YUGOSLAV

YUGOSLAV

İletigönderen Feza Tiryaki » Çrş Haz 03, 2015 21:19

YUGOSLAV

Nereden çıktı şimdi bu adı var kendi yok “Yugoslav” demeyin! Gündeme oturmalı helanın kapakları getiriliyor da, Yugoslavya’nın helalarının kokusu neden getirilmesin?

Yaşı benzemesin derler, erken ölen birini, sağlam, genç, güçlü biriyle kıyaslarken. Gündeme iki de bir madem bu Yugoslav sözü düşüyor; ta Baykal başlatmış benzetmeyi yıllar önce, “Yaşı benzemez, başı benzemez, nedendir Yugoslav’ı Türk’e benzetmek?” diyelim, “ yek at, yek mızrak” konuya dalalım…

Yugoslav adı, Yugoslavya devleti, biz eski gurbetçilerde çok değişik çağrışımlar uyandırır; onları, bu ülkeyi, bu toplumu çok iyi biliriz… İç savaşlarından önce, izne gidenler Yugoslavya’dan geçerlerdi. O zamanlar uçak, tren seferleri de şimdiki gibi değildi, tek ulaşım yolu karayoluydu… Almanya’dan çoluk çocuk bir arabaya doluşulur, yola çıkılırdı, bazı Türkler, araç konvoylarıyla cümbür cemaat giderlerdi anayurda. Önce Avusturya, sonra Yugoslavya geçilirdi. Son durak, Bulgaristan. Birkaç saatte geçilen küçücük Avusturya’dan sonra Yugoslavya topraklarına girilirdi. O dümdüz uzanıp giden yollar gözümün önündedir. Özellikle geceleri, perişan, ıssız, ışıksız, terkedilmiş görünürdü kentleri… Bakımsız yerleşimler, kirli caddeler, bozuk yollar, az gelişmiş bir ülke, mutsuz insanlar… Kışın buz tutmuş, karlı, yazın sararmış, solmuş bozkırlar uzanırdı araba yolu boyunca, alabildiğine… Ağaçsız, çıplak doğasıyla, hep aynı görünen, yoksul, uçsuz bucaksız Sırbistan, git git bitmezdi… En az on iki saat hiç durmadan gidilirdi başından sonuna, araban iyiyse… Dura kalka gidersen yirmi dört saat oralarda sürünürdün… Üstüne üstlük, tüm hırsızlıklar buralarda olurdu. Mola verdinse yandın. Ne can, ne mal emniyeti vardı. Kazalardan sonra düşülen polis karakolları, yaralı ölü, kapısına vardığın devlet hastaneleri perişandı… Yol kesen polisleri yolsuz, haydut, otellerde çalışanları sahtekâr, insanlarının biz Türklere bakışları, davranışları ürkütücüydü… Özellikle yol üstündeki benzinliklerde yaşadıklarımız… Araba park yerlerinde başa gelenler… Tuvaletlerine girilemezdi. Gurbetçi diline yerleşen, çocuklarımızın bile öğrendiği, unutulmayan, pis kokulu yerleri tanımlarken dediğimiz, “Yugoslavya tuvaleti gibi pis”, “Yugoslavya tuvaleti gibi kokuyor” sözleri o günlerden kalmadır…

Bulgar polisinden sonra ikinci rüşvetçiler Yugoslav’ın polisleriydi. Pasaportunun içine para koymadınsa kontrollerde yandın. Tüm eşyanı yere döktürürler, didik didik ararlar, etmedikleri eziyeti bırakmazlardı…

Yugoslavya eski sözlüklerde şöyle tanıtılır:

Altı cumhuriyetten (Bosna-Hersek, Hırvatistan, Makedonya, Montenegro, Sırbistan, Slovenya) oluşan Orta ve Güney Avrupa devleti. Dili: Sırpça, Hırvatça, Makedonca, Slovence. (Temel Türkçe Sözlük, Kemal Demiray, 1980. Sayfa 1132)

Demek ki Yugoslavya adlı bu devlet, kışkırtılan iç savaşlarla yok edilip tarihe gömülmeden önce altı parçalı bir yapıymış, ayrı parçaların birleşmesiyle kurulmuş bir devletmiş. Altı parçalı, dört dilliymiş. Açılımlı doğru adı şuymuş: “Yugoslavya Federal Sosyalist Cumhuriyeti”.

