Cemal Abdulnasır Dönemi Mısır-Suriye İlişkileri / Prof. Dr. Mehmet YUVA

Cemal Abdulnasır Dönemi Mısır-Suriye İlişkileri / Prof. Dr. Mehmet YUVA

İletigönderen Oğuz Kağan » Prş Eyl 26, 2013 14:56

Cemal Abdulnasır Dönemi Mısır-Suriye İlişkileri

Dünyanın bu bölgesinde cereyan eden üç önemli tarihi hadise Mısır ve Suriye’nin iç ve dış politikalarını belirleyen ana unsurlar üzerinde belirleyici etken olmuştur. Bunlar, İsrail’in Filistin coğrafyasına ikame edilmesi, Türkiye’nin NATO’ya katılarak batının askeri-siyasi feleğine dâhil olması ve Arabistan yarım adasında Vahhabi-Suudi hanedanlığın kutsal mekânlara ve zengin petrol yataklarına hükmetmesi hususudur. Filistin işgal edilerek Mısır ve Suriye’nin oluşturduğu coğrafi bütünlüğe set çekilmiştir. İsrail, Mısır ile Suriye’nin oluşturduğu tabii birlikteliği yok etmiştir. Türkiye’nin NATO ve Batı sistemine dâhil edilmesi Suriye’nin üzerinde sallanan Demokles’in kılıcı misali bir kuvvet yaratılmıştır. Suriye’nin Irak veya Mısır ile oluşturacağı birliktelik ve işbirliğine karşı NATO’cu Türkiye daim kullanılmış ve bu ülkeler arasındaki tabii birliktelik ile derin işbirliğinin önlenmesi görevi Türkiye’deki iktidarlara havale edilmiştir. Vahhabi-Suudi “dinci” zihniyeti ile petrolden talan edilen müthiş servet, Batı Emperyalizmin ve İsrail Siyonizm’in yeşerip güçlenmesi ve Suriye, Irak ve Mısır’da ortaya çıkan ilerici Arap milliyetçi hareketlerin engellenmesi ve yok edilmesi için kullanılmış ve harcanmıştır.

1952’de Albay Cemal Abdulnasır önderliğinde, Mısır’da iktidara el koyan “Özgür Subaylar” hareketi, sadece ülke içinde artan yoksulluk ve yolsuzluğu, İngiliz Emperyalizminin askeri, siyasi ve iktisadi varlığını ve Muhammed Ali sülalesinden olan Kral Faruk’un hoyratça yönetimini sonlandırmak için Mısır’ı yönetmeye talip olmamıştır. Köklü bir medeniyet ve Arap milliyetçi ideoloji ile donanmış olan askeri ve sivil kitleler Filistin’in işgal edilmesine, İsrail varlığına ve Batı tarafından horlanıp itilmesine büyük bir itiraz koymuşlardır. Arabistan yarım adasında kutsal mekânlara ve zengin petrol gelirlerine el koyan Vahhabi-Suudi zihniyete karşı çıkmışlardır. Buna ek olarak, NATO ve Batı’nın feleğinde hareket eden Türkiye’nin Arap âlemine “haçlı” ile ittifak halinde müdahale etmesine derin bir öfke duymaktaydılar.

Nasır döneminde Mısır, bütün Arap ülkeleri ile sağlıklı ve stratejik işbirliği arzulamıştır. Ancak bu arzusunu resmi düzeyde en çok Suriye ile hayata geçirmiştir. 1946 Nisanında Fransa’dan “nispi” bağımsızlığını kazanan Suriye, önünde İsrail, İngiltere ve ABD etkisinde bir bölge bulmuştur. Doğusunda Irak, Batısında Türkiye ve Güneyinde İsrail ile çevrili Suriye ağırlıklı olarak Arap âleminin yükselen yıldızı Nasır Mısır’ı ile işbirliğine ehemmiyet vermiştir. İki ülke özellikle Filistin davası ve batı ile ilişkiler konusunda ortak bir siyasi dil kullanmaktaydı. Aynı zamanda, Mısır ve Suriye Batı sömürge güçleri, İsrail ile onların bölgesel dostlarını ciddi derecede rahatsız etmekteydi.

1954 tarihinde iki önemli hadise yaşandı. İngiltere ve ABD’nin inisiyatifi ile Irak, Türkiye, Pakistan ve İran’ın yer aldığı Bağdat Askeri Paktı’nı oluşturdular. Aynı tarihte, Mısır devleti İngiltere’nin Orta-Doğudaki en önemli askeri hava üssünün kapatıldığını ve bu üssün hemen Mısır’dan taşınması gerektiğini İngiltere’ye tebliğ etmiştir.

