Yeniden "Ulus Dağı'ndaki Ateş"i Yakmak!.. / Figen ÖZEN

Yeniden "Ulus Dağı'ndaki Ateş"i Yakmak!.. / Figen ÖZEN

İletigönderen Başkomutan » Cum Şub 18, 2011 16:21


YENİDEN “ULUS DAĞI’NDAKİ ATEŞ”İ YAKMAK!…

Bağımsızlık Savaşı Türk milletinin büyük utkusu ile sonuçlanmış, devrin emperyalist devleri ” Ya İstiklal – Ya Ölüm” anlayışı ile zafer ve bağımsızlık yolculuğuna çıkan Türk ordusunun önünde diz çökmüştür.

Barış sürecine gelinmiş, Lozan Barış Görüşmeleri başlamak üzeredir. TBMM’ne yurdun dört bir tarafından kutlama telgrafları gelmektedir.. Mustafa Kemal ziyaretine gelen Refik Şevket Bey’e telgrafları göstererek, şunları söylemiştir.

”… Biz can havliyle dirildik, uyandık, olağan üstü bir iş başardık. Şimdi bu uyanışı sürekli kılmak için çalışmalıyız.”



Refik Şevket Bey ” Umarım artık uyumayız ” diye yanıtlamıştır Mustafa Kemal’i…


Emperyalizm bizi affeder mi? Yüz yıllık emeğin ürünü Sevr’i ve Üçlü Anlaşma’yı’ tarihe gömdük. Hevesi kursağında kaldı. Affetmez !… Bizi gene uyutmak, istediklerini yaptırmak isteyeceklerdir. Onun için gözlerimizi dört açmalı ve çok çalışmalıyız. Tarihimizi iyi bilmeli, bağımsızlık bilincini güçlendirmeliyiz.

Gazi Paşa’nın, Refik Şevket Bey’e söylediği bu sözler son derece güçlü bir öngörünün işareti olmakla kalmayıp, aynı zamanda içinde bulunduğumuz süreçte yaşanan olayların da ana sebebini açıklamaktadır.

Emperyalizm 2. Paylaşım Savaşı’nın ardından değişen patronuna rağmen Türkiye’yi ve Türkleri hiç affetmemiştir… Affetmeyecektir de…


NATO ve ABD’nin üsleri hariç, emperyal güçlerin ülkemizde silahlı askerinin olmadığı doğrudur. Görünüşte bu askerler işgalci de değildir. Bu arada özellikle ABD üslerinin bir Amerikan karakolu veya küçük Pentagon gibi çalıştığını unutmamamız gerekmektedir.. İşte tam bu noktada emperyalizmin gerçek saldırgan ve işgalci yüzü ile karşılaşırız.

Büyük ayılar” diye adlandırılan emperyal devletler, ezilmeyi göze alarak kendileri ile aynı yatağa giren az gelişmiş ülkelere, dizginlerini sımsıkı tuttuğu IMF, Dünya Bankası gibi kurumlarla yüksek faizli borç verir ve onları kendilerine bağımlı hale getirir. Ve o ülkelerde yavaş, yavaş sömürgeciliğin karşısına dikilen engeller yıkılır.

”Batılılaşıyoruz” çığlıkları ile sevinç kahkahaları atanlar, özellikle ABD emperyalizminin 1949 yılından bu yana uyguladığı, milli olmaktan uzak, taklitçi eğitim sisteminin de etkisiyle emperyal kültüre teslim olmuştur. Böylece bir taraftan ekonomik, askeri yönden yaptığı yardım manevraları ile Türkiye’yi yol geçen hanına çeviren ABD, Amerikan yapımı filimler ve kitaplarla, emperyal kültürün krallığını ilan ederek, kefenlediği beyinlerle gerekli kamuoyunu da yaratmıştır.

Türkiye neden emperyalizm için önemlidir ve neden çağımızın ” kâğıttan kaplanı” bizi hiç ama hiç af etmemiştir? Neden Türkiye ile hiç savaşmayan ama düşmanlığını da hiç gizlemeyen Atlantik ötesi müttefikimiz (!) için ülkemizin teslim olması böylesine olmazsa olmazdır?…

1-ABD’nin Ortadoğu’nun yer altı ve yer üstü zenginliklerin egemen olması için güçlü ve bağımsız bir Türkiye’nin varlığı asla kabul edilemez.

2- Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Bağımsızlık Savaşı’nda emperyalizmin devlerine diz çöktürerek, kurulmuş ilk bağımsız devlettir.
Diğer sömürgeleşmiş ülkelere, ezilen uluslara örnek olmuştur. Ayrıca bu olasılık henüz ortadan kalkmış değildir. İşte bu nedenle ülke ve Cumhuriyet kuruluş felsefesi olan anti-emperyalist düşünce, bağımsızlık bilinci ve milli duruşun ifadesi olan Kemalizm’den derhal yoksun bırakılmalıdır.

