İlker Başbuğ'u "İmralı Sürecinin" İçine Çekmeye Çalışıyorlar / Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

İlker Başbuğ'u "İmralı Sürecinin" İçine Çekmeye Çalışıyorlar / Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

İletigönderen Oğuz Kağan » Sal Oca 22, 2013 22:09

İlker Başbuğ'u "İmralı Sürecinin" İçine Çekmeye Çalışıyorlar

Adına "İmralı süreci" denilen ihanet planı tek taraflıdır. Psikolojik harp pazarına sürülen bu istihbarat oyununda bırakın Türk Milleti'ni, Kürtlerin bile zerre kadar iradesi yoktur.

Sembollerle; şarkıcıları, futbolcuları öne sürerek oynanan kirli bir oyundur. Amaç ne "terörün bitmesi", ne şehit kanı akmamaması, ne Kürtlerin ve Türklerin artık ölmemesidir. Amaç, Türkiye'nin artık resmen bölünmesi ve İmralı'daki katilin serbest bırakılmasıdır.

"Barış" adını koydukları bu süreçte Türklerin, acı çekmiş Kürtlerin, şehit ailelerinin, milliyetçi ve ulusalcı kesimlerin, Kürt halkının ihanetten uzak durmuş gerçek temsilcilerinin, siyasi partilerin, gerçek sivil toplum örgütlerinin; hatta başına Necdet Özel getirilmiş haliyle bile olsa TSK'nın görüşleri sorulmamakta, merak edilmemekte, çıkan sesler bastırılmaktadır.

Böylesine karanlık bir ortamda, TSK'nın son "milli ordu" geleneğini temsil ettiği söylenebilecek olan tutuklu eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un bu kirli oyuna çekilmeye çalışıldığını görüyoruz.

Gözlemlerimizi, bilgilerimizi ve düşüncelerimizi aktaralım:

İlker Başbuğ'un tutukluluk hali onur kırıcıdır. Bu nedenle her ne kadar vakur dursa da üzüntülü ve kırgın olduğu anlaşılmaktadır. Genellikle demeç vermiyor, açıklama yapmıyor, kendisini savunmak için aşırı bir gayret göstermiyor; zaten duruşmalara da çoğu zaman gelmiyor.

Belli ki oynanan oyunun yeterince farkında ve bu tür "medyatik hareketlerin" faydasız olduğunu akıllı ve onurlu her insan gibi görüyor.

Belli konulardaki görüşlerini kendi ismine açılan internet sitesi ve facebook sayfasında avukatı vasıtasıyla kamuoyuna duyuruyor.

Ama bununla yetinmek istemeyenler var...

Tutuklu bir Genelkurmay Başkanı'nın yıllardır dağda kovaladığı kanlı katillerle itibarlı "taraflarmış" gibi müzakere yürütülmesi konusunda "ne düşüneceği" aslında belli değil mi?

İllâ bir şey söyletecekler, illâ bir "bomba" patlatacaklar!

Ve illâ -nedense özellikle- İlker Başbuğ'u bu tezgahın içine çekecekler.

İlker Başbuğ'un İmralı bataklığına iki yöntem üzerinden çekilmeye çalışıldığını gözlemliyoruz.

Birincisi, "milletvekili" veya "gazeteci" sıfatıyla ziyaretine gidip, görüşme odasından çıkar çıkmaz "ne düşündüğü, ne söylediği" konusunda basına servis yapmak...

Yanlış anlaşılmasın, İlker Başbuğ'un milletvekilleri, parti liderleri veya Genelkurmay yetkilileri tarafından ziyaret edilmesini yanlış bulmuyoruz. Bu, olması gereken bir şeydir. Akla ziyan iftira ve ithamlarla hapse atılmış bir Genelkurmay Başkanı'nı Türk Miletinin orada unutması, kaderine terketmesi tabii ki beklenemez.

