Hasdal’dan gelen mektup... Teğmen Çelebi dünyaya haykırıyor

Hasdal’dan gelen mektup... Teğmen Çelebi dünyaya haykırıyor

İletigönderen Başkomutan » Prş May 13, 2010 3:25


Hasdal’dan gelen mektup...

Hasdal Askeri Cezaevi’nde teğmenlerle, generallerin birlikte sabır voltası attıkları avludan yükselen sesleri hiç duydunuz mu? Hasdal’dan şahsıma gönderilen mektubu, noktasına virgülüne dokunmadan sizlerle iki gün boyunca paylaşacağım.

“Sayın Yavuz Selim Kardeşim
Sana, senin köşeni takip eden bütün okuyucularına ve asil milletimize Hasdal Cezaevi’nden en kalbi selam ve saygılarımı sunuyorum.

Köşende bizlere gösterdiğin duyarlılık adına ben ve buradaki arkadaşlarım çok teşekkür ediyoruz. Sayınızın artması için dua ediyoruz.
Malum olduğu üzere ülkemiz bir değişim süreci yaşıyor. Bu değişimin hiç de normal bir değişim olamayacağı görülüyor, çünkü en yetkili ağızlar ’Ya tarih olacağız, ya tarih yazacağız’ diyor.

İşte bizim gibiler de bu değişim, açılım sürecinde doğal olarak ‘Tıkılım’ süreci yaşıyor. Biliyorlar ki bu coğrafyada yapılacak operasyonlar ancak TSK etkisiz hale getirilirse yapılabilir. Türkiye ancak o zaman teslim alınabilir. Bunun ilk adımını Süleymaniye’de çuval ile gerçekleştirdiler. Ülke içerisinde Ergenekon, Kafes, Poyraz vesaire derken, kapsamlı şekilde ‘Balyoz’ operasyonu ile amaçlarına adım adım yaklaşıyorlar. Bu operasyonları özel yetiştirilmiş bir işbirlikçi grup ile birlikte gerçekleştiriyorlar. Bunların kim olduklarını iyi biliyoruz ama şimdilik bunu açmayacağım.

İşte ben ve arkadaşlarımı hapislere doldurarak bizim üzerimizden yılgınlık yaratacaklarını zannediyorlar. Elbette aldanıyorlar. Bunu görecekler. Bizim sadece yaşadıklarımız onların hayallerinin ötesindedir. Bizim gözlerimiz neler gördü. Ellerimiz neler tuttu. Ayaklarımız nerelere gitti. Yüreğimiz ne kadar çarptı, tahayyül bile edemezler.

Bu gözler...

Nice vücut bütünlüğü parçalanmış silah arkadaşı gördü. Nice saldırıya uğramış köy, mezra gördü. Öldürülen çocuklar, kadınlar, ihtiyarlar gördü. Yanan evler, camiler gördü.
Bu eller kaç tane silah arkadaşının cansız bedenini kaldırdı. Kaç tane terörist kurşunuyla öldürülmüş çocuk cenazesi kaldırdı. Kaç tane yanan ev, yanan cami söndürdü.

Ya bu ayaklar...

Kaç kilometre yol kat etti. Ülkesinin dağlarında ne kadar dolaştı. Kimlerin yardımına koştu, hangi çatışmalara koşturdu...

Ya yüreğimizi tanıyabilirler mi? Onlar kaybettiklerimizi döktüğümüz kanlı yaşları bilebilir mi?

Aldılar...

Aldılar, bu elleri kelepçelediler, bu ayakları prangalara vurdular, gözlerimize bantlar çektiler, yüreğimizi ateşlere attılar...

Ama onurumuzu alamayacaklar. Bu can bedende durdukça başımız dik olacağız, kimseye eyvallah etmeyeceğiz.

Mutluluktan uçuyorlar...

Şimdi bu tertibi yapan çeteler ve onların yandaşları, destekçileri, mutluluk çığlıkları atıyorlar. Görsel ve yazılı basında (sahip oldukları) bizi linç etmeye, yargısız infaz etmeye çalışıyorlar.

Çetenin düzenlediği sahte belgelerle bizi suçlu ilan etmeye çalışıyorlar. Biliyorlar ki bizim Atlantik ötesinden, UA desteğimiz yok.
Dilediğimizi yazabildiğimiz gazetemiz yok. Saldırdıkça saldırıyor bunda da bir kural tanımıyorlar. İblisçe yalanlar, manipülasyonlar yapıyorlar. Bizim, ‘ Onurlu suskunluğumuzu’ yenilgi ve kabullenme olarak görüyorlar.

Onurumuzu kaybetmedik...

Yaklaşık 30 yıldır üniforma giyiyorum, bu şerefli aziz milletin emaneti olan bu üniforma altında yaklaşık 236 yıldır da teröristlerle mücadele ettik. Sadece onlarla değil. Her türlü olumsuzlukla boğuştuk. Bu arada pek çok şey kaybettik. Çocuklar babalarını, analar evlatlarını, eşler kocalarını, bazıları kolu, bacağını, gözünü, bazıları ise aziz canlarını kaybetti. Bizler ise çok sevdiğimiz arkadaşlarımızı kaybettik. Hepsi bu aziz milletin, mukaddes vatanı içindi.

Gidenlerin ardından döktüğümüz gözyaşları kurudu. Yüreğimizi kanlı gözyaşlarımızla bekledik. Yıllar geçerken biz de gençliğimizi kaybettik. Şimdi de hürriyetimizi kaybettik... Ama herkes bilsin ki onurumuzu kaybetmedik, kaybetmeyeceğiz.

Onurunu kaybedenler;

İğrenç tertiplerle, alçakça senaryolarla, iblisçe ürettikleri belgelerle halkına hizmetten başka bir şey düşünmeyen, bunun için nice bedeller ödemiş, bizim gibi insanları içeri tıktılar.

Atlantik ötesinden aldıkları direktifleri uyguladılar. Gazeteci görüntüsünde olanlar işgal ettikleri köşelerinde Ali Kemal’lerin ruhunu bile rahatsız edecek şekilde haince yazılar yazdılar. Bizlere saldırdılar.

Zalimce iftiralar attılar, atmaya devam ediyorlar. Terörist silahından çok daha kalleş kalemleriyle her yazılarında bize ateş ettiler, ediyorlar.”

13.05.10 YENİÇAĞ
Yavuz Selim DEMİRAĞ
En son Başkomutan tarafından Sal Ağu 17, 2010 19:44 tarihinde düzenlendi, toplamda 2 kez düzenlendi.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Hasdal’dan gelen mektup...

İletigönderen Başkomutan » Prş May 13, 2010 3:26

Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Hasdal’dan gelen mektup...

İletigönderen Deli Haydar » Prş May 13, 2010 14:03

Komutanım,

Bırakın da bugün açık sarı basın kartlı köşecik yazarları kendilerine verilen sütunlarda Ali Kemal’cilik oynayıp cukkacıklarını doldursun. Doldursunlar ki, damarlarında dolanan soylu kanın ayırdında olup, acından ölse de sözünü yemeyecek dört bucaktan-her bir yaştan ikinci Mustafa Kemal'ler, birinci görevlerini yüreklerinin en derinine daha da derin derin kazısın! Kazısınlar ki, kazın ayağının hiç de öyle olmadığı tek dişli canavarca yeniden ve son kez görülsün; iblisin ve onun açık sarılarının kökü, bir daha gezegene kök saldırmamacasına kazınsın büsbütün:

Karadağ'da düşman topu patlıyor
Asker hücum etmiş, Kars'ı alıyor
Hırsınan hasımımız çatlıyor

Kars'ın kalesinde, Yahni çölünde
Asker ilerliyor Gümrü yolunda
Halit Paşa önde, tüfek elinde

Halit Paşa der ki, durmayın atın
Düşmanın da kökü gelsin büsbütün
Bozulmuş ordusu, kaçıyor tutun

Vurun evlatlarım Allah aşkına
Şehit olanımız cennet köşküne
Atın aslanlarım Allah aşkına
Şehit olanımız cennet köşküne
Feragat-ı nefs.
İstihkar-ı hayat.
Kullanıcı küçük betizi
Deli Haydar
Meydan Delisi
Meydan Delisi
 
İletiler: 714
Kayıt: Çrş Eki 14, 2009 11:21

Re: Hasdal’dan gelen mektup...