İkinci önemli hadise Süveyş kanalın millileştirilmesi hususu ile İngiltere, Fransa ve İsrail’in Mısır’a saldırmasıdır. Nasır’ın 26 Temmuz 1956 yılında, Süveyş Kanalı’nı kamulaştırma istediğinden, İngiltere ve ABD’nin Aswan Barajı’nın kurulmasını reddetmesinden, Mısır’ın İsrail’in güvenliğini tehdit etmesinden ve Mısır’ın Sovyetler Birliği ve Çin’e dönmesinden dolayı planlandı. Saldırıların ana amacı Nasır’ı yönetimden almak ve kanal üzerindeki batı kontrolünü tekrar kazanmaktı. İsrail’in Mısır’ın Sina bölgesini işgal etmesinden bir gün sonra, İngiltere ve Fransa Kahire’yi bombalamaya başladılar. İngiliz ve Fransız güçleri yılsonundan önce ülkeden ayrıldılar ama İsrail işgal güçleri 1957 Martına kadar ülkede kaldılar. Bu esnada, Lübnan ve Irak’ta, İsrail’in Sina bölgesi ve Filistin’i işgal etmesi ve batının bu işgale destek vermesi karşısında ciddi toplumsal hareketlenmeler vuku bulmaktaydı. Batı ve İsrail istihbarat raporları bu iki ülkede hâsıl olan olaylardan Suriye’yi sorumlu tutmaktaydı. Suriye’yi cezalandırma görevi Menderes iktidarına verilir. NATO ve Batının verdiği” gaz” ile “Osmanlı” ve “ Küçük Amerika” hayalleri görmeye başlayan Menderes bu görevi büyük bir memnuniyetle kabul eder. Zaten Kıbrıs’tan, Lübnan’a Irak’tan Mısır’a kadar olayların içinde olan Batı devletlerine her türlü kolaylığı, istihbarat paylaşımını ve örtülü operasyonlarda destek veren Menderes Türkiye’si, Suriye’yi “terbiye etme vazifesini” büyük bir istekle kabul etti. Bütün bu gelişmeler ışığında Nasır ile Suriye Devlet Başkanı Şükrü Kuvvetli arasında yoğun görüşme trafiği hâsıl olmuştur. Bu görüşmeleri tetikleyen bir unsur da ”Suriye’de Komünist kuvvetler iktidara her an el koyabilirler” faktörünün etkili ama bazı araştırmacıların iddia ettiği gibi esas faktör değildir. ABD’nin bu birlikteliğe karşı çıkmamasını, Nasır’ın Suriye’de “Komünist iktidarı önlemesinden dolayıdır” saptamaları da tarihi dayanaktan yoksundur.

1 Şubat 1958’de Suriye’nin aktif istemi üzerine Nasır’ın devlet başkanlığının kabul edildiği Birleşik Arap Cumhuriyeti ilan edilir. Mısır ve Suriye arasında sağlanan bu birliktelik, Yemen’i cesaretlendirir ve Yemen bu birlikteliğe katılır. Yemen’in katılımı ile Birleşik Arap Cumhuriyeti, Birleşik Arap Devletleri adını alır. Bu süreç Irak ile Ürdün’ün siyasi-iktisadi işbirliğini yaratır ve Ürdün ile Irak arasında Arap Birliği Devleti kurulur. Bölgemizde hâsıl olan bu süreç doğal olarak Batı, İsrail, Menderes iktidarı ve Vahhabi Suud hanedanlığının kâbusu olur. Eylül 1961 senesine kadar süren Mısır-Suriye birlikteliği bütün hataları ve zaaflıklarına rağmen Arap dünyasına müthiş bir dinamizm ve enerji katmıştır. Bundan dolayı her türlü kirli savaşa ve komplolara maruz kalmıştır. Ve en nihayetinde son bulmuştur. Mısır ve Suriye’nin yarattığı ortak devletin etkileri, coğrafyamızın birlik ve beraberlik içinde hareket etmesi halinde milli irade ve egemenliğin daha kolay korunabileceği, Batı Emperyalizmi ve İsrail Siyonizm’ine karşı daha etkili politikalar ortaya konulabileceği, ekonomik büyümenin yaratılabileceği ve coğrafyamızın derin medeniyetinin tekrar hayat hakkı bulabileceğini göstermiştir. Bu sağlanmadıkça, bölge güvenliği, ülke bütünlüğü ve bölge halklarımız arasındaki siyasi-iktisadi işbirliği mümkün değildir.

Prof. Dr. Mehmet YUVA, 25 Eylül 2013

Resim
http://www.milliiradebildirisi.org
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Prof. Dr. Mehmet YUVA

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x