
Dünyada ve ülkemizde istihbarat savaşları yaşanıyor. Biz de bu savaşın ekran seyircileriyiz. Ekranın birinde söylenenle diğerinde söyleneni alt alta koyarak olanları anlamaya çalışıyoruz.
Artık büyük şok yaşatıldığımız her olaydan sonra malum medya ne diyor, kamuoyuna mesaj ne verilmiş ona bakıyorum. Özellikle M.Ali Birand’ın konukları ne diyor, merak ederim. Uludere’den sonra birçok kanalda şunu diyorlar:
-Amerika’daki gibi bizde de özel istihbarat şirketleri kurulmalıdır. İstihbaratın farklı alanları vardır, Amerika’da böyle okullar var, ihtiyaca göre eleman yetiştirirler. MİT kırsalda çalışmaz, şehirde çalışır, bakın KCK operasyonları şehirde başarılıdır…
Bence, “MİT eskidi, kalkmalıdır, Amerika’da eğitim almış istihbarat elemanlarıyla çalışan özel şirketler lazım bize” demeye getiriyorlar.
MİT’in içindeki cemaat-istihbaratçı savaşlarını da bu bağlamda düşünmeye başladım. İçine doluştukları yetmez, yıpratarak lağvetme gibi bir huyları vardır şu emperyalistlerin. Yerine ikame edecekleri güvenlik kavramı da ekiyorlar beynimize. Paran kadar güvenlik ve bunun hain sonuçlarını konuşmazlar. Üçüncü seçeneği olmayan bizim gibi ülkeler bu tuzağa düşer.
Üçüncü seçeneği anımsadım; Jandarma içerisinde İçişleri Bakanlığına bağlı olarak kurulan bir Jandarma İstihbarat birimi vardı, şimdilerde adını sıkça Ergenekon iddianamelerinde duyuyoruz. 1987’de kurulmuş idi. O da yok artık. Orada daha önce çalışmış olan kim varsa adını Silivri’de tutuklu listesinde okuyoruz.
Üçüncü seçenekte bir Psikolojik Harp Dairesi vardı, sessizce kapatıldı.
***
Misilleme olasılığı…
Böylesi büyük ölümlerin olduğu olaylarda hep aklıma “bu bir şeyin misillemesidir, acaba neyin” diyen takılır. ABD istihbaratı bu ölümleri istemiş olmalıdır, ama niçin?
Acaba, fısıltı gazetesinde dolaşan, resmi açıklaması yapılmayan ABD’nin şu Malatya fiyaskosu olabilir mi? Füze kalkanını bir türlü yerleştiremediler. Oralarda yakayı ele veren albay düzeyinde 2 Amerikalı istihbaratçıdan söz ediliyor, resmen açıklanmadı ama duyuldu, bu olabilir mi?
Eğer bu gerçekse, Uludere’de yaşanan, muhtemeldir, Malatya istihbarat fiyaskosunun misillemesidir...
Misilleme, TSK’ya sıçramış görünüyor, eski Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ sorguya çağrıldı… Savaş sessiz ve derinden sürüyor.
Uludere’de NATO’dan DOST ATEŞİ yedik, 35 can verdik… Tetiği TSK’ya çektirdiler.
***
“Türk ve Müslümanlar” diye adı geçenler…
Büyük oyunu görmekten aciz kimi Kürt siyasileri de ölülerin üzerine PKK bayrağı çekti. Onlar ölülerin üzerinden Türk-Kürt düşmanlığı yaratmanın hesabındadır. Oysa en büyük oyun onların üzerinedir. Bilmezler ki tabuta örttükleri o bayrağın üzerinde Agmenid Karusi Güneş’i vardır. 2500 yıl önce bu topraklarda yaşayan Oğuzlu beylerin kurmuş olduğu, tarihin en büyük Egemen(Agmenid) uygarlığı olan Karusi İmparatorluğundan beri bu sembol bizim Oğuzlu güneşimizdir; kırmızı TC Forsumuzun ortasındaki sarı Güneş Kursu odur, Ankara Üniversitesinin sembolündeki üç noktalı Güneş Kursu odur, bilim adamının çıkıp gerçeği konuştuğu Kürsü odur… Kürtler de bugün onun adını taşıyan bir kavim olduğunu bilmezler..