İletigönderen Başkomutan » Prş May 13, 2010 21:19


Hasdal mektubu (2)

Türk ordusunun göz bebeklerinin “tıkıldığı” Hasdal Askeri Cezaevinden gelen mektuba devam ediyorum

“Şehitlik kaldırılsın...TSK kaldırılarak yeni ordu oluşturulsun... Öcalan paşa yapılsın...” diyecek kadar ileri gittiler.
Onurunu kaybedenler,
terör saldırıları yüzünden kimse burnunu bile dışarı çıkartamazken, terörle mücadelede bayraklaşmış Cemal Temizöz Albayın tutuklanmasına sevinç çığlıkları attılar. Bunları ağızları ile pislik kusuyor, kalemleri ile kin tohumları ekiyorlar, iğrenç beyinlerinin irinli kıvrımlarında türlü türlü manipülasyonlar yapıyorlar.
Bu iblisçe davranışlar yüzünden hayatı terörle mücadelede geçmiş, bu uğurda yediği kurşun yüzünden belden aşağısı felçli olarak 11 yıl yaşayan Abdülkerim Kırca Albay intihar etti Çünkü bir paçavrada çıkan ahlaksıca iftira onun cinnet geçirmesine elemli hayatına son vermesine sebep olmuştu.

Bunlar Atilla Uğurları, Tekirdağ cezaevinde bölücülerin bulunduğu koğuşların bulunduğu yere koyarak aylarca koro halinde küfür yemesine sebep oldular. Şimdi de duyduğumuza göre başta kalp rahatsızlığı ve epilepsi hastası olmasına rağmen hastaneye sevkine engel oluyorlar.

Bir başka kahraman Levent Göktaş, yediği kurşun yaralarından her gün cerahat akıyor ama onu da sevk etmiyorlar. Acaba yaralarını mı, yüreği mi daha çok ağrıyor? Bu kahramanlar aşağılanıyor onların üzerinden memleketi için fedakârlık yapacak, canını hiçe sayacaklara da gözdağı veriliyor. Herkes bilsin ki kahramanlar sağlıklarını yitirdilerse, kurşun yedilerse bunlar babalarının tarlasını savunurken olmadı. Aziz vatanı savunurken oldu. Başka ülkelerde olsa heykelleri dikilir, hayatları roman olurdu ama ülkemizde iftiralar atıp hapislere tıkıp aşağılıyorlar. Bunu da ele geçirdikleri basın yayın organlarıyla çeşitli manipülasyon yaparak gizliyorlar.

Sorgu ve işlemler sırasında bu ülkeye yıllarca hizmet etmiş askeri personele ’Lan’ diye hitap ediyorlar. Yaş ortalaması 60-70 olmuş subayları, generalleri adliye koridorlarında betonlara oturtarak, sağa sola, ’Clark’ çekip zafer pozları veriyorlar. Sorgu aşamasında kendisinden yaşça çok daha büyük, devlete çok daha fazla hizmet etmiş, hâlâ muvazzaf olarak görev yapanlara bile ilk isimleriyle hitap ediyor, aşağılayıcı tavırlarda bulunuyorlar. Bu resmen düşmanca bir tavırdır.

İnsan gerçekten anlayamıyor, bu topraklarda yaşayıp ordusuna bu kadar düşmanca tavır almanın, Mankurtça davranmanın sebebi ne olabilir?

Çok tehlikeli üç şey

’Ne Mutlu Türküm Diyene’ demek, ’Mustafa Kemal Atatürk’ün izinden ayrılmamak’, bunlarla bağlantılı ’Antiemperyalist olmak’. Bu üç şeye küresel güçlerin ve onun yerli işbirlikçilerinin asla tahammülü yok.


Bu üç şeyden yana tavır koydun mu ellerinle yanan camileri söndürsen de, cami bombalayacaksın diye ellerini kelepçelerler. Deden İstiklal Savaşı Gazisi ve köyünün camisinin imamı olsa, annen dini bütün bir kadın olsa, sen inançlı bir insan olsan da Müslümanlara saldıracaksın diyerek seni hapse tıkarlar.

Seccadenin serildiği yer...

Bu onurunu kaybetmişler bilirler ki; sizin dedenizin, sizin annenizin seccadesini serdiği yeri, sadece özgürce yaşadığımız, bedeli asil şehit kanlarıyla ödenmiş, vatan denen mukaddes yerdir ve serilen bir seccadenin üzerinde bu milletin birliğine, vatanın birliğine, yüce Atatürk’e, Türk Silahlı Kuvvetlerine dua edilir. Bilirler ki, dedeniz, babanız, anneniz, “Seccademi serdiğim yer bana vatandır” diyecek kadar İslam dışı, emperyalizmin oyuncağı, modası geçince kaldırıp atılacak ’Yapma çiçek’ değilsinizdir. O zaman her şeye müstahaksınızdır, bu iblislerin gözünde.

Yemin ettik...

Aziz Türk milleti bilsin ki, biz onları savunmak, bütün değerlerini korumak için silah ve bayrak üzerine yemin ettik, Allah’a ve vatana iman ettik.
Bırakın kendi mabedimizi bombalamayı, başka dinlerin mabetleri bile bize kutsal emanettir. Emanete ihanet, bu toprakların çocuğunda olamaz. Oralara yapılacak saldırıların, ellerini önce biz kırarız.

Kimsenin merakı olmasın...

Kuru iftira...
Bu olayla birlikte kuru iftiranın ne demek olduğunu çok iyi anladık. Bu kuru iftirayı, bu tertibi hazırlayanlar bilsinler ki, bugün onlara bu tertibi hazırlamak, belgeler üretmek, ortam dinlemeleri vesaire, teknik yardımlarda bulunan, destek veren emperyalistler işleri bitince çekip giderler. O zaman ne yapacaklar acaba?

Bizim bir tane vatanımız var ve dedelerimizden beri çok bedel ödedik. Dolayısıyla biz bir yere gitmeyeceğiz. Ya onlar?
Son söz olarak diyorum ki, bu milletin kahramanları intihar ediyorsa, o millet intihar ediyor demektir. Bu kahramanlar aşağılanıyorsa, o millet aşağılanıyor demektir. Devletin bekası vatanın birliği, milletin özgürlüğü için bin bir meşakkate katlanmış olanlar hapishanelere tıkılarak özgürlükleri ellerinden alınıyorsa, asıl o milletin özgürlüğü elinden alınıyor demektir.

Sevgili Yavuz Selim kardeşim, uzattığımın farkındayım. Bu mektup bir ilktir. Bu mektupla ’Onurlu suskunluğumuz’ yerini ’Onurlu haykırışa’bırakıyor. Haykırışımızı duyacak, duyuracak herkese ulaşmak istiyoruz.

Bu vesile ile sen değerli kardeşime ve çok saygı değer Yeniçağ yazı ailesine kalbi selam ve saygılarımızı sunuyoruz.

Hasdal sakinleri.

Hasdal askeri cezaevinden gelen ilk mektubu bu sütunlardan sizlerle paylaştım.
http://www.babamizibekliyoruz.com sitesinde askeri ve sivil cezaevlerinde yatmakta olan personelin çocukları ve yakınlarının duygularını paylaşmak, onların özlemini anlayıp, ızdıraplarını hissetmek istiyorsanız, bu siteyi tıklayın. Orada ismi bulunan astsubay, teğmen rütbesinden generale kadar olan isimlere yazacağınız bir kaç satır mektup onlara güç verecektir. Adresi çok kolay. Hasdal Askeri Cezaevi Hasdal/ İstanbul. Silivri’yi zaten biliyorsunuz.

