Atatürk Öğretisi Işığında Referandum… / Prof. Dr. Cihan DURA

Atatürk Öğretisi Işığında Referandum… / Prof. Dr. Cihan DURA

İletigönderen Oğuz Kağan » Prş Nis 27, 2017 13:36

Atatürk Öğretisi Işığında Referandum…

16 Nisan tarihinde yapılan referandumla, tek bir şahıs şaibeli bir şekilde milletimizin egemenliğine ortak edildi.

Bu olaya Atatürk Öğretisi (Ataöğreti) açısından baktığımızda, yorum yapmaya temel olacak fikir ve görüşler neler olabilir? Bunları öncelikle hangi ilkelerde aramam gerekir?

Yanıtım şudur: On ilkeden hemen aklıma gelenler Millî Egemenlik ilkesi ile Sosyal Ahlak ilkesidir. Bu ilkelerin içeriğini belleğimden geçiriyor, ayrıca arşivimi de tarıyorum.

Sonuçta belli başlı olarak aşağıda sunduğum fikir ve görüşlere ulaşıyorum. Bunlar bir bakıma Referandum’un, öncelikle Ataöğreti tarafından yorumlanıp değerlendirilmesidir. Ancak bir Atatürkçü kendi yapacağı yorumlarda bunlardan bir veya birkaçını seçip hareket noktası olarak alabilir, kişisel değerlendirmeler yapabilir.

1) MİLLÎ EGEMENLİK İLKESİ

Millî Egemenlik ilkesinin konuyla ilgili gördüğüm altbaşlıkları içinde soruna değinen birçok görüş vardır. Ben bunlardan-yazıyı kısa tutmak için- en kapsayıcı ve aydınlatıcı olanlarını seçtim.

Atatürk diyor ki:

-Türkiye devletinde ve Türkiye devletini kuran Türkiye halkında taç sahibi yoktur! Diktatör yoktur! Olmayacaktır, çünkü olamaz. Kuvvetin kaynağı ve sahibi tektir, millettir. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Türkiye devleti herhangi bir kişiye veya herhangi bir makama, egemenliğini ihlal eden hiçbir yetki veremez. “Kayıtsız şartsız” egemenlik demek, egemenliği milletin elinde tutmak demektir; egemenliğin tek bir zerresini bile sıfatı, adı ne olursa olsun, hiçbir makama vermemek, verdirmemek demektir.

- Millet; egemenliğini, yüzyıllarca devam eden felaketlerden, facialardan, rezaletlerden sonra, başı sonsuz darbeler altında ezile ezile hurdahaş olduktan sonra idrak ettiği benliğini kullanarak, çok zorluklarla elde edilebilmiştir. Bu kadar fedakârlıkla, bu kadar çok büyük saklık ve uyanıştan sonra eline geçirmiş olduğu bu Milli Egemenliktir ki, saltanatı yıkmıştır, evet, saltanatı yıkmıştır.

- Her yeni şey, güzel şey, iyi şey karşısına mutlaka kötü bir şey çıkar. İnsanlık hayatının özel bir tecellisidir bu… Akis vardır ve ona karşı da akis vardır. Bu bakımdan tereddüde neden olan noktayı birlikte ifade edelim. Hiç kuşku yok ki, milletimizin egemenliğini bir şahısta veya çok sınırlı şahısların elinde tutmaktan çıkar bekleyen insanlar, cahil ve gafil insanlar vardır.

-Hükümdarlar kendilerini, kuruntudan ibaret bir kuvvetin temsilcisi olarak tanırlar. Fakat bir adamın kendi kendini böyle tanıması hiçbir kuvvete, hiçbir etkiye sahip değildir. Ancak çevresinde bulunan çıkarcılar bu ifadeyi, bu arzuyu terennüm ederler, zevkle terennüm ederler. Ve özellikle din kisvesine bürünerek ortaya atarlar. İşte bu yaygın terennümlere karşı istibdat altında bulunan, tahakküm altında bulunan milletin kulakları da hep bu terennümlerle doludur. Oraya başka bir ses girmez ve giremez. Ve sonuçta öyle bir hal olur ki herkes, toplumun her bireyi, o padişahın, o hükümdarın ve çevresindekilerin telaffuz ve ifade ettiklerini gerçeğin ta kendisi kabul eder, din gereği kabul eder. İşte bu anlayış devam ettikçe, gerçekten başka bir şey yapmanın imkânı zordur.

- Ben çekinmeden ve tam bir kesinlikle ifade ediyorum ki, Millî Egemenliğin değiştirilmesi ve yorumlanması değil, fakat bir sözcüğünün, bir noktasının bile, şöyle veya böyle olmasını talep edenler, benim gözümde en koyu mürtecidir, gericidir. Artık yetişir! Bu milletin çektiği felaketler çoktur. Millete acımak lazımdır. Milleti şunun ve bunun çıkarı için şu ve bu istikametlere, karanlıklara sevk etmek ayıptır, rezalettir, günahtır. Bunu artık yaptırmayacağız.

-Bir milleti yönetmede prensip, milletin ortak ve genel fikir ve eğilimlerine tabi olmaktır. Esin kaynağı, kuvvet kaynağı, herhangi bir kişi değil, yalnızca milletin kendisidir. Takip edilecek yol, herhangi birinin değil, ancak yurttaşların bütün fikirlerinin bileşkesinin gösterdiği yoldur. Çünkü ancak o yol doğru yoldur. Öyleyse, millete hizmet ederken, kendimizin veya filancanın emel ve düşüncelerine göre değil, milletimizin emel ve düşüncelerine göre hareket etmemiz gerekir. Kişisel kanıya göre değil, milletimizin kanı, düşünce ve duygularını rehber bilerek yürümelidir. Ben, Atatürk; hep öyle yaptım, kendi düşünce ve eylem sistemimi öyle oluşturdum. Benim görüşlerim kişisel değildir, toplumsaldır, Millî İrade’nin yansımalarıdır.

