Yarım Hilalli Kubbe de nesi? / Mahiye MORGÜL

Yarım Hilalli Kubbe de nesi? / Mahiye MORGÜL

İletigönderen Balasagun » Çrş Şub 04, 2015 11:59

Yarım Hilalli Kubbe de nesi?

Resim
“Postmodern camide namaz olur mu?” yazıma Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından elektronik cevap geldi:

Sayı: 16225293-755.01-

Konu: Cami

İlgi: 30.12.2014 tarihli elektronik posta

İlgi elektronik posta incelenmiştir.

Ülkemiz genelinde cami ve mescitlerin tamamı hayır işleri kapsamında şahıslar, dernekler, vb. kuruluşlar tarafından yapılmakta, mülkiyeti de hazineye, köy tüzel kişiliklerine, dernek, vakıf ve şahıslara ait olabilmektedir.

Ruhsatlı projelerin uygulamaları yapı denetçisi mimar ve mühendisler tarafından yapılarak iskanı belediyesince verilmektedir.

İlgi mailinizdeki konular Belediyenin görev ve sorumluluk alanına girdiğinden, Başkanlığımızca yapılacak bir işlem bulunmamaktadır.

Bilgilerinizi rica ederim.

Mahmut METE

Başkan a.

Yatırım Emlak ve Teknik Hizmetleri Daire Başkanı

.......

Cevap verdim:

Efendim, anlaşılıyor ki halk sahipsizdir. Herkes kendi üzerinden attı, camiler de cemaat de sahipsiz kaldı.

Tuhaf görünüm veren Yenimahalle Yahyalar 2.Abdülhamit Camiinin mimarını öğrendim, Necdet Civan adındaki bu mimarın katıldığı bir istişare toplantısı önüme düştü.

Toplantı notları yayındadır, okuyunca öğreniyoruz ki 1998 yılında Diyanet’e verilen imar hakkı 2003 yılında mülki amirlere verilmiş. Mehmet Bekaroğlu o tarihte Diyanette sorumlu makamdaydı ve bu toplantıda o kararından geri dönmek gibi bir sözü yok. Yaptığımız yanlıştı, sonuçları hiç iyi olmadı diyemiyor.

Peki şimdi bu karikatür gibi camilere devam ediliyor, “biz sorumlu değiliz” demek bana cevap mı? İnsanları camiden soğutmak sonucu kimin işine gelir? Sonuçlarından herkes sorumludur, yediği maaşı hak etmek diye bir “helal” kavramı artık konuşulmalıdır.

Ne öğretmenler verdiği dersten memnun ne imamlar kıldırdığı namazdan memnun, ama maaşına itiraz eden yok. İçinize siniyor mu?

Penceresi göz hizasında ve camlarında haç desenli nakışlar olan camide görevli imamın esaretini gönül rahatlığı içinde onaylayan bir Diyanet olabilir mi? Camlarını da mimar taktı, bize ne, öyle mi?


..........

10-11 Temmuz 2006 tarihli “Cami Projeleri İstişare Toplantısı” notları:

http://dshvakfi.org/depo/cami-proje_opt.pdf

2003’de cami yapım izinleri DİB’den alındığında bu görevde olan Mehmet Bekaroğlu DİB da 2006’da görevlidir ve kendisi de bu istişare toplantısında konuşmacıdır.

Mimar Necip Dinç, Sh.33, 2.prg:

“Biliyorsunuz eski camilerimizde ecdadımız yirmi küsur şart aramış. Bunlardan bir tanesi fonksiyondur. İkincisi mücessemiyet, bugün plastik tesir dedikleri şey. Üçüncüsü tali mücessemiyet, yani mekânlar ve elemanlar arasındaki geçiş. Tenasüp, yani bugün proporsiyon dedikleri şey. Ritim, yani monotonluktan uzaklık, gözü yormayacak biçimsellik.

