"Ahmet Ve Nedim'in Arkadaşları".. Tarih Sizi De Yazacak / Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

"Ahmet Ve Nedim'in Arkadaşları".. Tarih Sizi De Yazacak / Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

İletigönderen Oğuz Kağan » Çrş Mar 14, 2012 22:58

"Ahmet Ve Nedim'in Arkadaşları".. Tarih Sizi De Yazacak

"Ahmet ve Nedim'in Arkadaşları"nda bir "karakter" sorunu mu var?

Yoksa bana mı öyle geliyor?

Ya da şöyle soralım:

Kendilerini "Ahmet ve Nedim'in arkadaşları" olarak pazarlayan bir kısım medya zevatı, gerçekten Türkiye'nin gidişatını bu kadar sığ bir algılama içerisinde olabilirler mi?

Yıllardır koca koca gazetelerde A4 kağıdı kadar köşe tutan bu insanların zeka sorunu yaşadıkları düşünülemeyeceğine göre acaba öngörüsüzlük, çapsızlık, idrak edemeyiş, kamuoyu kontrolünden muaflık, kendi dünyasında yaşayıp gitme, küçük grup zihniyetine hapsolmuşluk, iplerinin başkalarının elinde olması...

En önemlisi de "korku" gibi gibi durumların içinde olabilirler mi?

Bu soruların cevabına ve Ahmet Şık ile Nedim Şener'in bırakılmasıyla birlikte köşelerde sergilenen akıldânelikleri sergilemeye geçmeden önce, gerek Ahmet Şık'ın, gerek Nedim Şener'in 1 yıldır süren bu alçakça zulümden kurtulmalarını içten bir sevinçle karşıladığımı belirtmek isterim.

Nedim Şener'i şahsen tanımam, bir dönem Behiç Gürcihan'ın kitaplarını basmak isteyen bir yayınevine "Onun kitabını basacaksanız, ben kitaplarımı bastırmam" dediği bizzat yayınevinin yetkilisi tarafından bize söylenmişti.

Hani biz "derin devletçi", "Ergenekoncu" insanlarız ya...

Neyse ki "Ergenekon" davalarına "delil" olarak eklenen telefon görüşmeleri, yazışmalar vs. bir bakıma kimin hangi dalda oynadığını da bir güzel ortaya çıkardı.

Bir de baktık ki "derin devletçi" olarak bizim teşrik-i mesaide olduğumuz bir Allah'ın kulu yokken, Nedim Şener Emniyet'in 'derin' bir kanadıyla hayli içli dışlıymış!

Vicdanıma müracaat ettiğimde Ahmet Şık için aynı şeyi söyleyemem.

Kendisiyle tanışıklığım yok gibidir. Radikal gazetesinde çalıştığım dönem bir-iki karşılaşmışlığımız oldu. Samimi ve dürüst bir insan olduğu intibaî uyandırmıştır. Dünya görüşümüz birbiriyle uyuşmasa da çalışkanlığını, kendi ilkelerine sahip çıkışını uzaktan uzağa izlerim.

Netice itibarıyla her iki meslektaşımıza da büyük geçmiş olsun. Allah onları ve suç işlememiş hiç kimseyi bir daha zalimin ağına düşürmesin, sıcak yuvalarından, sevdiklerinden uzak bırakmasın.

Özellikle Vecide Şener ve Yonca Şık'ı iki meslektaşımdan da daha iyi anlıyorum.

Yüreğinizin ve bedeninizin yarısını aylarca, yıllarca soğuk duvarlar arasında bırakıp eve dönmek dünyanın en zor şeyidir. "Tutukluluğun devamına" cümlesini her duyduğunuzda biraz daha erirsiniz. Ağır ağır yanmak gibidir.

Vecide hanım da, Yonca hanım da büyük bir sınav verdiler, inşallah aynı zulmü bir daha yaşamazlar.

Gelelim "Nedim ile Ahmet'in arkadaşlarına"...

Önce Taksim'deki dayanışma yürüyüşlerinde "Biz Ergenekoncularla aynı safta yürümeyiz" diye tutturdular..

Sanki "Ergenekon" diye bir şey varmış ve de Ahmet ile Nedim böyle uyduruk bir örgütten tutuklanmamışlar gibi..

Gören de Ahmet Şık'ı ÖDP davasından tutuklandı sanır!

Böyle bir kaprisin içine girdiler kendilerince...
Ona bakarsanız ben ne yapacağım?

Meselâ, Aslı Aydıtaşbaş gibi bir "topuk sesi" ile (Bkz. http://www.acikistihbarat.com/yazardetay.aspx? id=979&authorID=13) bir gün Taksim'de yanyana yürüyüp "Basına uzanan eller kırılsın" diye bağıracağım kırk yıl düşünsem aklıma gelir miydi?

