Yerinden Yurdundan Olmak, İyilik Yapıp Kötülük Bulmak ve Kölelik Üzerine
(Pazar Öyküleri)
Bu Pazar, şöyle bir gazete başlıklarına bakayım dedim, bakamadım, içim götürmedi bu basınımızın ihanetlerini okumayı, bizi aptal yerine koymalarını…
Hele bir tanesi haberlerin, evlere şenlik:
Parmağını göze uzatan siyahî bir devlet başkanının resmini koymuşlar. Dünyayı elinde tutanın. Altına da yazmışlar:
“Liderliği kaptırdı!”
Haberin devamı şöyle:
Suriye konusunda Başkan Obama’nın suskunluğuna dikkat çeken Washington Post Gazetesi, ABD’nin bu alandaki liderliğini Türkiye’ye Başbakan Erdoğan’a kaptırdığını yazdı.
Ortalık, çağdaş kurt, köpek, tilki masallarından geçilmiyor.
Şu son günlerde nedense hep aynı masal aklıma geliyor benim, çocuklara her anlattığımda içimi burkardı öyküsü. Biz de mi böyle olacağız yoksa? Masal masalken gerçek mi olacak? diyorum.
Kıyısından köşesinden yanaşarak, uzun yıllar boyunca sinsi sinsi devleti ele geçirmek,Türklüğü bitirmek, Mustafa Kemal Atatürk’ü unutturmak, Cumhuriyetini tuz buz etmek isteyen iç ve dış güçler emellerine eriştiler mi çoktan?
Masal şöyle:
Yerinden Yurdundan Olmak
Bir gün zayıf, güçsüz görünüşlü bir köpek, kulübesinin önünde yatan, güneşlenen koca bir köpeğin yanına gelir.
“Kardeş, bana yardım eder misin? “der. “Sayılı günlerim kaldı, yavrularımı doğuracağım. Sokakta öbür köpekler bana rahat huzur vermiyor. Evim yurdum da yok başımı sokacak, barınacak…”Sonra ağlayarak devam eder:
“Çocuklarım doğana kadar bana evini ödünç verir misin? Evinde kalabilir miyim? Yavrularım doğunca gideriz…”
Ev sahibi köpek iyi kalpliymiş. Bebek bekleyen köpeğe acımış:
“Madem sokakta kaldın, hem de gebesin, sana yardım edeyim. Olur, evimi sana bırakayım. Çocuklarını rahat rahat doğur. O güne kadar dayanırım ne olacak, mevsim yaz, sokaklarda yatarım…”
Anne köpek sevinçle eve yerleşmiş. Başköşeye kurulmuş. İçerdeki biriktirilmiş yiyecekleri yer, keyfine bakarmış…
Ev sahibi köpek ise aç ve açıkta kalmış. İşin kötüsü dışarlarda yatmaya hiç alışkın değilmiş.
Dağda taşta gezinir, kıyıda köşede yatar kalkar, gün sayarmış, ne zaman evime geri döneceğim diye…Yarı aç yarı tok dolanırmış sokaklarda. Sahipleri de artık bu yavrulu köpeği besliyor, bir dediğini iki etmiyorlarmış…
Böyle günler geçmiş. Evini bırakan köpek, bir gün, artık yerime geçen köpek doğurmuştur herhalde, zamanı geldi, gidip bakayım, ne hâlde, diye evine geri dönmüş.
Gerçekten de yavrular doğmuş, tam beş yavru doğurmuş ana köpek. Hepsi de sağlıklı, bakımlıymış. Köpek kulübesinin önünde güneşe doğru uzanmışlar, analarının karnına başlarını dayamışlar, keyif çatarlarmış.
Ev sahibi köpek: “ O…kurtulmuşsun, demek doğurdun, hayırlı olsun, gözünaydın kardeş... Evimden de çıkıyorsun o hâlde, hadi hazırlan öyleyse,” demiş.
Ana köpek ağlamaklı olmuş:
“Ah, şu durumda beni sokağa mı atacaksın? Bak yavrularım nasıl da küçük…Bırak biraz daha burada kalalım, çocuklarım azıcık büyüsün de öyle çıkalım.”
Bunun üzerine ev sahibi köpek boynunu bükmüş, gitmiş. Biraz daha dayanayım, sayılı gün nasılsa geçer, diye düşünmüş.