Bu bilgileri anımsadıktan sonra geçen gün (ulusalcı, çok sevilen) bir milletvekilimizin yazarak toplumla paylaştığı şu sözleri olduğu gibi kopyalayarak bir daha okuyalım:

“Türkiye'de Türk'ü silmek, Yugoslavya'da yugoslav'ı silmekle aynı şeyi yapmak demektir. Geriye orada nasıl sırplık-hırvatlık-boşnaklık-arnavutluk kalmışsa, bizde de türkmenlik-kürtlük-lazlık-gürcülük kalır.... Sonra bunların herbirine kotalar koymaya başlarsın; sonra herbirine kantonlar kurmaya kalkışırsın. Birleştireni silersen elde kardeş kavgası kalır. Türkiye'den eser kalmaz. (Birgül Ayman Güler)”

Sözlüklerimizde Yugoslav diye bir söz yok. Yugoslavya var. Yugoslav’ın ülkesi. Bu Yugoslav ne demektir o zaman? Altı cumhuriyetli, dört dilli neyin nesidir bu?

Rusya denilince, Rus’un ülkesi anlaşılır, dili Rusça olan. Yunanistan, Yunan’ın, Fransa Fransız’ın, İtalya İtalyan’ındır da eski Yugoslavya kimindi?

Yugoslav, Yugoslavya halkından olan demekse, bu sözü nasıl açıklayacağız? Yugoslav sözünün Türk, Bulgar, Arap, Alman… gibi ulus adlarıyla bir benzerliği var mı bu duruma göre, böyle adlı bir ulus var mı? Yugoslav adlı bir ırk, kültür, köken olmadığına göre… Slav deseniz, bir anlamı olacak. Slav İslav demek. İslavların Batı koluna Slovak (İslovak) deniyor. Slovakça konuşanlar, Sloven.

Slav sözünün Türkçe sözlüklerdeki tanımı: “Rus, Beyaz Rus, Ukraynalı, Leh, Sırp, Hırvat, Sloven, Bulgar, Slovak ve Çek halklarına dillerindeki yakınlık dolayısıyla verilen ortak ad.”

Yugoslav ne demek o halde?

Türk Dil Kurumu, bu sözü, Yugoslavya halkından olan diye tanımlamış. Yani o tarihten silinen, günümüzde adı bile kalmayan Yugoslavya’nın altı Cumhuriyetini oluşturan halkının ortak adı. O halde böyle bir halk yok…

*
Şimdi, “Türkiye’de Türk’ü silmek, Yugoslavya’da Yugoslav’ı silmek aynı şeyi yapmak demektir.” sözüne ne diyeceğiz?

Bu sözü o kadar sık duyar olduk ki, bu son duyduğumuz üstüne tuz biber ekti…

“Türk” sözünün, ne benzeri, ne aynı anlamı taşıyanı, bu “Yugoslav sözü. Adı var, kendi yok. Parçaları birleştirirken ortak ad olmuş o parçalı devlete, kaç kez kurulan, yıkılan devlete. Krallık olarak kurulmuş, iki kez de yapısı, adı, yönetim tarzı değiştirilmiş.

Bakın, aynı sözlükte (Kemal Demiray Temel Türkçe Sözlük) Türk’ün tanımı:

“Tarihsel kaynağı Orta Asya olan, bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran ulus, bu ulusun soyundan olan kimse. İkinci bir tanım da şöyle: Balkanlarda, Kafkasya’da, Asya’nın çeşitli bölgelerinde yaşayan bu soydan halk. Üçüncü bir anlamı da Türk sözünün, şöyle açıklanmış: Türklerle ilgili olan şey. Tanımın sonuna da şu ekli: Türk dili: “Türkçe.”

“Türkiye’de Türk’ü silmek, Yugoslavya’da Yugoslav’ı silmek aynı şeyi yapmak demektir.” sözünü bir yerlere koyamadık böylece. Türk ve Yugoslav sözü, ne eş anlamlı, ne benzer anlamlı, ne, birbiriyle ilişkili, ne aynı değerde, ne de aynı kavramı anlatan bir söz. Üç aşağı, beş yukarı, küçücük bir benzerlik olsa aralarında Türk ve Yugoslav’ın, böyle veryansın etmeyeceğiz…

Türk dili: Türkçe. Yugoslav dili?