Ancak bazı ziyaretlerde sorulan sorularda, görüşmeden çıkar çıkmaz basına iştahla servis yapılmasında mide bulandırıcı bir şeyler sezmemek de elde değil.

İlker Başbuğ'u "İmralı süreci" adlı bu yapay sürecin içine çekmek isteyen, bunun için olağanüstü çaba sarfeden bir başka "insan tiplemesi" daha var.

Ergenekon davalarından bir süre yatmış çıkmış, "gazeteci" olduklarını iddia ediyorlar ama ortada bir gazetecilik geçmişi yok. Kendi kendine "Ergenekon sanıklarının sesi, kulağı, sözcüsü olmak" gibi bir misyon edinmişler. ["Duyarlı davranıyorum, ziyaretler yapıyorum" kisvesi altında Silivri'den, Hasdal'dan çıkmıyorlar. Adeta mesai yapıyorlar.

Her taşın altından çıkıyorlar. Geçmişte hep yaptıkları gibi arsızca yanaşıyor, ablukaya alıyor, "cevval gazeteci" görünümü altında ağzından dikkat çekici bir cümle kopararıp hem Başbuğ'u "sürece katmaya" hem de kendilerini medyanın gündeminde tutmaya çalışıyorlar.

Başbuğ gibi önemli bir sanıkla medya arasında kendi kendilerine "elçilik" misyonuna soyunmuşlar adeta. Oysa kimsenin kimseye böyle bir "görev" verdiği yok. Ergenekon sanıklarının etinden sütünden faydalanmayan kalmadı nasılsa, onlar da buradan "kariyer" yapmaya çalışıyor. Laubali davranışlarla Başbuğ'u magazin haberlerinin içine çekip "gündemde tutuyoruz" adı altında değersizleştiriyorlar.

Kapıdan atsanız bacadan giriyorlar. Başbuğ'un fazla konuşmaktan hazzetmeyen bir adam olduğunu belirtmiştik. Ender olarak katıldığı duruşmalarda gazetecilere, diğer sanıklara, mahkeme heyetine oldukça mesafeli durması dikkat çekiyor.

Belli ki medya üzerinden "mücadele vermek" gibi bir tercihi yok.

Onun bu kararına saygı duymak gerekmez mi?


Ama hayır, arsızca yakasına yapışılıyor. Sanki kırk yılllık arkadaşlarıymış gibi tavırlarla Başbuğ'la bir garip irtibat sürdürülmeye çalışılıyor.

Bu kadar çok zamanı, bu kadar çok finansmanı nereden buldukları da anlaşılır şey değil. Silivri'ye gidip gelmek büyük bir meşakkat. Bizim gibi orta halli insanlar bir kez gittiğinde o ayın bütçesinde oluşan gediği en az iki ay kapatmak mümkün olmuyor. Bunlar her gün Silivri'de, Her gün Hasdal'da.. Silivri dediğiniz, Hasdal dediğiniz dağın başı yerler. O gün duruşma yoksa açlıktan ölürsünüz. Sadece benzin parası günde en az 100 lira.

Oysa yukarıda anlattığımız "tipleme" akredite gazeteci gibi sabah akşam orada!

İlker Başbuğ veya bir başka Ergenekon sanığının kamuoyuyla bu tiplemeler aracılığıyla irtibat kurmak gibi bir tercihlerinin olmadığı anlaşılıyor ama yakalarından bir türlü de düşülmüyor.

Milletvekili ve toplu gazeteci ziyaretlerini ayrı tuttuğumu belirtmiştim. Gökten zembille inmiş,emeklilikte canı sıkıldığı için cevval gazetecilik yapmak isteyen, dükkan açmış evden kaçmış tiplerin değil, milletvekilleri ve parti liderlerinin Başbuğ'dan kamuoyuna mesaj getirmesi, gözlemlerini kamuoyu ile paylaşması kuşkusuz önemli.

Ama dikkatli ve doğru yapıldığı müddetçe...

Ve Başbuğ'dan "Bu söylediklerinizi basınla paylaşacağım" onayı alınıyorsa...

