Türkiye Devleti, sanıyoruz kurulduğundan beri bu ölçüde bir iç kargaşa ve dış risklerin arasında bırakılıp, sıkıştırılmamıştır.
Türkiye, Kuzey Irak bataklığının kıyısındadır.
Türkiye’nin Suriye sınırı her an patlamaya hazır bir barut fıçısı haline getirilmiştir.
Türkiye’nin İran’la ciddi sorunları vardır. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin İran politikasının temel esasları ABD politikalarının kuytusunda sürdürülmektedir.
Türkiye’nin Kıbrıs sorunu her alevlenebilecek bir gerginlik içinde yıllar geçtikçe bir yılan hikâyesine dönüştürülmüştür.
Yunanistan ile kıta sahanlığı konusunda yaşanan anlaşmazlık her an genişleyerek büyüme eğilimi taşımaktadır.
Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye’yi hiçbir biçimde ilgilendirmeyen dış kaynaklı stratejiler nedeniyle Afganistan’da asker bulundurmaktadır.
Türkiye, Libya’ya karşı düzenlenen “Haçlı” saldırısının kendi topraklarından yönetildiği bir mevziin içinde yer almaktadır.
Türkiye’nin kendi çıkarları doğrultusunda kendi iradesi ile belirlediği bir dış politikası yoktur.
Ama Türkiye, Dünya’nın ısınan her köşesinde fiilen ya da dolaylı olarak mevcuttur…
Mustafa Kemal Atatürk’ün, “yurtta barış, Dünya’da barış” stratejisi bir kenara itilmiş, Dünya’nın kriz bölgelerinde sahne alan taşeron bir güç durumuna gelinmiştir.
Dünya’da hatırı sayılır bir kuvvet olarak tanınan Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı “a-simetrik bir psikolojik harekat yürütüldüğü” ile ilgili tespit genelkurmay başkanlığı düzeyinde değerlendirilmektedir.
Ordumuzun sayısal gücü, dış telkinler doğrultusunda azaltılmakta, bir “vatan vazifesi” olarak benimsemiş olduğumuz askerlik görevi, paralı bir işletme mantığı ile yeniden yapılandırılmak istenmektedir.
Milli Eğitim politikamız “ulusal” niteliğini geride bırakmış, Atatürk ilkeleri modası geçmiş bir tarihi “eser” olarak yeniden tanımlanmış ve “Milli Devlet”imizin temel esasını oluşturan ALTI OK, iktidarsızlık çeken bir siyasi partimizin ambleminde kerhen dalgalanmakta olan bir sembol haline geriletilmiştir…
Ve şimdi…
İşte gelinen bu nokta…
Gerçekten yeni bir Anayasa zamanıdır!..
Evet, yeni bir Anayasa [mantıksal açıdan] Türkiye için artık bir gerekliliktir…
Çünkü Türkiye’nin götürüldüğü ve daha da sürüklenmek istendiği zemin, Cumhuriyet Anayasasının içeriğe sığmamakta ve açıkça bol gelmektedir.
Türkiye’nin, getirildiği bu noktayı karşılayacak yeni bir Anayasa’ya ihtiyacı vardır.
Tevhidi Tedrisat prensibi karşısında tarikat okullarının yer aldığı,
Laiklik ilkesi yerine, ümmetçi dünya görüşünün yerleştirildiği,
Tam bağımsızlık yerine, taşeronluk işlevinin egemen olduğu,
Yabancı çıkarlarına karakolluk eden bir dış politikanın benimsendiği,
Ve parlamenter demokrasi yerine Başkanlık Hükümeti Sistemi’nin yürürlüğe konduğu yeni ilkeler, yeni esaslar ve yeni ufuklar!..
Evet, bu ülkeye yeni bir Anayasa mutlaka gereklidir!
Çünkü artık Türkiye aşağıdaki temel esaslarla başlayan bir Cumhuriyet Anayasasının içine sığdırılamamaktadır.
İtiraz mı ediyorsunuz?..
O zaman hep birlikte halen yürürlükte bulunan Anayasamızın BAŞLANGIÇ bölümünde yer alan şu satırları hep birlikte bir kez daha okuyalım:
“Türk Vatanı ve Milletinin ebedî varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O’nun inkılâp ve ilkeleri doğrultusunda…
… Hiçbir faaliyetin Türk millî menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihî ve manevî değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı…
FİKİR, İNANÇ VE KARARIYLA anlaşılmak, sözüne ve ruhuna bu yönde saygı ve mutlak sadakatle yorumlanıp uygulanmak üzere,
TÜRK MİLLETİ TARAFINDAN, demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur.”
soruyusormak@gmail.com
LÜTFEN “TIK”LAYINIZ:
http://www.soruyusormak.com
http://www.dnm-ler.com
http://www.kitlecizgisi.com