
Ülkemiz yeni yüzyılın en yanlış adımlarını atmakta ve dönülmesi imkânsız yollara girmiş, yıkılmanın eşiğine gelmiştir. Tarihte olduğu gibi… Birinci dünya savaşı Osmanlı imparatorluğunun sonu olmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin sonu da maalesef AKP politikaları sonucu, tarihe karışacağa benziyor. Tüm bu gelişmeleri ise basın, bölgesinde Türkiye’nin etkisinin artması ve aktör olması şeklinde takdim ediyor.
Taşeronluğun adı aktörlük, bölünüp parçalanmanın adı çözüm olmuş. Batı adına komşuların içişlerine karışmak ve yönetimlerini devirmek ise risk ya da inisiyatif almakla izah edilmiştir.
Tüm bu uşaklıklara ise bir de Müslümanlık kılıfı uydurulmuş; Hoca efendi, mücahit, şıh, İslamcı, şafakçı, Vakitçi, nakitçi… Cümle devlet düşmanları, Amerika ve İsrail’in ortak projelerinde ittifak etmiş koro halinde “Lebbeyk ya NATO!” demişlerdir.
Bunların hepsinin bugün yayın grupları mevcut olup, hepsi Amerika’nın “Türk Ceziresi” görevini harfiyen yerine getirmekteler. Şu günler kafayı hepsi Esat ile bozmuş, fesat yayınları yapmaktalar. “Esat diktatör gitmesi gerek…” Peki, Esat’ın gitmesini başka kim istiyor? Bayan Clinton, İsrail ve Davutoğlu Ahmet…
Amerika ve İsrail’i anladık, Davutoğlu Ahmet’i de anladık Clinton’un “Çakcısı” ya…
“Türkiye’nin NATO mübarekleri(!)” sizler neden camii, tespihi, zikri, dergâhı, mücahitliği, şıhlığı bıraktınız da ecnebi adına hafiyelik, postacılık ve tetikçilik yapıyorsunuz?
Peygamberimiz “Bir fasık size bir haber getirdiği zaman onu araştırınız, aksi halde bir kavme haksızlık eder zarar verirsiniz…” buyuruyor. Kâfirler adına habercilik yapanlar, Müslümanlara iftira atanlar, aralarını bozanlar, Şii-Sünni diye ayıranlar sizler hangi peygambere bağlısınız? Tabi ki yalancı peygamberlere…
Peygamberin bir anlamı da “haber veren” demektir. Habercilik bu anlamda peygamber mesleği demektir. Yalan haber verenler ise, yalancı peygamberin ümmeti olsa gerek…
Üç ay Suriye’de esir kalan Türk gazetecinin anlattıkları, bizim nursuzları memnun etmedi. Gazeteci “Halep’te halk beni isyancı zannederek çok dövdü, sonra da Esat’ın askerlerine teslim ettiler. Ancak rejim askerleri beni teslim aldıktan sonra çok iyi davrandılar, çay ve su ikram ettiler” demişti.
Mescid-i Dırar cemaatinin mensupları! Ya sizler kurduğunuz mescit ve adına “hizmet” dediğiniz yalan makineleriyle, bu milletten ve Müslümanlardan ne istiyorsunuz? Ne vakit intikam almaktan vazgeçeceksiniz?
Suriye’de Esat halkını kesiyor da bunun videosunu mu getirdiniz? Halk Hıristiyan başkanlı terör gruplarını destekliyor da neden bu halkı bir kez onlarla görmedik? Irak ve Afganistan’da olan patlamaları vererek, uydurma videoları Hatay’da çekerek, daha ne kadar kandıracaksınız bu milleti?
Esat Türkiye’ye gaz atacak halde midir ki, bu sebeple NATO’yu yatak odalarınıza, patriotları saçınıza kadar sokuyorsunuz? Ya bu Coniler nüfus artışınıza katkı yaparlarsa, ülke bütçesine etkisi ne olur hiç düşünmüyor musunuz?
Bu milletin hacısı, hocası yayınlarınızla NATO’cu ve patriotçu oldular. Artık günde üç tespih ya NATO, ya Patriot… tespihi çekmekteler. Bir de Apo’cu olmuşlar…”Apo katılımcıymış, barışsevermiş…” Yok, efendim “akşamları yatmadan sözler okur, Cevşen’le gevşermiş” daha neler, neler…
Artık Apo ile yatıp kalkmaktalar, NATO’ya güvenmekte, patriota şükretmekteler. Ekranlarından; enbiyadan, Ehl-i Beyt’ten, evliyadan yardım istemenin günah olduğunu anlatanlar; “Yetiş Ya Ali, Yetiş Ya Hüseyin” nidalarının şirk olduğunu söyleyenler “Yetiş ya NATO” demekteler.
“Yetiş ya NATO” diyen basın utansın.
Yusuf KARACA, 8 Aralık 2012