Hamdolsun, Sıra KIBRIS Açılımına Da Geldi (Kıbrıs Peşkeşi)

Genel & Güncel Konular

Hamdolsun, Sıra KIBRIS Açılımına Da Geldi (Kıbrıs Peşkeşi)

İletigönderen Türk-Kan » Cmt Eki 31, 2009 1:55

Resim

...Ve sıra geldi Rum taleplerine!

ULUSLARARASI kamuoyunun sorunun çözümü için harekete geçmesini isteyen Talat, ABD’nin ilgisinin bu noktada önemine işaret etti. Talat, liman ve havaalanlarının Rumlara açılması konusunun da masada olduğunu belirtti.

Sıra Kıbrıs açılımında

Kürt ve Ermeni açılımından sonra sıra Kıbrıs açılımına geldi. KKTC Cumhurbaşkanı Talat, AKP ile strateji belirlemek için Türkiye’de. Liman ve havaalanlarının Rumlara açılması tartışılıyor

AB ve ABD dayatmalarıyla açılım üstüne açılım yapan AKP iktidarı, yeni bir dosyayı daha raflardan indirdi. Ermeni ve Kürt açılımıyla Türkiye’yi geren İktidar, Kıbrıs konusunda da yeni tavizler vermeye hazırlanıyor. Bu çerçevede atılacak adımları görüşmek üzere KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, dün Ankara’da temaslarda bulundu. Talat ilk olarak Başbakan Erdoğan’la görüştü. Başbakanlık Yeni Bina’daki görüşme bir saat sürdü. Talat’ı Başbakanlık Yeni Bina’ya gelişinde karşılayan Başbakan Erdoğan, giderken de uğurladı. Ziyaretle ilgili her hangi bir açıklama yapılmadı.

Kapıda karşıladı

KKTC Cumhurbaşkanı Talat ardındanda Çankaya Köşkü’ne çıktı. Gül’ün, konuk cumhurbaşkanını Büyük Şeref Kapısı önünde aracından indiğinde karşılamasının ardından, her iki Cumhurbaşkanı gazetecilere tokalaşarak poz verdi. Çankaya Köşkü’nde baş başa görüşmeye geçen Gül ve Talat, daha sonra heyetler arası görüşmelere başkanlık etti. Talat temaslarının yanı sıra gazetecilere açıklamalarda da bulundu.Kıbrıs sorununun çözümü konusunda Türkiye, Yunanistan, Rum kesimi ve KKTC’nin dörtlü bir zirve yapmasının yararlı olacağını iddia eden Talat, Uluslararası kamuoyunun sorunun çözümü için harekete geçmesini istedi. ABD’nin ilgisinin bu noktada önemine işaret eden Talat’ın, “Çözüm için katkısı olacağına inanıyorum” dediği bir başka isim de Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu oldu.

AB ve ABD devrede

Mehmet Ali Talat, uluslararası kamuoyunun soruna yönelik ilgisinin aralık ayında yapılacak AB zirvesi döneminde artacağını kaydetti.KKTC Cumhurbaşkanı, Türk tarafının liman ve havaalanlarını Rumlara açması konusunun da masada olduğunu belirtti. Öte yandan diplomatik kanallardan edinilen bilgilere göre Avrupa Birliği de açılım için baskı yapıyor. AB’nin Dönem Başkanı olan İsveç’in bu konuda girişimlerde bulunduğu ifade ediliyor. Türkiye’de TBMM’de yaptığı konuşmada da Kıbrıs sorununun çözün mesajı veren ABD Başkanı Barack Obama’nın da, kasım ayında kendisini ziyarete gelecek olan Başbakan Erdoğan’a konuyu mutlaka açacağı belirtiliyor.

Rehn: Türkiye çözümü desteklesin

Avrupa Komisyonu Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn, Türkiye’nin Kıbrıs sorununa bir çözümün bulunması amacıyla yapılan doğrudan müzakerelerin desteklemesi gerektiğini vurguladı. AB Haber’e göre, Avrupa Parlamentosu Sol grup üyesi Kıbrıslı Rum Takis Hajigeorgiou’nun yazılı soru önergesine verdiği yanıtta Rehn, Avrupa Birliği’nin Kıbrıs sorununun çözümlenmesi konusuna büyük ilgi gösterdiğine işaret etti. Rehn, Avrupa Komisyonu’nun Kıbrıs’taki iki lider arasında yapılan doğrudan müzakereleri desteklediğini ve Komisyon Başkanı Barroso’nun müzakereleri yakından izlediğinin de altını çizdi.

Markov: İşbirliği devam etmeli

Rusya Parlamentosu üyesi ve Siyasi Araştırmalar Enstitüsü Başkanı Sergey Markov, Türkiye’nin Kafkasya güvenliğine yönelik çalışmalarını desteklediklerini belirtti. Antalya’da düzenlenen Avrasya Gençlik Forumu’nda konuşan Markov, Rusya ile Türkiye arasında ekonomik ve ticari alandaki ilişkilerin çok hızlı ilerlediğini ve enerji projelerinin geliştirildiğini ifade ederek, Başbakan Erdoğan ile Rusya Başbakanı Vladimir Putin’in iki ülkenin “stratejik diyaloğunu” oluşturduklarını bildirdi. İki liderin arasındaki büyük şahsi dostluğun da bu ilişkilere çok önemli katkı sağladığını ifade eden Markov, ekonomik ve kültürel işbirliğinin yeni alanlarda da devam etmesi gerektiğini söyledi. Güvenlik alanındaki programların geliştirilmesi ve Kafkasya güvenliğinin sağlanması konusundaki ortak çabaların artması gerektiğini ifade eden Markov, “Türkiye’nin Kafkasya güvenliğine yönelik çalışmalarını destekliyoruz.” diye konuştu.

KKTC bazı konularda esneyecek!

KKTC Dışişleri Bakanı Hüseyin Özgürgün, Türkiye ile KKTC’nın, Kıbrıs’ta yeni bir “açılım” yapmayı değerlendirdiğini söyledi. KKTC Cumhurbaşkanı Talat ile birlikte Ankara’ya gelen Özgürgün, Diplomasi Muhabirleri Derneği üyeleri ile kahvaltı yaptı. Ankara’ya Kıbrıs konusunda gelinen aşamaya ilişkin değerlendirmelerde bulunmak ve geleceğe dair “yol haritası” nı çizmek amacıyla geldiklerini anlatan Özgürgün, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile “çok verimli” görüşmeler yaptığını kaydetti. KKTC Dışişleri Bakanı Özgürgün, TC Dışişleri Bakanlığı’nda yapılan değerlendirme toplantılarında “barışı zorlama stratejisi” nin benimsendiğinin anımsatılması üzerine Türk tarafının Kıbrıs’ta sınırı açmak dahil, daha önce birçok adım atarak açılım yaptığını belirtti.

Önce ambargo kalksın

Şart olarak gördükleri “siyasi eşitlik” ilkesinden vazgeçmelerinin söz konusu olamayacağını vurgulayan Özgürgün, “Bazı noktalarda biraz esneklik kabul edebiliriz ama bu, siyasi eşitlikten vazgeçtiğimiz anlamına gelmez” dedi. “Esneklik gösterilebilecek noktaların ne olduğu” sorulması üzerine Özgürgün, örnek olarak yönetimdeki güç paylaşımı ve Meclis’teki oranlarda açılım yapılabileceğini anlattı. AB’nin doğrudan ticarete yeşil ışık yakması karşılığında Türkiye’nin Rumlara uyguladığı liman yasağının kalkması olasılığına ilişkin bir soruyu yanıtlayan Özgürgün, “KKTC’ye uygulanan ambargo kalkmadan büyük sıkıntı olur”dedi.


YENİÇAĞ




Recep Tayyip ERDOĞAN ve Mehmet Ali TALAT'ın KKTC'yi bitirme konuşmaları



:arrow: erdogan-ve-talat-in-cumhurbaskani-denktas-ve-kktc-yi-bitirme-konusmalari-t22818.html
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

Re: Hamdolsun, Sıra KIBRIS Açılımına Da Geldi

İletigönderen Türk-Kan » Cmt Eki 31, 2009 2:04

Resim

Denktaş’tan tarihi uyarı

Uçuruma giden yol


AKP’nin Ermeni ve Kürt’ten sonra başlattığı Rum açılımını yorumlayan KKTC 1. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, halefi Talat’ı uyardı: Halktan yetki almaksızın, uçuruma giden bir yola girildi.

