
Bu yüzden, Türk sineması aşağılanmakta, etkisizleştirilmektedir. O dönem şartlarında ancak o kadar yapılabilen Battal Gazi filmleriyle günümüzde dalga geçmekteyiz. Bir okla beş kişi vurdu, bir yumrukla on kişiyi serdi diye… Ama tıfıl Rambo’nun koskoca Rusya’yı alt etmesine hayranlıkla bakarız.
Kendimizden bir parça bulduğumuz karakterleri, filmleri dışlarken birde baktık ki “böyle ıstakoz mu pişirilir, karidesin tuzu az olmuştu o yüzden on üzerinden iki” denilen programlara programlandık. Sözde kimsenin izlemediği ama yıllardır devam eden yemek, yarışma ve evlilik programlarından gözümüzü alamaz olduk. Bir mavi kutunun açılmasıyla, derdi kederi unutup tüm Türkiye ayağa kalktık, bekâreti karşılığında villa isteyen kızları izledik, ilk dört kocam beni tatmin edemedi, sende onlar gibi olma diyen bir ayağı çukurda ninelerimizle şenlendik, otobüste yer verelim diye gözümüzün içine bakan yaşlı başlı amcaların, teyzelerin kolbastı oyunlarıyla nasıl coştuklarına şahit olduk…
Sinemamıza, dizilerimize ve hatta çizgi filmlerimize kadar bu kültür pazarlamacılığının izlerini görebiliriz. Bir ülke kim tarafından sömürülüyorsa onun anlayışına göre şekillendirilmelidir. Kabul etmesek de bizi “sömüren” Amerika’nın kültür dayatmalarına maruz bir şekilde medyamızı, eğitim sistemimizi şekillendirmekteyiz.
Büyük! devletler bunun uzun zamandır farkında; dünya iki kutuplu iken yani SSCB ve ABD’nin soğuk savaş dönemlerinden itibaren bu artarak devam etmekte. Baskının, toplumların şekillenmesinin ve kültürel erozyonun en ince ayrıntılarda gizli olduğunu kabul etmeliyiz…
Bununla ilgili uç nokta da bir örnek vermek gerekirse “Şirinler”i hepiniz bilirsiniz. Çocukken severek izlerdik bu mavi yaratıkları. Peki, onların da birer Komünizm propagandası olduğunu söylesem saçma bulursunuz değil mi? Ben yine de yazayım bakalım aynı fikirde miyiz?
Amerika’da yayınlanması yasak olan “Şirinler”i yakından inceleyelim: Şirinlerin yaratıcısı Pierre Culliford komünisttir. Dikkat edecek olursanız bu çizgi filmde, tüm şirinler Komün hayatı yaşamaktadırlar. Para kullanmazlar, herkes ihtiyacı olan şeyleri bedava edinir. Tembel şirin bile hiçbir iş yapmamasına rağmen diğer şirinlerle aynı standartlarda yaşamaktadır. Şirin Baba, Karl Marx’a benzer ve kızıl şapka giyer. Herkes kendi işini yapar ve çok mutludur. Şirinler köyünde bir tek bile ibadethane bulunmaz… Ne kilise, ne havra, ne de camii…
Şirin çileği tarlaları sadece bir şirine ait değildir, bütün şirinler bu tarlada hak sahibidir.
Şirinlerin düşmanı Gargamel, papaz cübbesi giyer ve dini sembolize eder. Gargamel, kapitalizmin simgesi olan altının ve paranın düşkünüdür ve sürekli Şirinler’i yemek ister. Bu isteği de misyonerliği ifade eder. Gargamel'in kedisi ise ABD'nin peşinden ayrılmayan küçük ülkeleri sembolize eder. Türkçe çevirisinde Azman adındaki bu kedinin asıl orijinalindeki adı 'Azrail'dir.
Şirinler'in İngilizce yazılımı “Smurf”tur; bu da "small men under red flag" yani 'kızıl bayrak altında yaşayan küçük adamlar'ın baş harflerinden oluşur.
Şirinler'in her birinin temsil ettiği çok farklı unsurlar vardır. Örneğin; Şirine feminizmi, Süslü Şirin eşcinselliği, Güçlü Şirin maço erkeği temsil eder.
Şirinler çizgi filminin yaratıcısı başta da dedik, gerçek bir komünistti… Şirinleri ortaya çıkardığı zaman iki kutuplu bir dünya vardı. Bir tarafta ABD diğer tarafta SSCB…
Yapımcılar, bir çizgi film yapmak, bu çizgi filmle bir mesaj vermek ve emperyalist Amerika’ya karşı bu yolla propaganda yapmak istedi.
Adamlar nelerle uğraşıyor değil mi? Haliyle bize de ağzımızı açıp izlemek düşüyor…
Ömer YILDIZ ( Yazıları Facebook’tan takip etmek için : http://www.facebook.com/mryldz46 )
Mail adresi: mr_yldz@hotmail.com