Yol Yokuş, Çevre Diken, Ne Çok Çakal

Yol Yokuş, Çevre Diken, Ne Çok Çakal

İletigönderen Feza Tiryaki » Sal Şub 07, 2012 20:33

Yol Yokuş, Çevre Diken, Ne Çok Çakal

Üç zehir içirdiler bize.

Birinci zehir teknoloji zehiri.

Cep telefonu düşkünlüğü, televizyon izleme alışkanlığı, bilgisayarda zaman öldürme ile oyun oynama bağımlılığı.

İkinci zehir krediyle yaşam.

Üretmeden tüketmek, borçla yaşamayı benimsemek.

Paran yoksa borç al, tüket! At yenisini al, at yenisini al bir daha… Giyim kuşama, arabaya, sunta mobilyaya, naylona, sentetiğe para harca. Değiştir yenisini al, eskit, yenisiyle değiştir.

Üçüncüsü tembellik, boşvermişlik, unutmak, geçmişi silmek, geçmişi yok saymak… Böyle yapınca da her şeyi başkasından beklemeye alışmak, kendini sorumlu saymamak. Bilgisayar başında ahkâm keserek veya oturup maç izleyerek, topçulara küfrederek, ya da onların ayak becerilerine sevinerek memleketi kurtardığını sanmak, içini rahatlatmak…

Çevrenize bir bakın cep telefonunu neredeyse bebeler kullanacak. Herkesin elinde bir telefon. Üstüne dokunup, düğmelerine basıp basıp duruyorlar. Boş boş konuşuyorlar. Televizyonun ehten püften konuları işleyen beş para etmez dizilerini izliyor çoğunluk. Bir de bunlar hakkında yorumlar yapılıyor. Aralarında tartıştırıyorlar milleti. Dizi oynarken gözlerini evdeki cama dikip öyle trene bakar gibi bakıyoruz. Ne sohbet, ne muhabbet…
Bilgisayar oyunlarının karşısında yenildik. Çoluk çocuğumuz esir alındı.

En çağdaş kafalı, en Atatürkçü insanımız bile kredinin tutsağı. Kredinin yani para kaynağının boyunduruğu altına girmiş. Bir faiz fırlasa, dolar ayağa kalksa, bir birşeyler olsa hepsi batacak. Gırtlaklarına kadar batağa düşecekler. Bu yüzden bu sahte parayla, dış dümenle dönen ihanetin, iktidarın yanındalar. Hem ağlarım hem giderim der gibiler… Ne imamın ordusuyla çepeçevre her geçen gün sarılmamız, ne papazların evlerimize dalması, ne ülkemizin kurucusuna yapılan adice saldırılar bunların umurlarında değil. İçi tın tın öten boş kafalı çocuklar yetişecek okullarda, şeyhlerine diz üstü çöken ümmetçilerden olacaklar, bizden tek kırıntı taşımayacaklar beyinlerinde , yüreklerinde yeni yetişenler… Bu iktidarın devşirdikleri bize yaban, bize uzak, bizi bilmeyen, bize ihanet etmeye hazır boş boş bakanlardan oluşacak, buna aldırış eden bile yok…

En önemlisi de geçmişimiz yok ediliyor. Geçmişi olmayan bir toplum durumuna düşürüldük.

Hiçbir konuda millî hassasiyetimiz, millî duruşumuz kalmadı.

Fransa’nın bize saldırısına baktığımızda, ülkemizden buna hiç tepki yok. Avrupa’daki Türkler topluca Paris’e gidip boy göstermeseler, Türk’ün varlığını gözlere sokmasalar kimseden çıt çıkacağı yoktu.

Bir de Fransa’ya yüklenmesi var ya bunların, insanı çıldırtıyor. Seni bir köpek ısırsa köpeğin sahibini suçlarsın, onu mahkemeye verirsin değil mi? Bu da aynı. Isırttıranlara bakmalı. Ermenistan’ın sırtını okşayanlara, kapıyı açacağız diye yırtınanlara, Ermenistan Cumhurbaşkanı’nın Ağrı Dağı sembollü devlet uçağıyla ülkemize gelişine izin verene, izin vermeyi bırakın onu uçağın önünde karşılayana bakmalı değil mi?

