleğe iliştirilmiş” kifayetsiz muhterislerin, bohçacı kadım üslubunda ekran kirletenlerin çapı bir kez daha ortaya çıksın.
Hodri meydan gülüm!
Mehmet Eymür, Bülent Orakoğlu bu teklifim aynı zamanda sizler için de geçerli!
Hiç’lik mertebesine ulaşmış, bir Hayrullah Mahmud’dan mı korkacaksınız, yürüyün be kuzularım kim tutar sizleri?!
Nokta!
*****
Ve…
Son olarak…
Bir okurumuzda gelen bir fıkra ile yazımızı bitirelim:
Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül uçakta konuşuyorlarmış
Gül, buradan 20 TL atsam 20 kişi sevinir demiş.
Tayyip Erdoğan da “Ben 50 TL atsam 50 kişi sevinir” demiş.
Bunları duyan pilot, “Ben ikinizi atsam 70 milyon sevinir” demiş.
Şimdilik kaydıyla hepsi ve daha ötesi budur.
Nokta!
Kaynak: askerhaber