Yolsuzlukla mücadele / Arslan TEKİN

Yolsuzlukla mücadele / Arslan TEKİN

İletigönderen Balasagun » Cum Ara 19, 2014 13:04

Yolsuzlukla mücadele (1)

Resim
Kuvvetlerin tek elde toplanması ilmi de vurur. Kimse “tek söz sahibi”ni işkillendirecek bir çalışmaya imza atamaz.

Camilerde yolsuzluk üzerine hutbe okunamıyor, bir vaiz çıkıp da “Yolsuzluk/hırsızlık günahtır.” diyemiyor. Dese, “Paralel” damgasını anında yer, üstelik sürülür de...

Bundan böyle, rüşvete, hırsızlığa, nüfuz ticaretine dair bir ilmî çalışma yapmak isteyenler her şeyi göze almış demektir. Kendilerini şimdiden kutlamak gerekir.

Daha önce yapılmış iki araştırmadan söz edeceğim. Bugünü anlamak bakımından da dikkate değer çalışmalardır. Birincisi Dr. Kemal Daşcıoğlu’nun, “Osmanlı Döneminde Rüşvet ve Sahtekârlık Suçları ve Bunlara Verilen Cezalar Üzerine Bazı Belgeler” makalesi...

Osmanlı’da rüşvet neredeyse kuruluşundan beri var:

“Osmanlı Devleti’nin daha ilk dönemlerinde rüşvetin olduğuna dair Neşri Tarihi’nde bilgiler vardır. Orhan Bey zamanında askerî teşkilatın ilk adımı sayılan yaya sınıfı kurulurken Bursa kadısı Çandarlı Kara Halil Paşa’nın rüşvet aldığı söylenir. Bununla ilgili olarak, ‘... Padişah hizmetinde olalum deyü çok kişiler kadıya rüşvetler virüb yalvardılar: Beni yaz didiler’ şeklinde söylentilerin çıkması, bunun doğru olmasa bile rüşvet kavramının ilk devirlerden itibaren bilindiğini göstermesi bakımından önemlidir. I. Bayezid döneminde rüşvetin adalet teşkilatına kadar girdiği görülmektedir. Özellikle kadıların rüşvetçiliği\-nin arttığı, bunun için devletin tedbirler aldığı görülmektedir. Kanuni’nin son dönemlerinde ise rüşvetin devletin bütün mekanizmalarına hâkim olduğu söyle\-nebilir. Bundan sonra devlet yönetiminde rüşvetin yaygınlaştığı görülmektedir.” (Sayıştay Dergisi, S. 59, Ekim-Aralık 2005).

17/25 Aralık yolsuzluklarını örtmek izin, “rüşvet”i “hediye” olarak adlandırıp dosyaları -şimdilik- kapattılar, biliyorsunuz. (Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk dosyalarını kapatanlar, sizce vicdan azabından rahat uyuyorlar mı?)

Dr. Kemal Daşcıoğlu, makalesinde “rüşvet” in adını “hediye” olarak tespit ediyor:

“XVIII. yüzyılda da durum aynı şekilde devam etmiş, kamu hizmetlerine liyakatli kişiler değil çok para veren kişiler atanmıştır. Bu durum XIX. yüzyılda da hükmünü kaybetmemiştir. Bu dönemde rüşvetin hediye şeklinde verilmesinin de yaygınlaştığı görülmektedir.”

Osmanlı idaresi rüşvetle şiddetle mücadele etmiş ama pek başarılı olamamıştır. Rüşvet alanlara “ibret” için ölüm cezaları bile verilmiştir.

Bir simitçi bile, rüşvet alma-vermeyi bırakın, sahtekârlıktan sürgün edilebiliyordu:

“İstanbul’da Çarşamba Pazarı’nda Simitçi Hasan, dört paralık simidi on beş dirhem noksan halka satmaya cesaret ettiğinden, Seddülbahir’e sürgün edilmiş ayrıca orada kalebent olunmasına da karar verilmiştir.”

Din âlimleri ve görevlileri de rüşvet almaktan cezalandırılmışlardır.

Bir soru aklıma geldi. Diyanet İşleri Başkanlığı haftalık hutbelerinden birinde “rüşvet”i işleyecekti, hükûmet kanadı hemen müdahale etti ve “rüşvet” konulu hutbe geri çekildi. Bu durumda Diyanet İşleri Başkanı, gerçekleri açıklayıp istifa etmesi gerekmez miydi?

Sorum bu değil, başka: Başkan’ın “rüşvet” konusunu anlattırmaması, makamda kalmak için müdahale anlamına gelir. Buna bir bakıma makamda kalma rüşveti diyebilir miyiz? (Devam edeceğiz.)