Meselâ, Süleymaniye Camii cephesine bir bakın, o kemerler a b b a ritmiyle gitmiştir, yukarda ise ritim değişiktir. Süleymaniye Camiinin analizi ile ilgili çok yazılar okudum. Bir tanesi Ruşen Eşref ÜNAYDIN’INdır. Kendisi bir edebiyatçı olarak diyor ki, “Koca Sinan’ın Süleymaniye’sini tahlil ettiğimiz zaman görürüz ki, mücessemiyeti, arzani ve tulani maktalarda, yani enine ve boyuna kesitlerde üçlü bir terkiple kurulmuş; tulani, işte ana kubbe, iki yarım kubbe; arzani, ortada kubbe, aynalı kemerler. Birer normal kubbe içerisine giriyoruz, köşe kubbelerin bindiği kemer, orta büyük kemer, tekrar öbür kemer. Orta büyük kemere giriyorsunuz, üçlü bir kemer, o dört tane meşhur granit sütun, ikisi sağda; tekrar orta terkibe giriyorsunuz, üçlü pencere. Koca Sinan, Bektaşi ocağından geldi, bu üçlü terkib ile o tasavvuf neşvesinin üçlü unsurunu, burada mücessemiyete aksettirmiştir. Yani ‘eline, diline, nefsine hakim ol’ şeklinde bir mesaj veriyor.”

....

Necdet Civan, Sh.37.

(Aşağı Yahyalar semtinde inşaatı süren II.Abdülhamit adlı karikatür gibi caminin proje mimarıdır.)

Yazısında, batı etkisinde cami yapmayalım demekte, ancak kendisi yaptığı postmodern camiyle fiilen batı etkisi altındadır. Caminin iç mekanında olması gereken “derunilik” kavramında aykırı hareket etmiştir; caminin içi yumurta biçiminde, kubbesi hiçbir noktadan tam daire görünmüyor, tavan yazısı da kesilmiş, yarısı yukarıda yarısı aşağıda, bir bütün olarak görülüp okunamıyor. Estetik sıfır, derunilik dediği ruhunda ulvi duyguya yol açması mümkün değildir.

Bu konuşmacı mimar 2006 yılında Dini ve Sosyal Hizmet Vakfı çatısı altında, içinde Mehmet Bekaroğlu’nun da bulunduğu bu istişare toplantısında şu söylediklerini başta kendisi yapmıyor.

“Öyleyse Türk-İslâm mimarîsi, bence kendi ismini koymak zorundadır. Eğer koyamazsanız başkasının eteğinden tutarak yükselmeye çalışırsınız. O da size eteğinden tutturmaz. Onun kötü bir kopyası olursunuz.”

Necdet Civan, kendi deyişiyle, batının bir kötü kopyası bizzat kendisi olmuştur.

Sh.71. (yeniden söz alarak diyor ki:

“Eski imar planlarında maalesef nerde üçgenler, nerde uygunsuz yerler varsa oralar cami alanları olarak gösteriliyordu. Hatta öyle zamanlar oluyordu ki bu yerin kıblesini dahi koymanız mümkün olmuyordu. Minarenin bir tarafı dışarı çıkabiliyordu.

Ankara’da yapmakta olduğu Abdülhamit camisinde öyle uygunsuz girintiler çıkıntılar yamukluklar var ki, kıble neresi hiç izah edilebilir gibi değil!

Niğde merkezde yapmakta olduğu 5 bin kişilik cami kompleksinden bahisle, altında bay-bayan hamamına kadar var; her katta ayrı ihtiyaçların karşılandığı bir cami. Ticaret merkezi mi, külliye mi, belli değil. Etrafında bu kadar para dönen bir cami de nasıl ruh temizliği olur, bu hiç düşünülmüyor.

Niğde internet gazetelerinde camiyle ilgili şu bilgi var:

http://www.ajansnigde.com/nigde-nin-4-m ... 75657.html

“Caminin yarım hilal şeklinde 24 ve tam hilal şeklinde bir olmak üzere 25 kubbesinin olacağına vurgu yapan Ünal, “Özellikle Fatih Sultan Mehmet Camii Niğde’nin en büyük camisi olmasının yanı sıra ilk ve tek 4 minareli olma özelliği de taşıyacak” dedi.

