Uyan Sunam Uyan Derin Uykundan

Uyan Sunam Uyan Derin Uykundan

İletigönderen Feza Tiryaki » Çrş Oca 09, 2013 0:15

Uyan Sunam Uyan Derin Uykundan
Resim



Beyaz yakaların öyküsünü yazmışlar, resimlemişler.

Bilmem gördünüz mü, kederli, dolanıyor bilgiağında.

Öğrencilerin okul önlüğünün, önlüğe takılan yakaların öyküsü.

Eski resimleri serpiştirmişler araya.

*

Kara önlüklü, beyaz yakalı Türk çocukları,

Bizden öncekiler, bizden sonra gelen kuşak.

Cumhuriyetin kuruluşuyla başlayan uyanış,

Genç yaşlı, kız kızan, hep birlikte aydınlanmaya gidiş,

Yoksul ülkemin yüce gönüllü insanları, öğretmenleri…

*

Kızların yakasında ucu dantelli, işlemeli, oyalı yakalar,

Erkeklerinki düz, beyaz yaka, kolalı, temiz, yıkalı.

Siyah beyaz resimler, okul önlerinde çekilmiş.

Kimi, boynu bükük, kimi, dik dik, gururlu bakıyor,

Varsılı, yoksulu harmanlamışlar, bir sınıfa katmışlar.

Resim


Babasının kim olduğuna bakılmıyor okullarda.

“İmtiyazsız sınıfsız, kaynaşmış bir kitleyiz”

Denilirdi, bu söz kendimize güven verirdi.

Eskileri, resimleri gördüm de nerelere gittim bir bilseniz...

*

Güzel ülkemiz, Türkiyemiz, bitmeyen sevdamız…

Dört mevsimi bir arada yaşayan eşsiz vatanımız,

Kanımızla çizdiğimiz sınırlarımız…

Cahit Külebi’nin dizeleri seslenirdi yüreklere:


“Edirne’den Ardahan’a kadar bir toprak uzanır,

Boz kanatlı üveyikler üstünden uçar

Ardahan’dan Edirne’ye, Edirneden Ardahan’a kadar.”


Her yerde söylerdik bunu, bir ağızdan, törenlerde, bayramlarda.

*

Gökyüzünde al bayrağımız dalgalanır, ay yıldızlı,

Göklerimizde ses bayrağımız Türkçemiz, canımızdan çok sevdiğimiz…

Şehit atalarımızın armağanı olan ülkemizde onurlu yaşardık,

Köylerimiz, tarlamız tapanımız bizimdi, yabancıya satılamazdı.

Koruma yasalarıyla güvendeydik, kendi toprağımızın sahibiydik…

Yurtdışında Atatürk’ün Cumhuriyeti’ndeniz diye görürdük saygıyı.

Çağdaş ülkemiz, Atatürk devrimleri ışığımız…

“Ne mutlu Türküm diyene!” sözü kimliğimiz,

“Ya istiklal, ya ölüm!” sözü kurtuluş parolası (kipsözü) ulusumuzun…

*

Son on yıldır başaşağı yuvarladılar bizi.

Tüm değerlerimiz alt üst, nemiz varsa tehlikede…

Bir yumağa sardılar değerleri, ucundan söküyorlar usul usul.

Topraklarımız satılık mala döndü, Akdeniz’e yabancılar kuruldu.

Antalya’dan, İzmir’e doğru, Kalkan gitti, Fethiye gitti, kıyılar ellere geçti…

Karadeniz öyle, sınır yerlerimiz öyle, Anadolumuz öyle…

Biz uşak, onlar satın aldıkları yerlerin sanki asıl sahibi.

*

Devletine baş kaldıran eli kanlılarla masada Türk devleti.

Askerine kurşun sıkan, polisini evinin önünde enseden vuran,

Bebeğe kıyan, köyünü basan, yasaklı mayını askerinin yoluna koyan,
Resim

Bomba patlatan, insanını kurşuna dizen kanlıyla pazarlık bunun adı


Katilbaşının sırıtık, boy boy resimleri ortalıkta fır dönüyor,

Namaz da kılardı diyor on binlerin kanlısına iktidarın adamı.

Şehit Aileleri Derneği de destek verdi diye yazdı bunların gazeteleri.

Anlı şanlı yazarlar, sunucular, şu bu, utanmadan bu utancı savunuyorlar,

“Çözüm ordan geçiyorsa, çözülecekse bu terör, hım,mım… “ geveliyorlar…

Nerde varsa dönek, fırıldak, nerde varsa yılan, çıyan ortaya saçıldı.

Takkeler düştü baştan, kafaların keli kabak gibi göründü.