Arslan TEKİN, 18 Aralık 2014
arslantekin53@yahoo.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Re: Yolsuzlukla mücadele / Arslan TEKİN

İletigönderen Balasagun » Cum Ara 19, 2014 13:06

Yolsuzlukla mücadele (2)

Resim
Rüşvetçileri, soyguncuları, devlet kademesinin en tepesindeki insan koruyorsa, “tuzun kokması” budur. Hangi kapıya gideceksiniz?

17 Aralık günü için mikrofon tutulan bazı hükûmet üyeleri “darbe” dediler. Ahmet Davutoğlu ise, “Şeb-i Arûs, vuslat günü.” dedi. Evet, rüşvetle, hırsızlıkla vuslat! 17 Aralık’ın odağındaki zat, Mevlâna’nın manevî huzurunda bile, yine, 17 Aralık’ı saptırdı.

“Darbe” diyenlere, Başbakan’a sormak lâzım, “Dönemin Başbakanı” , Bakanlar Kurulu’nda olsun, ikili görüşmelerde olsun, 17/25 Aralık’ta ortaya çıkanlarla ilgili; kendisi için, çocukları için, sözü edilen dört bakanı için bir açıklama getirdi mi, getirebildi mi? Bunun cevabı verilmemiştir; verilemediği için verilmemiştir.

Şurada halkın huzurunda söz veriyorum: Tartışmanın odağındaki zat, beni, yanından dahi geçmek istemediğim Saray’ına çağırsın ve: “Bakın o tapelerdeki sözleri, para sıfırlaması, 10 milyonu az görme, kucağa oturma, villalar ve daha ne soruyorsan hepsinin cevabı vardır, ama tek şart aramızda kalsın.” desin.

Allah’a ant olsun ki, beni ikna etsin, meselenin iç yüzünün başka olduğunu anlatsın, bir daha asla bu meseleye girmeyeceğim.

Ben söz veriyorum, peki, 17/25 Aralık’a “darbe” diyenler, “Muhterem Reis, nedir bu mesele, herkesin dilindeki gibi mi, yoksa bilinmeyen bir şey mi var? İranlı gence neden ’hayırsever iş adamı’dediniz? Ne gibi hayrını gördünüz? Tapelerde çok ayrıntı var, ses sizin sesiniz. Konuşulanlar nedir?” diye sorabildiler mi?

Bir makul izah yok; “makul şüphe” var, “paralel” var, “darbe” var...

Rüşvet konulu iki makaleden bahsedeceğimi belirtmiştim. Biri üzerinde dün durdum. Diğeri Tanzimat döneminde rüşvetle mücadele için alınan tedbirlere dair.

Tüm bu olumsuzluklara son vermek için 1839’da ilân edilen Tanzimat Fermanı’na uyumlu olarak rüşvetin önlenmesi için ceza kanunu hazırlandı. 3 Mayıs 1840 tarihinde yürürlüğe giren kanun 13 bölümdü ve 5, 6 ve 7. bölümleri devlet hazinesinin rüşvet ve sirkat (hırsızlık) yoluyla zarara uğratılmasının önlenmesine dair hükümlerdi. Yedi maddelik beşinci bölümün 1. ve 2. maddelerine dikkat edin: Vezirlik [bakanlık] makamından kâtiplik makamına kadar herhangi bir memuriyette bulunan bir kişi, hangi sınıf ve milletten olursa olsun devletten maaş aldığı için rüşvet namında hediye kabul etmeyecektir. Eğer rüşvet alan olur ise aldığı para devlet hazinesine teslim olunmak üzere geri alınıp rüşvet alan kişi rütbe ve mansıplarından azledilerek üç sene müddetle küreğe konulacaktır.

17 Aralık rüşvetlerini savcı “hediye” diye adlandırmış ve dosyayı kapatmıştı. Tanzimatçılar “Hediye rüşvettir.” diyor.

Tanzimat Fermanı’nın ilânı sırasında sadrazamlık [başbakanlık] makamında oturan Hüsrev Paşa rüşvet aldığı için cezalandırılmıştır. (Erdoğan Keleş, “Tanzimat Dönemi’nde Rüşvetin Önlenmesi İçin Yapılan Düzenlemeler (1839-1858)” , TCF Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, C. 24, S. 38, 2005).

Yolsuzluk her devirde ve her ülkede vardır. “Osmanlı” deyince özlemden titreme geçirenler, rüşvet alan başbakanın gözünün yaşına bakılmadığını bilmelidirler.

Arslan TEKİN, 19 Aralık 2014
arslantekin53@yahoo.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18


Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 2 konuk

x