"Usameyi Ezdik" Sıra Kimde? Kameralarımızı İslamabad’a çeviriyoruz!

"Usameyi Ezdik" Sıra Kimde? Kameralarımızı İslamabad’a çeviriyoruz!

İletigönderen Başkomutan » Çrş May 04, 2011 1:21

"USAME'Yİ EZDİK" SIRA KİMDE?

Dünya bir birinden renkli simalarla kuyruklu yıldız gibi uzayıp gidiyor... Dr. Frankestein, canavarı yaratıp da, kendi adını da verdiği “ucube”den az çekmedi.

Artık herkesin anlattığı, bildiği bir öykü haline geldi Usame Bin Ladin’in ABD tarafından yetiştirilip, ABD tarafından da yok edilmeye çalışıldığı ve yok edildiği...

Ama az kârlı iş de değildi hani... Afganistan’dan tutun da Irak’a kadar bir yığın müdahaleye zemin oluşturmuştu Usame, ama Kuzey Afrika ülkelerinden başlayıp da Suriye’ye kadar dayanan “domino” hareketi, artık Usame bahanesini de aşmış durumdaydı.


ABD’nin “işine” artık yaramayan bir parazit bulunup (ki zaten biliniyordu da o yüzden rehavete kapılmıştı rahmetli) yok edildi.

Yoksa, bir ara çıkıp, “kuleleri ben vurmadım” bile diyebilirdi. Hani, gururuna yedirebilse, böylesine “müthiş” bir terör tadını ABD’ye duyurmanın “dayanılmaz kahramanlığını” sırtından atmaya bir razı olabilse, eminim çıkıp da söyleyecekti, ama ömrü de yetmedi.

Kuzey Afrika’dan dokunulan “domino” taşları birbirine çarpa çarpa genişlemeye devam ediyor. Daha önceki bir yazımda, -ki o zaman Tunus sıkıntılıydı- bu hareketin komşu tüm ülkelere yayılacağını söylemiştim, hatta 1789 Fransız İhtilali’nin ardından komşu ülkelerin sınırlarını nasıl “sıkı sıkı” kapadığından da örnek vermiştim.

Yani, “ben demiştim,” psikolojisi değil bu... Bundan sonra olacaklar için bir “zemin” olduğu için yazdım yeniden.

Falcı olmaya gerek yok. Suriye hızla “beklenen sona” doğru gidiyor. Esad fazla direnemez. Aradaki ufak tefek “ayrıntılar” hesaba katılmazsa, İsrail ve İran’a kadar dayanmış durumda sözümona halk hareketleri.

Bunlar, Odatv okurlarının zaten yakından bildiği konular... Görünen tablo sık sık ve en yetkin kişilerce özetleniyor. Ama bundan sonrası için tahminler karmaşık. Çoğunlukla da karanlık. Haksız sayılmaz yazarlar da yorumcular da, görünen ve bilinen şu ki, ABD’nin BOP diye başladığı ama sonrada vazgeçtiği “Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesi” planı, daha büyük bir araziye yayılmış durumda.

Böylece hesaplar da değişmiş oluyor. Eskiden Ortadoğu ile anılan ABD projesi, yeni gözde Afrika’ya sarkmış durumda. Zaten büyük sorunlar içinde olan ve doğal zenginlikleri durmaksızın sömürülen fakir Afrika ülkelerinin de projeye dahil edilme zamanı gelmişti. Projenin adı ne oldu bilinmez, ama çok büyük bir alana yayılmayı hedefledi açık.

Burada ABD eski yöntemleri de terk etmiş durumda. Daha önce, Nikaragua hapşırınca, ABD “çok yaşa” demek yerine tepesine biniyordu. Şimdi çok açık biçimde taktik değiştirmiş durumda. İçeriden muhalif kanat geliştiriyor ve onunla istediği sistemi oturtmayı yeğliyor. Bir tek Libya’da tam olarak bu taktik “yemeyince” NATO ayağıyla başka bir taktiğe geçmiş durumda.

