VALİ’NİN DİȘLERİ
Türkiye Cumhuriyeti’nde yaptıklarıyla halkın beğenisini kazanmıș çok vali olmuștur.
Onların adları büyük kentlerimizin cadde ve sokaklarında yașatılmaktadır.
Okul, hastahane ya da herhangi bir kurulușla anılan valilerimiz de vardır.
En son Yazıcıoğlu’nu anımsıyorum, adından çok sözettirecek bir vali idi.
Șimdilerde ise Bolu Dağları’ndan kimi sesler geliyor.
Dediklerine göre oraya ‘vali’ diye atanan biri bağırıyormuș.
Bolu’ya adından sözettirecek bir șey mi yapıyor diye bakıyorum, yok değil.
Ya ne yapmak istiyormuș? Anayasa’yı mı ne değiștirmek, devleti mi ne düzeltmek istiyormuș.
Yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni iyice düzeltmek istiyormuș.
‘Demokratik Anayasa’ yapabilir misiniz diye sormușlar valiye “Yes we can” demiș, yani yapabiliriz demek istemiș. Bu kadarcık ingilizceyi baksanıza ben bile anladım. Ağrı’daki otel çalıșanları bile bunca bilebiliyorlardır kușkusuz.
Türkçe olarak ben bu vali beye sorsam; ve desem ki, ‘Demokratik Anayasa’ yapmak size mi kaldı?
İddia ediyorum ‘evet benim görevlerim arasında’ demeyi İngilizce olarak beceremez.
Türkçe olarak söylemeye kalksa, bu kez Ağrı’nın bilmem hangi köyünden bir yașlı amca ‘Hadi oradan, sen önce haddini bil’ diye yanıtlayacaktır.
Demem o ki, bu vali bey sıradan bir köylü yuttașımız kadar bile devleti tanımamıș.
Merak bu ya, baktım 1988 yılında okulu bitirmiș. Yani 12 Eylül çocuğu. Yani bu çocuğun devleti ve demokrasiyi, yasa ve anayasayı bilmesinin olanağı yok. Maddeten olanaksız.
Bilse bilse dr Recep kadar devleti, Bülent Ersoy kadar demokrasiyi, Bekir Bozdağ kadar yasayı, Burhan Kuzu kadar da anayasayı bilebilir.
Biri dr, biri prof dr değil mi bunların? Bunlar bilmeyecek de ben mi bileceğim?
Evet bendeniz bu konulara kafa yormuș biriyim. Bu çocuğun okuluna girdiği yıl, ben ‘Türkiye üniversitelerinde bilim yapma olanağı kalmamıștır’ tümcesini içeren istifa dilekçesini veren kișiyim.
Șimdi bu çocuğun, yani Bolu valiliğini ișgal eden kișinin ‘yes we can’ demesini onun aymazlığına yorabilirim.
Ancak kazın ayağının öyle olmadığını da görüyorum.
Bunlar ‘erken öten horoz’lar gibi kellesi önce alınacaklar listesindekilerdir.
Bunlar öne sürülüp arkasından koșturulacaklardandırlar.
Bunlar Türkiye’de ‘iki polisin evinden alamayacağı’ ama bir onbașı ve bir erin cemseye kuzu gibi yığacağı gruptantandırlar.
Bunlar tankın üzerine ilk fırlayacaklardandırlar.
Bunlar gerçek bir demokratik düzende ilk fırlatılacaklardandırlar.
Bırakalım İngilizce’sini, Bolu Valisi Türkçe ‘fırlatılmamaklılığımız sözkonusu olamaz’ diyebilir mi?
Diyemiyorsa demokrasiyi bilmiyor demektir.
Çünkü demokrasi fırtınası tüm fırlatılabilir olanları fırlatır da ondan.
Demokrasiler durağan değil, fırtınalı rejimlerdir; fırlatılabilecek olanları fırlatabilme düzenine demokrasi denir.
İmam Recep nasıl dr’luğa fırlatıldı değil mi ama? Bașbakanlığa fırlatıldığı gibi.
Buradaki demokrasi sözcüğünü tırnak içine almıyorum. Çünkü bu tırnaksız demokrasidir.
Oysa gerçek demokrasiler tırnaklı olur. Halkın diși ve tırnağıyla kurulan düzenler demokratik olabilir ancak ve bu tür demokrasilerde Bolu valisi türü admaların diș ve tırnakları sökülür.
Yani demokrasi, dișe-diș tırnağa-tırnak mücadelesinin kendisidir.
Türkiye’deki demokrasi mücadelesi ise ‘dip dalgası’ türündendir; ne zaman yüzeye çıkacağı bilinmez.
Pek yakında ‘Tek diși kalmıș canavar’ın çürük diși olan Dr Recep ve onun valisinin düșüșlerine tanık olacağız.
Benim korkum, bunların kendiliğinden düșmeleridir. O zaman bu düșüș kesinlikle demokratik olmayacaktır. Demokratik olabilmesi için onların oralardan sökülüp atılmaları gerekmektedir.
Dișleri çekilip tırnakları sökülerek.
Sökülecek her diș ve her tırnak demokrasi yolunda bir arpa boyu yol eder.
Ve ne kadar çok diș çekilir ne kadar çok tırnak sökülürse demokrasi yolunda o kadar çok yol alınmıș olacaktır.
Habip Hamza Erdem