Ne dersin Tuba, Unakıtan'ı fahri Diyarbakır'lı ilan edelim mi
Kanada'daki denetim, Türkiye'de de var zaten değil mi? Kimin ununu akıtıyorsun sayın bakanım, ve kimi kandırıyorsun?
Özelleştirme konusunda birkaç laf etmek isterim: En çok söyledikleri "Devlet iyi işletemiyor"; Neden? "Çünkü işletme devlete ait olunca, insanımız çalışmıyor, tembellik ediyor, yöneten de iyi yönetemiyor, sonuçta verimsiz oluyor. Oysa özel şirket olsa bakın nasıl çalışıyorlar."
Herşeyden önce, bu eleştiriyi kim yaparsa yapsın, devletten birinin, hele bir bakanın yapmaması lazım. Zira, devlet olarak, kendisinin yönetmeyi beceremediğini söylüyor, suçunu itiraf ediyor. Be adam, senin başında olduğun devletin, mesela Sümerbank'ı verimsizse, bu en başta senin hatan! Başına doğru dürüst adam geçir; bak nasıl işliyor! Yok ama bunlar kamu kuruluşlarını bilerek zarar ettiriyorlar ki, sonra birilerine peşkeş çekmeye kılıf hazırlamış olsunlar. Bu kısım bir yanda dursun.
Devlete bağlı bir kuruluşta, idealist olanlarımız dışında, genelin düzgün çalışmadığı evet bir gerçek, tıpkı özel şirkette herkesin "mecburen" canla başla çalıştığı gerçeği gibi. Peki neden? Özel şirkette de, çalışanlar hemen hiçbir zaman, kâr ortağı değil ki, yani verimli çalıştıkları için, doğrudan kazançlı çıkmayacaklar ki. Yalnızca, işlerini ellerinde tutacaklar. Belki performanslarına göre zam oranları biraz farklı olacak, o kadar. Ve büyük bir şirketin genel müdürü bile, aslında bir memurdan ibarettir. İyi yönetemezse şutlanır. Bu yüzden o, altındaki yardımcılarını, onlar daha altlarındakini, zincirlemesine en alt kademeye kadar iyi çalıştırmak zorunda, yoksa kendi işinden olacak. Neden, çünkü "kadro" diye birşey yok!
Bu durumda, işletmenin kendisini değil de, bizzat işi özelleştirmek, bir çözüm değil mi? Yani mesela kadro olmasın. Haydi devletimiz, özelleştireceği kuruluşlardaki kadroları kaldırsın! Devlet de tüm işyerlerini, tıpkı bir özel sektör gibi yönetsin. Ve hatta yalnızca genel müdürü denetlesin; ama sıkıca denetlesin. Genel müdür dahil, kimsenin alışılmış kadroya sahip olmadığı, normal bir özel şirketteki gibi işe alınıp çalıştırıldığı, devlet dairesinden tutun da bir fabrikaya, neden verimsizlik olsun ki? Gerçekten de, tornanın başındaki işçi, o fabrikanın devlete yada bir şahsa ait olup olmadığından, ne diye etkilensin, bunu niye önemsesin ki? İşini düzgün yaparsa ne ala, yapmazsa şutlansın! Garanti kadrosu, yan gel yat durumu olmadıktan sonra tabii ki. Hatta inanıyorum ki herhangi birimiz, çalıştığımız kurum bir şahsa ait olmak yerine devlete, yani millete ait olsa, daha bir canla başla, şevkle çalışırız. Her zaman özelleştirmeyi savunan milli eğitim müfettişi babam, uzun yıllar emekli olmadı, çünkü bizler okurken emekli maaşı yetmezdi, kimi diğer arkadaşları gibi, teklifler almasına rağmen emekli olup dersane-kolej yöneticiliğine geçmedi, çünkü hep dedi ki: "Oğlum ben 40 küsür yıldır devlete hizmet ettim, şimdi özel şirkete, bir patrona çalışmak ağır gelir, yapamam." Yine babamdan örnek vermek istiyorum: İlköğretim müfettişleri, köy köy, okul okul gezip teftişte bulunurlar. Tanıdığım hepsi canla başla çalışır. Ben küçükken Elazığ'ın, sonra Antalya'nın yolu olan olmayan ne kadar dağ köyü varsa, babam oralardaki tek sınıflı okulları bile, bazen karayollarının sağladığı ciple, bazen katırla, bazen de yaya, çamur yada kar içinde saatlerce yürüyerek gidip bulmuş, teftiş etmiştir. Pazartesi sabah gün doğmadan takımıyla buluşup, geceleri köyün bazen okuldaki sıraların üzerinde, bazen muhtarın evinde, bazen köy odasında kalarak, cuma akşama kadar teftiş yapıp, gece vakti ancak eve vardığı uzun yıllar oldu. Aslında, nerelerin denetleneceği konusu çok iyi hazırlanmış, denetleyiciler de, muhteşem bir azim ve yurt sevgisi, iş bilinciyle çalışmakta olmasına rağmen, eğitim sistemimizin durumu, işte gözümüzün önünde. Denetleyen canla başla, iyi denetliyor ama, denetleme tanımı iyi yapılmamış, en baştan "milli" eğitim politikası iyi yapılmamış. Müfredat bu haldeyken, öğretmen yetiştiren fakülteler bu haldeyken, denetleyen iyi olsa kaç yazar, kötü olsa hepten zarar. Nasreddin Hoca'nın dediği gibi, "işin aslı yalan olduktan sonra, ha arpa olmuş ha buğday!"