Sebep olanlar utansın.

Ne çare ki hepimizi kedi yavruları gibi bir çuvalın içine attılar, kurtulmaya çalıştıkça birbirimizi cırmalıyoruz!

Nedim ve Ahmet'in arkadaşlarından Ruşen Çakır Bey şöyle yazdı:

"Ergenekon soruşturmasını yürüten polis şefleri ve savcılar, aradan geçen 375 gün içinde yaşananları önceden görme imkanına sahip olsalardı herhalde Ahmet Şık ve Nedim Şener’e dokunmazlardı. Sonuçta Şık’ın polisler tarafından götürülürken söylediği “dokunan yanar” sözü tam tersinden işlemiş oldu."

(Ahmet Şık ve Nedim Şener dışındaki "dokunuşlar" isabetli dokunuşlarmış demek ki...)

"Şener ve Şık’ın tutuklanmaları, Prof. Türkan Saylan olayından sonra Ergenekon soruşturmasının ikinci büyük kırılma noktasını oluşturduğu ilk andan itibaren ortaya çıkmıştı."

(Yani davanın diğer ayaklarında sorun yok, sadece iki yerde "kırılma noktası" ortaya çıktı...)

"AKP hükümetinin yaratmak istediği “ileri demokrasi” imajı ciddi bir şekilde yara aldı."

(Ağır yara filan aldı ama "ileri demokrasi" diye bir şey var yine de..)

"Bu olayı yakından takip etmeye çalışan biri olarak AKP hükümetinin bu tutuklamalarda birinci derecede dahili ve bundan herhangi bir çıkarı olmadığını gözledim..."

(İnsanın "bu tutuklamalarda AKP hükümetinin birinci derecede dahili yok" diyebilmesi için Ruşen Çakır gibi "olayı yakından takip etmeye çalışan" biri olması gerekir. Maazallah bir de "uzaktan" takip etseydi acaba tutuklamalarda İşçi Partisi'nin "birinci derece dahili olduğunu" mu "gözlemleyecekti"?)

"Şurası açık: Nasıl Ahmet ve Nedim’in tutuklanmaları bir kırılma noktası olduysa, tahliyeleri de bir dönüm noktası olacaktır."

(Bekle ,olacaktır..)

"..Kısaca, MİT krizinin ardından Türkiye’nin normalleşme sürecine gireceği öngörüsü galiba gerçekleşiyor."

(Bu arkadaş, "Türkiye normalleşme sürecine giriyor" derken, anlaşılan polis henüz Sivas katillerinin "zamanaşımından" kurtarılmasını protesto edenlere gaz bombası atmamıştı. Yarın bu konuda ne yazacak, bu gaz bombasını "normalleşmenin" neresine koyacak merak ediyoruz..)

Aldı Aslı Aydıntaşbaş:

"Umuyorum ki bu karar, ifade özgürlüğünde uçurumun ucuna gelen bir ülkenin, gerisin geriye dönmesidir"

(Evet, kadın aynen böyle dedi...Diyecek söz, yapacak yorum bulamıyoruz. Türkiye uçurumun eşiğinden dönmüşmüş! Anlaşılan bu yazı yazıldığında da ajanslar henüz "Atatürk'ün bekçisiyim" diyen üniversite öğrencisinin okuldan atıldığı haberini geçmemişlerdi. Bırakın gazetecinin "ifade özgürlüğünü", muhalefet partisi milletvekilleri 4 artı 4 yasasının görüşüldüğü Meclis komisyonundan tekme tokat uzaklaştırılmamıştı..)

Bu da Mehmet Ali Birand'ın twitter sayfasından:

"Yargı geç de olsa doğrusunu yaptı inandırıcılığı en zayıf olan Silivri davalari zincirini kırdı. Keşke 375 gün beklemeseydi."

(Ruşen Çakır ile aynı mantık...İnandırıcılığı zayıf olan tek dava Ahmet-Nedim davasıydı. Böylece sorun kalmamış demektir. Bu ülkenin Genelkurmay Başkanı "TSK'ya sızmak' gibi akla ziyan bir gerekçeyle tutuklu bulunmuyor.. Mantıklı bir gerekçe o..Tıpkı Mustafa Balbay'ın Cumhuriyet gazetesine bomba atanlarla aynı örgütte faaliyet göstermesi gibi..)


"Nedim ve Ahmet'in arkadaşları"...

Tarih sizi de yazacak...



Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN) - 13 Mart 2012, Açık İstihbarat
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x