Uyanık Türkler (!) / Feza TİRYAKİ

Uyanık Türkler (!) / Feza TİRYAKİ

İletigönderen Feza Tiryaki » Pzr Şub 24, 2013 22:25

    UYANIK TÜRKLER (!)


Resim





Deveye sormuşlar: “Neden sırtın eğri?” Deve : Nerem doğru ki?” demiş.

O hesap, bizim de doğru bir yanımız kalmadı.

Aklımızı aldılar.

Kimliğimizi aldı alacaklar.

Devletimizi uçurdu uçuracaklar…

Böyle havalarda bok böcekleri hiç boş durmaz, harıl harıl çalışırlar. Ortalıkta küme küme duran bokları yuvarlamaya, iteklemeye başlarlar. Bir o yana, bir bu yana…


Hürriyet’te başlık:

Resim


“Yüzde doksan beşi Türkiye’de. ABD’liler bu yaprağın peşine düştü.”

Önce resme bakıyorum. Bir tepe yaprak kümesi. Kürekle ortaya toplanıyor. Ağzı burnu bezle örtülü bir çalışan resmi konmuş.

Bu, defne yaprağı olmasın diyorum, ilk gördüğümde. Yüreğim cız ediyor! Ormanlarımızın, yeşilimizin talan haberi olmasın bu?

Hem Akdeniz’de dünyanın ülkesi var. En başta, yanı beli, önü arkası adalarla sarılmış, bizim adalarımızı da nasılsa kendine karşı koyacak bir siyasi irade yok diye sinsi sinsi çaktırmadan ülkesine katan bir Yunanistan var. Türkiye’de ne var, orada da var, yeşillik, ağaç olarak…

İspanya , İtalya, hepsi Akdeniz ülkesi bunların. Fransa? Orası Akdeniz değil mi?

Onlarda olmayan ne ağacı bu? Yüzde doksan beşi bizdeymiş. Yeraltında bir ürün deseler, maden deseler, şu bu deseler sevinelim. Bu yeşillik. Yeşil yaprak.

Haberi okumak için açıyorsun sayfayı. Yeni bir başlıkla:

“ABD’liler Defne Yaprağını Sevdi” yazmışlar.

ABD, bedava bulduğunu, beleşten aldığını, ballı böreği sevmez mi hiç?

“Dünya üretiminin yüzde doksan beşi Türkiye’de.” denmiş haberde. Sanmayın tarlalara defne diktiler. Defneler dört beş senede büyüyor, yaprakları toplanıyor, sırayla dikilen defnelerin yaprak hasadı yapılıyor. Üretim, böyle, domates, biber gibi. Tam tersi:

Orman talanı bu! Orman yağmalaması. Defne ağaçlarının kıyımı. Yaz kış yaprak dökmeyen, ormanın akciğeri sayılabilecek ağaççıkların yok edilmesi…

Bartın’da ( 2011’de) bir işletme kurulmuş. Kurutulmuş defne yaprağını dünyanın dört bir yanına ihraç ediyormuş (dış satım).
Özellikle ABD’lilerden ciddi talep varmış.

Eloğlu, kendi ülkesinin doğasını gözü gibi koruyor. Ormanının yaprak dökmeyen, yaz kış yeşil duran yaprağını, koparılınca yerinden yenisi çıkmayan yaprağı kopartır mı? Hem de böyle sınırsız sepetsiz! Dur diyeni, kontrol edeni olmadan.

Bu, çalı sınıfına giren, bazıları on beş metreye kadar büyüyebilen defnegiller ailesinden olan ağaç, üzerine efsaneler söylenen, masallara , destanlara giren bir ağaç. Hem en çok Yunanistan’da yetişiyor. Onların büyük büyük ataları bu ağaca ne övgüler düzmüşler.

Neden Yunan satmıyor bunun yaprağını? Yalancıktan krizi de var hani?


İspanya, İtalya, Fransa, Rusya, Amerika öyle bakıyor, oralarda bol bol yetişiyor bu ağaç çünkü, bizimkiler ise bunlara, “ yağma Hasan’ın böreği” misali ağacını yolup koparıp satıyor. Dünya üretiminin yüzde beşi deseler, yüzde onu deseler anlarız, ne bu yüzde doksan beş?

Her yanımızın yağmalanması yetmiyor, ağacımızın dalı yaprağı bile yağmalanıyor.