Milletin kararı ortada

TBMM’de KKTC’nin varlığına destek veren, oybirliğiyle alınmış karar var. KKTC Meclisi’nin de benzer kararı var. Milli kriterlerde esneyen taraf gaflet uykusundan zor uyanır, uyandığında da çok geç kaldığını anlar ama iş işten geçmiş olur.

Ayrı devlet istemek

Cumhurbaşkanımız Mehmet Ali Talat, Ankara’da Kıbrıs meselesini görüşecek. Ne görüşeceğini, KKTC’deki gezilerinde söylediklerinden tahmin edebiliriz.

“Halk çözüm istiyor. 2004’de Referandumda halkın iradesi çözümden yanaydı. Buna saygılı olmak gerekir. Son seçimlerde halk hükümeti değiştirdi,” devletim, egemenliğim, garantilerin devamı “diyen partileri seçti ama, seçimlerde Kıbrıs meselesi gündemde yoktu; gündem ekonomiydi. Halkın bütün örgütleri, sendikalar ve iş insanları çözüm istiyor. Çözüme karşı çıkan birkaç marjinal örgütün halk adına konuşma hakkı yoktur. BM’nin kabul ettiği ilkeler çerçevesinde yürüyeceğiz. Ayrı devlet istiyoruz dersek dünyadan tecrit ediliriz. Türkiye de bundan zarar görür. Çözüm için esneklik gösteriyoruz ama haklarımızı hassasiyetle korumaktayız; taviz vermedik. Cumhurbaşkanı ile yardımcısının seçimi için yapmış olduğumuz öneri uygundur.

Sayın Cumhurbaşkanı’na göre ayrı kurucu devletlerimiz, Rum’un kurucu Devletine eşittir. Ayrı coğrafyamız olacaktır. Ve garantiler devam edecektir. Bunların, Rumlarla birleşip AB üyesi olduktan sonra sıfırlanacağını kabul etmiyor. Kurucu Devletlerin, Annan Planından “çarpma” eyaletler olacağını da görmek istemiyor. Hristofyas ve tüm liderler “Kıbrıs Hükümeti ve devletini Türk cemaati ile aynı kefeye koyamazsınız” diyor. Buna rağmen “uzlaşma ümidini” aç insanın önüne fırından yeni çıkmış simit gibi koymağa devam ediyor.
Erdoğan Hükümeti sık sık “ayrı devlet, ayrı egemenlik istemiyoruz” diyen ve “Türkiye AB üyesi olmadan Rumlarla bütünleşerek Rum’un sakat AB üyeliğini meşru hale getirmeyi öngören; böylelikle 1960 Antlaşmalarının yıkılmaz temelini teşkil eden Türk-Yunan dengesini (Lozan dengesini) ortadan kaldıracak olan” görüşmeleri desteklediğini açıklamıştır. Talat da attığı her adımı Türkiye ile birlikte attığını sık sık açıklamıştır.

Rum lideri Hristofyas’ın, Başpapazın, Milli Konsey üyelerinin ve Konseyin açıklamaları Güney Kıbrıs’ı ziyaret eden Yunanistan Başbakanı Papandreu’nun beyanatlarına eklenince Rum-Yunan ikilisinin Kıbrıs’a sahip çıkmanın ötesinde bir niyetleri olmadığı kendiliğinden ortaya çıkmış olur. Tek halk, tek egemenlik, tek devlet formülüne dayalı AB üyesi Kıbrıs’ta AB müktesebatı işleyecek. Rum liderliği hatırlatıyor: “AB, müktesebatı Anayasanın da üstündedir, yani herhangi bir anlaşmaya imzanızı almak için size ayrıcalıklı haklar vermemizde ısrar ederseniz, verebiliriz, çünkü bunlar AB müktesebatına aykırı olacağı için bunların hükmü kalmayacaktır. Tek halk, tek devlet, tek egemenlik demek, tek demokrasi altında kurumların ve ekonominin de birleşmesi demektir. Yarınlar biz Ellino Kipreyolarındır (Yunan Kıbrıslılarındır). AB üyeliği dıştan Garantilere, yabancı asker bulundurmaya açık değildir “. Talat’ın görüşmelerde gösterdiği esneklik Rumların ve Yunanistan’ın bu yol haritasını ne dereceye kadar lehimize değiştirebilecektir? Milli kriterlerde esneyen taraf gaflet uykusundan zor uyanır, uyandığında da çok geç kaldığını anlar ama iş işten geçmiş olur.

Esnemek hakkımız olmayan kriterlere bakalım: 1960 Devleti ortaklıktı. Kıbrıs’ın egemenliğinde ve bağımsızlığında Rum’un ne hakkı varsa bizim de hakkımız o kadardı. Eşit ortaktık. Ortaklıktan zorla atıldık. Ancak Rum bizim egemenlikteki, bağımsızlıktaki hakkımızı gasp edemedi. Bunlara sahip çıktık. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin temelinde bunlar vardır. Rum “meşru hükümet” olduğunu iddia etti. Tanımadık. Yola gelmeyeceğini anlayınca devletimizi kurduk. Devletin Güneydeki devletten daha meşru olduğunu Talat da ikrar etmiştir. O halde KKTC’yi ilân kararı alan HALKIN Rum’a eşit egemen bir HALK olduğundan vazgeçilemez; kendi kaderimizi tayin hakkımız olduğu gerçeğinden de vazgeçilemez. 1960 Ortaklığı Türk-Yunan dengesi üzerine kurulmuştur. Bu anlaşmaların oluşturduğu sistemde (state of affairs’da) Rum tarafı ile anlaşmada Türkiye’nin ortaklık statüsü ile elde ettiği haklardan da vazgeçilemez. Bunların başında “Kıbrıs’ın, Türkiye’nin de üye olmadığı bir kuruluşa ,üye olamayacağı” vardır. Kıbrıs’ın, Rum müracaatı ile AB üyesi olduğu hikâyesi kabul edilemez; görüşmeler “aman biz de AB üyesi olalım, halk bunu istiyor” inancı ile Türkiye’nin Kıbrıs’tan kopmasına mal olacak şekilde yürütülemez. Rum ortak “ben Kıbrıs hükümetiyim” diyor. Karşısında KKTC var, Türk Garantisi var, Kolordu var. Bu nedenle Rum’un egemenliği Kuzeye uzanamıyor. KKTC’den vazgeçerek ve “ayrı devlet, ayrı egemenlik istemiyorum” diyerek görüşmeleri başlatmakla esnemenin ötesinde, halktan yetki almaksızın, uçuruma giden bir yola girilmiştir. Bu vahim yanlıştan “Türkiye arkamdadır” diyerek kurtulamazsınız. Türkiye’de TBMM’de KKTC’nin varlığına, Kıbrıs Türk halkının egemen eşitliğine ve Türkiye’nin garantörlüğünün fiili ve etkili bir şekilde devamına destek veren milletçe ve oybirliği ile alınmış karar vardır. KKTC Meclisinde de benzeri bir karar vardır. Ümit ederiz ki Talat Ankara’da yapacağı zirve toplantısında bu gerçekleri bilerek konuşur ve kalıcı bir anlaşma olması için milli çizgiyi, KKTC’nin varlığını ve Türk Garantisinin devamını isteyen kendi Halkına “marjinal. Halkı temsil etmeyen kişiler” yakıştırmasını yapmaz.

Ankara’da “Milli, müşterek Kıbrıs meselesi” görüşüleceğine göre bu toplantıya Hükümetin de Başbakan seviyesinde katılması gerekmez mi? diye düşünüyoruz.


YENİÇAĞ
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

Re: Hamdolsun, Sıra KIBRIS Açılımına Da Geldi

İletigönderen sessiz sedasız » Cmt Eki 31, 2009 3:30

Bazı noktalarda biraz esneklik kabul edebiliriz ama bu, siyasi eşitlikten vazgeçtiğimiz anlamına gelmez” dedi. “Esneklik gösterilebilecek noktaların ne olduğu” sorulması üzerine Özgürgün, örnek olarak yönetimdeki güç paylaşımı ve Meclis’teki oranlarda açılım yapılabileceğini anlattı.


zaten bu tavizleri verdikten sonra kendilerini nasıl temsil edeceklerini düşünüyorlar ? gidişhat aslında apaçık ortada.erdoğan'da talat'da indirilmeden önce ağababalarının son isteklerini yerine getiriyorlar.indirildiklerinde de zaten bu kadar hainliğin üzerine soluğu abd'de alacaklardır.biz burda kurulacak mahkemelerde heralde bir çok akp'liyi gıyabında yargılamak zorunda kalacaz...
Sen ne kadar bilirsen bil,Senin bildiğin karşındakinin anladığı kadardır.
Kullanıcı küçük betizi
sessiz sedasız
Üye
Üye
 
İletiler: 988
Kayıt: Cum Mar 28, 2008 1:55
Konum: istanbul

Re: Hamdolsun, Sıra KIBRIS Açılımına Da Geldi

İletigönderen Türk-Kan » Cmt Eki 31, 2009 3:33

Erdoğan Hükümeti sık sık “ayrı devlet, ayrı egemenlik istemiyoruz” diyen görüşmeleri desteklediğini açıklamıştır. Talat da attığı her adımı Türkiye ile birlikte attığını sık sık açıklamıştır.

