Yalçın Küçük son dönemde Türkiyede yaşanan gelişmeleri sosyalistkultur.org sitesine değerlendirdi.
Cumhurbaşkanına açılan davayı, mayınlı arazilerin İsraile verilmesini, sermaye-ordu-hükümet ilişkilerini 27 Mayısın yıldönümünde analiz etti. İşte o röportaj:
Türkiye Yuttaşları bunu meşruluk sınırları içinde kabul etmez
Askeri müdahaleler, devrimler sadece hukuki, iktisadi, sosyal nedenlere dayandırılamaz. Aynı şekilde sembolik anlatımlara da dayandırılır. Eğer Cumhurbaşkanlığı Köşkündeki birisi, oranın en yüksek şahsı şüpheli durumuna girdiyse ve evrakta sahtecilikten dolayı yargılanma isteniyorsa; bu, meşruiyetini yitirmiş olmasından daha vahim bir durumdur. Aynı şekilde, Başbakanlıktaki bir zat devlet bankalarından kredi vererek, bir büyük televizyon ve basın kuruluşunu, kendisiyle çok yakın ilişkiler içerisinde olduğu iddia edilen bir sermaye grubuna devredebiliyorsa, buraya yönetici olarak da damadını getiriyorsa
Devlet bankalarının krediler konusundaki eksiğini de Arap şeyhlerinden aldığı kredilerle tamamlamaya çalışıyorsa; bu, 27 Mayıs 1960 öncesinde olduğu gibi, meşruiyet tartışmaları ortaya getirir. Türkiye Cumhuriyetinin yurttaşları, her türlü yurttaş, ister sivil ister asker
Cumhurbaşkanlığı Köşkünde oturan bir kimsenin evrakta sahtecilikten yargılanabilir bir duruma düşmesini; Başbakanlık makamındaki bir insanın kendi yakınlarına, damadının yöneticilik yaptığı bir sermaye grubuna önemli televizyon ve matbuat kuruluşlarını devlet bankalarından sağlanan kredilerle veriyorsa, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları bunu hiçbir zaman meşruluk sınırları içerisinde kabul etmez.
Başbakan Suriye sınırını İsraile bu yüzden verdi
Aynı şekilde, Başbakanlıktaki zatın Davos denilen bir yere gidip, çıplak gözlemlerle bile hastalıklı olduğu izlenimini veren tepkiler göstermesini kabul etmez. Davostan sonra başta İsrail, Dünya Yahudi Partisinin kendisini bulunduğu yerden düşürmeye karar verdiğine artık inanan; herkes inanıyor, bunu önce ben söyledim, İsrail bunu kabul etmeyecektir dedim
İsraili, kendisini bulunduğu yerden düşürecek aletleri kullanmaktan vazgeçirmek için eğer Türkiye sınırlarını 50 yıl süreyle İsraile vermeyi düşünüyorsa; bu, meşruiyet tartışmalarından çok daha vahim bir durumdur. Türk Silahlı Kuvvetlerinin açıkça bunun yapılamaz olduğunu söylemesi ve bunun aniden Davostaki vahim ve hastalıklı sahnelerden sonra ortaya çıkması... Arada bir zaman var, bu zaman içinde kendilerini avuttular
Ama şimdi anladılar ki, Newsweekte çıkanlar, dünya basınında çıkanlar, öbür taraflarda çıkanlar, yazılanlar, söylenenler
Artık Tayyip Erdoğan onların gözünde bulunduğu yerden düşmeye mahkum bir insandır. Bunu Tayyip Erdoğan da anlamış bulunuyor. İsrailin ve Dünya Yahudi Partisinin gönlünü almak için Türkiyenin sınırlarını, Türkiyenin Arap ülkeleriyle olan sınırlarını İsraile teslim etmek için yasa tasarısı hazırlıyor. 1948de kurulan İsraili ilk kabul eden ülke Türkiye olmuştu. Araplar Türkiye Cumhuriyetinin İsraili kabul etmesini, Türkler bizi arkamızdan vurdular biçiminde nitelemişlerdi. Bu tasarı Arapları sınırlarından vurmak anlamındadır. Çok, çok vahimdir. Dolayısıyla 27 Mayıs 1960dan hemen sonra kurulan, o sırada İstanbul Üniversitesi rektörü Profesör Sıdık Sami Onar başkanlığındaki komisyonun, 27 Mayısı meşru, ondan önceki hükümeti ve iktidarı gayrı meşru görmesini bu çerçevede ele almak lazım.
İlker Başbuğ ne demek istedi?
Ergenekonu çıkarttılar. Ben her hafta üniversite kütüphanelerine giderim. Orayı bir cehennem sessizliğine boğdular. Üniversitelerde kütüphanelerin kapılarında toplantı ilanları olur. Bu Ergenekonu çıkarttılar, onun için çıkarttılar Ergenekonu. İki senedir Türkiye üniversitelerinin hiçbirinde bir konferans yok, hiçbirinde tartışma yok. Ölü çocuklar, ölü üniversite mezunları istiyorlar. Sıkılmadan... Ama bunun tersini yaptığınız zaman insanlar gençleşiyor.
Şimdi bir müdahale olacak olursa, müdahale sözünü söylemiyorum. 15 Ekim 2008den beri Türkiyede bir askeri müdahale vardır. Bir takım ahmaklar iyi söylesinler. Önemli konularda artık Tayyip Erdoğan ordunun sözünü dinliyor. Bakalım bu mayın meselesinde de dinleyecek mi? Mayını kendi altına mı koyacak yoksa sınıra mı koyacak, onu göreceğiz.
Ama biz bunları iyi takip ederiz. Genelkurmay Başkanı son bilgilendirme toplantısında, Başbakanımız, dedi; ilk defa böyle söylüyor, Ermeni askerleri Azerbaycandan çekilmeden sınırı açmam, dedi. Biz ona güveniyoruz, öyle yapacaktır, dedi. Bunun anlamı Tayyip Bey, Tayyip Bey bu sözü verdin, buradan çıkamazsın, demektir; çıkamadı. Bütün edebiyatlarını, kapı açma, yol açma, bilmem ne açma edebiyatlarını yuttular. Birçok konuda da böyle oluyor. Gayet açık. Şu anda Tayyip Bey konuşamıyor, onun yerine Samanyolu konuşuyor, AKP konuşuyor, damadı konuşuyor. Onların da artık hiçbir ikna edici tarafları yok. Aynı lafları sabahtan akşama kadar söylüyorlar.
Odatv.com
Kaynak