Her yer Libya kadar dişli olamayacağı için, direnci yavaş yavaş tüm Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde kırmayı başaracak. Müslümanlık falan da sorun değil ABD için. Meseleyi Hıristiyan-Müslüman kavgasına, yani bir “medeniyetler savaşı”na döndürmeye çalışmak bizim gibi Ortadoğu’ya göbekten bağlı, nüfusunun (söylendiğine göre) yüzde 99’u Müslüman ülkelere özgü bir “komplo” teorisinden başka bir şey değil.

Vatikan’ın pabucunun izi yoksa eğer bu işlerde, durum henüz medeniyetler savaşı mertebesine ulaşmış denemez.

Uzatmadan; bundan sonra elbette ufak çapta terör hareketleri olacak. Bunlar da ABD ve diğer müttefikleri için “müdahale” ortamlarını yaratacak. Bu işin bilinen ve en çabuk görünen boyutu.

Ama asıl mesele tüm Kuzey Afrika, Suud Yarımadası ve Ortadoğu’da (Afganistan’ı da içine alan coğrafya dahil) sayısız “federe” tipi devlet oluşturmak. Bu arada İsrail için de Kürt-İsrail işbirliğini de sağlayacak sağlam bir müttefik ve güçlü bir ekonomi oluşturmak.

İran henüz hazır lokma değil. Dinsel örgütlenmesi çok güçlü olan İran’ın kolaylıkla yutulamayacağını ABD’de biliyor. Ambargolarla da işin üstesinden gelebilmiş değil. İran’ı güçlü kılan, 2 bin yıllık tarihsel duruşu ve kitlenin birbiriyle dayanışması. O yüzden bir Libya gibi görmek bile son derece sakıncalı. İran’ı şimdilik bölmek ve bu şekilde yönetimi zor durumda bırakmak değil ABD, Birleşmiş Milletler için bile zor (buradaki BM’den kasıt, tüm dünya devletleridir, örgüt değil).


Usame Bin Ladin “bir simgeydi” diyenleri de geçiniz. Arada bir hakkında bir şeyler söylenmedikçe ya da kendisine ait olup olmadığı bir türlü belli olmayan ses kayıtları yayınlandıkça aklımıza gelen bir “simge” halindeydi Usame... Yıllardır ortalıkta dolaştığı söyleniyor, ama kimse inanmıyordu. Ölse de olurdu, ölmese de... Öldüğü halde ölmesi ise bir tek ABD’nin, özelde de Obama’nın işine yarayacaktı.

İşte burada bir dakika demek gerek...

Gerçekten Obama’nın ve ABD’nin işine yaradı mı bu ölüm? Bunun için çeşitli tahminler yürütülüyor. Terörün artacağı, El Kaide’nin artık daha da sertleşeceği vb...

Küçük bir soru: El Kaide’nin daha sertleşmesi için illa Usame Bin Ladin’in ölmesi mi gerekiyordu? Neden? Yani, buna mantıklı bir cevap vermek mümkün mü?

Kuklalar tiyatrosu oynatılıyor, biz de seyrediyoruz. İpler ABD ve sermayenin elinde, ortalık yeniden kızışacak, ama bu bizim “taraflara” pek yaramayacak.

Böyle biline.



Mümtaz İDİL
Odatv.com
03.05.2011




Sıra Pakistan’da!

Usame Bin Ladin, ABD’nin 1980 model “Yeşil Kuşak” projesinin mahsulüydü.

Amerikalılar, Sovyetleri Afganistan’dan püskürtmek için o bölgede Müslüman direnişçileri örgütlemiş, İslam dünyasının her yanından insan devşirmişlerdi.

Usame mücahitlerini CIA silahlandırdı, eğitti, besleyip büyüttü.

80’lerin sonunda Ruslar çekilince zaferden başı dönen El Kaide kontrolden çıktı; ama Washington, örgütü bu kez de yayılmacılığına meşruiyet kazandırmakta kullandı.