Dedi Tayyip, Talat dedi, devlet mevlet karistirma hic. :kahve:
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

Re: Hamdolsun, Sıra KIBRIS Açılımına Da Geldi

İletigönderen BabaHoroz » Cmt Eki 31, 2009 12:07

Rusyayı parçaladılar,Yugoslavyayı parçaladılar,bizi parçalamaya çalışıyorlar ama Kıbrıs'ı birleştirmeye çalışıyorlar.Bu tezat değilmidir ?
Rumlar rahat durmamış ve katliamlar yapmışlardır ,sonucunda da bugünkü gibi 2 ülke olmuştur.Daha bunu kurcalamanın anlamı yoktur.Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti tanınmalı ve ambargo kalkmalıdır.Eğer bunlar yapılmazsada ilhak etmeliyiz yani Türkiyenin yeni bir ili olur Kıbrıs
O kadar

Biraz cesaret.Korkmayın,hiç bir şey yapamazlar.İran'dan örnek alın biraz.Dik duruş sergileyin
Sadece ve Sadece DENİZLİSPOR lu,Her konuda Objektif, Dobra, AntiEmperyalist ve Tam Bir TÜRK
Kullanıcı küçük betizi
BabaHoroz
Üye
Üye
 
İletiler: 104
Kayıt: Cum Mar 07, 2008 13:21

Re: Hamdolsun, Sıra KIBRIS Açılımına Da Geldi

İletigönderen Türk-Kan » Pzt Kas 02, 2009 5:59

Kıbrıs Komedisi

YAKIŞIK alsa, “rezalet” demek daha doğru olabilirdi. Annan Planı’nın 2004 Nisanı’nda Rum tarafınca reddedilmesinden sonra yaşananlar tam bir diplomasi rezaleti. Komedinin perdeleri rezaletin derecesini göstermeye yetiyor.

Adadaki beş taraf, yani iki devlet ile üç garantici ülke yıllar süren görüşmelerde plana ilişkin olarak şu görüş birliğine varmışlardı: Birleşmiş Milletler’ce son şekle sokulan metindeki bir maddeye göre, bu beş taraftan sadece biri “hayır” derse plan “sıfırlanmış ve ölmüş” sayılacaktı. Yani, Türk tarafı hiç değilse “Görüşmeleri sürdürmenin anlamı kalmadı; Ada’daki iki devletin barış içinde yan yana yaşamasından başka çare yoktur” diyebilecekti...

Hayır, Türk tarafı, “Yes be annem”cilerce KKTC’nin tepesine oturtulan kişi başta olmak üzere, hem Türkiye diplomasisi hem de Rum yönetimiyle Yunanistan ve arkalarındaki bütün Batı, Ada’da yeni bir görüşme süreci başlatmayı becerdiler. Türk tarafı dışındakilerin “Görüşmeler başlasın da planı biraz daha Rumlardan yana yontalım” diye düşünmüş olmaları anlaşılabilir ama Talat ve Ankara’daki iktidarın bunda yarar görmüş olmalarına akıl erdirilebilir mi? Yeniden başlayacak bir pazarlıkta Rumların “evet” diyebilmek için daha önce “hayır” dediklerinden daha fazlasını istemiş olmaları doğal değil midir?

Bu koşullarda masaya oturmanın Türk tarafındakiler açısından ancak iki nedeni olabilirdi. Birincisi, Talat’ın yeni ödünler vermek pahasına Rumlarla birlikte AB’ye kapağı atıp Türkiye’den kopma hesabı; Ankara’daki iktidarın da AB’ye tam üye olabilme ve ABD’den yeni bir “aferin” daha alabilme umudu.

Önce, umulanların bu yılın sonuna gelmeden önce gerçekleşmesi bekleniyordu. Ama, Hristofyas beklendiği gibi pazarlığı daha yukarıdan açtı ve zamana oynayıp KKTC’yi ve Ankara’yı biraz daha süründürmeyi yeğledi. Böyle bir durumda, KKTC ile Ankara’nın Annan Planı reddedildiğinde ortaya çıkan duruma benzeyen bu fırsatı kullanıp komediye son vermesi beklenirdi değil mi?

Hayır, Talat sürecin ayakta tutulması için Batı başkentlerinde biraz daha zaman isteme turlarına çıktığı gibi, bizim Çankaya’daki de “Çözümün 2009 yılı sonuna yetişmesi zor görünüyor; 2010 yılında makul sürede bitmesini arzu ediyoruz” diye bir şeyler söylemek gereğini duymaya başladı.

Böylesi hiç görülmedi. Bu komediye “son” vermenin vakti çoktan geldiği halde şu görüntüye bakın: Lefkoşa’daki Türk devletinin başında duran kişi kendi yönetimini ve insanlarını Rumların devletine yamamak için çırpınmakta, Ankara’daki cumhuriyetin başında olan da ona kanat germekte. Oysa, ikisinin de hem haklı hem de güçlü olduğumuz böyle bir davayı bu duruma sokma hakkını kimse onlara vermediğine göre, bu sakat tutumu bir an önce değiştirmeleri tarih önünde kendi sorumlulukları açısından da yararlı olacaktır.

mumtazsoysal@gmail.com


Mümtaz SOYSAL, CUMHURİYET, 2 Kasım 2009
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

KKTC'ye evet çıkınca "Ağladım"

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzr Kas 08, 2009 1:14

Resim
KKTC'ye evet çıkınca "Ağladım"

Mehmet Ali Talat, yıllarca gizli kalmış, şok edici bir sırrını itiraf etti... KKTC'nin ilanı için partide yapılan oylamada HAYIR oyu verdiğini ve bağımsızlık ilanına karşı çıktığını açıkladı. Talat: KKTC'nin ilanına karşıydım, partideki oylamada HAYIR dedim, evet çıkınca AĞLADIM.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, bundan tam 26 yıl önce, partisinde KKTC'nin bağımsızlık ilanına ilişkin yapılan oylamada, Hayır oyu vermiş. Dahası, Cumhuriyetçi Türk Partisi'ndeki (CTP) oylamada bir oy farkla, Evet çıkınca Talat, eve gidip ağlamış, hayatında ilk defa...

Talatın sırrı, Doğan Kitapın yayımladığı "Adam, Talat'ın Kıbrısı" adlı kitapta yer alıyor. Radikal Gazetesi Yazıişleri Müdürü Erdal Güvenin Talatla gerçekleştirdiği nehir söyleşi formatındaki kitap, Talatı anlatıyor.

Kitaptaki en ilginç bölümlerden biri, Talat'ın 15 Kasım 1983'ten, yani KKTC'nin bağımsızlık gününden bir gün önce yaşadıkları. Söz konusu bölümden satırbaşları şöyle:

"Tartışmalar yoğun biçimde sürüyordu. CTP sık sık bildiri yayınlıyor, Ayrı devlet taksimdir, taksime hayır, ayrı devlete hayır diye. 14 Kasım gecesi saat 24 gibi CTP Parti Meclisi toplantıya çağrılıyor. Toplantıdan önce Denktaş, Yarın KKTC'yi ilan edeceğiz. Devletin kuruluşunu reddeden bir parti kapatılır diyor. Saat taa 5e kadar tartışıyoruz. Sonuçta oylama yapılıyor. Bir oyla, 13'e 14 oyla KKTC'nin ilanına onay kararı çıkıyor.

Ben tabii Hayır oyu kullandım o zamanki şartlarda. Dahası büyük mücadele verdim Evet çıkmaması için. O gece eve döndüğümde ağladım. Hayatımda ilk kez... CTP nasıl böyle olur diye. Beni en çok üzen tutarsızlıktı. Hayır demeliydik. Sonra ceremesi neyse öderdik.

BUGÜN DE AYNI GÖRÜŞTE
Talat, bugün de aynı görüşte olduğunu da saklamıyor:
"KKTCyi ilan etmek kadar yanlış bir hareket yoktu. O zamanın uluslararası konjonktüründe Türk tarafı aleyhine ters tepeceği aşikârdı. Çünkü Kıbrıs Türk Federe Devleti pekâla vardı. Türk tarafı, milliyetçi galeyanla kendi bindiği dalı kesecek cinsten bir karar aldı. Hem Kıbrıs Türk halkı zora sokuldu, hem Türkiye dünyada çok ağır baskılarla karşılaştı. Hesapsız bir hareketti, akılcı değildi.

