Zengin Sofrası ve Yeni Şafak
(Peygamber Ocağı ve Mustafa Karaalioğlu)
Fatma Sibel Yüksek
NTV'deki programda, Cumhuriyet gazetesi Ankara temsilcisi Mustafa Balbay, Yeni Şafak gazetesi genel yayın yönetmeni Mustafa Karaalioğlu'na "AKP Genel Merkezi'nden gelmiş gibi konuşuyorsun" deyince ortalık karıştı...
AKP amigoluğuna soyunan internet sitelerine göre, Karaalioğlu'nun verdiği "tokat gibi cevap" karşısında Balbay, mosmor olup susmuştu...
Olayı ekrandan izleyen bizler, iktidar çanakçısı internet siteleri kadar "izan sahibi" olmadığımız için, ne cevabın "tokat gibi" olduğunu, ne de Balbay'ın "morardığını" anlayamadık...
Karaalioğlu'nun Balbay'a cevabı kısaca, " Sen de Genelkurmay'dan gelmiş gibisin..." şeklindeydi...
Balbay da "Genelkurmay'dan gelmenin utanç duyulacak bir şey olmadığını, ordunun bu ülkenin en onurlu kurumlarından birisi olduğunu" anlatmaya çalıştı, gözünü "genelkurmay" bürümüş olan bu arkadaşımıza...
Evet, sataşma Balbay'dan geldi. Bu durumda, Karaalioğlu'na cevap hakkı doğdu..
Ancak, neden örneğin "Sen de CHP Genel Merkezi'nden geliyor gibisin..." veya, "Sen de Sabih Kanadoğlu'nun yanından geliyor gibisin" değil de,
Neden, "Sen de Genelkurmay'dan geliyor gibisin?" gibi bir cevaba ihtiyaç duyuldu?
Gösterilen adresten daha önemlisi, Karaalioğlu "Genelkurmay" kelimesini nefretle tıslarken, neden o kadar kin dolu bir ruh hali içindeydi?
Mustafa Karaalioğlu'nu yakından tanırım.
Sinirlerinin ameliyatla alındığını düşündürecek kadar sakin yapılı bir adamdır. 28 Şubat sürecinde Yeni Şafak'ın "gelenekten gelmeyen" Başbakanlık muhabiriydim..
Karaalioğlu, Ankara Temsilcisi olarak amirim konumundaydı.. Bizim de bir bayana göre fazla sert ve kanlı çarpışmalara yatkın bir kişilik yapımız var..Zor bir süreçten geçiyorduk, iş içinde sık sık problemler çıkıyor, Karaalioğlu benim yarattığım veya taraf olduğum bütün krizleri, büyük bir sabır, itidal ve siyasi manevra kabiliyeti ile her seferinde püskürtmeyi başarıyordu...
Günde en az 75 kez sinirlenen ben, Mustafa Karaalioğlu'nun sinirlendiğini ömrümde bir kez bile görmedim...Ama, NTV'deki o gece, bambaşka bir Karaalioğlu vardı. Ve "nefret" duygusunun odaklandığı kelime "Genelkurmay" dı...
Karaalioğlu'nun içinde bulunduğu zihniyet cephesi, asker, ordu, genelkurmay vs. gibi kelimelere karşı neden bu kadar tepkili hale geldi?
28 Şubat sürecini, bu insanlarla birlikte yaşadım.
Evet, bazı tatsız olaylar oldu..Türbanlı kız arkadaşlarımız basın toplantılarına alınmadı, yasalarda belirtilen şartlarda bir eksiklik olmamasına rağmen bu tür yayın kuruluşlarında çalışanlara basın kartı verilmedi, yazılara ceza davalara açıldı falan...
Ama öyle örneğin 12 Mart ve 12 Eylül'de solculara yapıldığı gibi işkenceden, zindanlardan geçilmedi...
Bir takım sıkıntılar yaşandıysa da, Türk halkı kendilerine bu haksızlıkları da gidersinler, "türban sorunu" başta olmak üzere "inançlı insanlara" uygulandığını öne sürdükleri sorunları düzeltsinler diye bu kesimin temsilcisi AKP'ye tek başına iktidar da verdi...
Ama yapmadılar...
"Kurumlararası mutabakat şart" diye bir şey uydurup yan çizdiler..