Bin Ladin, ABD için Rusların yokluğunda oluşan “yeni düşman” ihtiyacını karşıladı; her saldırısında, Amerikan savunma bütçesinin kabartılmasına, Irak’ta, Afganistan’da masum kanı akıtılmasına bahane yarattı.

Sonunda ABD, elleriyle yarattığı eski ortağı Bin Ladin’i denize gömdü.

Karşılığında ona bir efsane unvanı bahşetti.

* * *

Olup bitene geniş bir çerçeveden bakalım:

Bugün yaşananların işaret fişeğini, 2003’te Beyaz Saray’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleeza Rice çakmıştı.

Washington Post’a yazdığı 7 Ağustos tarihli yazı, “Ortadoğu’yu Dönüştürmek” başlığını taşıyordu.

2. Dünya Savaşı’ndan sonra Amerika’nın kendini Avrupa’nın dönüşümüne adadığını hatırlatan Rice, “Şimdi sıra Ortadoğu’da” diyor, bölgedeki 22 ülkeden bahsediyordu.

“300 milyon nüfuslu bu 22 ülkenin toplam gayrisafi milli hasılası, 40 milyon nüfuslu İspanya’nınkinden az”dı.

Sebep, “demokrasi açığı” idi.

“Bunun yarattığı umutsuzluk havası, nefret üreten ideolojiler ve canlı bombalar için uygun bir zemin yaratıyor, bölgeyi istikrarsızlaştırırken ABD’nin güvenliğini de tehdit ediyor”du.

Ama Saddam’ın çöküşü, “Fas’tan İran Körfezi’ne kadar reform taleplerini güçlendirmişti”.

Şöyle diyordu Rice:

“Ortadoğu’nun dönüşümü kolay olmayacak, vakit alacaktır. Sadece askeri değil, ekonomik, diplomatik, kültürel çabalar da gerektirecektir. Ortadoğu’da demokrasi isteyen halklarla birlikte çalışmaya ve onlara yardım etmeye hazırız. Çünkü hem bölge halklarının özgürlüğünü, hem Amerikan halkının güvenliğini istiyoruz.

* * *

Obama iktidara geldiğinde bazı iyimserler, Bush’un yayılmacı politikalarının bir nebze dizginleneceğini, savunma harcamalarının sosyal harcamalar lehine kısıtlanacağını sandı.

Tersine...

Obama, savunma harcamalarını artırdığı gibi, Rice’ın haber verdiği “Ortadoğu dönüşümü”nün icraatçısı oldu.

Askeri dayatmayla bir topluma demokrasi enjekte edilemeyeceği Irak ve Afganistan’da görülünce işgale, diplomatik, ekonomik, kültürel boyutlar eklendi; “iç dinamik” tetiklendi.

Bin Ladin operasyonunu, Ortadoğu’nun dönüşümünde “dış baskı ile iç katkı”yı buluşturan bu yeni yaklaşımın zaruri bir parçası olarak ele almak gerek.

* * *

Sırada ne var?

Hem ABD’yi hem terörü iyi bilen “Çakal Carlos”, 2 yıl önce Pakistan’a dikkat çekmişti.

Fazıl Duygun’a verdiği demeçte “ABD’nin asıl hedefi Pakistan’dır. Çünkü Pakistan, nükleer güce sahip yegâne İslam ülkesidir. İlk fırsatta müdahale edip liderliği devirmeye ve nükleer silahların kontrolünü devralmaya hazırlanıyorlar” demişti.

Bin Ladin, Pakistan Harp Okulu’na yakın bir evde basıldı.

Fatura, Pakistan’ın önünde şimdi...

Kameralarımızı İslamabad’a çeviriyoruz!


İm (Kod): Tümünü seç
http://gundem.milliyet.com.tr/sira-pakistan-da-/gundem/gundemyazardetay/03.05.2011/1385279/default.htm

Can Dündar - 03 Mayıs 2011


Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 4 konuk

x