Sokakta yatıp kalkmaya bir süre için daha razı olmuş…
Neyse aradan epeyce bir zaman geçmiş. Ev sahibi köpek, artık büyümüşlerdir yavrular, bir gidip bakayım, evime barkıma geri döneyim, bu perişanlığıma son vereyim, diye yine yollara düşmüş.
Gitmiş bakmış, gerçekten yavrular büyümüşler, serpilmişler, koşup oynuyorlar bahçede.
İşte ben yine geldim, siz de artık gidin bakalım buralardan, demeye kalmadan ana köpek sızıldanmaya başlamış:
“Aman kardeş, sen ne diyorsun? Önümüz kış, geceleri havalar çok soğuk oluyor. Daha yavrularım tam büyümedi. Bizi dışarı atarsan hastalanır yavrucaklar, ölüverirler. Madem bir iyilik ettin şunu tam yap, bize bir süre daha burada kalmaya izin ver. “
Ev sahibi köpek ne desin?
“Oldu olacak, kırıldı nacak, bunlara biraz daha izin vereyim. Bir süre daha evimde yatıp kalksınlar, büyüyüp gelişsinler…Bu kadar dayandım az daha dayanırım, yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik…”diyerek avutmuş kendini.
İyi kalpli köpek, sokaklarda çile çekmeye devam etmiş…Ağaç kovuklarında orda burda soğuktan, yağmurdan korunmaya çalışır, sabırla evine döneceği günü beklermiş.
Aradan epeyce bir zaman daha geçince demiş ki ev sahibi köpek:
“Evime dönmenin zamanı geldi. Artık yavrular neredeyse anaları kadar olmuştur. Evime gideyim, bu çileme bir son vereyim.”
Sevinçten uçarak, etekleri zil çalarak evine dönmüş, kapıyı çalmış.
Kapıyı ana köpek açmış. Soran gözlerle, kaşlar çatık öyle bakmış:
“Ne var, ne oluyor? Birini mi aradınız?”
Ev sahibi köpek şaşırmış:
“Beni tanıyamadın mı? Ben evinizin sahibi. Buranın sahibi. Burayı sana ödünç veren, yavrularını doğurman, büyütmen için bir süreliğine bırakan…”
Ev sahibi köpek, daha sözünü bitirmemiş ki kapıya beş kocaman köpek birden koşarak gelmiş. Annelerine sormuşlar:
“Anne bu da kim? Seni rahatsız mı ediyor? Evimize mi girmeye çalışıyor? İzin ver ona dersini verelim, dişlerimizi etine geçirelim!” demişler.
Her biri dişlerini göstererek, ağızlarının salyalarını akıtarak ev sahibi köpeğin üstüne öyle bir yürümüşler, öyle bir yürümüşler ki hırıltıları yeri göğü tutmuş…
Bizim ev sahibi köpek oradan nasıl kaçacağını bilememiş.
Koşmuş, koşmuş, koşmuş…
Bir ara durmuş, bakmış arkasından gelen yok, kendi kendine şöyle demiş:
“Kendim ettim, kendim buldum. Suç benim.
Ben şimdi kime suçu atayım?
Bu belâyı evimin içine ben getirdim, çatımın altına ben aldım, ben göz yumdum evimde kalmalarına. Yalvarıp yakarmalara ben kandım, bahanelerine, yalanlarına ben inandım.
“Akılsız başın cezasını ayaklar çekermiş…”
Kendi elimle yersiz yurtsuz kaldım. Bu da bana ders olsun!” demiş, çekmiş gitmiş uzaklara…
Bir daha da evine yurduna dönememiş…
***
Bu da, insanların saflıklarıyla alay eden, hile ve kötülüğün egemen olduğu bir dünyayı anlatan masaldır.
İyilik Yapıp Kötülük Bulmak
Avcılar bir kurdun izini sürerlermiş. Neredeyse yakalayıp vuracaklar. Ormanda gizlenecek yer, girecek delik de yokmuş ki saklansın. O sırada oradan sırtında buğday çuvalıyla bir köylü geçiyormuş.
Kurt köylünün önüne atlamış:
“Sakın benden korkma, sana bir şey yapmam.
Senin ayağına düştüm ben, senin yardımına muhtacım…
Avcılar ardımdalar. Beni vuracaklar. Sen merhametli adamsın, gel beni kurtar. Çuvalına sakla, ne olursun, “demiş.
Köylü iyi yürekli biriymiş. Kurdun hainliğini, kötülüğünü falan unutuvermiş, onu çuvalına saklamış. Sırtındaki bu ağır yükle oflaya puflaya yola revân olmuş.