Toplumu alıklaştırmak, kıskaca almak bu kadar kolay mıymış?

Her yönden saracaklar algımızı, deneyecekler tüm yöntemleri.

Esir aldıkları ordumuzdan nasılsa ses seda yok…

İktidarın baş adamı diyor ki, “Bunu taviz olarak algılamamak lazım.

Türkiye’yi bu beladan nasıl kurtarırız bunun üzerine yoğunlaşmak lazım.”

*

İyice azıtıyor bütün kansızlar, nasıl diz çöksünler, çizme yalasınlar,

El etek öpsünler, yerlerde sürünsünler bilemiyorlar…

İhanet etmek moda, bölücülük yapan sınıf atlıyor.

Ülkesini parçalamaya, Cumhuriyetini yıkmaya ne çok meraklı varmış.

Meğer “Atatürk” adını bunların çoğu yalnızca kullanırlarmış…

*

Çanakkale’ye çoktan el attılardı, Anzaklar’ı bağırlarına basmışlardı,

Binlercesine izin veriliyordu, kan döktükleri topraklarda, o günleri ansınlar,

Nasıl saldırdık Türklere, nasıl öldürdük vatanlarında Türkleri, övünsünler diye!

İngiliz, Fransız gelip tören yapıyor, kendi saldırganlığına selam duruyor.

Bayrakları göndere çekilirken ulusal marşları çalınıyor, biz de dinliyoruz…

Halkımız, “Ne kazanırız, bunlara kaç ekmek satarız”la bir garip avunmada…

Bu kadarına ise cesaret edememişti kimse geçmişte.

Çanakkale Zaferi’nin, düşmanın Gelibolu çıkartmasının,

Yayılmacılara ders verilmesinin, işgalci köpeklerin kovulmasının,

Yüzüncü yıldönümünde, Türk’e, eski kanlılarıyla top oynatacaklarmış.

Topu ortalarına alacaklar, yarısı zaten yabancı uluslu Türk takımıyla,

Bu Avustralyalı saldırganların torunları kendi takımlarıyla, oynayacaklarmış.

Resim

Atalarımızın kanını döktükleri sahillerde bayrak dikip, marşlarını söyleyip,

Şafaktaki saldırılarına ayin yapıp, günü kutlamaları yetmemiş.

Buralardan kutsal vatan toprağının düşmana satışları yetmemiş,

Filmlerle bunlara övgü düzmeleri yetmemiş sözde aydın geçinenlerin…

Resim

Kurtuluş Savaşı’nda ülkemizi, İstanbul’u işgal eden, acımasızca öldüren,

Yunan’ı kışkırtan, öne salan, onlara destek olan,

Çanakkale’ye toplama binlerce askeriyle gelen İngiliz’in yanındalar.

“İki yüz elli bin kefensiz yatanı”, “şehit atalarımızı” bize unutturmuşlar…

Biri, bunların mektupları üzerine ağıt yakmış, film çevirmişti geçmiş yıllar.

Bir diğeri, Sinan Çetin, geçen yıl, eşi, çocuğunu artist edip bunun içine katmıştı,

İngiliz’i aklayıp paklamıştı, dinci gazeteler bunu göklere çıkarmıştı…

Düşmanı, azgın saldırganları haklı çıkarmış çektiği filmde diye.

Kardeş etmişti azgın saldırganı Türk’e,

“Çanakkale Çocukları” demiş bunlara, Türk’ün zaferini küçümsemiş.

Kürt bölücülere, Türk ordusu düşmanlarına bir güzel hizmet etmiş…


Aydın adlı “karalar”, Cumhuriyet’te yapılan her şeyi kötüler, dil uzatırlar.

Atatürk’ü anlatır gibi yapıp karşı devrime yüz sürerler...

Yunan’a övgü düzerler, katilini sever, kendi kalelerine gol atar, gülüşürler…

*

On yıl önce tamamen biten terör örgütü yeniden doğurtuldu,

Terörle mücadele (savaşım) bırakıldı, müzakereye ( pazarlık) başlanıldı.

Ülkemizi bölmek için, bunlara boyun eğdirmek için,

Düğmeye yıllar önce basmadılar mıydı?

Yıllar önce, asker, sivil aydınlar hapishanelere doldurulmadı mı?

Yargı karar verecek, bize söz düşmez diye gevelemediler mi siyasetçilerimiz?

“Al birini vur ötekine, ha Hasan Veli, ha Veli Hasan” değil mi hepsi?

Dökülüyor ortaya, “Ak koyun, kara koyun” hangisi?

Sanatçı denilenlerin derisi pul pul açıldı, ortaya çıktı maskesiz, kirli yüzleri!