Defne, sözlüklerde bu ada Yunanca demişler, yalan, “Dafni, Delfi, Daphne” diyor buna yabancılar, defne ile ne ilgisi var? Ülkemizin çoğu yerine günümüzde bile eski adı şuydu, buydu, eski adı şurdan geliyordu derlerse bıkıp usanmadan yalaka aydınlar, yabancı kültür hayranları, özünü beğenmeyen çakallar, buna da Yunanca demeleri normal değil mi?

Bu ağacın yaprağı baharat olarak kullanılıyor. Yaprağının, tohumlarının yağı çıkarılabiliyor, ilâç yapımında, sabun yapımında, güzellik ürünlerinde kullanılıyor.

Türkiye’de yoğun olarak Akdeniz’de bulunuyor ağaçları. Karadeniz’de, Marmara kıyılarında, bu kıyıların iç kısımlarında da yetişiyor.
Şimdi işletme müdürü anlatmış:

“Orman köylülerine topladıkları bir kilogram defne yaprağı ( siz buna bir çuval deyin, çünkü bu yapraklar kuş tüyü gibi hafif) başına bir lira ücret ödüyoruz.”

Bu yaprağın kurutulmuşu Avrupa pazarlarında rafları süslüyor. On gramını iki buçuk Avro’ya satıyorlar. Yüz gramı yirmi beş, kilosu yüz Avro anlayacağınız. Türk parası ile iki yüz elli liraya yakın. Yalnızca bir kilosu.

Bu uyanık vatandaş, bunu bir liraya toplatıyor. Kimbilir belki kendi de dışarıya uyuz eşek fiyatına veriyordur, onu bilmiyoruz.


Sonra işletmenin müdürü, adı da Koyutürk, anlatmaya devam ediyor, dediklerinden şunu anlıyoruz:

“Ayda yüz elli ton defne yaprağı kurutulup işleniyor. Dallarından ayrıştırılıyor, ardından fırınlanıyor. Elekten geçiyor, satılıyor.”

“Orman köylüsünden, günde toplanan beş ton yaprağı 250 kişi toplasa, bir kişi ortalama yirmi lira kazanırmış. “ Koyutürk anlatıyor, aynı böyle söylüyor: “ Üç kişisi defne yaprağı toplasa bir ailenin, ortalama aylık 1800 lira ek gelir girer evlerine.”

Uçmuş akıllar uçmuş… “Halamın bıyığı olsaydı amcam olurdu…” derler ya öyle… Benim memurum işini bilir diyen Turgut Özal’dan duyduk ilk bu sözü. “Halamın bıyıkları” sözünü…Yetiştirdiği kuşak onu aratmıyor...

Beş ton yaprağı köylü, tütün kırar gibi tek tek koparıp getirmiyordur değil mi? Biliyorum, bizim oralarda turistler (gezginciler) için halkın bu yaprağı nasıl topladığını gördüm. Ağacın dallarını kırarak, geride kazık gibi bir gövde bırakarak. Kalan gövde ya kuruyor, ya da eski durumuna yakın bir hale gelmek için en az on beş yirmi yıl geçmesi gerekiyor. Çam ağaçları budanmaz, budanan dalın yerine yeni dal çıkmaz. Tepeden büyür, kesilmeyen dallarından büyür. Defne de nazlı bir bitki. Büyümesi yavaş…

Denetim olmadı mı ipin ucu kaçar. İnsanoğlu böyledir, gözünü doyurmak zordur. Sırayla herkes birbirini kollayacak, denetleyecek… Devlet başta olacak… Yol gösterecek, ülke çıkarlarını en önde tutacak…

Türk millî takımının eski bir yıldızı, şimdinin milletvekili, “ ben Türk değilim” dedi, buna kıyamet koparılıyor. Bunu ona bilerek dedirttirdikleri açık değil mi? Alışılsın, aslını inkar etmenin , bölünmenin yolu açılsın diye. Siz onu bırakın, sözde uyanık Türklere bir bakın.

Bu vatandaşın adı Türk. Koyutürk. Ormanını talan ettiriyor üç paraya.