Bugüne gelelim. Kıbrıs Türk halkı çözüm istiyor, AB'yi istiyor, o yüzden beni göreve getirdi. Varsayın ki KKTC bütün dünya tarafından tanındı. Eski zamanlardaki gibi taksim olamaz ki artık. Ne olur? Federasyon olur. İki toplumun imzasıyla değil, iki devletin imzasıyla kurulur federasyon. Sonuç değişmez. Hatta o federasyonu kurarken çok daha rahat olmaz mıyız? Oluruz. Nihai sonuç, hedeflenenden farklı olmayacak ki! Yine federal bir Kıbrıs'a ulaşmış olacağız.

AKP OLMASAYDI
Kitaptan çarpıcı satırbaşları şöyle:
AKP Türkiye'nin Kıbrıs politikasını değiştirmeseydi ne ben bu koltukta oturuyor olurdum ne de Annan Planı bırakın kabul edilmeyi oya bile sunulabilirdi. Düşünsenize ben 2000 yılında da seçime katılmıştım ve yüzde 10 oy almıştım. Beş yıl sonra ise yüzde 56'ya yakın oy topladım. Tabii bizim kendi özelimizde o günün egemen olan koşullarını da unutmamak lazım. Kıbrıs Türk halkının demokratik isyanı, ona öncülük edecek siyasi hareket olarak, parti olarak CTP'yi seçiyordu.

DENKTAŞA ÇİRKİN SUÇLAMA
Denktaş eskiden beri marjinal görüşteydi. Bugün bu tutumu açığa çıktı. Aşırı milliyetçi kesimi temsil ediyor. Denktaş bir dünyalı gibi düşünmez. Dünyayla içli dışlı bir Türklük düşlemez. Şimdi faşizan diyebileceğimiz küçük marjinal grupların gazetelerinde televizyonlarında sanki başka bir gezegende yaşıyormuşçasına yargılarda bulunuyor.

Biz (Şubat 2004'te kritik zirve için) New Yorka vardığımız gün heyet olarak bir yemek yedik. O yemekte çok ilginç bir şey oldu. Denktaş, yine vatan, millet, sakarya edebiyatına başladı. Bunun üzerine Uğur Ziyal (dönemin Dışişleri Müsteşarı) söz aldı ve "Kusura bakmayın başkan ama, benim aldığım talimat, masadan kalkılmamasıdır" dedi. Sonradan Abdullah Gül (dönemin Dışişleri Bakanı) bana o talimatı bizzat kendisinin oturup yazdığını söyledi Uğur Ziyale.

ÇATIŞMA OLMAZ DİYEMEM
Kıbrısta iki toplum arasında bir çatışma ihtimali bugün çok zayıftır. Ama kesinlikle olmaz diyemem. İşgal ordusu olarak görürsen sen karşıdaki orduyu, bu ihtimal her zaman vardır. Çünkü işgal ordusuna karşı kurtuluş savaşı vermek mubahtır, hatta vatanseverliktir.

UMUTLU VE TEMKİNLİ
Yeni görüşme süreci öncekilerden farklı. Daha umutlu musunuz diye sorarsan, evet kesinlikle daha umutluyum ama aynı zamanda temkinliyim. Hristofyas çözüm ister mi ister ama makul bir çözüme, bizim de kabul edebileceğimiz bir çözüme "Evet" der mi, bundan emin değilim. Henüz emin değilim.

BM müdahil olmalı. Başka yolu yok. Çünkü bizim kendi aramızda her konuda anlaşmamız mümkün değil. BM'den de önce Türkiye ve Yunanistan müdahil olmalı. Çünkü iki ülke, iki toplumdan daha büyük düşünebilir. Kendi çıkarlarını da hesaba katarak... Biz yapamayız bunu. Sonra da BM girmeli devreye.

ERDOĞAN: TALAT ZINDIK YAHU!
AKP'nin iktidara gelmeden önce bazı ilerici aydınlarla çalıştığını biliyorduk. İçlerinden biri, benden söz etmiş Tayyip Erdoğana bir gün. "O zındık yahu" demiş Erdoğan. Yani Allahsız, dinsiz... Bizi hem biliyor, hem bilmiyor o dönemde.

İÇİNE KAPANIKTIM
Ben aslında içine kapanık ve yalnız büyüdüm. Kardeşim falan da olmadığı için çok yalnızdım hakikaten. Ergenlikte karşı cins benim için erişilmezdi. Yani ne bileyim, bilmediğim, konuşmadığım, dokunmadığım...

ZİLLET
Talat’ın bu şok edici itirafları, bugün niye KKTC'yi savunmadığını ve niye Rum Ulusal Konseyinin saptadığı milli hedef olan “iki eyaletli, tek egemenlikli, yeniden birleşmiş Kıbrıs”ı savunduğunu kanıtlıyor.

Şok edici itiraflar, KKTC'nin ilanına HAYIR diyen, bağımsızlık ve egemenliğe karşı çıkan, Kıbrıs’ta bağımsız ve egemen bir Türk devletine inanmayan birinin bugün bu devletin en üst makamında oturduğunu kanıtlıyor. Böyle bir zillet dünya tarihinde görülmemiştir.


http://www.volkangazetesi.net/habgoster.asp?id=31764
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: KKTC'ye evet çıkınca "Ağladım"

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzr Kas 08, 2009 1:35

Bağımsız devletinin ilanına, yaşamasına ve tanınmasına karşı çıkan bir Cumhurbaşkanı (1)

Talat'ın Radikal Gazetesi'nden Erdal Güven'e verdiği, onun da kitaplaştırdığı söyleşinin önemli bölümleri Radikal Gazetesi ile Volkan'ın dünkü sayılarında manşette yayınlandı…
Talat, bu söyleşisinde, KKTC ilanı arefesinde, yani 14 Kasım 1983 gecesi, CTP Genel merkezinde yaşanan tartışmaları anlatıyor…

O tartışmaları, CTP'lilerden dinlediğim kadarıyla bu köşede birkaç kez anlattım. Talatın o akşam KKTC ilanına HAYIR denmesini savunduğunu, yapılan oylamada HAYIR oyu verdiğini ancak EVETlerin bir oy fazla çıktığını, EVET diyenlerin de "sırf yeni devletin Meclisinde yer almak için" kerhen EVET dediklerini, ama asla KKTC'ye inanmadıklarını ve savunmadıklarını birçok kez yazdım…

Talat şimdi Erdal Güven'e yaptığı açıklamalarda bunları itiraf ediyor ve bugüne kadar gizli kalmış bir sırrını da itiraf ediyor:

- "O gece eve gidince bağımsız devlet ilanına CTP'den EVET kararı çıktığı için ağladım, o güne kadar ayrı devlet taksimdir, taksime hayır, ayrı devlete hayır diyorduk, CTP tutarlı davranmalı, bağımsızlık ilanına HAYIR demeli ve ceremesi neyse ödemeliydi…Bugün de aynı görüşteyim, KKTC'nin ilanı yanlıştı…" diyor…

YAZIKLAR OLSUN!
Evet, yazıklar olsun! İşte, bugün önce KKTC Başbakanlığı, ardından da KKTC Cumhurbaşkanlığı makamında oturan zat budur…

Talat, kendisini bu makamlara getirenin, Kıbrıs Türk Halkı değil, AKP olduğunu da itiraf etmektedir….Nitekim itiraflarında şöyle diyor:

- AKP olmasaydı bugün ben bu koltukta oturamazdım, Annan Planı da referanduma sunulamazdı…2000 yılındaki seçimlerde %10 oy almıştım, 5 yıl sonra ise %56'ya yakın oy topladım…

Tabii, sadece AKP de değil, emperyalist dış güçlerin, ABD, İngiltere, AB, hatta AKEL ve Rum tarafının seçimi kazanması için yaptıkları büyük propaganda faaliyetini anlatmayı eksik bırakmış..