Yani 1- İyi yönetemediğin, verimsiz çalıştırdığın için devlet olarak, devletin başındaki iktidar olarak bir kere bu senin suçun,
2- Olayı devletin yapılanmasına, insanımızın tembelliğine, kadroyu kapınca salla başı al maaşı durumuna geçmesine bağlıyorsan da, bunun da çözümü var; "kadro" tanımını ya kaldır, ya baştan ele al düzenle birşey yap. Et Balık Kurumu'ndaki kasabın iyi çalışmasını sağlayamıyorsan, be bakanım sen ne işe yararsın? Kasabı, tornacıyı yönetemiyorsan, yani o yönetim zincirini sağlayamıyorsan, devleti nasıl yöneteceksin; ki devlet dediğimiz de işte o zincirin ta kendisi, bundan başka, soyut birşey değil ki!
Peki özelleştirme, gerçekten kötü birşey mi? Mesela devlet, neden kürdan üretsin? Ne alaka? Bence de üretmesin, ki hayalim olan sosyalizme geçene kadar, evet devlet bu gibi ıvır zıvırlarla uğraşmasın. Ama denetlesin. Siyasiler ve liboşlar hep, çalışmayan insanımızın tembelliğinden dem vurarak özelleştirmeyi haklı çıkarmaya çalışıyorlar; ama bir kurum devlete ait değilse, devlet orayı sıkı bir şekilde denetlemek durumundadır. İnsanımız tembel, şöyle böyle, ama denetimimiz çok iyi değil mi? Bence denetim kısmı, daha bile beter! Çünkü orada, çıkar örgütlenmesi söz konusu. En basitinden bir örnek, iki kardeşten biri müteahhittir, biri de belediyede ilgili konumdadır; müteahhitin yaptığı dandik apartmanı, kaçak katı, malzemeden çalışı, diğer kardeşi onaylar. Kardeş değilse akrabası, tanıdığı, o değilse rüşvete dayalı ortak çıkar kardeşi. Kimse kalkıp da bana, bu denetim meselesinin, ülkemizde, insanımızın kadroyu bulunca düzgün çalışmamasından daha iyi bir durumda olduğunu söylemesin. Yani sorun aslında bir kurumun özele ait olmasında değil; devletin orayı yönetmemesinde.
Eğer devletimiz, en baştan kuruluşu ona buna peşkeş çekmeyeceğine, sonra da düzgün denetleyeceğine, işin sağlam ve güvenli yapılacağına, çalışan işçilerin haklarını alacağına ve ezilmeyeceğine dair bize güven verebilseydi, biz neden özelleştirmeye karşı olalım ki? Kanada'da halk, "aa ormanlarımızı özelleştiriyorlar, şimdi satın alan şirket mahvedecek ormanları" diye korkmuyor ki, hatta bu aklına bile gelmiyor. Çünkü devlet orada o şirketin, şırıngayla kanını alır. Tek bir fidanın yaprağına el sürdürmez. Oysa bizde, Kaz Dağları'nı mahvediyorlar, biz de "dağımız!" diye yurtsever duygularla, kurtuluş savaşındaki hislerimizle haykırdığımızda, "kapalı ekonomici, 3. dünya solcusu, paranoyak vs." diyorlar.
Bu da olsun 3- Milletin malını peşkeş çekmeyeceksen ve düzgün denetleyeceksen, özelleştirmede bir sorun yok.
Hatta iş tanımları düzgün bir şekilde yapılıp, milli politikalar çerçevesinde denetim de sürdüğü sürece, okulun da hastanin de, hatta abartıp uç bir örnek vereyim, askeriyenin bile özelleştirilmesinden rahatsız olmamamız mümkün, eğer o güveni devlet bize verebilirse.