YENİÇAĞ
14 Mayıs 2010
Yavuz Selim DEMİRAĞ


http://babamibekliyorum.com/
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Hasdal’dan gelen mektup...

İletigönderen Başkomutan » Cmt Tem 10, 2010 16:07

TEĞMEN MEHMET ALİ ÇELEBİ: ZAMAN ÖDÜN VERME DEĞİL BEDEL ÖDEME ZAMANIDIR

Ergenekon tertibini düzenleyenler 3 yılı aşkın süredir yurtseverlere yönelik baskılarını sürdürüyor. O yurtseverlerden birisi, tutuklu Kara Pilot Teğmen Mehmet Ali Çelebi. Çelebi 2 yıldır Hasdal askeri Cezaevinde tutuluyor. Teğmen Çelebi bugünlere gelişini ve bundan sonra neler yapacağını babamibekliyorum. com internet sitesine gönderdiği mektupta anlattı. İşte, Çelebi'nin, sitenin kurucusu ve Albay Mücahit Erakyol'un kızı Şebnem Erakyol'a hitaben yazdığı o mektup..

Sevgili Şebnem,

Umutsuzluk ortamında başlattığın, güvercin ayaklarıyla mesafe kat eden bu çalışma bugün itibariyle dev adımlara dönüşmüş; mahzun yürekleri bugünün sıkıntılarından yarının umutlarına götüren bir gönül arkadaşı olup süreci etkileyen, onu şekillendiren bir mahiyet kazanmıştır. Mustafa Kemal'in "Lider dediğin önde yürüyen değil yol gösteren olmalıdır" sözü seni işaret etmektedir. Emeğine ve yüreğine sağlık.

Yaşananlar şu tespitin yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Türk Milleti olarak Mustafa Kemal'den, onun devrimlerinden şahsi çıkarlarımız adına ödün vere vere Silivri, Hasdal zindanlarına geldik. Artık kaderin bizim silkinmemiz için hazırladığı vakit gelmiş, hatlar çizilmiş, şeref ve haysiyet siperlerindeki kutsal nöbet başlamıştır. Ebedi Başkomutan'ın Sakarya'da vermiş olduğu "Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır" emri hala geçerlidir ve bugün Hasdal ile Silivri sathında icra edilmektedir.

Herkes bilmelidir ki, Mustafa Kemal'in askerleri devrimcidir ve devrimciler asla idare-i maslahatçı olamazlar. Bu sebeple zaman ödün verme değil, bedel ödeme zamanıdır. Değil mi ki koçlar kurban olmak içindir, o zaman mesele yok. Mücadele, mezarımızı Cumhuriyetin son siperi yapana kadar sürecektir. Bizler Atamıza ve tüm Cumhuriyet şehitlerine borçlu olduğumuz fedakarlık derecesini düşündükçe, bugüne kadar yapabildiklerimizi pek küçük buluyoruz.

Unutulmamalıdır ki esas hüküm tarih ve insanlığa aittir. Gerçeğe müdahale edip, ona kendine ait olmayan bir renk ve biçim vererek bizleri bugün rehin alanlar, yarın o gerçeğin saf ışığı karşısında vicdanlarında hapsolacaklardır.

Adaletin ve doğruluğun sarsılmaz takipçilerini Hasdal'daki komutanlarım ve bütün zincire vurulmuş arkadaşlarım adına selamlarım.



Mehmet Ali Çelebi / Tutuklu Kara Pilot Teğmen
“TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ MAHKEME SALONLARINA SIĞMAZ” Mehmet Ali ÇELEBİ…
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Hasdal’dan gelen mektup...

İletigönderen Başkomutan » Sal Ağu 17, 2010 19:45


Tutuklu Teğmen Mehmet Ali Çelebi: “Dünyaya haykırıyorum: Islah olmadım.”

İkinci Ergenekon davasında tutuklu yargılanan Teğmen Mehmet Ali Çelebi, 16 Ağustos 2010'da, 74. duruşmada, izleyenlere derinden etkileyen bir konuşma daha yaptı. Çelebi, “Atatürk'ün iradesini, şehit ruhlarının dileklerini ve Türk milletinin vicdanını kendi sesimde toplayarak bütün dünyaya haykırıyorum: Ben ıslah olmadım” dedi. İşte Mehmet Ali Çelebi'nin duruşmada yaptığı konuşmanın tam metni...

Sayın başkan, saygıdeğer heyet,Mustafa Kemal'den, onun devrimlerinden millet olarak şahsi çıkarlarımız adına ödün vere vere Hasdal, Silivri zindanlarına çekildik. Bizi ihanete uğrayan Atatürk devrimleri buralara attı. Hakikatin ağırlığını yüklenemeyen geçim kapısı vatanseverliği de burada tutuyor.

İki sene evvel TSK'nin namuslu ellerinden, birliğimden terörist olma şüphesiyle alındım. Kuvvetli suç şüphemi oluşturan delil klasörü incelendiğinde (252 nolu klasör) Kemalizmin terörist ideoloji ilan edildiğini göreceksiniz. Bilinmelidir ki Atatürk Devrimlerinin nasibi terör iddianamelerine oyuncak olmak değildir. Bunlar Mustafa Kemal'i anlayacak kıratta olmayan hastalıklı kafaların, sefil ruhların ürünüdür. Kurduğu devlette onun sağladığı nimetlerden yararlananlar onu yargılamaya çalışıyor! Bina mimarı, resim ressamı yargılayabilir mi? Şaşırmıyorum, çünkü diğer suç unsurum Nutuk'tan bu mikroplara karşı bağışıklıyım:

“Gelecek kuşakların Türkiye'de Cumhuriyet'in ilan edildiği gün, ona insafsızca saldıranların başında cumhuriyetçiyim diyenlerin yer aldığını görerek asla şaşıracaklarını sanmayınız. Aksine Türkiye'nin aydın ve cumhuriyetçi çocukları böyle cumhuriyetçi geçinmiş olanların gerçek düşüncelerini tahlil ve tespitte hiç de karamsarlığa düşmeyeceklerdir.”

Mustafa Kemal'e ait düşüncelerle suçlanıyorum. Ne güzel benim suçum. Ne güzel benim davam. Zulmün hançerlerini üzerime çekecek kadar ona bağlı isem ne mutlu bana! Dilerim kuvveli şüphem katlanarak artar. O zaman hayatım daha da anlam kazanacaktır.

Kürsüye ulaşabilmem 2 senemi çaldı. Yüreğimdeki yurt sevgisi, askerlik gurur ve şerefimle bir de 26 yaşımla oraya yürüyecek ve savunma vereceğim.

Kanun gücüyle askere diz çöktürmeye çalışanlara,

Bu devlet, bu millet için peşinen ölüm tercihi yapmış Türk subayını iki senede iki büklüm yapabileceğini zanneden sığ zihniyetlilere,

Tarihin şanlı sayfalarına layık Mustafa Kemal adını terör sayfalarında lekelemek isteyenlere söyleyeceklerim var!

ISLAH OLMADIM

Bu toplantıya başkanlık eden, gözleri altında olduğumuz Ebedi Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün iradesini, titremeksizin bedenlerinden vazgeçen ve şimdi kabirlerinden başlarını kaldırarak bizleri izleyen şehit ruhlarının dileklerini, Türk milletinin vicdanını kendi sesimde toplayarak bütün dünyaya haykırıyorum: BEN ISLAH OLMADIM!

Hiçbir güç benim vatana olan sevgim ve onun azametini ıslah edemez.