2) SOSYAL AHLAK İLKESİ

Sosyal Ahlaka gelince, bu ilkenin konuyla ilgili gördüğüm altbaşlıkları içinde soruna değinen birçok paragraf vardır. Ben bunlardan en kapsayıcı ve aydınlatıcı olanlarını seçtim, aşağıda sunuyorum.

Atatürk diyor ki:

-Benim gözümde başka hiçbir şey yoktur, ben yalnızca liyakat âşığıyım. Ben işi hep ehline verdim, ehliyetsiz olanı devlet görevinde tutmadım. Devlet makamlarına liyakatli, yetenekli, uzak görüşlü, namuslu elemanlar, müdürler, memurlar atanmasını istedim.

-Arkadaşlarıma demişimdir ki, benden iltimas beklemeyin. Hepiniz benim gözümde değerli, yüksek kardeşlersiniz. Ama hepinize göstereceğim hedef yüce, kutsal bir hedeftir. Hanginiz daha güzel şekilde, başarılarla oraya ulaşırsanız, onu, ellerimi çatlayıncaya kadar alkışlayacak, takdir edeceğim. Adam olanlar, insan olanlar, fikirleri olanlar, yüksek ideali olanlar değerlerini göstersinler. Benim size kardeşçe söyleyeceğim şey budur.

-Devlet hizmetine namuslu insanlar alınmalıdır, namuslu insanlar tavsiye edilmelidir. Bu kişiler güvenilir, görüş sahibi, yurtsever olmalıdır. Ulusal birliğimiz bu sayede sarsılmaz temeller üzerine oturur. Bir kurumun yaşaması, gelişmesi, başarılı olması; o kurumun başına geçenlerin iyi ahlaklı, dürüst, inançlı ve özverili kişiler olmasına bağlıdır. Bir millet ancak bu niteliklere sahip insanlar tarafından yönetilirse, geleceğinden emin olabilir. Yiyici, rüşvetçi, ahlaksız insanlar yüce ve kutsal gayeler için, ulusal hizmetler için bir lekedir.

-Ülkesine hizmet etmek isteyenler açık yürekli olmalıdır. Açık konuşmalıdırlar. Milleti yöneten insanlar milletle açık kalple görüşmelidir. Yapılacak şeyler olduğu gibi ifade edilmelidir. Yoksa safsatalarla milleti aldatmak, karışıklık çıkarmak demektir. Şiarımız daima millete karşı gerçekleri ifade etmek olmalıdır. Ve ancak bu yol, milleti aydınlatmanın başlangıcı olabilir.

-Benim bütün hayatımda takip ettiğim yol bu olmuştur. Ülkeme hizmet için hep açık yürekli oldum, açık konuştum. Bir yöneten olarak, milletimle açık yüreklilikle görüştüm. Yapılacak şeyler neyse, olduğu gibi ifade ettim. Birtakım özel ve saklı maksatları gizleyerek, kalbimde, vicdanımda tutarak, olur olmaz şeyleri sebep diye göstermedim.

-Çünkü biliyordum ki bunun tersini yapmak, safsatalarla milleti aldatmak, onun düzenini bozmak demektir. Çünkü biliyordum ki gizli iş gizli kalmaz, er geç ortaya çıkar. Prensibim daima millete gerçekleri söylemek oldu. Biliyordum ki, milleti aydınlatmaya ancak bu usul yol olabilirdi.

-Bir devlet adamı kamuoyuna, yurttaşlara gerçeği söylemeyi görev bilmelidir. Onları gerçek durumla karşı karşıya bırakmak en iyisidir. Milletin başkanı olan kişi halka doğruyu söylemeli, halkı aldatmamalı! Biz öyle yaptık: Milleti, aklımızın ermediği veya yapmak gücünü kendimizde görmediğimiz hususlar hakkında aldatarak geçici teveccühler elde etmeye tenezzül etmedik. Millete adi politikacılar gibi yalancı vaatlerde bulunmaktan uzak durduk.

–Bir devlet kişisel görüşlerle yönetilemez; hizmette hatıra, dostluğa bakılmaz, millet macera aracı yapılamaz. Ülkemiz bu yüzden krizler ve felaketler gördü. Kâh Avrupa’yı taklit etmek, kâh devlet işlerinin idaresini kişisel görüşlere göre düzenlemeye çalışmak, kâh Anayasa’yı bile kişisel ihtiraslara oyuncak etmek gibi pek acı sonuçları olan basiretsizliklere uğradı.

-Oysa devlet işleri çocuk oyuncağı değildir. Bir devlet adamı; kendi beşerî duygularının tutsağı olarak devlet sorunlarını halledemez, o yetkiye sahip değildir. Çünkü ülke kimsenin malı, mülkü değildir. Ülke ve millet işlerinde, hakikî işlerde duygu olmaz; hatıra, dostluğa bakılmaz.

-Son olarak şunu da önemle belirtmeliyim ki, bir ulusta, özellikle bir ulusun yöneticilerinde kişisel ihtiras ve tartışmaların, ulusal ve vatani görevlerin gerektirdiği yüce duyguların üzerine çıktığı ülkelerde dağılma ve batma kaçınılmazdır.

Prof. Dr. Cihan DURA, 27 Nisan 2017
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Cihan DURA

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x