Yurtsuz Millet! Öyle Mi? - Nadim MACİT

Din-İzlem (Teo-Strateji) Uzmanı

Yurtsuz Millet! Öyle Mi? - Nadim MACİT

İletigönderen Türk-Kan » Sal Ağu 18, 2009 23:05

Yurtsuz Millet! Öyle Mi?

Bir efsane aydın! Sonu ‘kirt, kert, gert’ ekleriyle biten adlar ve mekânlar Ermenicedir, buyurdu. Haritaya ibretle bak ve say; kirt, kert, gert. Diğer rivayetleri eklere ekle! Haritaya yeniden bak. Ne söylenmek istendiğini anla! Çünkü açılımın önderleri bu yorumu çok sevdiler ve eklediler: İstanbul Türkçe değil, Rumca. Bilecik Türkçe değil, Rumca. Bursa Türkçe değil, Yunanca. Ankara Türkçe değil, Latince…

İstanbul, Osmanlı Devleti’nin başkenti idi. Ankara, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başkentidir. Ama ikisi de Türkçe değil. Başkentler böyle olunca gerisini sen anla. Kibirlenme ve haddini bil. 36 etnik grup içinde yerini al!!!

Ermenice, Rumca ve Kürtçe uzmanlarına, üç dilli barış havarilerine, Batman’ın şehir planlama haritasına bakarsak kentlerin, ilçelerin ve köylerin önemli kısmı, Arapça, Ermenice, Kürtçe. Bütün rivayetler toplanır ve üç dilli barış planlamasına bakılırsa Türk Milleti’nin evsiz, barksız ve yurtsuz millet olduğu sonucu çıkar! Zihinlerin yönlendirilmek istendiği nokta bu. Eğer bu yurdun sahibi Türkler olsaydı şehirlerin, kasabaların ve köylerin adı Türkçe olurdu, değil mi yani? Üstü örtülerek söylenmek istenen şu: Türk Milleti diye bir şey yok. Anadolu topraklarında farklı kültürler, diller ve etnik yapılar var. Türk Milleti de bunlardan sadece birisidir!

Türk Milleti’nin bir kültürü de yok. Bir kültürü olsaydı dili olurdu. Kaldı ki Türkçe bilim dili de değildir! Peki, bütün bunlarla ne söylenmek isteniyor? Söylenmek istenen şu: Türkçede Kürtçe, Ermenice ve Rumca düzeyinde bir dildir. Demek ki Türk Milleti sadece yurtsuz ve sürgün değil, aynı zamanda dilsiz bir millet!

Mekânlar işaretleniyor, üç dilli kent oluşturma adı altında kabileler ve gettolar oluşturuluyor. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı kaldırılıyor. Kabile mensubiyetini ifade eden unsurlar ve temalar yerleştiriliyor. Bütün bunlar ‘açılımın peydahladığı’ inciler! Ortam müsait, bünye müsait yumurtla gitsin! Nasıl yumurtlarsan yumurtla, yeter ki yumurtla. Ne kadar yivli, kertli, kirtli dolambaçlı olursa o kadar iyi!

Barışçı dilin bütün üyeleri Adalarda! Açılım üstüne açılım, gelsin açılım gitsin açılım. Önce Kürt açılımı, sonra ekümenik açılım. Milli devleti çözen bütün anahtarlar ellerinde. AB, ABD markalı ve patentlidir. Yine de haklarını verelim, müthiş bir ironi: Çünkü bütün bunların adı: Milli Mesele, Siyaset Üstü Mesele. Kim söylüyor bunları, açılımın mücahitleri, af edersiniz öncüleri. Muhalefete çağrı yapılıyor. Bu devlet projesidir, gelin katılın! Vay bee… Kabileciliğin dönüşünden bahseden devlet! Ne müthiş görüş, ne müthiş stratejik derinlik, ne müthiş tarih yorumu, ne müthiş coğrafya bilgisi, ne müthiş basiret! Demek ki ‘aşırı derinliğin dalgaları’ kabile ve cemaatlere vurunca deryalaşıyor! Ummanlaşıyor! İnsan bu dipsiz derinlik karşısında çıldırıyor!

Niçin mekânlar Ermenice, Kürtçe, Rumca ve Arapça olarak işaretleniyor? Türk Milleti demek ırkçılık, ama mekânları kabile adlarıyla şifrelemek ve kodlamak barış dili! Öyle mi?! Kabileler devrine dönüşün adı demokratik açılım. Devir; kert oğulları, üşenmez oğulları, helen oğulları ve heysem oğulları devri. Evet, böyle bir ortamda kelimeler cinnet geçiriyor! İrtica bile tenezzül etmez böyle bir şeyin adı olmaya. Kelimelerin de bir haysiyeti var. Kelimeler de utanır! Her ne kadar post-modern meczuplar utanmasalar da.

Bütün rivayetler ve son kodlamalar beni mecbur etti, şu soruyu sormaya?

Ben kimim?

Söyle Arslan, İbrahim dedem, ben kimim?

Söyle Rabia, Hüsniye nenem, ben kimim?

Söyle canım babacığım Ahmet Çavuş ben kimim?

Söyle Rabia Anam, ben kimim?

Söyle Mustafa, Mehmed ve Mürsel emmilerim ben kimim?

Söyleyin! Köyümün adı ne? İlçemin adı ne? İlimin adı ne? Hani bana öğrettiğiniz Türk dili, hani bana öğrettiğiniz destanlar, hani bana öğrettiğiniz türküler, hani bana öğrettiğiniz vatan sevgisi, hani bana öğrettiğiniz din, iman? Nerede? Yoksa ben, adsız, yurtsuz bir sürgün müyüm? Yoksa bütün başıma gelenler, bundan mı? Zira bir berdûş buyurdu ki ‘devleti yönetenler Türk değil. Devleti başkaları yönetiyor ve bunlar Türkleri kullanıyor! Demek ki Türk Milleti hem yurtsuz, hem sürgün, hem dilsiz, hem akılsız! Bütün bu hakaretler demokratik açılımın ve barış dilinin meyveleri! Avcı mevsimi geldi, ey tarihin hırsızları toplayın meyveleri! Bağcı gelmeden!

Nasıl? Mutfak muhteşem değil mi? Yine payımıza düşen sabır olsun. Hz. Ali der ki: “Tahammül bütün kötülüklerin mezarıdır.” Yine de içimden haykırmak geliyor;

Kalk Anadolu Fatihi Alparslan! Bir söz de sen söyle!

Kalk çağ açan çağ kapatan Fatih Sultan Mehmed! Bir sözde sen söyle.

Kalk, bütün müteğallib güçlere karşı Türk’ün haysiyet mücadelesini veren Gazi Mustafa Kemal Atatürk! Bir sözde sen söyle.

Biz kimiz, köyümüzün, kasabamızın ve ilimizin adı ne? Sizin hoşgörünüzü çok pis bir şekilde bu milletin aleyhine kullanan bu berduşlar, neyin nesi? Siz tanıyor musunuz?


Nadim MACİT, 17 Ağustos 2009
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

Şu dizine dön: Nadim MACİT

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x