Hatta, Yahudi tefecileri Babil’den kovan Karusi atalarımıza kesilmiş ezeli bir cezanın olduğunu, onun misillemesi olarak bugün bu topraklardan sürüleceklerini hiç düşünmezler.
Hem ki, o bayraktaki güneş, “güneşin altında birleşip kaynaşan” Ulus(millet), sarı renk Ay (Kürtçe Heyv, Hilal), yeşil ise Buğday’dır; bütün Şamani ve Selevkos bayraklarında vardır. Bir de Şeddai Karusi beyliğinin bayrağında aynı semboller vardır; İslamiyetin ilk yayıldığı yıllarda Şeddailer kimlerle savaşmıştır, ona baksınlar. Onları Sasani Uygarlığı içerisinde ararsanız Zazalar diye görürsünüz.
Batılı tarihçiler, 1.Dünya Harbinde tarafları anlatırken bile onların adını telaffuz etmemek için “Türkler ve Müslümanlar” diye geçirirler.
İslamiyet’in kuruluşuyla burada büyük pazar kaybı yaşayan batılı tefeciler bugün yeniden karşımızdadır. Birliğimizi bölmeden bunu başaramayacaklarının farkındadırlar. Kürt siyasileri de kurtuluşumuzun birliğimizde olduğunu artık görmek zorundadır.
***
İstihbarat piyasasında savaşın hedefindeki Oyak…
Bir istihbarat savaşı da Oyak ve Tübitak’da yaşanıyor… TSK’ya elektronik savunma malzemesi üretmek üzere çalışan OYAK’a bağlı birimlerde çalışanların üzerine gidiliyor. Aynı anda, Danıştay saldırısında saldırının görüntü kayıtlarından silinti yapıldığına dair rapor veren bilim adamları hedefte…
Küresel piyasa açılıyor, yeni alanlar yaratılıyor, devletleri devlet yapan ne varsa ortadan kaldırılıyor… Dünyayı şirketler yönetecek, ama herhalde en kârlı alan “bilgi” satışı olur.
Ancak bilgiyi kim toplayacak, sorun orda; toplayana da para vermek gerekir. Onun için Ulus devlet dağıtılırken cemaatler palazlandırılıyor. Bir örnek; kısa süre önce Las Vegas’ta yapılan Türk Fuarında devlet tek kuruş harcamadan cemaat eliyle büyük bir organizasyon gerçekleşmiş.., Bunu, 2011’in son programında M.Ali Birant’ın konuklarından dinledim, bu reklamdan sonra alkışlar cemaate gitti, “yılın adamı” başlığında ilk beş şöyle ilan edildi; F.Gülen, R.T.Erdoğan, A.Gül, B.Arınç ve A.Öcalan. Öcalan bu listeye nasıl girdi, anlamakta zorlandım, ama sanırım çözdüm.
Konya’dan bir başka örnek; “Ben cemaatin öğretmen temsilcisiyim, bu okul hakkında artık bana rapor vereceksiniz” diyerek okul müdürünün odasına giren tuhaf ziyaretçiler var.
Parayla satılan istihbarat, piyasacı mantıkla, daha fazla para verene satar. Hatta bir yere servis edilen bilgi diğer tarafa da satılır, doğası budur. İstihbaratçı ölümleri artar, çünkü aynı bilgiyi sen değil ben satayım savaşı başlar…
***
İstihbarat piyasası derken geldik toplu sivil ölümlere… ABD’nin egemenlik savaşı bütün dünyada tüm acımasızlığıyla devam ediyor.
DOST istihbaratıyla, Uludere’de 35 can gitti. Ailelerine başsağlığı diliyorum.
Soruyorum; Uludere’de 35 can Malatya’ya misilleme miydi?
Eğitimci Yazar Mahiye MORGÜL, 4 Ocak 2012
mahiye@gmail.com