 : Ekonomik ve kültürel işgal tamamlandığına göre, ABD emperyalizminin önündeki en büyük engel Türk ordusudur. Kamuoyu yaratan, siyasetçileri bile yönlendiren hatta koltuklarına oturtan Evangelist Protestan, emperyal patronun önündeki tek direnç noktası Türk Silahlı Kuvvetleri’dir.



Derhal yerli işbirlikçiler de kullanılıp, ulus devletin en büyük güvencesi olan Türk ordusunun milletle olan bağı kopartılmalı, ulusun askere olan güveni, sevgisi yok edilmeli ve ordu zayıflatılıp, sivilleştirilmelidir.

Eğer bir orduyu yıpratmak, çökertmek istiyorsanız, o ordunun komuta kademesindeki subaylara aşağılayıcı saldırılarda bulunmanız gerekir.” M. Kemal

Türkiye’de kurduğu üslerle karakollarını kuran ve elçi görünümlü CIA ajanları ile son üç senedir ABD’nin uyguladığı sistem budur. Vicdanlarını ve milliyetlerini dolar ve avrolara satan dönme iş birlikçiler ise, emperyalist ABD’nin uşaklığına soyunup, acımasızca, haysiyet cellatlığı yaparak komuta kademesindeki askerlerin şerefi ile oynamakta ve onları aşağılamaya çalışmaktadır.

Emekli ve muvazzaf subayları saatlerce sorgulamak, gözaltına almak ve tutuklamak bu operasyonun bir parçasıdır
.

Sarıkız, Ayışığı, Balyoz, Kafes, İrtica İle Mücadele Planı, birilerinin sanki eliyle koymuş gibi ihbarı sonucunda bulunan silahlar veya benzerleri, Türk ordusunu suçlu hatta bağrından çıktığı milletin düşmanı göstermek adına ortaya atılan gerçekliği tartışılan senaryolardır.

Hangi Türk pilotu, kendi silah arkadaşını ölüme gönderir?

Hangi vicdan camide, Allah’ın büyüklüğüne hamd eden insanların üzerine bomba yağdırır?…

Hangi subay yaşamlarını canından aziz tuttuğu askerlerini, sırf ülkede kaos çıksın, iktidardaki parti zarar görsün diye ölüme götürür?..

Kargaların bile güldüğü bu saçmalıkları, bir çocuğa masal diye anlatsanız, çocuğun bile isyan edesi gelir, inanmaz…

Bu operasyonların göbeğinde ABD ve CIA’nın olduğu muhakkak... Yalnız ülkedeki işbirlikçilerin, ” 75 yıllık rejim sorgulanmalı - yıl,1993 Kürt Raporu- diyenlerin, dini alet ederek yabancılarla, emperyalistlerle iş birliği yapan mürtecilerin değil, emperyalizmin de Cumhuriyetle hesaplaştığı ortadadır.…


Yapılan gizli antlaşmalar, Kıbrıs ve Ermenistan’a verilen ödünler, dinci kadrolaşmalar, cemaatlere ve tarikatlara aktarılan paralar, SOROS’a teslim olan sivil toplum örgütlerinin yürüttüğü gizli ve bölücü faaliyetler…

Bunlar benim varsayımlarım. Varsayım diyorum ama sanki oynanan kirli oyunun aynaya düşen görüntüleri…

Aksi takdirde, Türkiye’yi hiç ”affetmeyecek” olan emperyalizm, cumhurun tüm kalelerini zapt edecek, tüm tersanelerini de yakacaktır. Belki de orduları da dağıtılacaktır.

Özgürlükten bahsedenler, darbecileri cezalandıracağız diye feryat edenler, bugün ülkede bir karşı devrim hareketinin alt yapısının temel taşlarını döşemekte, bu temele çimento yerine benim ordumun, benim milletimin haysiyet ve şerefini ufalayarak atmaktadır.

Artık hedef tüm ulusalcılar ve Kemalistlerdir. Hedef sizsiniz, hedef benim artık…

Çetin Paşa “Ülkede kısmi seferberlik ilan edilmiştir. Ben nöbete gidiyorum.” demiştir.

O halde biz de hazırlıklı olmalıyız. Cephanelerimizi gözden geçirmeliyiz…
Nedir bizim cephanelerimiz?..


22 Haziran 19919 Amasya Bildirgesi: ” Ya İstiklal-Ya Ölüm!”

Atatürk’ün Tam Bağımsızlık Anlayışının altında birleşen ve bir bütün olan, asla ayrışmayan ve Cumhuriyet’in kurucu felsefesi olan altı ilkesi;

Milli Türk Devrimi;

VE EN ÖNEMLİSİ NUTUK…

Bir de Özakman Üstat’ın Bağımsızlık Savaşı’nı dile getiren o destanı “Şu Çılgın Türkler”i de yanımıza aldık mı, cephanemiz tamamdır…

Karşımızdaki düşman elbette çok güçlü ve donanımlıdır. Hatta 1919′larda olduğu gibi içimizdeki vatan hainleri ve “Büyük Patron”un uşakları, ” gaflet, delalet ve hatta hıyanet içinde” olabilirler.

Yeni inşa ettikleri ” Zülumhaneler”de bizleri hapsedebilirler. Birileri çakma deliller yaratarak bizleri sorgu odalarında sorgulayabilirler.