Avcılar az sonra yolunu kesip sormuşlar:
“Köylü dayı yolda hiç kurt gördün mü?” Köylü sakladığı kurdun hatırına onlara yanlış yolu göstermiş:
“Gördüm. Şöyle yukarı doğru gidiyordu.”
Avcılar ters yöne doğru uzaklaşınca sırtındaki çuvalı yere indirmiş, kurdu salmış.
Kurt teşekkür edip gideceğine köylüye öyle dik dik bakarmış:
“Ne oldu, ne bakarsın Kurt kardeş? “
“Saflığına bakarım. Ben şimdi seni yemeden bırakır mıyım?”
“Ne diyorsun arkadaş, ben senin hayatını kurtardım, sana acıdım! Karşılığı bu mu olacak?
O sırada oradan bir tilki geçiyormuş. Kurt yolunu kesmiş. Bir iken kısmetim iki oldu diye sevinmiş. Tilkiyi denemek için Kurt ona sormuş:
Beni çuvala koyarak avcıdan kurtaran bu köylüyü az sonra yiyeceğim. Ne dersin haklı değil miyim? Tilki bakmış ki pabuç pahalı. Hemen kafayı çalıştırmış:
“Ne bu çuvala mı koydu seni? Görmeden inanmam. Sen o çuvala sığamazsın.”
Kurt kızmış:
“Nasıl inanmazsın, işte böyle girmiştim. “Kurt böyle der demez çuvala girip kendini büzmüş, ufaltmış.
Tilki bu fırsatı kaçırır mı? Çuvalın ağzını kapayıp köylüye vermiş:
“Dayı bu sana bir ders olsun,” demiş. “Düşmanına sakın güvenme. Ben de dara düşmesem sana yardım etmezdim ama talihine şükret, kurdun karşısına beni çıkarttı.”
***
Bu, “Karnı tok ama ne pahasına karnı tok?” sorusunun cevabını veren bir masal: Onur ve bağımsızlık üzerine…
Bağımsızlık ve Kölelik
Memlekette o sene kış çok sert geçiyormuş. Dağda kurtlar açlıktan kırılmışlar. Bunlardan biri, ne olursa olsun, başka çarem kalmadı deyip, yiyecek aramak üzere karda tipi de yola çıkmış.
Bir köye yaklaşmış. Yol üstünde durup kısmetini beklemeye başlamış. Karşıdan bir köpek görünmüş. Besili, etli,yağlı bir köpek.
Kurt önce bu köpeğe saldırmak istemiş ama sonra ondaki besili duruşu, gücü kuvveti görünce çekinmiş. Köpeğe övgüler yağdırmış:
“Ne kadar güçlüsünüz, sağlıklısınız! Bu gücünüzün, bu güzelliğinizin sebebini bilmek isterdim, bunu neye borçlusunuz, bana söyler misiniz?”
Köpek bu sözlerden gururlanmış:
“Hep sahibime iyi hizmetimin karşılığıdır bütün bunlar. Gel sen de gir hizmetine, iki günde şişmanlarsın, gücünü kuvvetini yeniden kazanırsın.”
Kurt bu teklifi kabul etmiş. Birlikte köpeğin sahibinin (sarayın) yolunu tutmuşlar. Yolda Kurt köpeğin boynunda yara izleri, kanlı çizikler, kesikler görmüş:
“Hayrola arkadaş, bunlar ne böyle? Neden boynun yaralı? Kan revân içinde?”
Köpek cevap vermiş: “Ha. Onlar mı? Onlar boynuma takılan tasmanın izleri. Sahibim istediği zaman tasmamı takar, beni işe koşar, isterse çıkarır böyle salar…”
“Öyle mi?”demiş Kurt. “Yolun açık olsun arkadaş!
Bir lokma yemek, ekmek için boynuma zincir vurduracağıma, birilerinin kulu kölesi olacağıma, belki yarı aç yarı tok bir hâlde ama onurumla, bağımsız, başım dik yaşarım. Bağımsızlığımı kaybetmektense ölürüm daha iyi…”
***
Binlerce yıl öncenin öyküleri bunlar. Her millet genç kuşaklarına aktarmış…Değişik değişik anlatılmış da olsa, farklı dillerde söylenmiş, her dinleyen değiştirerek anlatmış da olsa, bu öykülerden tarih boyunca ders alınmış…
Ne dersiniz biz ders almış mıyız?
Feza Tiryaki, 26 Haziran 2011