Şimdi, ortaya çıkan her sorunda, TSK'yı ve Cumhuriyet'in kurumlarını, değerlerini hedef tahtasına koyarak, orduya, "Peygamber ocağına" nefret kusarak ne yapmaya, bize ne anlatmaya, nereye gitmeye çalışıyorlar?
Kimdir bu insanlar?
Nereden gelip nereye gidiyorlar? Zihin kodlarını ve düşünce dünyalarını hangi etkenler belirliyor? Muhafazakarlık, mütedeyyinlik, mustazaflık nasıl böyle bir Peygamber Ocağı allerjisine dönüştü?
"Demokratım, dolayısıyla darbelere karşıyım"
gibi kimsenin karşı çıkmayacağı orta malı bir fikir, bu nefretin kaynağı olmaya yeterli mi? Bu ülkeyi bölmek isteyenler, marksist solu bile "Truva atı" yapmayı başaramamışken, çoğunluğu Anadolu'nun yoksul ailelerinden gelen bu insanlar Türkiye Cumhuriyeti'nin değerlerine neden bu kadar yabancılaştı?
Her türlü ayrılıkçılık fikri ve oluşumla nasıl bu kadar yakınlaşabildiler? (Kürt Konferanısı'nın en ateşli organizatörleri arasında Karaalioğlu da vardı)
Ben bu soruların cevabını bilmiyorum..Kendilerine sorduğumda
"Biz cumhuriyete karşı değiliz,siz paranoyaksınız!"
diye sinirleniyorlar ama, kimseleri de ikna edemiyorlar...
Bakın, belki bazı şeyleri çözmemize yardımcı olur diye yazıyı uzatıp sizi sıkmak pahasına Yeni Şafak'ı biraz anlatmak istiyorum..
Pek gariban insanlardık biz.. Maaşlar doğru düzgün ödenmez, karnımız doymaz, borcumuz harcımız bitmek bitmezdi. Ramazanda gönderilen erzak paketini dört gözle beklerdik. O dönem gazetenin yazarları arasında olan Ömer Çelik'in evini elektriği kaç kez borçtan dolayı kesilmiştir mesela...
Genelkurmay'ın, Meclis'in, Başbakanlığın, hatta Meteroloji Genel Müdürlüğü'nün kapısının önünden bile geçemezdik.
Gidebildiğimiz tek yer, Hak-İş Konfederasyonu'nun iftar yemekleri, MÜSİAD'ın basın toplantıları, bir de Mazlum Der'in panelleriydi..Medyanın havalı tavalı tipleri, o günlerde Genelkurmay brifinglerinde edindikleri "bilinçle" bizi görünce hamam böceği görmüş gibi tiksintiyle uzaklaşırlardı..
Ankara Temsilcisi Mustafa Karaalioğlu, diğer gazetelerin temsilcileri arasına alınmazdı.
Yolda görseler selam bile vermezlerdi. Biz de öyle mahsun, mahcup, dışlanmış bir durumda kendi içimizde birbirimize destek olmaya, bu insanlık dışı kuşatmayı onurumuzla atlatmaya çalışırdık. (şu günde hala aynı zihniyete sahip hasta ruhlu,örümcek kafalılar var ne yazık...cs)
Herşeye rağmen güzel günlerdi...Ben, evde kurabiye, çörek falan yapıp büroya getirirdim. Karaalioğlu temsilci olduğu için, kendisine daha bir özenli davranır, kurabiyeleri biz masanın üstüne serdiğimiz gazetenin üstünde yerken, ona tabak içinde ayrı servis yapardık...
AKP iktidara gelince, basın sosyetesi birden bire Mustafa Karaalioğlu'nun, Ömer Çelik'in, "Takkeli liboş" Fehmi Koru'nun "bir numaralı dostu" kesildi...
Ye kürküm ye!
Bu arkadaşlar da
"Durun bakalım beyler hanımlar, bize yaptıklarınızı unuttuk mu zannettiniz?"
falan demediler. Bu aşağılık kucak açmaya hemen karşılık verdiler..
Hatta, zor günlerde yanlarında olan insanları tanımazdan gelmeye,
"Medyanın orostopolları" ile birlikte zengin sofralarına takılmaya başladılar...Amerikan aksanıyla konuşan bir takım şımarık, yavşak tiplerle arkadaş olmak için birbirleriyle yarıştılar...
Geçen gün, Mustafa Karaalioğlu'nu Meclis'te gördüm...Hasan Cemal'e "Hasan" diye hitap ediyordu...Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turu yapılacaktı ve medyanın bütün eliti oradaydı, AKP kulisinin dört bir yanından entel kahkaha sesleri duyuldu ...
