“YERLİ MALI YURDUN MALI”

“YERLİ MALI YURDUN MALI”

İletigönderen Feza Tiryaki » Cum Ara 13, 2019 22:31

“YERLİ MALI YURDUN MALI”

Kendi yok, adı var haftalarımızdan biri, “Yerli Malı” haftası. En son adıyla: "Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası”.

Nedense değişikliği pek severiz.

Değişiklik, yenilik (?) diye ülkemizin yönetimini, kurumlarını, değerlerini nasıl tek tek değiştirerek geriye götürdüysek, ulusal bayram kutlamalarından askeri törenleri çıkardıysak, bu tür kutlamaları, statlardan okul avlularına, Atatürk Anıtı dibine çelenk koymaya kadar sınırladıysak, okullarda kutlanan haftaların bile adlarıyla oynayarak onları belleğimizden silmişiz. Alışıldık sözleri silmek, sokak -okul -stat adlarını durmadan değiştirmek günümüzün en yaygın modası. Böylece onlarca stattan kimseye sezdirmeden Atatürk adını çıkardık, alıştığımız, Türkçeleşmiş gibi yaygınlaşan “stat” adını da bu son dönemde Yunanca “Arena” ya çevirdik. Her yan Yunan’ın arenası. Daha önceki yıllarda kaçak - kaçık imam Fethullah Gülen’in doğum gününü “Kutlu Doğum Haftası” olarak kutlayanlar, aynı haftada, bir de “Türkçe Olimpiyatları” adında dilimizi yozlaştırıcı, çirkin mi çirkin bir yarışma düzenliyorlardı. Eski Yunan’ın antik çağ olimpiyatıyla Türkçemiz nasıl kaynaşabilirse? Bu yarışmalarda küresel çetenin Gülen okullarında yetişen Afrikalı Zenci– Arap çocukları Türkçemizi ezip büzerek şiirler falan okurlardı. Neyse şimdilik o günleri atlattık gibi ama yine de belli olmaz. Birden geri dönebilirler, “nerde kalmıştık” diye, geçmişin kurt siyasetçilerinden Demirel bunu kaç kez demişti.

Bu yazıyı yazarken, yerli malı kalmayan ülkemizde çocuklara yerli neyi kullandırabiliriz diye aldı mı beni bir düşünce.

Bazı meyvelerimizden başka neyimiz kaldı yerli?

Çocukların cep telefonlarından başlayarak evlerinde kullandıkları her aygıt dışarıdan alınıyor. Tabaklarımız bile zehirli Çin porsenelinden. Foyalarını bilenleri aldatmak için de artık üstlerine Çin malı (Made in China) yazılmıyormuş. Bunun yerine, Çin malı anlamında, “Prc” sesleri yazılıyormuş.

Onlarda yine iyi. Bizde Türk Malı denmiyor artık Türk Malı’na. Yerli üretim oldu Türk Malı’nın adı. Oradan da Türk’ü kaldırdılar.

Hem sonra, yerli tohum kalmadı ki, yerli ürünler bulalım, okullara getirelim. Antalya’nın, Adana’nın, diğer ovalarımızın ürünleriyle beslenirdi yurdumuz eskiden, uygun iklimli bölgelerimizin tarla ürünleri dağıtılırdı dört bir yana. Güneyde, dağ taş seraya kesmemişti, kısır İsrail tohumlarıyla toprağımız zehirlenmemiş, ilaç sıkıla sıkıla ürünler zehire alışmamış, bulaşmamıştı. Ektiklerimiz, diktiklerimiz, yağmurun yağışın rüzgarın altında, doğal şartlarda büyürdü.

Örtü altı (sera) muz, meyve üretimi, bağcılık yapılabileceği akla gelmezdi.

Kışın kış sebzesi, yazın yaz sebzesi, meyvesi yerdik. Kimsenin canı kış ortasında domates - biber - patlıcan çekmezdi. Canımız çekse bile bu ürünlerin kurutulmuşu yenirdi. Turşusu her evde bulunurdu. Yapabilenler ev konservesi yaparlardı. Derin dondurucular çıktığında da, ürünleri mevsiminde dondurarak kış için saklamak yaygınlaşmıştı. Karpuz; martta, nisanda boy göstermezdi, sera ürününü, tohumunun genetiği değiştirilmiş, tadı kalmamış bu tür ürünleri bilmezdik, geleneksel ürünlerimizle, mevsiminde yetişenleri yiyerek beslenirdik.

Yazdan kışa hazırlanılırdı. Turşular evde yapılır, içine koruyucu kimyasallar katılmazdı. Zeytin, zeytinyağı baştacımızdı. Amerikan güdümüne sokulduğumuz sonraki yıllarda margarinle tanıştırılan insanımıza tereyağ düşmanlığı, çiçek yağları sevgisi yeni yeni aşılanıyordu. Aynı zamanda da, “Yerli Malı” haftası kutlanmaya devam edilirdi, iki yüzlülük siyasetçilerimizde hep vardı.