Türk, Türk soyundan olan. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran ulus. Yugoslav?


Teraziye vurmaya kalksak bu sözü, vurulmuyor. Türk’le Yugoslav’ın kıyaslanmasını anladıksa Arap olalım… “Hafta sekiz, gün dokuz”, bölünmeyi tartıştırıyorlar bize, öyle veya böyle… Arkasına düşeceğimiz o kadar az sayıda kişi varken, sözlerine değer verilenler, “ az söylemeli, uz söylemeli”, “boğaz dokuz boğumdur” derler, söylemeden önce sözü tartmalı öyle değil mi?

Gelelim bu sözden sonra denenlere. Olduğu gibi buraya alıyorum:

“Geriye orada nasıl sırplık-hırvatlık-boşnaklık-arnavutluk kalmışsa, bizde de türkmenlik-kürtlük-lazlık-gürcülük kalır....”

Sırp, Hırvat, Boşnak, Arnavut ayrı ayrı ırk adları. Hepsinin de ayrı dili var. Ayrı devletler halindelerdi önceden de, şimdi de…

Bizde Türkmenlik diye ayrı bir ulus var mı? Türkmen, Oğuz soyundan gelen, Türk. Türklük, Türk olma durumu. Türkmen, soyca Türk demek. Peki buradaki “Kürtlük” ne? Sözlüklerde bile yok. Çünkü “Kürt” diye bir ulus yok. Bu ad yayılmacıların bir uydurması. Doğru olsa Kürtçe diye de bir dil olacak. Var mı? Yok. Neden iktidarın TRT’si bölücülüğe ayırdığı, ayrı ağızları birleştirme, yayılmacı emellerine, ayrışmaya hizmet etme amacıyla açtığı bir kanalında yayınlarını Sorani, Zazaki diye ayırıp veriyor? Niye “Kürtçe” deyip veremiyor? Bunu anlamak için dil bilgini olmaya gerek var mı? Büyük oyunu görmüyor muyuz? Tüm sorun Türkçeye eş olacak bir dil yaratmak. Dil olmazsa ayrı toplum, ayrı halk nasıl bulacaklar? Nasıl ülkemizi bölmeye, parçalamaya çalışacaklar…

Dilin ne adsa toplumunun adı da öyle olur, bu bir kuraldır. Daha geçenlerde Ulusal Kanal’da üstüne basılarak söyleniyordu: “Türkçe konuşana Türk denir. Türkçe konuşuyorsan Türk’sün!”

Dilinin, burada söz konusu olan dil değil, kültür dilleri değil, yerel ağızlar, kısaca konuştuğun ağzın adı Sorani ise (Irak-İran’da konuşulan) sen nasıl Kürt adını alabiliyorsun? Bu adı kim veriyor? Neden veriyor? Nereden geliyor Türk sözünün harfleriyle oynanarak bulunduğu izlenimini veren bu ad?

Kazak Türklerinde bu söz, yani “kürtçe” sözü, kar yığını demekmiş. Kimi beş, kimi altı, kimi on beş, kimi otuz ağız sayıyor Kürtçe (!) diye. Nasıl Kürt (!) oluyorsun yerel ağzın Zazaca ise? Bu konu zaten bölücülerde büyük bir sorunmuş. Zazalar keskin dil ayrılıkları nedeniyle Kurmançlarla dillerinin ortak ad almalarına, Zazacaya bu nedenle “Kürtçe (!)” denmesine razı değillermiş. Uzmanları açıklıyor:

“Bu yerel ağızlar birbirinin konuştuğunu anlamazlar. Birbirleriyle en küçük benzerlikleri yoktur. Sonra bu ağızlar da kendi içlerinde farklı farklıdır… Biri diğerini anlamaz!”

