HİKMET ÇETİNKAYA
Yağmur Sıkıntısı...

Ne zaman hava soğusa, kara bulutlar İstanbulun üzerine çökse içimi hüzün basar... Başımı göğe çeviremem! Umutlarım yitip gider rüzgâra tutulmuş güz çiçekleri gibi.
Bak hava yağmur kokuyor çocuğum!
Gülün ölüm yüzyılında zaman denilen nesneden bir tat almıyorum. Ne ağaran bir gün var ne de batan gün...
Dost denizlerin insanıyım ben, suları kirlenmemiş, balıkları ölmemiş göllerin, ırmakların...
Doğanın adamıyım ben, çokuluslu altın avcılarının delik deşik etmediği dağların, ovaların...

Bilir misiniz en büyük tutkum Uşakın Eşme kasabasında tren saatlerini beklemekti.
Eşme Kışladağı eteklerinde dolaşırdım ortaokulda okurken.
Gazeteciliğe başladığım yıllar Bodrum, Kuşadası, Marmaris, Fethiye tümüyle yağmalanmamıştı daha...
Kalkan ve Kaş kendi yalnızlığını ne güzel soluyordu anlatamam, daha dün gibi yakın 70li yıllar...
Gölköy, Türkbükü 80lerin başında sessiz ve kendi halindeydi, bilirim!
Önce kentler bozuldu, sonra insanlar...
60lı yılların sonlarıydı...

Ardından o Kanlı Pazar geldi, Taksim Alanını Zındıklara ölüm, Komünistler Moskovaya sesleri sardı.
20li yaşlardaydık ve geceler boyu Türkiyeyi kurtardık; Devrim dergisi ve Yön okuduk.
Denizi, Yusufu, Hüseyini, Saffet Alpi, Mehmet Alkayayı o yıllar tanıdık...
Az mı kavga ettik Proleter Tayyarla, molotofkokteylinin mucidi Zihni Çetinerle!..
*******
Bu koca kent üstüme üstüme gelir!
Yeryüzünü kaplayacak görünmeyen adımlar, havayı dolduracak işitilmedik sesler bir şairi anlatır sessiz bir akşamın ilk saatlerinde.
Yağmur yağınca gökyüzünde yıldızlar görünmez! Ben beklerim yıldızların süzülmesini, gün ağarana dek kaçıp gitseler de.
Kimi zaman tavana dikerim gözlerimi ve öylece kalır, düşünürüm.

Güneydoğuda devlet ve PKK kıskacında kalan, tarikatlara tutsak kılınan işssiz, yoksul ve eğitimsiz insanlarımızı.
Batmanda intihar eden genç kızlarımızı, töre vahşetine kurban edilen kadınlarımızı...
Bu coğrafyada din, dil, renk, ırk ve mezhep farkı gözetmeden yaşanan bin yıllık kardeşliğin üzerine benzin döken, kışkırtan, etnik milliyetçiliği körükleyen iç ve dış güçleri...

Kapanan yolları, açılmayan okulları, kaçak sigara satan gençleri...
Irakın kuzeyinden gelen kaçak mazotla köşeyi dönen karaborsacı din bezirgânlarını, tarikat şeyhlerinin milyonlarca YTLlik vurgununu!
Tunceliye bile sızan tarikat okullarını!
Tuncelide, Diyarbakırda, Vanda, Batmanda yaşayan sosyalistlerin çaresizliğini.

Hrank Dink, Necip Hablemitoğlu suikastları... Malatyada Zirve Yayınevi katliamı... Trabzonda Rahip Santaro cinayeti...
************

Yağmur çiselemeye başladı yine... Hava soğudu iyice... Ben başımı göğe kaldırıp bakamıyorum.
İstanbul üşüyor ben üşüyorum!
Sanki karanlık bir hücrede soluk alıp vermeye çalışıyorum...
Hüzünlüyüm dostlar hüzünlüyüm!..
hikmet.cetinkaya@cumhuriyet.com.tr