Atatürk’ten sonra hep böyle geriye götürüldük.

Günümüzde, silah fabrikamızı bile küçücük, petrol zengini, yapay bir Arap ülkesine 25 yıllığına biz silah üretmekten bile aciziz, siz üretin bize satın diye devrettik.

Üç yanı denizlerle çevrili ülkemizde deniz taşımacılığı bu iktidarla rafa kaldırıldı. Karadeniz’e düzenli vapur seferleri işlerdi. Nerede? İktidarın daha ikinci ayında (2002) kalkmıştı.

Neden her yana son yıllarda gerekli – gereksiz çevreyi kirleten, bozan hem de aşırı büyük (devasa) havaalanları yapılıyor da, kıyılarımızdan deniz ulaşımı yok, diğer kıyı kentlerine düzenli seferlerle, yolcu vapurlarıyla - gemilerle gidip gelinemiyor? Cumhuriyetin demir yolları yurdumuzu demir ağlarla öremedi, kimler yarım bıraktırdı bu yerli atılımları, bağımsızlığımızı koruyacak yatırımlar nasıl engellendi?

Eskiden Avrupa’da çalışan Türk işçilerinin yabancı marka araba getirme – satma (bir defalık) hakkı vardı, yerli üretim korunurdu. Şimdi en lüks yabancı arabalar bizde.

Çarşıda pazarda kendi ülkemizin ürünleri satılırdı on, on beş yıl öncesine kadar, yabancı marka yiyecek elde fener arasan bulunmazdı. Şu an, sanki bir Avrupa kentinin alışveriş merkezleriyle, kendi mağazalarımızı değiş tokuş yapmışız. Toz mayadan, turşuya, çikolataya, bisküvilere, süt ürünlerine kadar tüm yabancı markalar her yerde serbestçe satılıyor.

Giyimde Çin malları yine en başta. Avrupa’nın ayakkabı markaları pazarlara düşmüş...

Bilim insanlarının sakın ha sağlığınızı düşünüyorsanız evlerinize sokmayın dediği sentetik halılar, örtüler yerli dokumalarımızın yerini almış.

Naylonlar altındayız, eski kap kaçakları ara da bul.

Avrupa’da göremezsiniz, zeytinyağları plastik şişelere katmazlar, hepsi cam şişelidir. En ucuzundan en pahalısına... Gelin dükkanları gezelim, bizde nasıl görelim. Bir boş zamanınızda bakınız en yararlı en değerli sıvı yağ olan zeytinyağlarımız nasıl şişelerde satılıyor.

Halkımız evlerde kendi çıkardıkları kendi tüketecekleri zeytin yağlarını nelerde saklıyor, nasıl bilinçsizce naylon su şişelerinin, su taşımak için üretilen yağ için uygun olmayan bu şişelerin içinde her sıvı ürününü saklıyor, bir görünüz...

Peynirlerimiz naylonlar içinde değil mi? Ayranlar, yoğurtlar, zeytinler, içecekler, her ürün naylonla sarılmış...

“Market”lerde kasadan geçen ürünleri koyduğumuz naylon torbanın paralı olmasıyla naylon kullanımı arasında bir halk sağlığı ilişkisi yok. Orada belki naylon kullanımı azaldı ama üretimde, paketlemede, evlerde kullanımı aynı hızla sürüyor.

1923 yılında - yeni kurulan Cumhuriyetimiz her konuda çok bilinçliymiş- İzmir İktisat Kongresi’nde yerli malı kullanma ulusa önerilmiş. Cumhuriyetin fabrikaları devletin eliyle sırasıyla kurulmuş. Giyimde yerli mal özendirilmiş. Tasarruf ( birikim), ürünü özenli kullanım (israf etmeme), para biriktirme öğretilmiş. Çocuklara kumbaralar dağıtırmış bankalar. Şairlerimiz o günlerde bu ulusal kalkınmayı, halkçı yaşama bakışı, dizeleriyle dillendirmişler. Toplumu coşturmuşlar, Cumhuriyet ilkelerine öncülük etmişler.

Eğitimci şair İ. Hakkı Sunat’ın öğüt veren şiirleri yıllarca ders kitaplarımızda yer almış, günümüze kadar gelmiş, şu dönemde bile “Yerli Malı Haftası” denilince ilk onun şiirleri okunuyor:

“Üstüm başım, içim dışım / Ayakkabım yerli malı./Vatanını seven insan / yerli malı kullanmalı.
Neden param avuç avuç /Yabancıya gitsin bütün? /O paralar diken olur / Canımızı yakar bir gün.
Yerli malı duruyorken / Yabancıya bakar mıyım?/İşçimizin emeğini / Bile bile yıkar mıyım?
Çeşidi az olsa bile / Yerli malı, vatan malı./ Başka türlü düşünenler / Varlığından utanmalı.”