Bu ağızları çok iyi bilenler, “Kürtçe (!) ile beş dakikadan fazla belirli bir konuda konuşulamaz çünkü bu ağızların sözcükleri bilimsel anlatıma yetmez!” diye açıklarlar. “Bu diller yereldir, kabile dilidir, ilkeldir, yalnızca sözlü anlaşma içindir, Türkçe bilinmezse olmaz!” derler…

Terör örgütü, Avrupa’da bile bu olmayan dille, önünde engel olmadığı halde gazete çıkaramadı. Gazeteleri Türkçedir. Gazetelerinde yalnızca bir küçücük yeri bu ağızlardan birine ayırırlar, o ağzın adını da saklayarak demezler, Kürtçe (!) der, geçerler. “Bilen bilir, bilmeyen aslı var sanır…”

Ülkemizde de bu yerel ağızlardan istediğini ders olarak öğrenebilir, kurslarına gidebilir, bilmiyorsan istersen öğrenebilirsin. Paşa gönlün bilir…

"Kürtlük (!)" böyle. Herkes inandırılmış, ağızlar, kulaklar bu uydurmaya alıştırılmış. Bir sürü ağza, birbirleriyle ilgisi olmayan, yazı dili olmayan ağızlara, hem de sözcüklerinin çoğu Türkçe olan, Arapça –Farsçadan da çok sözcük alan, kendine has yapısı, kuralı, sözcüğü olmayan bir grup ağza ayrılıkçılık ayağına bileni bilmeyeni kandırarak Kürtçe(!) diyeceksin. Buna herkesi inandıracaksın… Sonra bundan Kürtlük (!) doğuracaklar, nasıl olacaksa…

Lazlık, zaten olmayan bir şey. Bölücülerin kendilerine yoldaş aramalarından, şu an olmayan, yitmiş gitmiş, çağımızda esamesi okunmayan, kimsenin de derdine düşmediği ölü bir kimliği hortlatmaya çalışıyorlar.

Laz var mi ki günümüzde, Lazca olsun? Üç beş kocamışın, televizyonlara çıkarılıp renk olsun diye başka sözler gevelemesi, şarkı söylemesi Lazlık mıdır? Ülkemizde yaşadıkları öne sürülen üç beş bin kişiden bir kültürel kimlik ortaya çıkarılabilir mi? Bunu kim iddia ediyor? Kim ne diyor? Hiç kimse! Bizim boynu tasmalı bölücülerimize, kendilerine yoldaş bulsunlar diye uydurtuyorlar bunları…

Ne kaldı? Gürcülük. Kaç bin Gürcü yaşıyor ki ülkemizde? Akıl var, yakın (izan) var, neden ayrılıkçı olsunlar? Yine de her köken sayımında, sayanlarca, Gürcüler, Lazlar, Çerkezler araya sıkıştırılırlar, yoksa ırkçı bölücüler dımdızlak ortada kalacaklar! Gürcülerin vatanı var, devleti var: Gürcistan. Gürcülerin ülkesi. Fransa’ya göç etmiş, yerleşmiş biri, örneğin bir Faslı, Fransa içinde, Fas’a burada da ayrı toprak, ayrı devlet istiyorum diyebilir mi? Kendi devletlerinde bile resmi yazışmalar Fransızca yapılan, Arapça dili resmi dili olduğu halde dil egemenliğini elden kaptıran Faslı ne kadar gülünçtür… Amerika’da o kadar Çinli var, biri çıkıp da “Çinlilik!” diye haklar isteyebilir mi? Burada ayrı vatan kuracağız dedirtirler mi ona? Her ulusun vatanı var, uğruna savaştığı yurdu var. Ülkesine, dış kışkırtmalarla, yayılmacıların emelleriyle, onlara maşalık ederek isyan eden, silah çekerek askerini, sivilini öldüren, olmayan diliyle ayrı devlet kuracağım, yerel ağzımla eğitim yapacağım diyen, yetersiz diliyle de mecburen Kuzey Irak’taki gibi eğitimde İngilizceye dönecek, terörle devlet kurulacağını sanacak, yeryüzünde başka bir topluluk var mıdır bizdeki azılı bölücülerden başka? Buna bir devlet izin verir mi?

Türk’ün Yugoslav ile kıyaslanmasına, Gazi Eğitim Enstitüsü çıkışlı Nevin öğretmenimiz şu sözlerle karşı çıkıyordu geçen gün, bu konuyu bana da o haber vermişti. “Oku şu duyuruyu, verdiğim yanıtı, ne oluyor bize böyle, bizim nasıl aydınlarımız var, delireceğim!” diyerek…

“Yugoslav diye bir millet yoktur. Oysa Türk diye bir millet vardır ve onun yurduna yüzyıllardır “TÜRKİYE” denmiştir. Bu benzetmeyi asla kabul edemeyiz Birgül Hanım.”

