YAPMA BE HOCAM! BİZLERİ NASIL ÖKSÜZ KOYUP GİDERSİN BÖYLE...

YAPMA BE HOCAM! BİZLERİ NASIL ÖKSÜZ KOYUP GİDERSİN BÖYLE...

İletigönderen Noyan Umruk » Pzr Tem 14, 2013 2:11

YAPMA! BE HOCAM; BİZLERİ NASIL ÖKSÜZ KOYUP GİDERSİN BÖYLE… :(

Dr.NoyanUMRUK



Bir başka hoca, bir başka dost, bir başka Atatürk devrimcisiydi Alpaslan Hoca… Hoşgörülü ama kararlı… Sakin, mütevazı, mütebessim ama etkili… Halk adamı ama tavizsiz… Zaman zaman kırılgan, alıngan ama hep dost…



Alpaslan Hoca ile ne konuşursanız konuşun, ne tartışırsanız tartışın, sizi, mütebessim bir çehre, sabır ve dikkatle dinler, başını sallayarak ''Evet'' derdi. Siz de zannederdiniz ki; anlattığınız konuyu uygun karşılamış ya da talebinizi kabul etmiştir. Ancak, O, konuyu ya da talebinizi mantıki, objektif bir üslupla yanıtlar ve cümlesini ikinci bir ''Evet'' ile bitirir. Siz kabul görüp görmediğinizi bir süre anlayamazdınız. Eğer aklına yatmamışsa -yine mütebessim bir çehre ile -yaklaşımınızı ya da talebinizi kabul etmemiştir. Ancak, öylesine bir açıklama yapardı ki; sizin de pek söylenecek bir sözünüz kalmazdı. İşte, tam bu sırada, sizin boş bakışlarınıza üçüncü bir ''Evet'' gelirdi ki; bu “hayır” demekti. Zaten pek ''Hayır'' dediği de görülmemiştir…



1967 yılında Harbiye'den mezun olduktan sonra, İktisat öğrenimi gördüğüm için 1977 yılı sonlarına doğru Kara Harp Okulunda öğretim üyeliğine başlarken, Mülkiye'ye(A.Ü.S.B.F) ekonomi dalında doktora programına katılmak için müracaat ettim ve kabul edildim. İlk yıl, Ekonomi lisansüstü programının 8 dersini ve 2 seminer çalışmasını başarı ile tamamlamıştım. Not ortalamam 85 in üzerindeydi. Bu arada boş zamanlarımda ''Sosyal Politika'' bölümü doktora programının ilgimi çeken bazı derslerine de dinleyici olarak katılıyordum. Bu bölümün dersleri ve atmosferi beni cezbetmeye başlamıştı. Ekonomi bölümü dersleri, bölümün karakteriyle uyumlu olarak teorik düzlemde idi. Ayrıca, ben zaten iktisat öğrenimi görmüştüm. Sosyal Politika bölümü doktora programına yatay geçiş yapmaya karar verdim. Ancak, ekonomi bölümünde başarılı olduğum derslerin Sosyal Politika bölümü için de kabul görmesini istiyordum. Böylece bir yıllık emeğim boşa gitmeyecekti. Durumu, o zaman dekan ve ekonomi bölümü başkanı olan saygıdeğer hocam Tuncer Bulutay'a arz ettim. Her zaman engin bir hoşgörü sahibi olan Tuncer Hoca talebimi olumlu karşıladı; ancak, Alpaslan Hoca ile görüşmem gerektiğini söyledi. Alpaslan Hoca ile ilk tanışmam böyle oldu. Kendisine durumumu, arzumu, ancak ekonomi bölümünde başarılı olduğum derslerin Sosyal Politika bölümü için geçerli sayılmaması halinde bir yıllık emeğimin heba olacağını ifade ettim. ''Evet'' dedi; ancak, özetle, Sosyal Politika bölümünün farklı bir disiplin olduğunu, bir dilekçe verdiğim takdirde, konunun fakülte yönetim kurulunda görüşülmesi gerektiğini, kendisinin konuya olumlu yaklaşacağını belirterek, ''Evet'' dedi. Ben soran gözlerle, ekonomi bölümünde tamamladığım derslerin akıbetinin ne olacağını anlamaya çalışırken, üçüncü ''Evet'' geldi. Fakülte yönetim kurulu Sosyal Politika bölümü doktora programına geçişimi onayladı. Ancak, ekonomi bölümünde tamamladığım hiçbir dersi Sosyal Politika bölümü için geçerli saymadı. Çok üzüldüm. Koskoca bir yıllık emeğim heba olmuştu. Sil baştan yapacaktım. Hocanın üçüncü “Evet”i hep böyleydi…