“Nutuk”, Mustafa Kemal’in “Bursa Nutku” ve Afyonkarahisar’da subaylara hitaben yaptığı konuşma, iktidarın savcıları tarafından, suç delili olarak göstererilebilir.

Evimizde TNT kalıpları, uyuşturucu gibi suç unsuru bir takım maddeler de bulunabilir…


 : Hatta bunlardan da vazgeçtim, Mustafa Kemal Atatürk gene iktidarın savcıları tarafından (Eskiden onlara Cumhuriyet Savcıları denirdi”, Çakma Ergenekon Davası’nın 1. İddianemesi’nin 40-41, 2. Ergenekon İddianamöesi’nin 40. sayfalarında tam iki kez ” Atatürk’ün dahi Ergenekon’un tarikatvari, dini yapısı içersinde olduğu, ancak açıklanma zamanı gelmediğinden açıklanmaması gerektiği” şeklindeki bir iddia ile Mustafa Kemal terör örgütü(!) üyesi olmakla suçlanabilir



Amirallerin tutuklanmış, genç denizci subayların intihar etmiş olabilir…

Hatta subay eşlerinin haysiyet ve namusu ile oynanıp, bataklık kokan gazetelerde boy, boy fotoğraflar yayımlanmış olabilir….

Bölücü başı İmralı’da sefa sürüp, devleti yönetme ortaklığına soyunurken, eli kanlı katili yakalayıp Türkiye’ye getiren Paşalar, albaylar terörist diye suçlanabilir..

Ali Tatarlar, Abdürrahim Kırcalar “Cumhuriyet’i yıkmak için darbe yapmakla” suçlandıkları için, bunu onurlarına yediremeyip canlarına kıymış da olabilirler.

Dolmabahçe Sarayı’nda milletten sıkı, sıkıya gizlenen üst düzey görüşmeler dahi yapılmış olabilir.

Hatta bunlardan daha elim ve vahim olarak Türk milleti benliğini unutmuş, kimliksizleştirilmiş ve ordusuna da sahip çıkmamış olabilir.

İktidar sahipleri ise bu olanları tüm hukuksuzluklara rağmen, “Hukuk Devleti’nin gereği diye tarif edebilir ve bu arsızca emperyalist işgale boyun eğebilirler.

İşte bu “ahval ve şerait içinde dahi” vazifem, vazifemiz Cumhuriyet’i korumak, ulus devlete ve devletin en güçlü koruyucusu Türk ordusuna sahip çıkmaktır.

Madem kısmi seferberlik var, madem ordumuz zorunlu nöbette… Yurdumuz topsuz, tüfeksiz bir kez daha işgal edilmek isteniyor.

Susacak mıyız, boyun eğecek miyiz?

Biz de nöbete gidiyoruz..

Ey faşistler, ey işbirlikçiler, ey düzenin şakşakçıları, ey vatan hainleri buradayım ben… Beni, bizi durdurmaya gücünüz yetmez.

Ben ” ULUS DAĞI’NDAKİ ATEŞ”i yeniden yakmaya gidiyorum…

Ve bu ateşin sonsuza kadar sönmemesi için nöbet tutmaya da ant içtim.


Figen ÖZEN
18 Şubat 2011






Ulus Dağına Düşen Ateş

"Sivil Örümceğin Ağında" her gün yeni ilmikler örülürken, görüldü ki; gizli işgal, önünde sonunda, askeri işgale dönüşecektir. Askeri işgaller sanal olamaz ve saldırılara, fantezilerle kurgulanmış savaş kitaplarıyla karşı konulamaz. Yüreklerinde özgürlük ve bağımsızlık ateşi sönmeyenler, yeni saldırıya karşı direneceklerdir... Bu direniş, geçmişin savaş yöntemlerini örnek alacak ve o günlerin bağımsızlık ruhunu günümüze taşıyacaktır.

Mustafa Yıldırım, yeni direnişin tarihsel kaynağını ararken, Mustafa Kemal`in gerillaları ile karşılaştı.

Onlarınki, işgal altındaki Balıkesir, Manisa, Kütahya üçgeninin ortasında yükselen Ulus Dağı çevresinde sürdürülen örnek alınacak, gerçek bir savaştı.

Köylüler, kaymakamlar, avukatlar, demirciler, çerçiler, öğretmenler, çocuklar, genç kızlar, yaşlılar; işgal bölgesinin kalbindeki dağlarda, ovalarda, köylerde, kentlerde, ihanete aldırmadan direndiler.

Ondokuz yaşındaydı Gördesli Makbule; Ulus, Alaçam, Seydan dağlarında; karlarda ve fırtınalarda, içinde büyüyen isyan ateşiyle savaştı... Onun karasevdası olmasaydı; özgürlük de o kadar değerli olamazdı!

Kara günler yeniden gelip çattı...

Korkuya yer yok!..


Yılgınlık hiç gerekmez!..

Nihayetinde, Ulus Dağı`na çıkılacak!

Ve yine bir ateş yakılacak...
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x