Frankfurt kitap fuarını devletin başı, Orhan pamuk isimli soykırım iftiracısıyla açmadı mı? Bu ne demektir? Biz onunla aynı fikirdeyiz.

Başbakan bir kez olsun, Türkler soykırım yapmadı dedi mi? Ne diyor Başbakan yardımcısı: Bu karar ifade özgünlüğüne aykırıdır. Diyebiliyor mu iftiradır, tarihi tersine çevirmedir? Demiyorlar.

Ağrı ‘yı alın diyen Cumhurbaşkanları sevinçten uçmuş Ermenistan’ın. Biz de resimleri basılıyor. Ağzı kulaklarında adamın. Bir şey değil Ağrı’ya patroslu matroslu bir ad takmış bazı zavallılar, burası için onu kullanabiliyorlar, ağızları bunu söylüyor, yayılmacı zihniyetlere hizmet etmek kimseyi utandırmıyor.

Paris’e, Atatürkçü Düşünce derneğinin tuttuğu otobüslerle giden tanıdıklarıma soruyorum. Nasıldı o gün? Neler yaşadınız?

Ayla diyor ki: “Bizi hiçbir restoran, hiçbir kahve anlaşmış gibi tuvaletlerine sokmadılar. Kovdular. Bir şeyler yiyip içmek girdiğimiz de servis yapmak istemediler, azarlandık, hor görüldük. Küçük büyük bütün şehir halkı bize cephe almıştı. “

Gülay anlatıyor:

“Dört beş kilometre kadar yürüdük. Yol boyu geçtiğimiz sokaklardan, caddelerden meydanlara kadar yol kenarlarındaki evlerden tek bir cam açık değildi. Bizi görmemeyi, duymamayı tercih ettiler.”

O günkü Türk yürüyüşünü izlerseniz camlara bakın, evlerin pencerelerine bakın… Avrupalı kendini biliyor. Kendi çıkarlarını koruyor. Türk düşmanlığında birleşiyor. Biz de onları örnek alabilsek. Ülkemizde de böyle birleşebilsek…

En az elli beş altmış otobüs ise kente sokulmamış. Paris dışında tutulmuş. Trabzonlu bir misafir ninenin davranışını da ibretle anlatıyor hanımlar. Trabzondan tanıdıklarına gezmeye gelen 83 yaşındaki Türk kadını kendisi geldi diye bu yürüyüşe gidemeyeceğini söyleyen ailesine öyle şey olur mu ben de sizinle gelirim demiş ve gidiş dönüş yirmi iki saatlik otobüs yolculuğuna severek katlanmış. “Türkler soykırım yapmadı asıl Ermeniler yaptı bize soykırımı!” diye de bağırmış oralarda…

Gençler bağırmışlar: “Vatan sana canım fedâ!”

Atatürkçü Düşünce derneklerinin yanında bu birlik beraberlik gününe Avrupa Türkiye Gençlik Birliği katılmış, Türkiye’den Talat Paşa Komitesi üyeleri gelmiş, Millî Görüş Teşkilâtı katılmış, Azeriler de vatandaşlarımızla birlikte oradaymış…

Gülümser, kendisine yorgun musunuz diyen Ulusal Kanal muhabirine : “Yorgun değiliz aksine çok dinamiğiz bu gün, vatan savunması için burdayız! “diyordu elindeki bayrakla televizyonda.

Emirdağ Afyonlu gençler, “Vatanımızı seveceğiz tabii, vatan için canımızı vereceğiz. Her şey vatan için” diye seslenerek bayrak salladılar.

Sultan can Atıcı, Türkiye Cumhuriyet Kadınları Derneği’ndenmiş, Çevresindekileri göstererek, ”Biz Atatürk’ün askerleriyiz!” dedi.