Talat için belirleyici olan milletvekili ve Cumhurbaşkanı olarak KKTC'nin savunulması, güçlendirilmesi, yaşatılması, tanıtılması için çalışacağı konusunda namusu ve şerefi üzerine yaptığı yemin değil, itiraf ettiği ideolojik tavrıdır…Yani KKTC düşmanlığıdır…Talat, hırsından kendisini ağlatacak kadar KKTC'ye ve KKTCnin tanınmasına, ayrı egemenliğimize karşıdır… Ve inanmadığı KKTC'nin Cumhurbaşkanlığı makamında yaptığı herşey bunu kanıtlamaktadır…

BİRÇOK KEZ SÖYLEMİŞTİ
Örneğin, 22 Nisan 2007de Alithia gazetesine verdiği demeçte, "Papadopulos çözüm karşıtlığında ne kadar ısrar ederse etsin, kendisinin KKTC'nin tanınmasını talep etmeyeceğini ve çözüm (birleşik Kıbrıs) için çalışmaya devam edeceğini" söylemiştir...
27 Aralık 2006 tarihinde Saray Otel'de basına verdiği yeni yıl resepsiyonunda ise şöyle konuşmuştu:

- "Tanınmaktan vazgeçmeyi, yeni dünyayla siyasi entegrasyona gitmeyi hedeflerimiz arasında tutmaya devam ediyoruz... Bunu birleşik Kıbrıs ile elde etme hedefini önümüze koyduk... Ülkeyi bölmeyi değil birleştirmeye çalışıyoruz... Hep birlikte bütün kapasitemizi kullanarak ülkemizi birleştireceğiz ve Dünyaya Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti olarak 2007 yılı içinde merhaba diyeceğiz..."

Aynı günlerde, CTP yan örgütü DEV-İŞin kuruluş resepsiyonunda da birleşik Kıbrıs safsatasından söz etmiş ve Halkı TANINMA yerine "çözüm" diye adlandırdığı "birleşik Kıbrıs" için mücadeleye çağırmıştı...

KKTC'nin 23. kuruluş yıldönümü olan 15 Kasım 2006da yayınladığı mesajda ve aynı gün yabancı basın mensupları için düzenlediği basın toplantısında da "KKTC'nin birleşik Kıbrıs kurulduğu zaman ortadan kalkacağı" mesajını vermiş ve bir gazetecinin "KKTC'nin kuruluşunu daha kaç yıl kutlayacaksınız?" şeklindeki sorusuna şu yanıtı vermişti:

-" Kıbrıs sorunu çözümlenene kadar KKTC'nin kuruluşunu, devlete sahip olduğumuzu kutlayacağız... Sorun çözülüp yeni bir devlet kurulana kadar..."

Talat, 15 Kasım mesajında da aynı yaklaşımla " KKTC'nin ayrılıkçılığı pekiştirmek için değil, birleşik Kıbrısın kurulmasına katkı sağlamak için ilan edildiğini" iddia etmiş ve dolaylı olarak, birçok kez söylediği gibi KKTC'nin "ayrılıkçı bir oluşum" olduğu mesajını vermişti…

YAPTIĞI ANLAŞMALAR KKTC'NİN TASFİYESİNİ ÖNGÖRÜYOR
Özetle, Talat, kendisini iktidara getiren dış güçlere şirin görünmek ve Rum liderliğini en büyük kabusundan kurtarıp rahatlatmak için, her fırsatta, yeminini çiğneyerek Cumhurbaşkanı olduğu devletin tanınmasını istemediğini söyleyip durmuştur, Cumhurbaşkanlığı makamında, kendisini ağlatan, karşı çıktığı KKTC'yi yok etmek için ne gerekirse yapmıştır… Bir başka deyişle KKTC Cumhurbaşkanlığı makamını, bu devleti tanıtmak, bağımsızlığı, egemenliği savunmak için değil, adeta rövanş almak, bu amaçla devleti tasfiye etmek için kullanmıştır..

Nitekim, gerek kabul ettiği Annan Planı ile, gerekse Papadopulosa yaptığı 8 Temmuz Anlaşması ile ve gerekse Hristofyas'la imzaladığı 21 Mart, 23 Mayıs ve 1 Temmuz Anlaşmaları ile bağımsız-egemen KKTC'nin tasfiyesini, yerine, Rum Milli Hedefi olan "tek devlete, tek Halka, tek egemenliğe, tek vatandaşlığa, tek temsiliyete, tek egemenliğe dayalı iki eyaletli birleşik bir Kıbrıs kurulmasını" kabul etmiştir…Şimdi Hristofyas'la sürdürdüğü görüşmeler de bu ortak vizyonlarını-hedeflerini "çözüm" adı altında gerçekleştirmeyi hedeflemektedir…

KKTC CUMHURBAŞKANI OLDUĞUNU UNUTUYOR
Yaptığım anımsatmalarda da görüldüğü gibi Talatın vizyonunda, konuşmalarında, bağımsızlığımızın, ayrı egemenliğimizin, KKTC devletinin sonsuza dek korunup yaşatılacağına ve tanınmasına dair bir inanç, bir hedef, milli bir vizyon yoktur...
Çünkü, KKTC'yi ve tanınmayı "ayrılıkçı-bölücü-taksimci bir oluşum" olarak görmektedir, bu nedenle ilanına HAYIR demiştir, bunu önleyemediği için hırsından ağlamıştır…Bu nedenle tanınmış, bağımsız-egemen KKTC bir amaç değildir, çözümün önünde engeldir...Rumlarla birlikte Birleşik Kıbrıs kurulunca ortadan kalkacak olan geçici bir oluşumdur…

İnsan böylesine mandacı bir zihniyetin o makamda oturması karşısında isyan etmez mi?
Sen elindeki en güçlü silahını kullanmayacağını, bundan hiç korkmaması gerektiğini Hristofyas'a söyledikten sonra, adam seni bir daha ciddiye alır ve sana saygı duyar mı?

Rum liderleri en büyük korkularının KKTC'nin kalıcılaşması, kökleşmesi, siyasi konumunun yükseltilmesi ve tanınması olduğunu her gün söylemelerine, kendi devletlerinden asla vaz geçmeyeceklerini her fırsatta vurgulamalarına karşın, sen dönüp de onlara" merak etmeyin, korkmanıza hiç gerek yok, ben sizin için güvenceyim, korktuğunuz asla başınıza gelmeyecek, çünkü ben tanınma istemiyorum" derseniz, sizi niye ciddiye alsınlar?

Devletlerini korumak için ABD ve ABı dahi karşılarına alıp Annan Planı'na HAYIR demeyi göze alan Rum liderler, sırf emperyalist güçler istiyor diye, devletinden vazgeçen biri karşısında niye eğilip bükülsünler?

TALAT BİRLİK-BERABERLİĞİN SAĞLANMASINA ENGELDİR
Talat, bu zihniyetiyle aslında çözüme değil, çözümsüzlüğe hızmet etmektedir. Çünkü Rum yönetimini, izlediği hakimiyetçi politikada korkusuzca devam etmesi için teşvik edip cesaretlendirmektedir...

KKTC'yi kararlılıkla savunmakta olan Ulusal Güçlerle, Talat-CTP arasında ulusal davada hala devam eden, milli birlik-beraberliğin sağlanmasını engelleyen ve her konuda derin görüş ayrılıkları, gerginlik ve iç çatışma yaratan temel farklılık buradadır...

Ve, Talat, KKTC Cumhurbaşkanı olduğunu unutup, bu şekilde konuşmaya, davranmaya ve KKTC'yi savunanları "marjinal" olarak suçlamaya devam ettiği sürece, devletine sahip çıkan Kıbrıs Türk Halkının ezici çoğunluğunu temsil etmediğini kanıtlamaktadır...

İşte bu nedenle önümüzdeki seçimlerde en önemli görev, Talat'ı, inanmadığı, HAYIR dediği, savunmadığı, tanınmasına karşı çıktığı KKTC Devletinin o kutsal makamından aşağıya indirmektir…Bu devleti emperyalist baskılara rağmen ilan eden ve dayanılmaz baskılara direnerek yaşatan Kıbrıs Türk Halkı bunu yapacaktır…


Sabahattin İSMAİL, 4 Kasım 2009
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: KKTC'ye evet çıkınca "Ağladım"

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzr Kas 08, 2009 1:51

Bağımsız devletinin ilanına, yaşamasına ve tanınmasına karşı çıkan bir Cumhurbaşkanı (2)

Dünkü yazımda Talat'ın Erdal Güven'e verdiği ve Radikal Gazetesi'nde yayınlanıp kitaplaştırılan söyleşisini değerlendirmiştim… Onun bugün, KKTC'nin tanınmasını ve ayrılma hakkına sahip iki egemen devlete dayalı bir anlaşmayı talep etmek yerine, "çözüm" adı altında KKTC'nin tasfiyesini ve "tek egemenlikli-iki eyaletli birleşik Kıbrıs"ı savunmasının nedeninin 14 Kasım 1983de CTP içindeki oylamada KKTC ilanına HAYIR demiş olması olduğunu vurgulamıştım.