Karaalioğlu, yanında müezzin-şair karışımı adamla birlikte "Sevgili Ertuğrul! Sevgili Hasan!.." diye dolaşıp durdu...
Bir kaç kez burun buruna geldiğimiz halde, beni görmezden geldi.
Yoksul bir geçmişi hatırlatan eski tanıdıklarla karşılaşmak...İşte hayatın en zor sınavlarından birisi!
Ama bu "görmezden gelme" vicdan duvarında küçük bir tuğla düşürdü ki, yemekhaneye giden koridorun tenha bir köşesinde tekrar karşılaştığımızda, yaptığı "çiğliği" hafif bir baş selamıyla telafi etmek istedi (Yanında Cemal Paşa'nın torunun Hasan Cemal'gillerden kimse yoktu.. )
Bu kez de ben hiç tanımadığım birine bakar gibi baktım..."Dost satışını" öbür dünyada bile affetmeyen huyumuz kurusun...
Yeni Şafak'taki o yoksul ama onurlu günlerimizden geriye halis dostluklar hiç mi kalmadı?
Kalmaz olur mu?
İçimden "Rabbim, bizi niye böyle sefil ruhlu yarattın!" diye kendi kendime iman tazelerken, şimdi Meclis'te danışman olan eski bir dost kolumdan yakaladı,
" Gel Fatma gel, biz şöyle bir köşede yemek yiyelim seninle...Eski günleri yadederiz.." dedi...
Bilmem anlatabildim mi, ey bu makalenin okuyucuları?
Ve bilmem anlatabildim mi ey Mustafa?
Balbay'a cevap verirken, özellikle "Genelkurmay" derken yüzüne çöken nefret ve tiksinti ifadesini bant kaydını isteyip bir kez daha izle..Adeta "düşman karargahından" bahseder gibiydin. Eminim "haçlı ordusu" derken bile bu derece nefret içinde olamazdın...
Bahsettiğin senin ordundu..Ocağında dedeni, babanı, erkek kardeşini barındırmış olan, belki oğlunu barındıracak olan ordu..
Doğduğun topraklar -Allah korusun!" işgal edilecek olursa eşinin, kızının namusunu koruyacak olan Türk ordusu...
İşte bu psikolojiyi, bu kimlik sorununu yok edemezsen...
yok edemezseniz...
Hayatta çok sıkıntı çekersiniz ey Mustafa!
Yine de üzülen eski dostlarınız, ekmeği bölüp yediğiniz "yoksulluk günleri" arkadaşlarınız olur....
Bu yazının üzerine birkaç cümle yazmak istedim.Öncelikle 28 Şubat sürecinde bu ülkenin has müslümanlarına ordu+medya+stk+siyasi partiler vs.içindeki siyonistler zulüm yapmışlardır.bu gerçeği kimse inkar edemez.Fadime Şahinler,Müslüm Gündüzler,H.Hüseyiin Ceylanlar,Şevki Yılmazlar, bu siyonist tezgahta pişenler ve pişirilenlerdi.Bunlar vakti zamanı geldiğinde ortaya çıkarılan piyonlardı,böylelikle sahte şeyh bahane edilerek ve türlü saçmalıklar genelllenerek bu ülkede gerçekten imanını dinini yaşamaya kalkışanların başı tabiri cizse ezilmeye çalışıldı.Ama gün oldu devran döndü,türk halık öyle bir devletine ,ordusuna düşman edildi ki Refah Partisinin içine daha önceden sokulan cıa nın yetiştirdiği kişiler ki onlar şimdi iktidardalar ve bazı araştırmacılara göre siyonist oldukları açıklanıyor.İşte bu insanlar haklın bu küskünlüğünden yararlanıp harekete geçtiler ve halkı "başörtüsünü ABD çözecekse gelsin çözsün,karşılığında ne yapmamızı istiyorsa yaparız "noktasına getirdiler.Artık halk siyonistten medet umar hale geldi.İşte bu noktada da aKP yi iktidara getirdiler ama ortada başörtüsüne özgürlük falan yok.Bekledikleri olmadı. Üstelik "demokratlık" adına hainlere destek olmaktan da çekinmezoldular.İşte Ordunun ve diğer herkesin iki elini kafasının arasına alığp düşünme vakti gelmiştir.Müslümanların dinini yaşamasına engel olmak için siyonistlerle işbirliği yaptın ama o siyonistler şimdi senin dallarını budamaya,yetkilerini kısıtlamaya,ülkeni parçalamaya geldi.Etme bulam dünyası...