Veli Göçer'i unutmak mümkün mü? Devletin inşaat kuruluşu olsa, kim neden plaj kumuyla inşaat yapsın ki? Ne kazancı olacak ki? Tabii devletin kamyonunun getirdiği düzgün kumu, gece plaj kumuyla değişip, devletin kumunu da başka şirkete satacak kadar şerefsiz yetkililer olma ihtimaline karşılık, bunu da denetleyecek mekanizmayı geliştirdikten sonra, ne olacak ki? Devletin et balık kurumudanki çalışanlar, neden eşek eti kessin ki, neden halkın sağlığıyla oynasın ki? Evet denetimi iyi yapmazsan, en fazla verimsizlik olur; ama kimse plaj kumundan evlerde oturmaz.
Tüm sektörleri ayrı ayrı inceleyip ortaya koymak lazım; ama en basitinden, yıllar önce Karaman'da yanan bir Mercedes otobüsünde, tanesi üç kuruşluk cam kırma çekiçlerinden tasarruf yapıldığı için camı kırıp dışarı çıkamayan 40 civarı üniversite öğrencisi gencimiz yanarak can vermişti, hatırlarsınız. Hani nerde özel şirketin güvenirliliği? Konuyla ilgili akademik seminerlerde bulunduydum, Mercedes firması, tüm ülkelere gönderdiği otobüslerine, ülkenin mevzuatı ve sıkı denetimi gereği, o kadar çekiç koymak zorunda, ama bizde ne mevzuat var ne denetim, ve seyahat acentesi de ucuza kaçıp, böyle gereksiz (!) şeylerin olmadığı opsiyonu tercih ediyor. Diğer bir örnek, Turhan Çömez'in bir programda belgelerle açıkladığı, Malboro sigarasının, zehirli maddeleri içerme oranının bizde denetime tabii tutulmadığından, bize daha zehirli ama daha çok tiryaki edici sigaralar gönderildiği.
Nihat Genç'in sözleri geliyor hemen aklıma: "Biz özelleştirmeye karşı değiliz, ama devlet kuruluşlarının kerhaneleştirilmesine karşıyız!" Ve AB konusunda söylediği, "Avrupa dediğin denetimdir, teftiştir, sosyal sigortalardır.."
Evet düzgün bir şekilde yapılabilecek olsa, özelleştirmeye karşı değilim; hatta vergi oranı bu kadar olmasın, cep tlf'nundan benzinden bu kadar vergi vermeyeyim, devlet bana yol da yapmasın okul da yapmasın hastane de yapmasın, ben kendi paramla çocuğumu özel okula da göndereririm, hastalanınca doktora da giderim ilacımı da alırım. Ama hem bu kadar vergi al, hem de hala otoyoldan hastaneye, okula, özel kurumlar olsun hatta devlete ait olanları da özelleştir. Yok yahu?
Öte yandan, işin verimi, ekonomisi, stratejik kısmı, hepsi bir yana da.. Şahsen trene bindiğimdeki o "Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları" yazısını gördüğümden itibaren, kendimi Kurtuluş Savaşı'nda cepheye asker ve mühimmat taşıyan o kutsal trenlerde hissediyorum; inene kadar! Ve o duygu beni daha iyi bir yurttaş yapıyor. İçimdeki cumhuriyet idealini pekiştiriyor. Her konuda böyle. Mektup yada kargo gönderirken, özel şirketin güvenirliliği, yasal mevzuatı, garantisi vs. den önce aklıma, "Cumhuriyet'imizin Devlet'imizin PTT'si yahu, tabii ki yerine güvenle varacak!" cümlesi gelmeli. O güven ve o gurur içimizde her an olmalı. Yani kürdandan tutun da bilmemneye kadar bir sürü sektör olduğu gibi özelleştirilse bile, sembolik olarak, insanın, devlet-cumhuriyet fikrine olan güveni sağlam tutarak, bireyin ve toplumun ahlakını da koruması amaçlanmalı. Siyasi iktidarın en önemli görevi, düzgün ve ahlaklı bir toplum yetiştirmektir. "Devletin malı deniz, yemeyen domuz, amaan kim işini düzgün yapıyor ki, bu devirde ya topçu olacan ya popçu, bal tutan parmağını yalar vs. vs." yerine, "Devlet Baba", hissi olmalı insanların içinde. Korkusuyla, saygısıyla, şefkatiyle. Özelleştirmeyi gerçekten düzgün yapsa bile, iktidarların, bu hissi verecek kadar da olsun, sembolik kuruluşları olmak zorundadır.