Bu da aldığı yanıt:

“Elbette Yugoslav diye bir millet vardır; çünkü yaşamıştır… Onun tıpatıp Türk milleti gibi olması zorunluluğu neden olsun? Bilirsiniz, karşılaştırmalar "aynı şeyler" arasında olmaz; "benzer şeyler" arasında olur.”

*

Adı Güney Slav (Yugo, güney demek) anlamına gelen, yeryüzündeki hiçbir ulusun adı olmayan bu “Yugoslav” milleti üzerine, bu sözleri duyduğumdan beri düşünüyorum:

Sırp, Hırvat, Sloven, Bosna-Hersekli, Makedon, Karadağlılardan oluşan halkın adı diye tanımlanıyor ansiklopedilerde (büyük sözlük) bu göze görünmeyen, elle tutulmayan, hiç var olmamış Yugoslav. Karşılaştırmalar benzer şeyler arasında olur dendiğine göre de yukardaki yanıtta, Türk’e benzetilmiş bu kurmaca tipleme, yani Yugoslav… Bu tür benzetmeleri o kadar sık duyuyoruz ki sanırım artık kanıksadık. Kös dinliyoruz, aldırmıyoruz...

Taşlatılarak asılmaya götürülen ozanımız Pir Sultan Abdal, kendine atılan taşlara aldırmamış, o taşlardan canı yanmamış ama taş yerine gül atan dostundan incinmiş: “Dostun bir tek gülü yaralar beni” demiş. Bizleri de, bu benzetmenin çok sevilen bir vekilimizden de gelmesi incitti…

Türk’le Yugoslav’ın arasında küçücük bir benzerlik olsa, yok.

Benzer olsaydık, biz de sanal bir kimlik olurduk. Ulus devletimizin kurucusu, Cumhuriyeti kuran Türkiye halkının adı olmazdık.

Dilimiz çoklu, eşli, sürüsüyle olurdu. Üstelik bu öteki diller, kültür dili, yazıtı, yazını olan dillerden olurdu, bu dillerin ayrı ulusları, tarihte kurmuş oldukları devletler, uygarlıklar olurdu.

Olmayan, hiç var zaman olmamış, algıda yaratılan Yugoslav’la Türk kimliği nasıl birbirine benzer?

Biri dört resmi dilli, parçalı yapılı Yugoslavya, diğeri Atatürk’ün Türk ulusuyla birlikte Kurtuluş Savaşı’yla kurduğu ulus devlet Türkiye!

Bu iki yapı, benzer, öyle mi?

Yugoslav tarihten silinmiş çünkü zaten yokmuş.

Türk, Türkiye - Yugoslav, Yugoslavya.

Biri, tarihsel kimlik, ulus devlet! Diğeri sanal kimlik, parçaların birleştirilmesi ile oluşan zorlama devlet.

En sonunda halk deyimiyle şöyle diyelim:

“Ne alaka, kel alaka!”

Türkiye’de Türk’ü silmek kolay mıymış? Kurşunkalemle mi yazılmış adımız vatan tapusuna, kanla, irfanla (bilgelik, biliş, kültür) mı yazılmış? Türk, Türk vatanından, Türkiye’den, 1920’de, TBMM’yi açarak ulusuyla birlikte kurduğu 95 yıllık bu cumhuriyetten silinebilir miymiş?

Yüce önderimiz Atatürk’ün, “Bir Türk dünyaya bedeldir!”, özdeyişinden, Türk’ün, günümüz yurtsever siyasetçileri tarafından bile, o sanal kimlik Yugoslav’a benzetilmesine kadar gelindi… Bu benzetmeyi, değerli vekilimiz, bu söz epey dile dolandığı için fazla derin incelemeden, sözün nereye vardığını düşünmeden yapmış olmalı.

Türk tarihinin en ağır dönemini yaşıyoruz. En başsız, öndersiz, en korunaksız, en sarılmış, en karanlık günlerdeyiz…

Gücümüz ulusta, akıl ise kendi başımızda, kimseden alacak değiliz…

Olmayan Yugoslav’la, ülkemizdeki olmayan dillerle, olmayan ayrı toplumlarla, olmayan kökenlerle, olmayacak karabasanlar kuruyoruz, kurduruyoruz… İşin kötüsü buna inanıp bir de tartışıyoruz!

El ağzıyla çorba içmek bu olmalı…

Feza Tiryaki, 2 Haziran 2015
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x