Bu ülkede has müslümanlar,yobaz-bağnaz olmayan Türk vatandaşları hem Allahını sever hem devletini.Hem peygamberini sever hem toprağını,ordusunu.İkisindende vazgeçmez.vazgeçemez.Çanakkale ruhunu bilirler çünkü.Çanakkalede hem Allah aşkı vardı hem Vatan aşkı.Şimdi son döneme baktığımda Ordu yine aynı oyuna düştü.Cumhuriyet yürüyüşü yapanlar yine siyonist tezgahında pişirildiler.Yürüyüşte yapılan slaganların hepsini bir int.sitesi yayınlamış[color=red].sloganları okumak için tıkla
atlan sloganlardan biri de "1400 YILLIK ORTAÇAĞ VİRÜSÜ ÇANKAYA'YA BULAŞMAMALI "
Allah aşkına bu ne biçim slogan.1400 yıl önce tüm dünya İslam dini ile müşerref kılınmış ve Peygamberimizle birlikte en mübarek ve mükemmel hayata kavuşulmuştur.Tüm aşağılamalara,zulümlere son verilen "Altın Çağ" yaşanmıtır.Bu atılan sloganın Cumhuriyetle ne alakası var.bu sloganın sahibi ateisttir.Siyonisttirbu çok net,çok açık.Ordu muhtırayı AKP ye vermemiştir.Eğer ülkenin gidişatından rahatsızsa ve 4.5yıllık icraatlarla gerçekten bu ülkenin parçalanma noktasına geldiğini düşünüyorsa "Kutlu Doğum "Törenlerini içinde barındıran mesaj vermememeliydi.Açık ve net şekilde Abdullah Güle,Tayyibe ve ABD ye,İsraile ,AB ye muhtıra vermeliydi.Yine aynı oyuna geldi.Şimdi halk oyunu maalesef ki AKP den yana kullanacak.ama bilmiyor ki onlarda siyonist tezgahında piştiler.onlarda CIA bürosunda eğitildiler.Onlarda Exter de okudular.
Herkes şunu iyi bilsin.1.Elhamdülillah Müslümanız
2.Elhamdülillah Türküz.
3.Elhamdülillah Osmanlı Torunuyuz.
4.Müslümanlığı doğru bir şekilde yaşamak zorundayız,engellenemeyiz.
5.Yaşadığımız müslümanlık kesinlikle bağnazlığa,yobazlığa kapılarını kapatmıştır.Çağdaşlığında,medeniyetinde zirve noktaları bizim hakiki müslümanlığı yaşamamızla mümkün olabilecektir.Bazı aklı evvellerin zannettiği gibi çağdaşlık illede masa da yemek yemekle,çatal kaşık kullanmakla,hergecebirinin koynuna girmekle,babsına erkek arkadaşından çocuk adırdığı söyleme cesareti bulmakla yada batı müziği dinlemekle olmaz.Muassır medeniyetbu değildir.
6.İçimizde kötü örnekler olabilir.Bunları genelleyerek has müslümanların dinini yaşamasına kimse engel olamaz.
7.Siyonistler günümüzde pirincin içindeki beyaz taş gibidir.İçimize provakatör ve ajanları sokarak İslamı kötülemeye çalışıyor.ama din kimsenintekelinde değildir.Ve buşerefsizler yüzünden kimseye zulmedilemez.
8.Gerçek müslüman vatanı uğruna canını feda etmekten kaçınmaz.Ne olursaolsun siyonistle,kafirle aynı masaya oturmaz.Hele hele devleti üzerinden pazarlık yapmaz.Bunlar ben müslümanın desede bunlara inanılmaz.Bu hainler örnek gösterilerek de" işte içinizden çıkanlar.Siz bu sunuz"denilemez.Çünkü onlar gerçekte bulundukları ortama/gruba/topluluğa sokulmuşCIA ajanlarıdır.
İnşallah Herkes aklını başına alır,ve haddini bilir.İman insanın en ama en kutsalıdır.Devletler gelir,gider; iktidarlar gelir,geçer ama iman öbürdünya içindir.Dolaysıyla kimsenin imanına dokunulmamalı.
selametle
cafersadık