UTANIR MI?
İnsan bir kez utanmayı unutsun, bir daha utanır mı?
Utanmamaya alışır. Ne çekinir kimseden artık, ne sıkılır, ne utanır...
Yalama olur, her düştüğü şerefsizlikten, onursuzluktan, gülünçlükten sonra bir kırıntıcık bile utanmaz; öyle, yılışır kalır...
Utançtan yerin dibine geçerdik eskiden, bir yanlışlık yapsak, bir uygunsuz durumda yakalansak... Utanınca yüzümüz kızarırdı. Ufacık şeylerden, küçücük yalanlarımızdan bile öyle utanırdık ki, yer yarılsa içine düşsek derdik, bir anda utançtan yerin dibine geçerdik; ölsem bir damla kanım akmazdı, öyle taş kesilmiştim diye anlatırdık utandığımız o anları...
Dilenmek utanç vericiydi. Sadakaya muhtaç olmaktansa, boyun eğmektense namerde, ölmek yeğdi... Hakkın olmayanı istemek, hak etmediğin yere göz dikmek, bilmediğin konularda bilgiçlik taslamak, cahil cesareti göstermek, toplumun gözünde kişiyi alçaltırdı, utandırırdı... Yaşamda, onursuzluk, şerefsizlik en kötü durumdu; alay edilmekten, yapılan kötü işlerin ortaya çıkmasından, yasa tanımamazlıktan, haksızlık yapmaktan, yolsuzluk suçu işlemekten, insan ayırmaktan, görevini kötüye kullanmaktan, rüşvet vermekten - almaktan, utanmazlıkla suçlanmaktan daha kötü bir şey olamazdı...
Günümüzde öyle mi?
Artık hiçbir şeyden utanılmıyor. Böyle bir duyguyu yitirdik. Balık baştan kokar örneği, baştan aşağı utanmaz olduk...
“Utananın oğlu kızı olmamış”, utanmazlığa kişiyi yönlendiren olumsuz atasözlerimizden biri. Tıpkı, “ Her koyun kendi bacağından asılır” atasözümüz gibi. Devlet malı deniz, yemeyen domuz, söylemimiz gibi... “Ağız yer, yüz utanırmış” bir zamanlar, şimdi böyle mi? “Ağız yemese, yüz utanmaz.” deyip geçebilir miyiz? Hani, kim utanıyor, yiyenlerin, düzeni yıkanların, devletine, ulusuna ihanet edenlerin, ekmek yediği kaba yani ülkesine pisleyenlerin hangisi utanıyor?
“Tencere dibin kara, seninki benden kara” anlayışı yönetiyor ülkeyi.
Bin bilmem kaç tane (?) akademisyen, teröristin ağzıyla yazılmış bir bildiriyi imzalayıp yayınlamışlar. Kendilerine öğretim üyesi diyeceklerine üstelik bir de Fransızca diliyle akademisyen demişler. Kişiye Türkçede tane denmez ama bunları kişilik taşımadıklarına göre taneyle sayabiliriz.
Akşam ne diyordu Yaşar Okuyan, Sultanahmet canlı bomba patlamasında ölenlere, “ On bir tane misafirimiz...” Buradaki kurbanları ise taneyle sayamayız, insana tane diyemeyiz...
Bu öğretim üyelerinin ardından herkes bu konuya balıklama atladı. Bu, ülkesinin kötülüğünü isteyen, terör örgütü yanlılarının yanında, iktidar bir anda tarşı taraf, sözün özü “iyi taraf” oluvermedi mi? Bunları, aydın geçinen bölücüleri hepimiz kınamasına kınıyoruz da iktidarın gölgedeki başına, iktidarın görünürdeki başına ne oluyor? Bu işleri kotaranların, bilerek isteyerek ülkemizi terör bataklığına batıranların, ülkemizin bölünmesini isteyenlere hizmet edenlerin, onlara maşalık edenlerin bu tavrına ne demeli? Bu nasıl sütten çıkmış ak kaşıklık öyle?
Hiç utanmadan aynı masaya oturdukları teröristlere, açılımla coşturdukları hainlere şimdi tüm bunlara karşıymış gibi seslenmek nasıl iştir? Terörist başına televizyon vererek, yanına sohbet arkadaşları göndererek canının sıkılmamasını sağlayanlara, ona her türlü konforu sunanlara, bu bitmiş, tükenmiş katilbaşını sözde açlık grevlerini bastırmış gibi göstererek yeniden diriltenlere, bunu bahar bayramında meydanlara konuşturanlara, şimdi terörle mücadele ediyorlar diyen, sözlerinin samimiyetine inanan var mıdır?