Beni hıyanetin dostu, karanlığın yoldaşı olmama suçundan ıslah edemezsiniz!

Utanmayanların yüzkarası olmaya devam edeceğim.

Uçurumlar arasından, ölüm yollarından, topların tüfeklerin namlusundan geçerek zihnimize, yüreğimize intikal eden Cumhuriyetin, Mustafa Kemal devrimlerinin en kıskanç neferlerinden olma suçundan ıslah edemezsiniz!

Ne sandılar Türk subayını? Ben insanlık tarihi boyunca evladı olduğu Türk milletinin boynuna esaret zinciri geçirtmeyen Türk Ordusu'nun subayıyım. Bunları suç kabul edenlerin müebbet okları karşısında ürküp çekilmiyorum. Esaret zincirini gururla bedenime sarıyorum. Görevimi şevk ve ümitle yüklenip onları istekle karşıma alıyorum.

İnancım odur ki Mustafa Kemal düşüncesinin takipçisi olmak, Türk milletinin ortak suçudur, hiç değilse namuslu kalan omurgasız olmayanların ortak suçudur bu. Türk milletinin her bireyi potansiyel suçludur.


Suç sayılan eyleme katılmam tam bir inanç ve bilinçledir. Bu uğurda taşıyacağım prangalardan, mahkûm edileceğim en ağır cezalardan şeref duyarım. Ama zindandan çıkacağımız gün bizi yeniden mahkûm etmeniz gerekecektir. Çünkü biz o gün de bugün olduğumuz kadar suçlu olacağız.

Savunma verdiğimde birtakım ülser kuyusu, ısmarlama basının pis nefesinde lekelenmiş önyargılı hafızalar; Adaletin sarsılmaz takipçileri, Mustafa Kemal'e dost vicdanlar; İki sene rehin alınmış bir muvazzaf subayın, KUVVETLİ SUÇ ŞÜPHESİ'ni görmek üzere,

En azından böyle bir kara lekeye inanırlarsa yüzüme tükürmek üzere burada olmalılar.

Şairin dediği gibi:

Bir şey varsa

Bir şey vardır

Bir şey yoksa

Çok şey vardır

Özdemir ASAF


Vatanıma ihanetten yargılanıyorum. Bir şüphe kırıntısı dahi akıllarda yer ederse eğer, milletimden talebimdir:

Çıkarın o şanlı üniformamı üzerimden.

Yeter olsun! Mübarek vatan havasını ciğerlerime sokmayın.

Lekelenmişse eğer topraklara sürtün alnımı.

Daha fazla değdirmeyin vatan topraklarına ayaklarımı.

Dağ doruklarına bırakın bu bedeni; kuşlar etimi çeke çeke parçalasınlar beni. Bütün varlığımı ovalara saçsınlar ki ibret olsun âleme...

Aklın almayacağı iftira ve isnatlarla bu tezgâhı kuranlar beni iki sene zindanda tutmakla başarılı olmuşlardır. Ancak ben onların bu küçük zaferine izin verecek kadar güçlüyüm. Bugün beni burada tutarak başları göğe erenler, yarın adaletin saf ışığı karşısında başlarını yerden kaldıramayacaklar olacaktır.

Zaman ve hadiseler her türlü hakikati ispat eder, fakat bazen böyle helak eden darbeler indirerek. Aldatmacaların son bulacağı ve kötülüklerin yenileceği gün gelecektir. Varsın o gün benim zindanımın üzerine doğsun, ne önemi var? O mutlu gün 2 yıldır bulunduğum, zulmün tesis ettiği sabit ikametgâhım! Hasdal'da beni bulacaktır.

O zaman zulüm adaletin buyruğuna girecek, tarih hakikati yine göndere çekecek, o sancak yine dalgalanacak ve dosta düşmana o ulvi düşünceyi haykıracaktır:

“HARBİYELİ ALDANMAZ!”

Yolları kapattılar, açacağız.

Ufku kararttılar, ağartacağız.

Yurdumuz virandır, şenleteceğiz.

Yüce Heyeti Saygıyla Selamlarım!

Mehmet Ali Çelebi
Tutuklu Kr. Plt. Tğm.


haberiniz.com




Teğmen ÇELEBİ'nin İçtiği Andı İçmiş Olanlar
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Tğm. Mehmet A. Çelebi: "Dünyaya haykırıyorum: Islah olma

İletigönderen Mustafa Recep » Çrş Ağu 18, 2010 23:25

ne demiştik 'adamın hası'

murat ide'de şöyle demişti 'mareşal yürekli teğmen'

helal olsun ne diyebilirim ki,

''boğsun diye karanlıklar genç yıldızları
hasdal'da bizleri günden güne çürüttüler''
*

*hikaye buya
AMERİKANCI GENERALLER DEĞİL KEMALİST PAŞALAR İSTİYORUZ!
Kullanıcı küçük betizi
Mustafa Recep
Üye
Üye
 
İletiler: 417
Kayıt: Çrş Tem 09, 2008 13:11
Konum: sakarya

Re: Hasdal’dan gelen mektup... Teğmen Çelebi dünyaya haykırı

İletigönderen Oğuz Kağan » Sal Eki 05, 2010 1:33

"Mustafa Kemal Bu Topraklarda Hiç Kaybetmedi, Yine Kazanacak!"

Ergenekon Davası sanığı Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin savunmaları kamuoyunda yakından takip ediliyor. Çelebi geçtiğimiz hafta mahkemeye 195 sayfa olan savunmasını okudu. Odatv okurları da bizden o savunmayı günlerdir yolladıkları postalarla istiyor. O savunmada Çelebi’nin son sözleri olan ve “Özgürlük Konuşması” başlıklı yazısını yayınlıyoruz:

Savunmamın bu son kısmına başlarken bu ülkenin aydınlık geleceğini karartmak ve Türkiye Cumhuriyetini buhranlara sokmak adına şehit edilmiş komutanlarımızı, askerlerimizi, vatandaşlarımızı ve aydınlarımızı saygı ve hürmetle anmak istiyorum.

Bu ülke daha nice komutanlar, askerler, daha nice aydınlar,vatanına ve milletine bağlı daha nice nesiller yetiştirecektir. Hiç kimsenin şüphesi olmasın ve hiç kimse gelecek adına umutsuzluğa kapılmasın.

“Özgürlük Konuşması” adını verdiğim bu son bölümü bitirdiğimde Türk adaletinin değerli, adil ve haktan yana olduğuna inandığım, buna bütün kalbimle inanmak istediğim hâkimleri karşısında görevimi bütünüyle ifa etmiş olacağım. Geç de olsa yapabildiğim savunma görevimin eksiksiz olarak yerine getirildiğinin çok iyi algılanmasını, adaletin geç de olsa tecelli etmesi için benim üzerime düşen her şeyi yaptığımın çok iyi anlaşılmasını istiyorum.

Savunmamda bütün noktaları açıklıkla dile getirerek, iddiaların ne kadar kof ve ne kadar gerçeklerden uzakta olduğunu tüm ayrıntılarıyla anlattım. Yine de bu bağlamda, bir kez daha iddia makamına ve yüce heyetinize çağrıda bulunuyorum: Bana aklınıza, yüreğinize ve sezginize gelebilecek bütün soruları sorun. Hakikat ve doğruluktan sapmaksızın sorularınızın benim öncelikli sorumluluğum olduğunu ilan etmek her şeyden önce benim insanlık görevim, namus borcumdur.

Sorularınız sorumluluğumdur!

İnsan olmanın büyük anlamına ve yüceliğine kara çalmak, insan olmanın sorumluluğuna, insan olmanın değerine gölge düşürmek benim için en büyük talihsizlik, en büyük yara ve en büyük gurursuzluk olacaktır. Adalet için, gelecek için, sorumluluk için insan olana, insan olan bana sorun:

İnsanlık ve adalet adına, bütün şüphelerden arınana dek sorgulayın beni!

