
Nâzım Hikmetin AKP tarafından vatandaşlığa kabul edilmesinin ardından başlayan tartışmalar devam ediyor. Biz de geçtiğimiz sayıda Nâzımın ağzından Tayyipe seslenerek Sen ki Türküm demekten acız bir adamsın, lütfetmiş beni vatandaşlığa kabul etmişsin ama sağol ben almayayım demiştik. Geçen sayımızdaki yazının üstüne yazacak fazla birşey yok ama geçtiğimiz hafta gözümüze takılan bir yazı nedeniyle sol düşmanı bir yobaza cevap vermek adına konuya geri dönmeye mecbur kaldık.
Yobazımızın adı Yavuz Bülent Bakiler. Kendisi şu an Türkiye gazetesinde yazarlık yapmaktadır ve şair olarak da bilinir. Bu zat-ı muhterem 11 Ocak günü Nâzıma vatandaşlığının geri verilmesi üzerine bir yazı yazmış. Yazı dediysekte bildiğiniz yazılardan değil. Baştan sona Nâzıma hakaret ve küfür. Önce yazıdan biraz alıntı yapalım: Hükümetimiz, Nâzım Hikmetin itibarını iade etti. Bundan böyle o da, T.C. vatandaşı sayılacak. Kararnamenin imzaya açılmasıyla birlikte Türkiyeli komünistler, burun deliklerini havaya kaldırarak homurdandılar:
-Nazım Hikmet, hep itibarlı yaşadı. Onun yeniden itibara ihtiyacı yoktur. Bakanlar Kurulunun kararından sonra, Türkiye itibar kazanacaktır! dediler.
Breh! Breh! Breh! Nâzım Hikmet ve itibar! Kuzey kutbuyla, Güney kutbu gibi birbirine zıt ve uzak iki nesne. Şimdi soruyorum:
*Nâzım Hikmet, Türkiyeyi, komünizm bataklığına çekmek, dolayısıyla vatanımızı, Moskovanın sömürgelerinden biri haline getirmek istediği için mi itibarlı bir kişidir?
*Rusyaya kaçtıktan, Moskova hava alanına indikten sonra, basın mensupları karşısında: Beni Stalin yarattı. Gözlerimin ışığını ona borçluyum! diye haykırdığı için mi itibara ihtiyacı yoktur?
*Aynı Nâzım Hikmet, Kuruçev devrinde, Kuruçevin verdiği emirle, bu defa Stalini yerden yere vuran, bir şiir yazdığı Stalini lanetleyen bir karakter sahibi olduğu için mi muteber bir kişidir? (...)
Yazıda buna benzer bir sürü yalanla birlikte Nâzımın karısı Verayı haftada bir gün eski kocasına gönderdiği gibi çirkin iftiralar da ard arda sıralanmış. Yazıyı gördükten sonra Yavuz Bülent Bakilerin Nâzım ile ilgili başka yazıları var mı acaba diyerek biraz araştırdım. Söz konusu vatandaşın Nâzım üzerine yazılmış birkaç yazısına daha rastladım ama o yazılarda farklı birşey görmedim. Adamın Nâzım üzerine yazdığı bütün yazılarda aynı üslup ve aynı suçlamalar. Nâzım Sovyet ajanı imansız bir komünistmiş de çok kötü bir baba ve kocaymış da daha neler neler. 2005 yılında Tercüman gazetesinde yazdığı bir yazıda Nâzımın ne kadar kötü bir baba, koca ve vatandaş olduğunu tam üç kez tekrar edebilecek kadar da kazma bir adam bu Bakiler. O nedenle yukarıya aldığımız klasik solcu düşmanı ucuz propaganda malzemelerine yanıt dahi vermeyeceğiz.
Arif Nihat Asya ekolünden gelmekle övünen Yavuz Bülent Bakiler gibi tiplerin itibar ettikleri şairlerin başında bilindiği gibi Necip Fazıl Kısakürek gibi tiplerdir.
Hani şu yobazların yere göğe sığdıramadıkları Büyük Doğu ekolünün kurucusu olan ve 1981 yılında Atatürke hakaretten ceza alan ahlâk abidesi şair. Bilindiği gibi bu ahlâk abidesi üstad, 1949 yılında kumar oynarken basılmış. Kendisini karakola götüren polislere de Ben bir yazarım... Bu batakhaneye içtimai inceleme yapmak maksadıyla geldim yalanını uydurarak müthiş bir zeka örneği ortaya koymuştur. Bir de bu zatın sapıklığın zirvelerinde gezen Kadın bacakları isimli bir şiiri vardır. Bu şiirin bir kıtası şöyledir:
boynuma doladığım güzel putu görseler
insanlar öğrenirdi neye tapacağını
kör olsam da açılır gözüm ona sürseler
isa'nın eli diye, bir kadın bacağını
Bu kadar sapıklığa da artık pes demek lazım.
Necip Fazıl ile Yavuz Bülent Bakiler gibi tipleri bir araya getiren şey de zaten ahlâk falan değil amansız bir sol düşmanlığıdır. Bu gibi tiplere en güzel örnek aslında Vakit yazarı Hüseyin Üzmezdir. Üzmezin de ağzından din Allah eksik olmaz ama yanına sığınan küçük kızcağızı taciz etmekten de utanmaz. İşte Nâzım ile Necip Fazıl arasındaki fark budur. Biri Vatan Şairi diye anılır diğeri ise bacak şairi! hangisinin daha itibarlığı olduğu ise tartışma götürmez.
Okan İŞBECER, 19 Ocak 2009