Bizler statükocu imişiz! Yani,
Türkiyenin bağımsızlığını (elde ne kalmışsa) savunanlar, toprak
bütünlüğü parçalanmasın diye çırpınanlar, sınırlarımız içinde bir Kürt federe devletinin kurulmasını engellemeye çalışanlar; kısacası, devletin Anayasamızda belirtilen temel ilkelerine sahip çıkanlar statükocu imişler!...
Pekiyi, statükocu olmayanlar, yani kendilerini değişimden yana gösterenler, bu değişim sonucu ülkemize barış ve huzur geleceğini, çağdaş olacağını öne sürenler kimler?
Bizler, neyi savunuyorsak, statüko neyse, onun tümüyle tersini savunanlar!...
Başka bir deyişle, bağımsızlığın tümden yitirilmesini, toprak bütünlüğünün parçalanmasını, sınırlarımız içinde bir Kürt federe devletinin kurulmasını, kısacası devletin Anayasamızda belirtilen temel ilkelerinin yok sayılmasını isteyenler!...
Yazıp çizdikleri, TV ekranlarından söyleyip durdukları ortada...
Yapıp ettikleri, ilişkileri de öyle.
***
Öncelikle şu gerçeğin altı çizilmeli:
Statüko nun anlamı, var olan durumu sürdürmek istemektir. Statüko kavramının olumlu ya da olumsuz bir anlam taşıması, onun karşısına neyin çıkarıldığına bağlıdır. Kavramı somutlaştırılmış ve kişileştirilmiş bir örnekle açıklayayım: Namuslu bir kadının namusunu koruması, var olan durumunu sürdürmesidir. O kadının kötü yola düşmesi ise, bu durumunun sona ermesi demektir.
Daha geniş bir açıdan bakalım: Türkiyenin toprak bütünlüğü, şu anda var olan bir durumdur. Bu durumu sürdürmek istemek, statüko yu korumaktır.
Demek ki, bu gibi durumda statüko kavramı olumlu bir içeriktedir.
Namus tan söz etmişken şunu da belirteyim: Ülkenin sınırları özellikle askerin, genel olarak da her Türkün namusu dur. Bu statükoyu ortadan kaldırmak istemek ise, namussuzluktur!
Buna karşılık, boyunduruk altında varlığını sürükleyen bir ulusun var olan bu durumundan kurtulmak istemesi ise, anti-statükocu bir davranıştır. Bu durumda statüko kavramı olumsuz bir içeriktedir.
Bu gerçekler karşısında, bizleri statükocu olmakla suçlayanlar, emperyalizmin muhabbet tellalları olmaya heveslenenlerden başka ne olabilirler ki!
***
Ne ki, muhabbet tellallarının kimileri, yalnızca öyle olmakla da kalmazlar. Geçenlerde bir dostumun anlattığı bir fıkra bunların ne olduklarını daha bir açıklıkla ortaya koyacak. Konumuza biraz uyarladığım bu fıkra şöyle:
ABye hayran biri uzunca bir süre Avrupa ülkelerinde kalmış. Türkiyeye döndüğünde göğsünü kabarta kabarta, övüne övüne, Ben Avrupada gay oldum der dururmuş. Bir gün bir arkadaşı,
İyi de, sen Avrupada hiç Gay Bara gittin mi? diye sormuş. Bizim AB hayranı hiç gitmediğini söylemiş.
Ama arkadaşı,
Pekiyi, hiç Gay Kulüp üyesi oldun mu? diye üstelemiş. Bizim ABci bu kulüplere de hiç üye olmadığını söyleyince, arkadaşı dayanamamış ve demiş ki:
Desene sen düpedüz İ...sin!
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/a_hab ... ityaz=8868