Dün de vurguladığım gibi, bundan daha önemli olan husus, Talat'ın bugün de KKTC ilanını yanlış gördüğünü itiraf etmesidir…

Talat, bu itirafı ile, bir siyasetçi olarak Kıbrıs Türk halkına karşı asla dürüst davranmadığını, yaptığı yemini bilerek çiğnediğini ve KKTC'yi yok etme misyonu üstlendiğini bir kez daha kanıtlamıştır…

Bugüne kadar Talat'a "gaflet içinde" diyorduk, oysa bu itirafı onun gaflet değil, bilinçli olarak "ihanet" içinde olduğunu kanıtlıyor… Bunu ben değil kendisi söylüyor…
Çünkü, bugün de KKTC'nin kuruluşunun yanlış olduğuna inanıyor, ancak istifa etmek yerine yanlış olduğuna inandığı devletin en yüce makamında oturarak bu devleti tasfiye etmeye çalışıyor…

Böyle bir şey olabilir mi? Bunun adı yeminine, devlete, Halka ihanet değilse nedir?
Bu devlet yanlışsa, o makam da yanlıştır demektir… O halde orada ne arıyorsun? O makama gelmek için niye uğraştın? Niye Halka "bu devleti koruyup yücelteceğim" diye sahte vaatlerde bulundun? Niye bu devleti "koruyup yücelteceğine" dair yemin ettin?
Bunları hep Halkı aldatmak için ve o makama gelip inanmadığın, yanış olduğunu savunduğun devleti tasfiye etmek için yaptın değil mi? Dürüstlük bu mu?

Hala çıkıp da "yanlış anlaşıldım, yanlış ifade ettim, görüşlerim değişti, özeleştiri yapıyorum, Halktan özür diliyorum, KKTC'nin tanınmasını ve iki ayrı egemen devlete dayalı bir anlaşmayı içtenlikle savunuyorum" bile demiyorsun…
Yazıklar olsun?

BİRLEŞİK KIBRIS, EGEMEN KKTC'NİN TASFİYESİ DEMEKTİR
Talatın TANINMA talep etmek yerine, savunduğu şekliyle "Birleşik Kıbrıs" dediği sözde çözüm, aslında, egemen ve bağımsız KKTCnin tasfiyesi ve Kıbrıs Türk halkının devletinden ve egemenliğinden yoksun olarak Rum ağırlıklı ortak devlet içinde etkisiz bir azınlık olması, Türk askerinin ve TC kökenli kardeşlerimizin adadan çıkarılması, büyük çapta toprağımızın ve 50den fazla yerleşim yerimizin Rumlara verilmesi ve adanın Türkiyeden koparılması demektir...

Nitekim Rum tarafı, en büyük siyasi kazanımımız olan 1974 Barış Harekatı sonuçlarını yok etmek için" göçmenlerin geri dönmesini, garanti anlaşmasının iptalini, Türk askerinin ve TC. Kökenli nüfusun geri çekilmesini, iki kesimliliğin ortadan kaldırılmasını, KKTC'nin tasfiyesini ve nihayet KIBRIS'IN YENİDEN BİRLEŞTİRİLMESİNİ (re-unification), yani, kendi kontrollerinde adı federal, içeriği ÜNİTER, tek Halka, tek egemenliğe dayalı ve iki vilayeti olan bir devlet oluşturulmasını temel hedef olarak saptamıştır... 35 yıldır bunun için gerçekten büyük bir mücadele vermişlerdir, vermeye devam etmektedirler...

Önceki Rum devlet Başkanı Papadopulos'un 2007'de BM'de yaptığı konuşmada, hedeflerinin Türk Halkının Rumlar içinde eritilmesini öngören OSMOSİS olduğunu açıklaması, Hristofyas'ın ise 2009da yine BM'de yaptığı konuşmada, Kıbrıs Türklerine Rum devleti içinde otonomi vermekten ve ÜNİTER devletten söz etmesi, bu hedefin hiç değişmediğini net bir şekilde gözler önüne sermiştir...

Talatın, bunlara yanıt olarak "OSMOSİSİN, ÜNİTER DEVLETİN, KARŞILIĞI KKTC'nin TANINMASIDIR. TANINMA TALEP EDİYORUM" demek yerine, Rum hedefini bile bile ve "hedeflerinin birleşik Kıbrıs" olduğunu söyleyen Rum liderleri ile aynı ağızla, hala "birleşik Kıbrıs için mücadele ettiğini, ayrı egemenliğe, ayrılma hakkına, ve KKTC'nin tanınmasına karşı olduğunu" söylemeye devam etmesi, onları rahatlatmaktan ve tuttukları yolda cesaretlendirmekten başka hangi akla hızmettir?

BİRLEŞİK KIBRIS; KKTC CUMHURBAŞKANININ HEDEFİ OLAMAZ
Bir kez daha vurgulamak istiyorum:
Rumların ÜNİTER DEVLET İÇİNDE OSMOSİS siyasetini görmezden gelerek, Annan Planının öngördüğü ve bugün hala Talat-CTP tarafından savunulan "tek egemenlikli-iki eyaletli Birleşik Kıbrıs" dedikleri sözde "çözüm", aslında KKTC'nin ve Kıbrıs Türk Halkının çözülmesidir...

Bu "çözüm" Türk Ulusunun ve Kıbrıs Türk Halkının ULUSAL HEDEFİ OLAMAZ...
Tek egemenlikli, iki vilayetli Birleşik Kıbrısı gerçekleştirmek demek, Türk Halkının Rum çoğunluk içinde erimesi, ekonomisinin güçlü Rum ekonomisi içinde yok olması, sınırlarının, egemenliğinin, bağımsızlığının güvencesi olan devletinin ve ordusunun tasfiye edilmesi, güvenliğimizi sağlayan Türk ordusunun adadan çıkarılması ve garantörümüz, Anavatan Türkiye ile bağlarımızın koparılması demektir...

Bunu önlemenin yolu, KKTC'ye kararlılıkla sahip çıkmaktır...
Bağımsız ve egemen, Kıbrıs Türk halkının güvencesi olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni sonsuza dek yaşatmaktır...
Talat bunu asla yapamaz, çünkü kendi itiraf ettiği gibi, hiçbir zaman bu devlete inanmadı, savunmadı, savunmuyor…

KKTC'Yİ SAVUNMAK ANLAŞMAYA ENGEL DEĞİL
Oysa Talat, ille de Birleşik Kıbrısı siyasi hedef olarak belirlediğine göre, bu devleti savunsaydı, bağımsız-egemen-tanınmış KKTC'yi bunun içine oturtabilirdi...

Yani ille de "Birleşik Kıbrıs" diyorsa, bu ortaklık, aralarında bir barış anlaşması ve bir saldırmazlık anlaşması imzalamış ve çok gevşek bağlarla birbirine bağlanmış olan, iki tanınmış bağımsız, eşit-egemen devlet tarafından oluşturulabilirdi...

Bu devletlerden biri de mutlaka tanınmış-bağımsız- egemen KKTC devleti olurdu...
Kısa sürede üzerimizde Rum hegemonyasını sağlayacak olan tek egemenlikli, iki vilayetli Birleşik Kıbrısa karşı çıkmak, buna karşın KKTC'nin tanınmasını ve tanınmış iki devletin yapacağı bir barış anlaşmasını, kuracakları konfederal bir ortaklık devletini savunmak, anlaşma istememek değildir...

Böyle bir ortaklık niye "ayrılıkçı ve bölücü olsun?"
Ne ki Talat bunu asla kabul etmedi, çünkü misyonu ayrılma hakkına sahip iki bağımsız egemen devlete dayalı bir barış anlaşması yapmak değil, KKTC'yi tasfiye etmek ve AKEL-CTP gizli anlaşmalarına uygun bir sözde çözümü sağlamaktı…

Evet, Halkımızın istediği iki egemen devlete dayalı bir anlaşma, KTC ilanına HAYIR diyen, bağımsızlık ilanının yanlış olduğunu ileri süren ve bu safsataya bugün de inandığını itiraf eden, "tanınma, ayrılma hakkı ve ayrı egemenlik talep etmediğini" söylemeye devam eden Talat ile mümkün değildir...