***
Dün, yolda kadınlarla yürürken, taşımalı sistemin akşam üzeri köye geri getirdiği küçüklerin öğrenci aracına denk geldik.

Köyün okulu öyle atıl duruyor kaç yıldır. Kapalı. Köy çocukları, artık çanta elde, yürüyerek, tek başlarına okula gidip gelmeyi bile bilmiyorlar. Doğadan kopuklar, kendi sorumluluğunu alamayan, suni teneffüs yaptırılan hastalar gibiler.

Geçen gün, boğazına, okulda kantinden aldığı, içi sıvı çikolatalı plastik şırınganın kapağının kaçmasıyla ölen Mert’in haberini duymuş olmalısınız. Kantin yemekleriyle zehirlenen öğrencilere ise toplumca alıştık. Çocukların yanına evden yiyecek hazırlayıp, taze meyvelerle yanlarına koymak çok eskilerde kalmış. Okullar yemek şirketlerince parsellenmişler. Okulda çikolata yenilmeyeceğini, şekerli yiyeceklerin dişleri çürüteceğini artık öğretmiyoruz çocuklara. Buna gözlerimle de şahit oldum kaç kez. Bu yöredeki Çevreli Köyü’nde köy okullarının (tabii biri imam hatip) hemen yanında köy bakkalının karşısında dalları yerlerde karadut ağaçları vardır. Bu yıl budayıp kuşa çevirdiler o ayrı. Geçen yıl, okul saatine denk gelmiş, oradan geçiyorduk, karadutların altındaydık. Zille çocukların bir kısmı ok gibi fırladı okuldan, bize doğru koşuyorlar. Eyvah kötü zamanda gelmişiz, hem çocukların haklarını yemişiz derken, çocukların hiçbiri parmak parmak dutlar sarkan salkım saçak meyveli bu ağaçlara bakmadı bile. Doğru bakkala gittiler, elleri patates cipsleriyle, şekerlemelerle dolu, bakkaldan çıktılar.

Neyse, bu konu bitmez, uzatmayayım, münibüs anayoldan çıkıp kenarda durdu. İçersinden üç dört çocuk indi. Birinin başında, kartondan yapılmış, arkadan lastik geçirilmiş, renkli, üstü yazılı bir taç. Müge, pembe süslü kazağı, pembeli, kırmızılı boyalı tacıyla bir ece gibi gösterişli, güzel.
Yakından baktığım da gördüm:

“ Yerli malı yurdun malı, / Herkes onu kullanmalı” yazılmış tacına büyük harflerle. Yazının içi renk renk boyanmış. Yazının çevresine meyve resimleri çizilmiş.

“Bu ne Müge?” diye sorduğum da, küçük kız, “Yerli Malı” haftasını kutlamaya başladık, dedi.

“Neler yaptınız?”

“ Hepimiz evlerimizden yiyecekler getirdik. Resimler boyadık. Şiirler okuduk.”

“Sen ne okudun?” sorusuyla Müge bir çırpıda “Yerli Malı” şiirini okudu, ezberden:

“Yerli yemiş yiyelim / Yerli kumaş giyelim.
Ülkemizin malları / Sağlam olur bilelim.
*
Başka ulustan alma / Sakın alıp kullanma.
Dışarıdan gelen mallar/ Yararlı olur sanma.
*
Yabancının malını / Gitsin başkası alsın.
Şaşırma hiç yolunu / Paramız yurtta kalsın."


Yine bir eğitimcinin ( İbrahim Şimşek) çok eskiden yazdığı bir şiir bu.

Anneler, durduk yolda; Müge’ye bu şiiri defalarca okuttuk, onu, arkadaşlarını alkışladık.

Ne kadar umutsuzluğa düşsek, acı gerçekleri dillendirsek de, Cumhuriyetin ektiği tohumlar, belli, hiç kurumayacak, öğretmenleri eliyle körpecik yüreklerde yeşermeyi sürdürecekler...

1946’da eğitim sistemimize giren “Yerli Malı Haftası” ( 12- 18 Aralık), uygulamada pek kullanılmayan, dilimize yerleşmeyen, 1983’te değiştirilen yeni adıyla dersek:

“Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası” kutlu olsun!

Çocuklarımızı bilinçlendirsin, özüne döndürsün...

Yetişkinlere de yol göstersin!

Geçmişi anımsatsın!

Feza Tiryaki, 13 Aralık 2019
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 986
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x