Yunan, sözde krizinde durmadan büyüyor. Sınırlarını genişletiyor. Bizim uyanık (!) Türk vatandaşının yardımıyla hem de.
Akın akın bunların adalarına gezmeye gidiyorlar. Avuç avuç para döküyorlar. İstanbul’da adalarda lokantalarda, kahvelerde, çay bahçelerinde Yunan müziği çalınıyor. Gidin bakın, kendi elimizle egemenliğimizi nasıl vermişiz Yunan’a. “Değiştirin, bu müziği dinlemek istemiyorum, Türkçe müzik koyun!” deyin ne yanıt alıyorsunuz, işletmecileri Türk olan,Türkiye’de olan, müşterisi Türk olan bu yerlerden?

Resim



Irkçı, bölücü partinin bir üyesi Meclis’e, “Türk alfebesi değişsin” diye yasa teklifi verdi geçen gün. Kendileri, Türk dilini kullanarak, Türkçeyi bozarak, çorbaya döndürerek hedeflerine gitsinler, bölünme yolunda bir adım daha atlasınlar diye. Bunu kimse duymadı sanki.Ülkemizde dal oynamadı. Cevizoğlu bile dün akşam vatan millet düşmanlarını toplamış çevresine Türklere küfrettirdi. Çıkardığı, senli benli konuşan, Amerika’da yetişmiş, Kürdüm diyen vatandaş, “ Sen kendini (Türklere sesleniyor) sevdirecek bir şey yapmadın ki. Sen adamın dilini yasaklamışsın…” diyor. On binler vahşice bunun için öldürülmüş gibi bir hava estiriliyor. Dikecekleri minareye kılıf hazırlanıyor. Cevizoğlu da müjdeyi veriyor: “Kürtçe yakında ikinci anadil olacak Türkiye’de galiba…”

Türk televizyonlarında dakika dakika haber:

“ İmralı heyeti Atatöy’de. İmralı heyeti yolda. İmralı’ya BDP heyeti gitti. Heyetten henüz bir haber yok. İmralı’dan heyet döndü. İmralı’dan ilk açıklama.”

En sonunda:

“Sıcak gelişme: İşte İmralı’dan gelen ilk mesaj!”

Eli kanlı cani başı, savaş kazanan komutan tavrıyla konuşuyor, biz onlara projemizi gönderdik, aman süreç kesilmesin sonu kötü olur, diyor. Kandil’deki ve Avrupa’daki kadrolarımızla konuşulsun! diyor. Denilen, devlet kadrosu değil, katillerin kadrosu! Diyen, katil başı.

Türkiye Cumhuriyeti yönetimi, komutanlarını hapse atmış, ordusunun sayısını azaltmış, askerin moral gücünü düşürmüş, teröristleri terörle mücadele eden subayına tanık yapmış…

Her dakika bir yıkım haberi geliyor…

Devrim Kanunları kaldırılıyormuş. Yasayla tek olan eğitim - öğretim birliği kaldırılacakmış. Medrese eğitiminin tekke ve zaviyelerin açılmasının önü açılıyormuş… Papa’nın görevden çekilmesi bile vatanımızın parçalanmasında pay kapma savaşı yüzündenmiş… Papa Doğu Anadolu’nun paylaşımında İsrail’in değil, Ermenistan’ın çıkarlarının yanındaymış. Papa haberini öyle böyle biri değil Erdoğan Karakuş (emekli general) söylüyor.

Ulusal hava yolumuz, Türk Hava yolları bazı uçuşlarında uçuş emniyeti için dua uygulamasına başlatmış. Sözlü yazılı dua okunuyormuş. İngilizce, Arapça, üç dilden. Türkiye Cumhuriyeti simgeli devlet bankası olan Ziraat bankası T.C. simgesini yeni şubelerinde adından çıkarmış. Bir televizyoncu (Acun) televizyona çıkan birinin yakasındaki Türk bayrağını kaldırtmış.

Yağmalanıyoruz…


Sinek küçüktür ama mide bulandırır. En küçük birimimiz bile vatanı, ağaçlarını, ormanını yağmalatırsa böyle, daha irileri, daha biti kanlıları neler yapmaz!

Uyanıklık yapmanın değil, uyanmanın zamanı değil mi artık!

Yoksul halkı, ormanını talan ettirmek için kullanıyorlar. Bunu da müjdeymiş gibi söylüyorlar.

Uyanık olmak, talanın yanında olmak değildir.

Vatana saldırıları görmek, önlemek uyanıklıktır…



Feza Tiryaki, 24 Şubat 2013
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x