*

Bunlar torunları eski mandacıların, Kubilay’ın başını kesenlerin…

Kefensiz yatanların üstünde, bir de İngiliz’in eski çocuklarıyla,

Avustralyalı asker torunlarıyla tepinecekler,

İki yıl sonranın kirli hesapları içindeler…

Hazırlıkları sürüyor, her türlü aşağılanmanın, güçlüye yüz sürmenin…

Vatanı peşkeş çekmenin, utanmazca sırıtmanın, arsızca çalmanın…

*

Dilin, anadilin, devlet dilin, millet dilin, anasütün, balın, çiçeğin…

Türkçen, seni sen yapan, dünyaya açılan kapın, dördüncü büyük dil,

En çok konuşulan dillerden, en zengin dillerden dilin, Türkçen!

Ortak edilecek küçücük yerel ağızlara, sonra tutacak İngiliz’in dili, yuları.

Türkçemiz bir tutulacak İngiliz’in alfabesini uydurduğu ağızla…

Fransa’da onca millet yaşıyor, arabı, siyahı, tek dilleri Fransızca,

Türkler bile unuttular dillerini Almanya’da, her yerde Almanca…

Amerika kaldırdı diğer dillerle eğitimi, tek dilleri kendi dilleri…

Bizde, Türkçeye eş bir dil mi var? Ülkemizde başka bir dil mi var?

Birbirini anlamayan ağızlar, kültür dili olamamış, irili ufaklılar…

Büyük büyük köşe yazarları bile dümen sularında, yayılmacıların kursağında…

Anayasa’da değişiklik, dillere özgürlük diyebiliyor, koca koca kadınlar, adamlar…

Bile bile aldatıyor bunlar uyutulan milleti!

Çatır çatır bölünme sesleri geliyor yukardan, bunlar alkışta…

Eğitim dilimiz, toptan İngiliz’in dili olacak, pek yakında…

Televizyon açarken, radyo açarken yerel ağızlara

Devlet eliyle iktidar partisi, biliniz o zamandan beri bölük Türklerin ülkesi.

Adını koyma yarışındalar doğurtacakları çocuğun,

Oysa çoktan böldüler kafalarında, toprağını bu cânım, kutsal vatanın.

*

Ahmet Kaya dinliyordu dün bir şaşkın kadın kişi,

Sordum, “Bilmiyor musun bölücülerin şahını dinlediğini?”

Vatan haini bölücülerin sesini dinlemek yakışık alır mı?

Hem, şehitlerinin toprak altında, sızlamaz mı kemiği?”

Bunu duyar duymaz saldırdı, “Allahım akıl ver!” diye bana.

Bir diğeri arka çıktı ona, eğlencesi bozulsun istemedi:

“Boş ver, zevkler ve renkler tartışılmaz Sevdacı’m.

İsteyen istediğini düşünsün, biz günümüze bakalım,

Ben onun sesine gene de hayranım…”

*

Boş veren verene, böyle şımarmışlar eksik olmaz, her dönemde.

“Bana değmeyen yılan bin yaşasın!” diyen diyene…

Türk Ulusu uykuda şu anda, bunlara göre, uyutuldu, derin komada…

Üstüne üfleniyor, tutsak kalsın algısı, düşünsün istenmiyor.

*

Sunam, der sevdiğine türkülerde ozanımız,

Uçan kuşa, ördeğe, kaza, güzel kıza, güzel oğlana…

Şehidine “sunam”, sevgiliye “sunam”.

Kıyamaz, canından öte sever sevdiğini, yurdunu ulusunu…

“Uyan sunam uyan derin uykudan…”

Toprağın, vatanın, bayrağın, dilin, dinin, geleceğin,

Çekiliyor altından, alınıyor elinden, uyan!..

Yoksa uyandıracaklar seni, iş işten geçtiğinde, ipini çektiklerinde…

Hep birlikte üstünde tepindiklerinde…

Resim

Bu kaçıncı yazışım, suna türkülerini anımsatışım:

Ozanımız yurdunun güzelliğini tele vurmuş, söylemiş.

Acılı sesiyle, sabırlı, sevecen, sıcak sesiyle yüzyıllarca söylemiş…

“Bunca diyar gezdim, gözlerin için.” demiş.

“Şafak söküyor ”, demiş, “Uyan” demiş…


Haydi, çok geç olmadan uyan:


“Şafak söktü yine sunam uyanmaz.

Hasret çeken gönül derde dayanmaz.

Çağırırım sunam, sesim duyulmaz.

Uyan sunam uyan, derin uykudan…”



Feza Tiryaki, 8 Ocak, 2013
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x