Reyhanlı ile başlatılan Araplaşma sürecimiz, Arap bataklığına batırılmamız tam hızla sürüyor. Bizden uzak ne varsa, ne ilkellik yaşanmışsa bu iktidarın içli dışlı olduğu ülkelerde, krallıklarda, kabile devletlerinde, Amerika- Avrupa kuklası başı çemberli - üstü entarili yönetimlerde hepsi bizde de yaşanıyor artık...
İlk patlamada, insanlarımızın topluca havaya uçurulduğu paramparça edildiği Hatay’da olanlardan nasıl kimse utanmadıysa, iktidardakiler kendilerine toz kondurmadılarsa, bu son olayda da utanan olmadı.
Aylardır süren Güneydoğu olaylarından hiç mi hiç kimse utanmıyor!
Pırıl pırıl ulus devletimizi, dış destekli terörü, AKP’nin başa geçtiği yıllarda iyice sıfırlayan, terörist başını teslim alarak hapse atan güzel ve büyük ülkemizi bu günlere nasıl getirdiler?
BOP eşbaşkanlığını otuz bilmem kaç kez topluma açık yerlerde, bilerek, isteyerek, buna alıştırmak için duyurdular, utanmadılar...
Suriye sınırındaki mayınları temizleyeceğiz, bu şartı imzaladık, 2015’e kadar sınırda tek mayın kalmayacak diye iktidarlarının ilk dönemlerinde ortaya çıktılar, önce sınırlarımıza bu bahaneyle İsrail’i yerleştirmek, bu işi onlara yaptırmak, karşılığında uzun yıllar topraklarımızı kullanma izni vermek, daha doğrusu sınırlarımızı köktendinci Yahudi’ye bağışlamak istediler, olmadı, sonra bu işi ordumuza yaptırarak bu en uzun sınırımızı yol geçen hanına çevirttiler. Yurdumuza giren çıkan belirsiz oldu, utanmadılar!
Habur sınır kapısında büyük törenlerle, duyurularla, canlı yayında, terör örgütü üyelerini el kol sallatarak geçirdiler, terör örgüt üyelerince korkutulan halkı baskıyla oralarda toplatarak onları davul zurnayla karşılattılar, bu görüntüyü televizyonlardan ulusa gösterdiler de utanmadılar!
Almanya’da bir mahkemede Deniz Feneri adlı yolsuzluk örgütüyle aynı resimde gösterildiler, suç üstü edildiler, bavul bavul ülkemize kaçırılan paraların suçlusu oldukları dünyaya gösterildi de yine utanmadılar. Deniz Feneri işi örtüldü gitti, soruşturan savcılar sürüldüler... Kamer Genç elinde fenerle gezerdi, hastalandı gitti, bu konuyu anımsatacak tek vekilimiz bile kalmadı Meclis’te... Kalanlar bir gün olsun bu durumu akıllarına getirmediler ki, utanmadılar...
Soma’da dünyanın gördüğü en büyük maden facialarından birini yaşattılar madencilerimize de iktidarları döneminde, en yüksek dönemlerinde, yüzlerce tabut ardı ardına dizildi, binlerce aile acıyla kavruldu da, kimse sorumlu tutulmadı, kimse istifa etmedi, kimse utancından kendini öldürmedi... Ne utanması, orada seçime girdiler de oy bile istediler... Oy isteyenler utanmadı... Oy verenleri utanmadı...
17- 25 Aralık yolsuzluk haftasında olan bitenleri unutmak olası mı? Utanması gerekenler utandılar mıydı?
Bitmiş terör hortlatıldı, kentlerimiz savaş alanına çevrildi... Utanmak ne kelime! Üste çıkılıyor zeytinyağı gibi...
Hainlere kentlerimizi teslim ettiler, her gün kaç askerimizi, polisimizi, ilerde her istediklerini yerine getirecekleri terör örgütüne kurban ettiriyorlar da, utananı, arlananı ara da bulasın...
Haziran seçimi iktidarca beğenilmedi. Kasımda yenisi yaptırıldı. Normalde her seçim seçmenin geçimini, geleceğini düzeltmek amacıyla yapılır, bizde bölücülük için yapılmış. Seçimin ertesi günü tüm iktidar yetkilileri, küçükten büyüğe, encikten cenciğe bir ağızdan yeni “Anayasa” demeye başladılar da bunu derlerken hiç utanmadılar... Duyanlar da utanmadı, diyenler de... Bunlara oy verenler de.... Bu sakıncalı, hileli, sonucu belli seçimi kabul edenler, tüm partiler, tek bir sorumlu utanmadı...
Bundan sonra ne olursa olsun, başımıza ne gelirse gelsin utanır mı bu saydıklarımız, saymadıklarımız, başkanlık dayatanlar, yedi düvelin yüzyıllık emellerini gerçekleştirmek isteyen hainler?
Utanırlar mı?
Utanır mısınız?
Utanır mı?
Feza Tiryaki, 14 Ocak 2016