Gazeteye yorum gönderdim:

Niğdeliler bu caminin mimarını tanımıyor. Adı Nejdet Civan, Ankara Yenimahalle Yahyalar’da yapımı devam eden 2.Abdülhamit camisinin mimarıdır. Orada “yarım hilal kubbe” neymiş biz gördük. Siz YARIM HİLAL nedir hiç gördünüz mü? Karpuz dilimi gibi yandan görünen kubbe yapıyor bu zat, Diyanet’e şikayet ettim. DİB “biz değil belediye sorumludur” diyor.

Başınıza ucube bir cami bela edecekler, gören dinden soğur. Yarım hilal ile batmakta olan güneşi tasvir ediyor, üstüne de Türkçe BİR HİLAL UĞRUNA YARAB NE GÜNEŞLER BATIYOR diye yazdı, o da “Ya Rab” ayrı yazmamış ve neden cami kubbesine Türkçe yazı?

KUBBE kültürü yok edildi.

Yazımı “Postmodern camide namaz olur mu” başlığıyla internette bulacaksınız.

Sevgili Niğdeliler, şimdiden peşine düşün, cami bittikten sonra o ucube kubbelerin altında namaz kılmak istemeyeceksiniz. Alt katlarda bay ve bayan hamamı yapılıyor, aklınız namazdan başka her şeye gidecek. Mahiye Morgül /Ankara (3 Şubat 2015)

.....

Cami Projeleri İstişare toplantısında konuşmalara devam ediyorum:

Gül Aydın, sh.63:

“1998 yılında çıkan kanunla, Diyanet İşleri Başkanlığına tanınan izin verme yetkisi, 2003 yılında iptal edilmiştir.

Bu dönem arasında Diyanet İşleri Başkanlığımızda çeşitli çalışmalar yapıldı. Camilerin arsalarının seçimi, arsa büyüklükleri, iki cami arasında olması gereken mesafeler, cami kapasiteleri, cami minare ilişkileri üzerine bazı tablolar hazırlanmıştır.

Ancak 2003 yılından itibaren cami yapım izinleri Diyanet İşleri Başkanlığından alınıp mülki amirlere verildiğinden, yapılan bu tabloların ve çıkan çeşitli genelgelerin bağlayıcılığı kalmamıştır.”

....

Mimar Mahmut Sami Kirazoğlu (Sh 89) toplantının en önemli konuşmasını yaptı, bir camide olması gereken 21 kuralı anlattı ve arkasından onu destekleyen Prof.Dr. Turgut CANSEVER yeniden söz aldı:

“Bugün dünyayı kirleten konutlar, mimarî estetik ve standartlara uymayan ibadethaneler, mescitler yapıyorsak bunu nasıl aşacağımızı düşünmemiz gerekir. Peygamberimiz, “İnsanların en iyisi âlimin en iyisi, insanları en kötüsü âlimin en kötüsüdür” buyuruyor. O zaman en iyileri arayıp o en iyilerden bir nüve meydana getirip onların önderliğinde saf, temiz gençlerle beraber güzel şeyleri evvela küçük miktarda üretmeye başlamak, sonra o üretimin miktarını arttırarak bütün ülkenin ihtiyacı olacak güzel mescitleri, camileri ve çevrelerini yapmamız gerekir.”

İlk konuşmasında kendisine artık devlet ihalesi verilmediğinden yakınmıştı.

Değerli okur,

Neler oluyor bize, biz artık kendimizi tanıyamıyoruz değil mi?

Bir sonraki nesiller bizi hiç bilmeyecek. İşte, Milattan sonraki ilk bin yıla dair bilgiler buhar oldu, değil mi?

3.bin yılın hafızaları silme projesi bizimle başladı, biz göre göre oluyor bunlar ve gücünüz yetmiyor durdurmaya değil mi?

Lütfen bu olanların adını siz koyun.

Eğitimci-Yazar Mahiye MORGÜL, 3 Şubat 2015
http://www.mahiye.net
mahiye@gmail.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 5 konuk

x