O halde görev, bir an önce bu teslimiyetçi, korkak, işbirlikçi, mandacı zihniyetten kurtulmaktır...
Bunun da fırsatı 2010 Cumhurbaşkanlığı seçimidir… Kıbrıs Türk halkı, Talat'ın bu itiraflarından sonra, seçimlerde, silindir gibi üzerinden geçecek ve bağımsız devletini kökleştirme yolunda kararlılıkla ilerlemeye devam edecektir…


Sabahattin İSMAİL, 5 Kasım 2009
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Hamdolsun, Sıra KIBRIS Açılımına Da Geldi

İletigönderen yigitler » Pzt Kas 09, 2009 21:14

Ey serefsiz AKP, cekin pis ellerinizi yavru vatanimdan! Sizi istemiyoruz!
Kullanıcı küçük betizi
yigitler
Üye
Üye
 
İletiler: 600
Kayıt: Pzr Ara 07, 2008 21:41

Re: Hamdolsun, Sıra KIBRIS Açılımına Da Geldi (Kıbrıs Peşkeş)

İletigönderen bezgin » Pzt Kas 23, 2009 19:30

Kıbrıs Peşkeşi Hizlaniyor


Birleşik Krallık'ın Avrupa işlerinden sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Chris Bryant, Kıbrıs'ta, ''statükonun devam etmeyeceğini düşündüğünü'' ifade ederek, ''En kısa zamanda masada bir çözüm olmasını sağlamalıyız'' dedi.

Bryant, KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'la görüşmesinin ardından yaptığı açıklamada, ''Kıbrıs'ta tüm halkların yararına olacak bir çözüm için devam edilen süreçte çok önemli bir aşamaya gelindiğini'' kaydetti.

Devam eden süreci önemli bir fırsat olarak değerlendiren ve bu fırsatın tüm ''Kıbrıslılar'' tarafından iyi değerlendirilmesi temennisinde bulunan Bryant, ''Bu fırsat bir kez daha gelmeyebilir, o nedenle bu fırsatı değerlendirmek her zamankinden daha önemli'' diye konuştu.

Kıbrıs Rum kesiminde ve ardından Cumhurbaşkanı Talat'la yaptığı görüşmelerin çok yararlı olduğunu dile getiren Bryant, ''Statükonun devam etmeyeceğini düşünüyorum, en kısa zamanda masada bir çözüm olmasını sağlamalıyız'' ifadesini kullandı.

Bryant, yarın, temaslarını değerlendireceği basın toplantısı düzenledikten sonra adadan ayrılacak.

İm (Kod): Tümünü seç
http://www.zaman.com.tr/wap.do?method=getSondakikaDetay&haberno=919401&sirano=0&sayfa=





'Kıbrıs konusunda gelişme var'

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu toplantıda önümüzdeki günlerde Kıbrıs konusunda önemli gelişmeler olabileceğinin işaretini verdi. Davutoğlu, "Gelişme olan bazı hususlar var. Devlet çıkarları gereği bazı şeyleri burada söylemiyorum. Zamanı geldikçe açıklanacak, şu anda bazı şeyleri ifade etmek için erken" dedi. Azerbaycan'la ilişkiler konusunda ise "Anlaşamadığımız konu yok. Her türlü gelişmeden haberdarız, biz de onları her konuda bilgilendiriyoruz" diyen Davutoğlu, Karabağ sorununun çözümünün Türkiye'nin elini güçlendireceğini vurguladı. Öte yandan Başbakan Erdoğan dün İngiltere Başbakanı Gordon Broown ile bir telefon görüşmesi yaptı. Görüşmede, AB Başkanlık seçimi ve Kıbrıs müzakere lerinin ele alındığı belirtildi.

İm (Kod): Tümünü seç
http://www.sabah.com.tr/Siyaset/2009/11/23/kibris_konusunda_gelisme_var





Flaş iddia: Türk askeri Kıbrıs'tan çekiliyor mu?

Kıbrıs’ta KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile Güney Kıbrıs Rum Lideri Dimitris Hristofyas arasında devam eden kapsamlı müzakerelerde Rum tarafı KKTC’yi ayağa kaldıran bir iddia ortaya attı. İşte flaş iddia…

Rum lider Hristofyas, Talat ile “tek egemenlik, tek vatandaşlıklı federasyon ve Türk askerinin Kıbrıs’tan ayrılması” konusunda uzlaştıklarını açıkladı

Vatan gazetesinin haberine göre, Kıbrıs’ta KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile Güney Kıbrıs Rum Lideri Dimitris Hristofyas arasında devam eden kapsamlı müzakerelerde Rum tarafı KKTC’yi ayağa kaldıran bir iddia ortaya attı. 53’üncü kez Lefkoşa ara bölgede BM Genel Sekreteri Kıbrıs Özel Temsilcisi Taye Brook Zerihoun’un gözetiminde bir araya gelmelerinin ardından 24 Kasım’da buluşmak üzere ayrılan liderler kendi taraflarında basına bilgi verdi. Rum lider Hristofyas, KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’la anlaştığı konularla ilgili açıklamalarda bulunarak, “Talat, Türk askerinin Kıbrıs’tan gitmesini kabul etmiştir” şeklindeki ifade Türk tarafını ayağa kaldırdı. Rum Lideri Hristofyas, Güney’de gazetelerin sorularını cevaplandırdığı esnada, KKTC Cumhurbaşkanı Talat’ın son zamanlarda basında yaptığı açıklamaların ters olduğunu söyleyerek, “Talat’la çözümün federasyon olacağı, tek egemenliği, tek vatandaşlığı, tek uluslar arası teslimiyeti olacak bir devlet olacağında birleşik Kıbrıs’ın askersizleştirilmesi olacağında ve Türk ordusunun asla olmayacağında anlaştık” dedi. Öte yandan iddialarla ilgili KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'tan ise henüz bir açıklama gelmedi

İm (Kod): Tümünü seç
http://www.milliyet.com.tr/Dunya/SonDakika.aspx?aType=SonDakika&KategoriID=19&ArticleID=1165333&PAGE=1
İşgâlciler ölmeli! :turkiye:

"Bir ülkenin nüfusunun yarıya yakın bölümünün bir bölgede, dörtte birinin bir şehirde yaşaması, başlı başına tezgahtır."
Kullanıcı küçük betizi
bezgin
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 1394
Kayıt: Prş Eki 30, 2008 1:35

Re: Hamdolsun, Sıra KIBRIS Açılımına Da Geldi (Kıbrıs Peşkeş)

İletigönderen bezgin » Pzt Kas 23, 2009 23:33

Resim
BTÖ’NÜN DENİZ KUVVETLERİ OPERASYONU
‘Kafes’ tertibinin hedefi Kıbrıs


Ergenekon savcıları deniz subaylarını sorgularken 100’ü aşkın kurmay albay ve amiralin ismini sordular… BOP’un Kıbrıs planı çerçevesinde Türk askerinin adadan çıkarılabilmesi için, TSK’nın köşeye sıkıştırılıp teslim alınması gerekiyor. Kıbrıs söz konusu olduğunda Deniz Kuvvetleri çok önemli. İşte bu gücün zayıflatılması amaçlanıyor.

Ayrintilar bu haftaki Aydinlik'ta
İşgâlciler ölmeli! :turkiye:

"Bir ülkenin nüfusunun yarıya yakın bölümünün bir bölgede, dörtte birinin bir şehirde yaşaması, başlı başına tezgahtır."
Kullanıcı küçük betizi
bezgin
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 1394
Kayıt: Prş Eki 30, 2008 1:35

Re: Hamdolsun, Sıra KIBRIS Açılımına Da Geldi (Kıbrıs Peşkeş)

İletigönderen Türk-Kan » Sal Kas 24, 2009 18:34

Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

Re: Hamdolsun, Sıra KIBRIS Açılımına Da Geldi (Kıbrıs Peşkeş)

İletigönderen Türk-Kan » Sal Kas 24, 2009 21:10

Hristofyas ile Talat anlaşmış, Türk Ordusu'nu Kıbrıs'tan gönderiyorlarmış...

Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

Re: Hamdolsun, Sıra KIBRIS Açılımına Da Geldi (Kıbrıs Peşkeş)

İletigönderen bezgin » Pzr Kas 29, 2009 10:49

Resim

Kan istedik verdiniz, can istedik verdiniz, şimdi de ses istemeye geldim...