1978 yılında, Sosyal Politika bölümünde doktora programına yeniden, buruk bir sevinçle başladım. Başta, bu alanda, ülkemizin ''Doyen''i olan, bölüm başkanımız rahmetli Cahit Talas Hocamız olmak üzere Mümtaz Soysal, Alpaslan Işıklı, Pars Esin (O da kısa bir süre önce Hakkın rahmetine kavuştu.) gibi değerli hocaların rahle-i tedrisatından geçecektik. Bu, o dönemde, herkese nasip olacak bir şans değildi. Ayrıca, Atilla Özsever (Mektebi Harbiye'den sınıf arkadaşıydık; yıllar sonra Mekteb-i Mülkiye'de kucaklaştık.), Ahmet Makal, Gürhan Fişek, M. Kemal Öke, Bedia, Muzaffer hanımlar ve diğer arkadaşlarla birlikte 10-15 kişilik seviyeli bir doktora grubu oluşturmuştuk. Alpaslan Hoca renkli kişiliği, bilimsel derinliği, içtenlikli ve esprili tavrı ile grubu zenginleştiriyordu. Zamanla aile görüşmeleri ve ev toplantıları ile grup ebedi dostluklar yarattı. Bu dostluklar, bugün hala devam ediyor... Sözün kısası, doktora öğreniminin güçlüklerini ve dönemin (1977-1980) karanlık gidişatına rağmen, öğrenim sürecimizin en son aşamasında, herhalde, hepimiz, hayatımızın en renkli, en dolu dönemlerinden birini yaşadık. Sanıyorum, bizler de Alpaslan Hocamızda, derin izler ve anılar bırakmıştık… Böyle bir dönemi bizlere yaşattığın için bilsen sana ne denli minnettardık Alpaslan Hocam.



Bana göre, Alpaslan Hoca'nın ikinci önemli bir özelliği ise gerçekten ''Işıklı'' olmasıydı. Olayları ve gelişmeleri derinliğine, neden-sonuç ilişkileri ile ısrarla sorgulayan ve yorumlayan üslubu ile çevresine ışık saçar; yolumuzu aydınlatırdı; bu titiz tavrı insanları ve öğrencilerini tanımak, onların eğilim ve yeteneklerini gözlemlemek ve onları bu doğrultuda özendirmek, motive etmek gibi konularda da iyice belirginleşirdi.

Doktora programının son yarıyılındaydık. Artık bilgi ve beyin fırtınalarıyla dolmuş vaziyetteydik. Patlamak üzereydik. 10-15 kişilik doktora grubu yuvarlak bir masa etrafına oturmuş seminer konularını tartışıyoruz. Bu tartışma sırasında, konular ortaya atılıyor, içimizden, beğenen, konuyu alıyordu. Ben kararsızdım, kendime göre ilginç bir konu yakalamak istiyordum. Hoca aniden bana döndü; ''Noyan sen Eşitsiz Bölüşüm (Samir Amin), Eşitsiz Mübadele(Arghiri Emmanuel) tezleri üzerine bir şeyler yap'' dedi. Güldüm. ''Dünyanın işçileri birleşiniz '' sorunsalını tartışmaya açarak, ileri sürülen ''Az gelişmiş ülkelerin halkları birleşiniz'' tezlerini, benim antiemperyalist tavrıma, az gelişmişlik ekonomisine duyduğum ilgiye uygun görmüş, yine onikiden vurmuştu Hoca. Hayatımda büyük zevk ve heyecan duyarak hazırladığım ve sunduğum seminer budur. Bu duyguları bizlere yaşattığın için tekrar binlerce teşekkür hocam.



Sonra 12 Eylül geldi, çattı… Hoca Metriste, ben Kara Harp Okulu öğretim üyeliğime son verilerek Malatya’da “ikamete mecbur tutulduk”. Ama yine de arkadaşlarım aracılığı ile Hoca’nın Metris ’teki günlerini “hiç olmazsa rahat geçirmesini” sağladık…



Zamanla hoca-öğrenci ilişkimiz ebedi bir dostluğa dönüştü… Elimizden geldiğince her fırsatta birlikte olmaya çalışırdık… ADD’ de, Azerbaycan’da, toplantılarda… Ankara’dan ayrılmama çok üzülmüştü…

Bir süre önce Pars Esin’in ölümü nedeniyle görüşmüştük… Sık, sık görüşürdük. Telefon görüşmelerimizden birinde “Çok yararlı şeyler yapıyorsun Noyan” demişti. Hiç aklımdan çıkmayacak. Ne kadar mutlu olmuştum…”Chavez no nos dejes” kitabıma yazdığın önsözü nasıl onurlandırmıştı beni…



Yapma be hocam

Bizleri nasıl öksüz koyup gidersin

Böyle

Bu mahşer günlerinde…

Işığından mahrum,

Tebessümünden yoksun,

Yokluğundan mahzun,

Sen sonsuzluğa

Biz sensizliğe

Mahkum

İşte bu hiç yakışmadı sana

Doyamamışken hatıralarına…

Şarkının dediği gibi

“sen gidersen sohbet gider
tadım gider tuzum gider
dinlediğim her şarkıda
tel kırılır sazdan düşer “
Kullanıcı küçük betizi
Noyan Umruk
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1067
Kayıt: Pzr Mar 08, 2009 13:39

Şu dizine dön: Dr. Noyan UMRUK

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x