Yine 10 Kasım
Yine bir 10 Kasım yarın. Kasımın onunu yaşayacak ömrü olanlar…
9 Kasım akşamı. Ülkemiz geçen yıldan daha beter durumda. Sarıgül sarısı, Yeni Cumhuriyet Halk Partisi’ni sarmış bugün. Öyle dediler. İlk kez toplantılarındaki saf rengin, kırmızı beyazın yerini sarı- mavi renk almış. Kırmızı beyaza bu renkleri karıştırmış, yolsuzluk nedeniyle partilerinden attıkları adamı tantanayla, şamatayla partilerine geri katan CHP yönetimi… İktidarın karşısına konmuş, iktidara yürüyecek bir Atatürkçü, laik cumhuriyetçi kadromuz, bir gücümüz yok yine anlayacağınız… İktidarla aynı zihniyeti paylaşan, onun başını dünya lideri kabul eden, ülkemizin adının değiştirilmesini önerebilen, açılımcılar kralı bir gösterişçi, gösterisini yapmış bugün toplayıp getirdikleriyle kendisini izleyenlere…
Bir iki gün önce de Türkiye Cumhuriyeti simge harfleri TC (Te Ce) yazımı ve Atatürk’ün adı-resmi kaldırılmıştı devlet nişanlarından… Bunun nedeni sorulduğunda şöyle demiş bir iktidar bakanı:
“Daha önce yapılan bir ömür boyu kalmak zorunda mı?”
Türkiye Cumhuriyeti’nin simge harflerinin, kurucusunun simge resminin devletten kaldırılması bu kadar kolay mıdır? Bu olay bu kadar basit midir? Bunu hangi güç, ulustan korkmadan, çekinmeden yapabiliyor? Neden iktidara karşı çıkan, devleti koruyan muhalefet partilerimiz yok?
Dün de, büyük illerimizden birinde (Diyarbakır) Atatürk’ün “Ne Mutlu Türküm Diyene!” sözünün yazıldığı anayola asılı büyük levha kaldırıldı. Vinçle, törenle, alkışlarla indirdiler bu ulus mayamızı gösteren, bizi, bir ulus olmayı anlatan yazıyı açılımcılar, bölücü yandaşları, vatansevmezler…
Devletin TRT’si, “Pafuli” adıyla ( lazca) hazırlattığı izlencede etnik köken ağızlarıyla şarkılar okuttu akşam üstü. Dinleyenin tüylerini ürperttiler, bu yurda canını verenlerin kemiklerini sızlattılar… Olmayan, dil olmayan diller, kaç yerel ağza ortak kattıkları ad Kürtçe anlaşılan yetmemiş bunlara… Gözleri et yiyici çakallar gibi tüm bedenimizde…
Şimdi de Amerikanvari kovboy müzikleri yapıyorlar “Aynı Sahnede” adıyla. Sonra da meyhane müziği ve müzikçileri, içkili gazino şarkıcıları alacak sahneyi bu gece… 9 Kasım gecesinde, devletin televizyonunda… Eğlendirip göbek attıracaklar…
“Şeytanın ahı tutmuş, / Şarkılar aşka gelmiş./ Durumum el yaman.” diyor karalar giymiş, bisiklet yakalı, kirli sakallı, İngiliz müzikçiler gibi sallanıp kalça kıvırtan bir genç.
*
Önceki gece, Hakkari’de bir genç askerimiz, kırk bir yaşındaki uzman çavuş Erhan Yürüdür terörist kurşunuyla can verdi. Durdurmak istediği araç durmuyor. Karşıdan ateş açılıyor. Görevi başındaki askerimiz kalleşçe öldürülüyor. Terör örgütüyle bir olanlar kudurdular iyice. Utanmazlar, şehidimizi suçluyorlar bu olayda. Gülünçlüğe bakın. Neden dur demişmiş asker… Neden durdurmaya kalkmışmış bu aracı… Dün, Cuma günü cenaze töreni vardı şehidimizin. Babası Mehmet Yürüdür şehidin iki oğlunu yanına alarak oğlunun tabutunun başında nöbet tutmuş. İki oğul bırakmış geride şehidimiz: Gökay (13), Berkay(8). Bu olay hiç haber değeri taşımadı, gazetelerde yer alamadı. Açılımcılar, millet duyar da uyanır diye diğer şehit haberleri gibi bunu da görmezden geldiler. Yalnızca, kafayı, vurulan kendi teröristlerine taktılar. Bölücü yüzsüzler, yandaş basın yayın, korudukları kanlı örgüt incinmesin, aman onlara laf gelmesin diye, yüksek mevzilerden, bilinmeyen bir yerden ateş açılmış diyerek bu olayı, gülünç mü gülünç, akla ziyan bir şekilde anlattılar…
4 Kasım’da şehit edilen Çankırılı iki şehidimiz de aynı böyle gözlerden saklandı. Türk silahlı Kuvvetleri bile basın açıklaması yapmıyormuş artık. Pkk terör örgütünün roketatarlı saldırısıyla can vermiş şehitlerimiz… Adlarını bile duyurmadılar… Türk Silahlı Kuvvetleri Mehmetçik Vakfı’nın bilgiağına girince şehitlerimizi resimleriyle gördüğümüzde inandık bizler de…
Bu ayın başında, 4 Kasım’da J. Onb. Faruk Erarslanoğlu, 1 Kasım’da, P. Er Ömer Faruk Biçer, her ikisi de Çankırılı, 10 Ekim’de, J. Er Rıdvan Çelik (Muş), 25 Ekim’de, J. Er Ramazan Bilecen (Muş) şehit olmuş. Eylül başında Yozgatlı, P. Er Saddam Kalındodak, bundan bir hafta önce de 23 Ağustos’ta, Muşlu, J. Er Cüneyt Yavuz şehit edilmiş… Böyle her ay bir iki şehidimiz görünüyor. 3 Temmuz’da şehit olan J. Er Engin Şahin de Sinop’tan… Sonra Haziran’da… Bu böyle gidiyor…
Bu arada katil başını ziyaret eden edene. Utanma, sıkılma, gurur, şeref hiçbir şey kalmamış artık bu katili görmeye, konuşmaya gidenlerde… Eskiden hiç olmazsa saklanır gizlenir, lafı dolandırırlardı; ben teröristlerin, eli kanlıların yandaşıyım demek, milletin karşısında bölücülük etmek, vatana açıktan ihanet etmek yürek isterdi… Şimdi gazeteler de bunu haber diye yazmaya utanmıyor, baş köşesinde tutuyor, okunsun diye, görülsün diye…
Karanlık mı karanlık bir Kasım gecesindeyiz. Günler kısacık. Gece… Hep gece… Gözümüzü yalnızca yüce önderimizin ışığı alıyor, kamaştırıyor. Yüreğimizi O’nun ışığı aydınlatıyor…
Eski bir tarih kitabımızdan bu güzel dörtlük. O günün gençlerince söylenilmiş:
Öyle bir meşale yaktın ki bize ey Atatürk
Senin evladın olan artık izinden dönmez;
Ölümün başka ateş yaktı gönüllerde fakat,
Güneşin nuru söner de o ateşler sönmez.
Feza Tiryaki, 9 Kasım 2013
Yazıya ek: Geçen On Kasım’da Yazdığım “Anılarda Atatürk” adlı yazımda, Atatürk’ün diliyle Türklüğün tanımı, Atatürk’le ilgili anlatılan önemli anılardan bazıları var. Yazıyı bu sunumdan okuyabilirsiniz:
anilarda-ataturk-t33042.html