Benim gördüğüm saf hakikati, suçsuz olduğum hakikatini siz de görene dek sorgulayın beni!

Ve mahkemenizden talebimdir: Mahkeme bu iddianamenin yarattığı toplumsal cinnet ve korku karşısında sessizliğini bozmalı ve hakikatin bütün ağırlığını yüklenerek adaleti daha fazla vakit kaybetmeksizin ortaya çıkarmalıdır.

Mahkeme için en talihsiz olan size hiç yaklaşamasın diye, tarihin bu toplumsal cinneti yazacağı zamanlar kötü yorumlar Türk Milleti adına karar veren heyetinizden fersah fersah uzak olsun diye bunları söylemeyi size karşı bir borç ve gönüldaşlık sayıyorum.

Hepimiz insan olarak adalete ve doğruluğa borçlu olarak doğduk ve bu dünyadan bu borçları ödeyerek ayrılmak bir insan için en büyük teselli olacaktır. Ben bu anlayışın naçizane bir yolcusu olmaktan onur duyuyorum.


“İDDİANAMEYE GÖRE VATANI SEVMEK SUÇ!”

Sayın Başkan, Değerli Heyet,

Bu iddianameye göre başarılı olmak, Atatürk ilke ve inkilaplarına bağlı olmak, insanlara Nutuk okumalarını salık vermek, vatanını karşılıksız sevmek, o uğurda ölümü göze alarak yaşamak suçtur.

Hiçbir belgeye, sahici bilgiye, gerçek tanıklığa ve somut durumlara sahip olmadan ortaya atılan suçlamalar büyük bir insafsızlığın, gerçeksizliğin, özensizliğin ve hukuksuzluğun eseridir.

İnsanların hayatının böylesine kolay, böylesine adaletten uzak, böylesine dedikodu ve spekülasyonlara dayalı bir biçimde harcanıyor olması, insanın özel hayatının tüm çıplaklığıyla böylesine açığa çıkarılıyor oluşu karşısında insan nasıl olur da titremez, nasıl olur da kendinden geçmez! Nasıl olur da insan, insanlığından utanmaz!

Bu iddianameye göre insanın coşkulanması, insanın öfkelenmesi, insanın hiç kimseye ama hiç kimseye zarar ve ziyan vermeksizin, hiçbir hukuksuzluğa neden olmadan gençlikten gelen coşkuyla haykırması, fikirlerini paylaşması, öğrenme kaygısı taşıması suçtur.

İnsan değil midir ki heyecan ve merak duydukça gelişen, öğrenen, kabalıklarından ve taşkınlıklarından sıyrılarak olgunlaşan ve dinginleşen? İnsan değil midir ki yaşadıkça, duyarlılık gösterdikçe daha fazla insan olan!

Kimi açılardan insani hatalar olarak görülebilecek durumları her halükarda suçlayıcı ve iyi niyetten uzak bir şekilde yorumlamak; insanın zamanla kendisinin düzelteceği yanlışlarının kendi kendine farkına varmasını her durumda engellemek ve onu bir azap çemberi içerisinde acılarla çevirmek, sanığın lehine olabilecek açık gerçekleri gizlemek bu iddianamenin en büyük hünerlerindendir. Ama bu hünerin getirdiği lanete karşı durmak boynumun borcudur.

Bu iddianameye göre insan gözleri kör, kulakları sağır, herkeslerden uzakta, göklere yakın bir kaya olmalıdır. Sopsoğuk ve duyarsız olmalıdır. Yalnız, değersiz, ideallerinden uzakta, heyecansız ve insan olmayı unutmuş bir taş parçası olarak düşünmekten ve sorgulamaktan kendisini alıkoymalıdır. Ama asla unutulmasın bir gün o soğuk taş adaletin taşı olarak adaletsizlik ve hukuksuzluk yapanların başına düşecektir.

Bizler, suçlarımız için, hukuku çiğnediğimiz ya da yasaları ihlal ettiğimiz için burada değiliz. Düşüncelerimiz ve değerlerimiz için buradayız, düşüncelerimizi ve değerlerimizi hukukun bütün zeminlerinde savunmak cumhuriyetin, demokrasinin ve fikir özgürlüğünün tabii sonucudur.


UTANÇ VERİCİ İDDİALAR

Hukukun bize tanıdığı haklar çerçevesinde fikirlerimizi savunmak bizim en temel hakkımızdır.

Bu hak insanın kendisinden başka hiç kimseye devredilemez, bu hak gasp edilemez. Bu hak hukuk maskesi altındaki hukuksuzluğa alet edilemez. Bu hakkı çalmak, insanın hakikatini çalmaktır.

Benimle ilgili iddialara bakıyorum. Ben okumaktan, oradaki sözcüklerle birlikte anılmaktan utanç ve yas duyuyorum.

Dostluk ve arkadaşlık ve aile ilişkilerini hayali bir örgütün organizasyonuna çeviren bu mantıktan ürküyorum.

Bilinsin: İnsanlar dost oldukları, bir şeyler öğrenmeye çalıştıkları başka insanların elleri, ayakları, emir kulları olmazlar. Ben hiçbir zaman olmadım, olmayacağım da. Başkaları ne düşünürse düşünsün ben kendimim, özgür iradeye sahibim ve o iradeyi her şeyin üstünde gören bir bireyim.

Herkesin kendine özgü algılama, çeşitli süzgeçlerden geçirme, farklı etkileşimler içinde olma, farklı değerlendirme ve yorumlama biçimleri vardır. Herkes başka başkadır.

Bu iddianame, hukuksuzlukları hukuka bulaştırmak suçunu işlerken, her insanın bambaşka bir dünya olduğu hakikatini de gizlemiştir. Bu hakikatin gölgesinde belirtmek isterim ki, ben Türk Silahlı Kuvvetleri dışında hiç kimseyle herhangi bir emir komuta zinciri içerisine girmedim, girmeyeceğim de. Askerlik yeminimden asla ayrılmadım, asla ayrılmayacağım.

Bu iddianame için farklı insanlar yoktur. Yalnızca suçlu insan vardır. Hepsi bir diğerinin aynısıdır, yalnızca istenen cezalarda ayrılırlar. Bu iddianame farklılıkları, diğerlerinden ayrı düşünceleri, bambaşka duyguları, değerlendirme ve yorumlama biçimlerini saklamak, hakikatin sesini kısmak için yapmadığı şey kalmamıştır. Ama hakikatin sesi kısılamaz, insanlar hayali bir örgüt senaryosu adı altında tektipleştirilemez.

Bütün insanlara, çevreme hangi nezaket, saygı ve görgü çevresinde davrandıysam, hangi iyi niyet ve saf duygular içerisinde davrandıysam buraya gelmeden önce tanıdığım insanlara da o duygular ve ilkeler içerisinde davrandım. Bizim suçumuz olsa olsa düzgün, doğru ve saygılı insan olma suçudur.

Bu iddianame bütün bu karanlıkların yanında insanlığın ideallerinden, düşlerinden, heyecanlarından, insanın bilgi ve bilim yolculuğundan uzakta konumlanmıştır.


TERÖRLE MÜCADELE EDENLERE “TERÖRİST” YAFTASI

Genç olmak ne demektir, genç olmak, henüz heyecanlı, dipdiri, idealist ve geri-adım atmaz olmak demektir.

Devrimlere sahip çıkmak ne demektir bilmez görünmektedir bu iddianame.

Atatürk’ün cumhuriyeti neden gençlere emanet ettiği çok açık değil midir?

Sanırım gözleri görmez kulakları duymaz yürekleri atmazlar için hiçbir şey açık değildir. Bu iddianame açık olan bir göğü bile karanlıklaştırabilir, bu iddianame Atatürk’e layık olmaya çalışan gençliğe kötü gözle bakabilir. Ama hiçbir şey ama hiçbir şey terörle mücadele ederken bize terörist yaftası yapıştırılmaya çalışılmasından daha ağır gelemezdi. Bunu şiddetle ve esefle reddediyorum.