Annan Planı kabul edilirse Kıbrıs Rumlaşır


İmza atamayacağımızı bildikleri için imza istemiyorlar. 'Eğer istediklerimizi alamıyorsak, olmazsa olmazlarımızı temin edemiyorsak, yapacağımız şey, bir noktada bu görüşmeler burada tıkanmıştır, bunları temin edemiyoruz, ey halkım, ey gencim, ey anavatanımın insanı, durum böyledir diyerek, sizlere duyurmak, orada geri çekilip Annan planının kabul edilmemesi için mücadele etmektir. (Böyle bir durumda) çekileceğiz ve halkımıza (Annan planını) kabul etmeyin diyeceğiz. Bunu söylemek hakkım, çünkü pazarlıktayım

AB bizi koruyacak durumda ise hak ve hukukun korunmasını sağlayacak kurum ise, soruyoruz? Niye 1960 anlaşmalarındaki haklarımızı gözardı ediyorsunuz. Mühim olan 1 Mayıs’a kadar çözümün sağlanması değil, Kıbrıs Türklerinin haklarını koruyan sağlam bir anlaşma yapmak. O zamana kadar bizlere de zaman verilsin ki, bu konuları iyice tartışalım ve aceleyle yanlış yapmayalım. Annan planı kabul edildiği takdirde Kıbrıs 10 yılda tamamen Yunanlaşır, Rumlaşır. Söylediklerimizin fazla duyulmaması için bir hareket vardır maalesef.Ben yabancılara, Anadolu’yu geziyorum, davetler alıyorum, gittiğim yerlerde heyecan büyüktür, bütün partiler birlik halinde beni karşılamakta, beni kucaklamakta, Kıbrıs deyince heyecanla beni dinlemektedirler, aldanmayın dediğimde, ‘Yok canım, öyle bir şey yok’ demektedirler. Bu etkinlikler, ümit ederim ki şehitlerimizin ruhunu da şad edecektir, gazilerimizi sevindirecektir.

1955-58 yıllarında, yani Zürih ve Londra anlaşmalarına giden yıllarda İstanbul basını, Kıbrıs deyince bugün sizlerin, Erzurum’dan İzmir'e kadar bütün yol boyunca gördüğüm katılımcıların sesini ve heyecanını her gün dünyaya duyurmaktaydı. Hükümetin gücü buydu. Hükümet, İngiltere'ye, Yunanistan’a ve ABD'ye ‘Memleketi görüyorsunuz, Kıbrıs deyince şaha kalkıyorlar, hiçbir hükümet bunların karşısında duramaz, biz Kıbrıs’tan vazgeçemeyiz, Enosis'e gidecekse Türkiye'ye bağlanacaktır’ diyebiliyordu. Çünkü halkın heyecanı, halkın sesi ayyuka çıkmaktaydı. Basın bunları her gün dünyaya duyurmaktaydı.

1 Mayıs tarihine kadar dünyanın hiçbir yerindeki mekanizmanın üstesinden gelemeyeceği yasaların yapılması ve ekonomik konuların halledilmesi, her şeyin halledilmesi ve 1 Mayıs’ta Kıbrıs'ın birleşerek AB'ye girmesi diye bir hayal peşinde koşanlara ben hala şaşıyorum. Yapılacak işler tamamlanamaz

Kıbrıs Türkünü imha planı

Annan Planı Kıbrıs Türkü için imha planı diyenler arasındayım, bu görüşümü değiştirmiş değilim. Annan Planı’nın görüşülmemesi gerekirdi, aylarca direndik. Ne var ki, bizi içten vurdular, halkı ikiye böldüler. Türkiye Annan Planı görüşülsün demek zorunda kaldı. Ankara’da toplantı yaptık, olmazsa olmaz denen ilkeler üzerinde mutabık kaldık. Bunlar plana konulabilirse, yeni bir tecrübe yapılabilir mi diye düşündük. Bu deneyi yapıyorum halkım adına, ümit ederim Türkiye adına.

Bugüne kadar yapılan temaslarda bu yönde yol aldık diyemem. Rum kesimi AB’ye adım atmış hükümet olarak her şeyi hafife almaktadır, Türk önerilerinin tümü reddedilmiştir. Planın bu haliyle uygulamaya konulması durumunda ortaya çıkacak kaosu kimse halledemez.

Kan istedik verdiniz, can istedik verdiniz, şimdi de ses istemeye geldim. Dünyanın bunu görmesini, bunun ne anlama geldiğini görmesini istedim, çok teşekkür ederim.

AB'ye girelim ama sağlam anlaşma yaparak diri girelim. Biz bu kanaatteyiz, ama kimse bizi topuyla tüfeğiyle AB’ye sokamaz. AB’ye anlaşarak gideceğiz, anlaşma isteme konusunda samimiyiz, ama can pahasına, kan pahasına, şehitler pahasına kurtardığımız haklarımızın gasp edilmesine razı değiliz. AB Türkiye’yi alacaksa Kıbrıs meselesini önüne engel olarak koymazdı. Kıbrıs meselesi engel olacaksa bu engel, Kıbrıs Rumunun, Yunanistan’ın önünde olmalıydı. 'Meseleyi başlatan onlar, toplu mezarlara bizi sokan onlar, anayasayı iğfal edenler onlar, sahte durumlar yaratan onlar, meşru hükümet biziz yalanı altında Kıbrıs’a sahip çıkmak için silahlanan onlar, Türkiye'ye karşı yapmadıklarını bırakmayanlar onlar. Türkiye, soykırımı önledi diye suçlu. Türkiye askerini çeksin, Türkleri boğazlarlarsa mesele değildir, bir özür dilerler o da biter. Böyle şey olmaz.

Türkiye'yi eğer alacaklarsa, ‘hadi bakalım son adımı da at, Kıbrıs'ı da ver ve maşallah diyelim’ diye söylemiyorlarsa ve cidden memnunsalar Türkiye'nin attığı büyük reform adımlarından, bu sözlerini geri almamalıdırlar, Kıbrıs meselesi halledilmedi diye. Ama eğer Türkiye’yi hakikaten almayacaklarsa ve bahane olarak koymuşlarsa diyebilirler ki, her şeyi yaptınız ama unuttuk söylemeyi, bir de Kıbrıs vardı, Kıbrıs’ı da halledin öyle gelin. İşte Türkiye o zaman anlayacak hakikaten AB kendisini alacak mı almayacak mı. En kısa şekilde şunu söyledim geçen gün; bir toprağımız vardır huzur içinde yaşıyoruz, devam etmek istiyoruz, Türkiye’nin garantisi vardır, alamadınız devam etmesini istiyoruz, içimize bizim kabul edeceğimiz sayıda Rum gelmesini istiyoruz, gelip bizi silip süpürmelerine razı değiliz.

Bu tren Rum treni

Peki bu kadar basit şekilde formüle edilebilecek bir davayı siz nasıl, niçin reddedersiniz? Cevap: Kıbrıs’ta bir halk vardır, bir egemenlik vardır, bir devlet vardır ve AB üyesi olmuşuzdur, isterseniz kabul edersiniz isterseniz etmezsiniz. Bu durumu ben mi yarattım, bu durumu yaratan AB. Yunanistan’a yenilmiş ve bu durumu yaratmış, bunu bizim kabul etmemizi istiyor.

Toprağımızda huzur içinde yaşamak istiyoruz, ortak olmak istiyoruz, bazıları buna yeni evlilik der, güzel, yeni evlilik ama eski makamla evleneceğiz. Bizi zamanında zehirlemiş, bıçaklayıp sokağa atmış, kapıyı kilitlemiş artık sen yoksun demiş. 40 yıl sonra yeni nikah kıyacağız. Hakkımız yok mu bunları söylemekte? AB kendilerini koruyacak durumdaysa hak ve hukukun yerine gelmesini sağlayacak kurum ise Kıbrıs Türklerinin 1960 anlaşmalarındaki haklarını neden gözardı ettiklerini AB yetkililerine sorduğunu belirten Denktaş, Kıbrıs’taki fiili durumun Rumlar tarafından yaratıldığını niye görmüyorsunuz? Bu insanların meşru hükümet olmadığını niye kabul etmiyorsunuz? Cevap: Denktaş Bey, Kıbrıs hukuki değil, siyasi meseledir. Siyasi karar verilmiştir, tren kaçıyor atlayınız, yoksa kaçıracaksınız. Bu tren Rum trenidir, bunu Kıbrıs treni yapmak için görüşmemiz lazım. Görüşüp de netice almamız için bu adamlara bu trenin kendilerine ait olmadığını, bizi de beklemeleri gerektiğini söylemeniz lazım. Söylemiyorsunuz.

Rauf Denktaş - 03.03.2004
İşgâlciler ölmeli! :turkiye:

"Bir ülkenin nüfusunun yarıya yakın bölümünün bir bölgede, dörtte birinin bir şehirde yaşaması, başlı başına tezgahtır."
Kullanıcı küçük betizi
bezgin
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 1394
Kayıt: Prş Eki 30, 2008 1:35

Sonraki

Şu dizine dön: Genel - Güncel Konular

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 8 konuk

x