Almanya TGB Başkanı Beyhan Yıldırım,” Davamızın takipçisi büyük devlet adamı Rauf Denktaş’ın anısı önünde eğiliyoruz. Atatürk devrimini yeniden hayata geçirerek bu tehditlere yol vermeyeceğiz. “ diyordu.

Almanya’dan Ramazan Yılmaz, “Gelin Türk gücü, Türk dayanışması nasıl olur gösterelim.” diyerek bir öneri atmış ortaya geçen gün. Bilgiağı sosyal paylaşım gazetelerine göndermiş. Şöyle demiş: “Yabancı ülkelerdeki, başta Fransa olmak üzere tüm birikimlerinizi bankalardan çekin, zorunlu ihtiyaçlar dışında bir iki ay tüm alışverişlerinizi durdurun, görün bakın Avrupa ekonomisi nasıl sarsılacaktır. Zorbalığa gerek yok, kafa çalıştırın yeter!”

*
Türkiye’de ise insanımız, ne oluyorsa, ne yapılıyorsa tepkisiz duruyor. Yabancıya toprak satışıyla ilgili yeni bir kanun Meclis’teymiş, dün Mustafa Sönmez yazdı.”Sıra geldi evdeki gümüşlere” diye yazdı.Yabancıya sınırsız satış, askeri alanların bile satışı söz konusuymuş buna göre. Halkımız her şeye suskun, ilgisiz.

Bu üç zehirle kendinden geçirilmiş, uyutulmuş, esir alınmış.

Toprak bütünlüğümüz tehlikedeyken, vatanımızın toprağı, suyu satılır, suyu madeni halkın tepkilerine rağmen birilerine peşkeş çekilir, vatandaşımız her geçen gün daha çok kötü duruma düşerken, AKP büyüyormuş inanırsanız. Bakan Atalay açıklamış: “Şu anda biz yüzde elli beşlerdeyiz.”

Avrupalı vatanseverlerimiz seslerini duyuruyor, birleşiyor, tek ses olabiliyor. Milletimiz ise sessiz, soluksuz. Çakallar ise uluyorlar gece gündüz. Hem dışardan hem içerden…

Özel bir amaçla kurulduğu söylenen millet- asker düşmanı Taraf adlı yayına dün bir çakal konuşmuş:

“Andımız kaldırılmalı. Metni pornografik”

Çocuklarımızın okuduğu, birleştirici, güzel duyguları veren bu sözler birilerine batıyormuş. Pornografik demişler daha ne desin bu uluyan çakallar. Türküm deyince bunlar tecavüze uğruyor gibi oluyorlar zâr… Bunlar Kemalistler tarafından uydurulmuş, ayrımcı metinlermiş.

“Etnik temele dayanmayan, birarada yaşama irademizi ortaya koyan bir Anayasa yapmaya çalışıyoruz.” diye de devam etmiş bu çakalların sözcüsü.

Etnik temele dayanmayan anayasa ne demektir ? Bu kafaya göre milletsiz anayasa. Ne oldu da milletsiz bırakacaksınız ülkemizi. Türk Milletinin kurduğu bir Cumhuriyete böyle saldırıya gücü nerden buluyorsunuz?

Her dilden eğitim yapılabilmeliymiş. Neden? Bu hakkı nerden aldınız? Bu Cumhuriyetin kurucularının üstünde misiniz? Siz kimsiniz, kim?

Beklemedeymişler… Böyle söylemişler yenice.

Çakal sürüsü beklemede…

Yolumuz yokuş…

Çevresinde dikenler…

Bize içirdikleri zehri bir elimizle itebilsek…

Teknolojinin tutsağı olmasak… Borçlanmasak… Boş vermesek… Geçmişimize sarılsak…

Meydan boş.

Çakallar uluyor duymuyor musunuz?


Feza TİRYAKİ, 26 Ocak 2012
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x