Sayın Başkan Değerli Üyeler,

Hukuk, suçu konu olan somut olayların nedenlerini ve sonuçlarını açıklıkla ortaya koyan ve gerçeğe uygunluk taşıyan durumların adaletle değerlendirilmesi işidir. Şüphesiz bu işi en iyi sizler bilirsiniz.

Bu değerlendirme gerçekle, olmuş olanla, olmuş olanın nerede, nasıl, ne zaman ve kimlerle olduğuyla yakinen ilgilenir. Bu en temel soruların yanıtları ortaya konmadan bir suçlama yöneltilemez, bir iddia düzenlenemez. Ama ne kadar ustaca ve kurnazca hazırlanırsa hazırlansın hiçbir insanoğlu, hiçbir hukuk adamı olmayan gerçeği yaratamaz, olmayan gerçeği konuşamaz, olmayan gerçekle suçlama yöneltemez.

Bu iddianamenin bu kadar muğlak ve boş söz içermesi boşuna değildir çünkü bu iddianame gerçeklerle değil üretilmiş sahte gündemlerle, siyasi meselelerle meşguldür.

Oysa adalet, oysa hukuk gerçeğe sadakatin en yüksek ve en şerefli biçimidir. Hukukun temel metinlerinden bu yana, Roma Hukuku’ndan bu yana hep böyle olmuştur.

Hukuk insanlığı yükseltmek, insanca ve adilane yaşamını temin etmek için vardır; insanlığı yalanın sivrisinekleriyle çevrelenmiş bataklıklara mahkûm etmek için değil.

Bu iddianame insanların üzerine yalanın üniformasını zorla giydirmiştir. Ama bu sahte üniforma yalnızca bedenleri örter, ruhları değil.

Büyük çoğunluğunu hayatım boyunca tanımadığım, burada tanıştığım insanların oluşturduğu bu sahte örgütün sahte görüntüsü elbet bir gün yok olacaktır.

Tarih boyu böylesi zulümler, hukuksuzluklar yaşanmıştır. Ama unutulmasın ki gerçekler sadece belirli bir zaman boyunca saklanabilir.

Adalet gün gelecek ve bu üzerine yapıştırılmış süslü ve görünüşte pek dolu maskeyi, bu hukuksuzluğu yırtıp atacaktır. Bundan adım gibi eminim.


“İTHAM EDİYORUM!”

Sayın Başkan, Yüce Heyet,

Sizden gerçeğe sadakati talep ediyorum ve olmamış şeyleri hayali fikirler ve kurgularla olmuş göstermek için çabalayanları da huzurunuzda itham ediyorum. Hem gerçekleri çarpıtıp yok ettikleri hem de böylesine doğrulardan uzak iddialarla benim için hayali bir yöneticilik yarattıkları için itham ediyorum.

Ben bu iddianamede anlatılan kişi değilim, ben bu iddianamede iddia edilen o hayali örgütün hiçbir yerinde değilim. Benim hiçbir yerin sorumlusu olmak gibi bir görevim asla olmadı.

Ben, “nasıl, nerede, ne zaman ve kimlerle” gibi en temel hukuki sorulara bile yanıt vermekten aciz bu iddianamenin neresinde olabilirdim ki!

Haykırıyorum ben bu iddianamenin hiçbir yerindeyim.

Tahliye kelimesini kullanmak bile istemiyorum çünkü bir annenin evladını beklemesi gibi beklerken özgürlüklerimizi, yaşadığımız her hayal kırıklığında daha da uzaklaştık o kelimeden. Soğuk duvarlar, ıssız geceler, iç-çığlıklar, hıçkırıklar girdi o kelimeyle aramıza.

Dışarıda olması gerekenler buradayken bizim için o kelime her gün biraz daha anlamını yitirdi. O kelime gözyaşı, o kelime hüzün, o kelime keder ve haksızlıkla özdeşleşti. O yüzden şahsım adına zaten benim olan tertemiz özgürlüğü talep ediyorum.

İnanıyorum ki özgürlüğümü duyurabileceğim doğru kişi ve doğru yargıçlar var. Sizlere soruyorum bedenimin efendileri sizler değil misiniz? Sürgünümün ve zincirlerimin sahibi sizler değil misiniz? Sizin buyruğunuzla ve dilediğiniz zaman, bütün bunlardan ve zavallı bedenimden vazgeçeceğim.

Sizden görevime layıkıyla geri dönebilmek için suçsuzluğumu talep ediyorum.

Çünkü bilincimin her zerresinde, bilinçdışımın her anında bile bu suçsuzluk, bu masumiyetin hakiki kalbi atıyor.

Kendime ve suçsuzluğuma duyduğum inanç, gerçeklere ve yaşanmışlıklara duyduğum inançtır.


“MERHAMET DEĞİL ADALET İSTİYORUM”

Generallerin üye olduğu, teğmenlerin yönetici olabildiği bu hayali musibette; bu insafsız, izansız ve mantıksız kötülükte; hayatın bütün akışına ters bu organizasyonda temiz, dürüst, aydınlık ve şerefli insanların yeri olamaz.

Benim bu vatana layık olmak, Atatürk’ün ilkelerine bağlı olmak ve kendimi en iyi şekilde yetiştirmekten başka bir derdim olmadı. Özgürlüğümüzün elimizden alındığı, adeta tutsak edildiğimiz tutukevinde bile yaptığım en temel iş kitap okumak, okumak, okumak oldu. Bu anlayışın, böylesine bir hayat anlayışının neresinden terör çıkartılabilir ki!

Gerçek ve hakikat adına, en önemlisi hukuk adına bana doğduğumdan beri en temiz duygularla, en temiz düşüncelerle taşıdığım suçsuzluğumu, masumiyetimi ve saflığımı geri verin.

Namusu olan subayının muzır addedilmesine seyirci kalmayacak mahkemenizden ne merhamet, ne müsamaha istiyorum.Türk milleti adına,vermekle mükellef olduğunuz adaleti talep ediyorum.

O zaman tıpkı sözde örgütün sözde yöneticisinin yani benim yöneticiliğimin altına sözde üye olarak yazılan ve tahliye edilerek şu an görevlerinin başında olan can yoldaşlarım gibi, diğer teğmenler gibi kutsal görevime döneceğim ve burada bize reva görülenleri kalbime taş basarak ve zihnimi en büyük güçle teselli ederek atlatacağım. Ve elimden gelen bütün güçle gerçek teröristlere karşı canımı siper edeceğim.

Sayın Başkan,Yüce Heyet;

Haksız yere ceza da alabilirim, bu sadece çok sevdiğim askerlik mesleğinden ayrılmam, üniformamı çıkarmam sonucunu doğuracaktır. Olsun,Vatan sağ oldukça bu şerefli rütbeleri takacak Türk evlatları yine bulunur. Rütbe ve refahımızı bu aziz millet ve ülkeye borçlu olduğumuz namus görevimizi yerine getirmek için bırakabilecek karakterde olanlardanız. Çünkü bu millet,bu memleket parçalanacak olursa genel şerefsizliğin yıkıntısı altında herkesin şerefi paramparça olur. Ne olursa olsun değişmeyecek bir şey vardır. O da, üniformamı çıkarsam da ben M.Kemal'in askeri olmaya devam edeceğim. Çünkü bu bir üniforma, rozet meselesi değildir ruh meselesidir.

Sonuç ne olursa olsun bizim duracağımız yer değişmez. Biz Mustafa Kemal'in askeriyiz. Biz bir servet sahibiyiz. Mustafa Kemal'in yolunu temiz, izini taze tutacağız, bu uğurda ödeyeceğimiz her bedeli, her tazminatı şeref sayarız.

