
Sanırım 1984 yılı başlarıydı. Fransızlar Yaşar Kemal’e en büyük devlet nişanları olan “Legion d’Honneur” nişanını vermişlerdi. Hemen akabinde Strasbourg Üniversitesi de fahri doktorluk payesi verdi. Bu vesile ile düzenlenen törene o zamanki Paris Büyükelçimiz Tanşuğ Bleda da katılmıştı. Büyükelçi Bleda törende yaşanan ve Türk basınına da yansıyan bir olayı, hatıralarını topladığı “Maskeli Balo” adlı kitabında şöyle aktarır:
“Strasbourg Üniversitesi fahri doktorluk payesi verirken Yaşar Kemal’in yanındaydım. Salonun gerisinde oturan PKK’nın Fransa sorumlusu, “Romanlarınızı niye Kürtçe değil de Türkçe yazıyorsunuz” diye sorduğunda o dev vücudu ile ayağa kalkıp, “Hergele, ben Türk oğlu Türk’üm, oraya gelirsem seni doğduğuna pişman ederim” demesini hatırlıyorum.”
Yaşar Kemal’in bu tavrı, hem o zaman Türkiye’de bölücülük hareketlerini destekleyen dünyaya, hem de hemen vefatının ardından Türkiye’deki sözde “çözüm süreci” ile kendisini ilişkilendirme gayretlerine verilmiş en güzel cevaptır. O, hiç bir zaman bölücü olmadı, hep bütünleştirici oldu. Ama ne yazık ki, birileri onun vefatını fırsat bilip istismarcılığın en iğrenç örneklerini sergilemekten geri durmuyor.
* * *
Bir gün yine dükkanıma ziyarete geldiğinde Strasbourg’da yaşadığı yukarıdaki olaydan söz açtığımda bana şöyle konuştu:
- Ben 2 yaşındayken öldürülen babam Kürt... Annem ise Türkmen... Zaten doğduğum Hemite Köyü bütünüyle Türkmen köyüydü. Yani benim yarım Türk, Yarım Kürt...
Bunun üzerine dedim ki;
-Ama biliyor musun, Hz. Peygamberin senin için söylediği bir hadis var!
Birden bire heyecanlanıp hayretle yüzüme baktı
-Amma yaptın ha!.. Neymiş o hadis?..
Hemen raftan hadis kitabını çektim, zikrettiğim hadisi buldum ve kendisine okudum:
“Çocuklarınız annelerinin kavmindendir”
Ve devam ettim, “Annen Türkmen olduğuna göre sen de Türk’sün!..”
Bunu der demez rahmetli, “Beni en hassas yerimden yakaladın. Gel seni bir öpeyim” dedikten sonra sarılıp yanaklarımdan öptü.
* * *
Bir başka gün dükkânımdaki sohbetlerimiz sırasında Mevlânâ’dan bahsediyorduk. UNESCO’nun Mevlânâ’yı dünyanın 5 büyük adamı arasında saydığını, bu haberi Nurettin Topçu’ya aktardığımda onun, “Mevlânâ dünyadan büyük adam” dediğini Yaşar Kemal’e söyledim. Rahmetli Nurettin Topçu yeni ölmüştü... Yaşar Kemal bana dönüp, “Ulan, Nurettin Topçu’nun bu sözü söylediğini bilseydim onun cenazesine giderdim. Ülkücülerin beni öldüreceğini de bilsem yine giderdim” dedi.
Masamda teksir kağıdına çıkarılmış bir kitap listesi vardı. “Bak” dedim... “Bu liste Ülkücülerin bu yaz okuyacakları 10 kitaplık bir liste. Ankara’dan seçilmiş ve bana gönderilmiş... Ben bu kitaplardan istedikleri miktarda alarak onlara gönderiyorum. Bak görüyorsun en başında senin ‘Binboğalar Efsanesi’ kitabın var. Bu listeyi kim seçti biliyor musun? Alparslan Türkeş...”
Kısa süren şaşkınlığın ardından rahmetli espriyi patlattı:
“Doğrudur... Kitabını okuyun, kendisini vurun der!..”
Kahkahalarla güldük tabii... Oysa bilmiyordu ki, kendisinin en iyi okuyucularından biri de Alparslan Türkeş’ti...
Muhiddin NALBANTOĞLU, 4 Mart 2015
m.nalbantoglu@yenicaggazetesi.com.tr