Beni mahkum edecekseniz özgürlüğe mahkum edin. Çünkü özgür olan bütün evrenin yükünü omuzlarında taşır. Ben milletin evlatlarına faydalı olacağımı biliyorum.Sizden bu sorumluluğu talep ediyorum.

Önemle bilinmesini isterim ki:

Üst düzey yöneticilerinin tutuksuz, üyelerinin aylardır tutuklu bulunduğu bu hayali musibetin izansız tahliye koşullarında;

Öncelikle hastanede olup yüksek hayati risk taşıyan Değerli Bilim Adamı Sn.Prof.Dr.Mehmet Haberal’ın, Komutanım E.Tuğgeneral Levent Ersöz’ün, sonrasında bayan tutukluların, sonrasında bu devlete liyakatle, kahramanca hizmet etmiş komutanlarımın tahliyelerini kendi özgürlüğüme tercih eyleyeceğimi mahkemenize arz ederim.

Eminim ki,Türk milleti bu acı imtihandan şerefli neticelerle çıkacaktır.Türk hukuku yurtseverliğin aşağılanmasına göz kulak olmayacaktır.Türk yargısı Türkiye’ye,Türklüğe,Atatürk’e,Türk Ordusuna karşı düşmanlık güden,aşağılayıcı bir psikolojik savaşın aleti olmayacaktır.Her tür adaletsizlik,partizanlık,yolsuzluk hukukla yok edilecektir.Ve yaşananlar ,Türk milletine uyanış vesilesi olacaktır.

Ancak şimdi aldatılmış olanlara, uyarı ile doğru yolu görebilecek olanlara hitap ediyorum. Türk milletinin evlatlarının arasına fitne, fesat ve münafıklık sokulmuştur. Bir an için olsun hakikati görmekte tereddüt edenlerden istifade ile şu an burada bulunuyoruz. Bu bugünün küçük bir baş dönüşüdür. Ancak hemen uyanılmazsa düşmanlara vereceği fırsatın neticeleri itibariyle yarını büyük bir hataya, cinayete dönüştürecektir. Tarih, talih bizleri gerçeği görmeye davet ediyor. Beni mahkum da etseniz hatalarından dönerek Türk Milletinin yanında olmaya karar verenlere hiçbir düşmanlık beslemeyeceğim. Bizi çürümeye yollayacağınız yerden çıktığımda gidip onların, Türk Milletinin yanlıştan kurtulan evlatlarının elini tutacağım ve düşmanın oyununu bozacağım. Çünkü o zaman geçmiş unutulmuş olacak ve gelecek başlayacaktır. Ben inanıyorum ki bizi bize mahvettirmekten ibaret olan plan, sizlerin ve milletimizin hakikati ayırmaktaki basiret ve uyanıklığı ile başarısız olacaktır.


KARANLIK SENARYOLAR VE GERÇEKLER

Şimdiyi geleceğe bir bedel olarak yaşıyoruz. Güzel günler için. Şairin dediği gibi;

“Ogünler gelecek,

Dünyada yaşayan her bir can

Gözlerindeki ışığı bir diğerine uzatacak

Ve bir daha umudu katledilmiş bir çocuk ağlamayacak

O günler gelecek

Yüreğini sevdasına kurban edenler

Bir daha zemheri ayazına dönmeyecekler

O günler gelecek

Biz göremesek de yedi nesil ötesi çocuklar

Mezar taşımızdan

Yani alnımızdan öpecek

Ve dosta düşmana göstere göstere

Toprağın yufka bağrına

Birkaç damla

Ahde vefa

Sevinç gözyaşı dökecek

O günler gelecek”

İşte “o günler” uğrunda benim başıma gelecekler önemsizdir. Bensiz millet büyüklüğünden bir şey kaybetmez. Fertler pek fazla bir şey ifade etmezler.Ama yarın Türk milletinin başına gelecekler küçümsenemez. Önümüzde duran asıl mesele budur ve sorumluluk sırası benden size geçmiştir. Yüksek huzurunuza arz ettiğim hususların adli makamınızca tetkiki neticesinde takdirinizin lehime olacağına şüphem yoktur

Gerçeklerin, adaletin ve hukukun; karanlıkları ve hayali senaryoları delip geçercesine tıpkı bir güneş gibi doğacağı, şu an belki bizim uzağımızda görünen o kesin, o sarsılmaz, o katı ve doğru, o haktan yana günden, o günün şafağından yüce mahkemeye en derin ve kalbi selamlarımı gönderiyorum.

Bilinsin ki ben o şafakta doğdum, o şafakta yaşıyorum ve o şafakta öleceğim.

Ebedi önder "Vazifem ben toprak olduktan sonra da devam edecektir." demişti.

Mustafa Kemal o şafaklarda, yükseklerdedir ama bacakları halen duyarlıdır. Yere değdirmese de bizim gibi şerefli Türk Subaylarının, şerefli Türk Gençliğinin başlarına basa basa, omuzlarına basa basa ileri atıyor adımlarını, yürüyecek. Yürüteceğiz O’nu. O bu topraklarda hiç kaybetmedi. Yine kazanacak!


Odatv.com, 29 Eylül 2010
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Hasdal’dan gelen mektup... Teğmen Çelebi dünyaya haykırı

İletigönderen Oğuz Kağan » Sal Eki 05, 2010 19:36

Mehmet Ali Teğmen’e duygularımı arzımdır...

Yine derinden vurdun Mehmet... İkinci mermin yüreğimi delip geçmekle kalmadı. Beni alıp Kuleli Askeri Lisesi yıllarına götürdün be Ali. Teğmen olabilmeyi rütbelerin en büyüğü görürdük, Boğaz’dan geçen gemilere bakarken... Omuzlarımıza takacağımız birer yıldız için her gece gökyüzünden en parlağını seçmek gibi ilginç bir fantezimiz vardı. Teğmen iken yürüdüğümüzde deprem olacak duygusuyla çarpardı yüreğimiz. Asırlık çınar ağaçlarını, kulelerini, merdivenlerdeki basamaklarını bile ezberlediğimiz Kuleli’den mezun olurken çoğumuz sevinmedik ya Çelebi. Çengelköy’den bindiğimiz vapur, Kuleli’den uzaklaştıkça ağladık çoğumuz. Haydarpaşa’dan kalkan trenin bizi Ankara’ya Harbiye’ye götüreceğini, yani Teğmenliğe bir adım daha atacağımızı bilmemize rağmen, tutamamıştık gözyaşlarımızı. Kulelili olmanın ayrıcalıklı olduğunu ta dibine kadar yaşadığımız kardeşim, bizi affet.

Gönlüm teğmen adaylarıyla kaldı
Sözlerine, “Türk Silahlı Kuvvetleri bu salona sığmaz” diyerek başladığında, korkudan mevzi almaya vakit bulamamıştı çoğu. Yiğidim; Harp Okulu günlerine gitmeyeceğim. Vatan savunmasında sadece asker olarak hizmet edilmeyeceğini öğrendim en azından. Memleketin emir ile ne kadar sevilip sevilmeyeceğine karar verenler yüzünden Meç’imle beraber üniformamı Dikmen sırtlarındaki binada bıraksam da gönlüm gökyüzündeki yıldızları toplayıp, sevdiğinin başına taç yapacak olan Teğmen adaylarıyla kaldı. Senin 196 sayfalık tarihi savunmanda belirttiğin gibi, aynı şeyleri düşünmüştük o günlerde: “Haksız yere ceza alabiliriz, sadece çok sevdiğim askerlik mesleğinden ayrılmam, üniformamı çıkarmam sonucunu doğuracaktır. Olsun, vatan sağ oldukça bu şerefli rütbeleri takacak Türk evlatları bulunur. Rütbe ve refahımızı bu aziz millet ve ülkeye borçlu olduğumuz namus görevimizi yerine getirebilmek için bırakabilecek karakterde olanlardanız. Çünkü bu millet, bu memleket parçalanacak olursa, genel şerefsizliğin yıkıntısı altında, herkesin şerefi paramparça olur. Ne olursa olsun değişmeyecek bir şey vardır, o da üniformamı çıkarsam da ben Mustafa Kemal’in askeri olmaya devam edeceğim. Çünkü bu bir üniforma, rozet meselesi değildir, ruh meselesidir...”

Aynı ülküyü paylaşanların ruhu
Evet ruh meselesidir, Mehmet Ali. Her şeye rağmen o ruh, senin ve benim gibi birbirleriyle hiçbir zaman bir araya gelemedikleri halde aynı ülküyü paylaşanlar tarafından yaşatılıyor. Adı güzel, gönlü, yüreği güzel teğmenim, seni silah arkadaşlarınla beraber dağlarda timinin, takımının, kolunun, bölüğünün başında görmek isterdim. Kim bilir sigaramızdan ak özlemler doldururduk içimize. Lakin Hasdal’daki şanlı duruşun teselli ediyor hepimizi. Mahkemede kendini değil, Türkiye’yi savunuyorsun. Emin ol üstlerin gıpta ile izliyor seni. Başını öne eğenlere aldırma. Çaresizlikten ellerini ovuşturanları boş ver. Sinirden kafasını duvarlara vuranlara merhamet et. Hasdal da, Silivri de bu memleketin toprakları. Sen Mustafa Kemal’in askerisin. “Vazifem bu topraklarda öldükten sonra da devam edecektir” demişti O. Bedeni ile beraber ruhu da bu topraklarda çok şükür Gazi’nin. Savunmanın son satırlarında ifade ettiğin gibi, “O bu topraklarda hiç kaybetmedi, yine kazanacak.”


Yavuz Selim DEMİRAĞ, YENİÇAĞ, 5 Ekim 2010
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Hasdal’dan gelen mektup... Teğmen Çelebi dünyaya haykırı

İletigönderen Çetin Taş » Sal Eki 05, 2010 22:57

Herkes Eşref Bitlis olamaz.
Eşref Bitlis gibi komutanlar şehit edildiği için de Teğmenler sahipsiz kalır...
Ve Hasdal'dan bu haykırış sadece bizlerin kulakları tarafından duyulur, bizlerin yüreklerini acıtır...
Geldiğimiz nokta budur ve bu nokta daha kötü günlerin taaaa başındaki noktadır.
Herkes kendisini en kötüsüne, daha kötüsüne, bugünden daha kötü günlere hazırlamalıdır.
Kemalistim.Vatanımı her şeyden çok seviyorum.
Kullanıcı küçük betizi
Çetin Taş
Üye
Üye
 
İletiler: 2354
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 22:02

Re: Hasdal’dan gelen mektup... Teğmen Çelebi dünyaya haykırıyor

İletigönderen Oğuz Kağan » Çrş Şub 13, 2013 22:04

Bu kez savcı ile başsavcılık farklı görüşte

Ergenekonun sanığı Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin cep telefonuna emniyette ‘sehven’ yükleme yapıldığı iddiasına ilişkin yürütülen soruşturmada savcı "polis görevi kötüye kullandı" dedi ve 3 yıla kadar hapis istedi. İddianamenin onay için gönderildiği Başsavcı vekili ise, “kötüye kullanma" değil, "görevi ihmal" var diyerek "2 yıla kadar hapis istemli yargılanmalı" görüşünü savundu. İddianame soruşturma savcısına iade edildi.

Ergenekon davasının tutuksuz sanığı Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin cep telefonuna İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde ‘sehven’ yükleme yapıldığı iddiasına ilişkin yürütülen soruşturmada memur suçlarına bakan savcı ile başsavcı vekili anlaşmazlığa düştü.

SAVCI 2 SENE SONUNDA İDDİANAME DÜZENLEDİ

Çelebi’nin gözaltına alındığı zaman telefonuna ‘sehven’ yükleme yapıldığı iddiaları üzerine avukat Serkan Günel 2 sene önce 26 Ocak 2011 tarihinde Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusunda sorumlu polislerin cezalandırılması istenildi. İki seneyi aşkındır süren soruşturmada 5 savcı değişti. Son olarak soruşturma ile görevlendirilen savcı Seyfettin Atıcı, Teğmen Çelebi’nin telefonunda kopyalama işlemlerini yapan E. S., H. Ö. ve D. S.'nin de aralarında bulunduğu Terörle Mücadele Şubesi'nde görevli 6 polis memurunun 2012’nin Kasım ayında ifadesini aldı. Savcı Atıcı geçtiğimiz günlerde soruşturmayı tamamladı.

SAVCI; GÖREVİ KÖTÜYE KULLANDI

Savcı Atıcı, Çelebi’nin telefon döküm işlemlerini yapan görevli şüpheli bir polis memuru hakkında ‘görevi kötüye kullanma’ suçundan iddianame düzenlendi. İddianamede polis memurunun 1 yıldan 3 yıla kadar hapisle cezalandırılması istenildi. Savcı, diğer 5 polis memuru hakkında da dava açmaya gerek görmeyerek takipsizlik kararı verdi. Hazırlanan iddianame, memur suçlarından sorumlu İstanbul Cumhuriyet Başsavcı vekiline gönderildi.

BAŞSAVCI VEKİLİ: GÖREVİ İHMAL

Ancak başsavcı vekili, iddianameyi geri savcıya iade etti. Başsavcılık, iade kararında polis memuru hakkında 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası öngören ‘görevi kötüye kullanma’ suçlamasından değil, 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezasını öngören ‘görevi ihmal suçlaması’ ile iddianame hazırlanması gerektiğini belirtti. Ayrıca başsavcı vekili, soruşturma dosyasındaki bazı eksikliklerin olduğunu ve bu eksikliklerin de giderilmesi gerektiğini belirtti. İddianamenin iade edildiği savcı Atıcı, yeniden dosyayı incelemeye aldı.

TÜBİTAK RAPORU GÖNDERMEDİ, SAVCILIK ‘RAPORDAN" VAZGEÇTİ

Öte yandan daha önce savcılığın rapor istediği TÜBİTAK, konuya ilişkin raporu göndermedi. Geçen yıl Ocak ayında savcılık söz konusu telefona yükleme yapılıp yapılmadığının TÜBİTAK tarafından incelenmesine karar vermiş ve 24 Mayıs 2011’de TÜBİTAK’tan incelemeyi yapacak bilirkişi heyetinin isimlerinin bildirilmesini istedi. Önce savcılığa ‘Yoğunuz. İncelemeyi biz yapamayız’ cevabı veren ancak sonra bilirkişi heyetinin listesini gönderen TÜBİTAK raporu savcılığa göndermedi. Uzun süre raporun gelmesini bekleyen savcılığın, ‘dosyadaki raporları yeterli görerek’ TÜBİTAK’tan istenilen rapordan vazgeçtiği öğrenildi.

"SEHVEN" AÇIKLAMASINI YAPAN EMNİYET GÖREVLİLERİ İFADE VERECEK

Ergenekon davasının tutuksuz sanığı Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin avukatları, müvekkillerinin cep telefonuna İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde ‘sehven’ yükleme yapıldığı iddia etti. Olayın ardından İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından “Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin telefonuna yükleme yapılmadığını ancak Hizbü-t Tahrir terör örgüt üyeliğinden hakkında dava açılan Mahmut Oğuz Kazancı’nın telefonuna ait rehber bilgilerinin ‘sehven’ Mehmet Ali Çelebi’nin telefonuna ait ‘rehber dökümlerinin’ içerisine eklenmiş olabileceğiö yönünde açıklama yapılmıştı.

Hürriyet, 13 Şubat 2013
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!


Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x