Ağzından çıkanlar bire bir not alınmışsa...

İlker Başbuğ en son MHP Kocaeli milletvekili Lütfü Türkkan tarafından ziyaret edildi. Türkkan, izlenmilerini Vatan gazetesinden Deniz Güçer'e anlatmış, oradan öğreniyoruz...

Şöyle dediği belirtiliyor Başbuğ'un:

"Kandil ile İmralı aynı şekilde düşünmeyecektir"

Başbuğ'a atfedilen "İmralı değerlendirmelerinin" en dikkat çekici bölümü ise şu:

Benim gözlemim, iktidar halkı çözüm yolunda ikna etmiş görünüyor. Ama İmralı’daki bu görüşmelerin barış sürecine ne kadar katkı sağlayacağı yönünde endişelerim var. Kandil’deki PKK terör örgütünün üst kademesinin İmralı ile aynı düşünmeyeceğini zannediyorum. İmralı kendi hayatına ne kadar önem atfediyorsa, Kandil’deki komuta kademesi de aynı şekilde kendi hayatlarına önem atfediyorlar. Ben süreci iktidar ve Türkiye açısından büyük risk olarak görüyorum”

Çelişki var....

"Ben süreci iktidar ve Türkiye açısından büyük risk olarak görüyorum” cümlesi ile öndeki değerlendirmeler arasında büyük bir çelişki var..

"Ben süreci iktidar ve Türkiye açısından büyük bir risk olarak görüyorum" diyen birinin sözü burada biter..

Yukarıdaki cümleyi kuran,

"PKK terör örgütünün üst kademesinin İmralı ile aynı düşünmeyeceğini zannediyorum. İmralı kendi hayatına ne kadar önem atfediyorsa, Kandil’deki komuta kademesi de aynı şekilde kendi hayatlarına önem atfediyorlar" diyerek, sözlerine "muhatap" olarak seçilen aktörlerin ehil kişiler olup olmadıklarını sorgulayan, sanki tek sorun Öcalan veya Kandil'in "güvenilmezliği" imiş gibi meseleye olan itirazını yönteme ve muhataba indirgeyen bir şekilde devam etmez.

İmralı sürecinin "iktidar bakımından" risk olması da İlker Başbuğ'u ve Silivri'de yıllardır yok yere yatan insanları bağlamaz. Haydi, bunu nezaketinden söyledi diyelim, ne de olsa kendisini bu iktidar atamıştı..

Ama "Türkiye için büyük bir risk" olarak gördüğümüz süreçte, muhatapların "nitelikleri" üzerine değerlendirme yapmaya başlamışsak, tartışmaya bir ucundan katılmışız demektir.

Sonra, İmralı ile Kandil'in aynı düşünmesinin, ayrı düşünmesinin sanki bir önemi varmış gibi...

"Aynı"
düşünseler ne olur, "ayrı" düşseler ne olur?

Teröristler artık itibarlı insanlarmış gibi aramızda dolaşıyor mu?

Televizyon televizyon gezip kendilerine "Sayın" denilen ortamlarda "entellektüel" fikirlerini yarıştırıyor mu?

Terörist cenazelerine saygın insanlara uygulanan törenler uygulanıyor mu? "Onbinler katıldı" şeklinde başlıklar atılıyor mu?

Gariban şehit uzman çavuşun cenazesini köyünde on kişi kaldırıyor mu?

İmralı süreci denilen soytarılığa toplumun büyük bir bölümü destek veriyormuş gibi göstermek için emekli sinema oyuncularının, unutulmuş şarkıcıların, futbolcu eskilerinin lafları bile büyük bir hikmetmiş gibi manşetlere çekiliyor mu?

Öte yandan, şehit ailelerine Allah'ın bir kulu mikrofon uzatmıyor mu?

Bütün medya ve devlet, "bugün ne hikmet yumurtlayacak" diye İmralı'daki katilin ağzına bakıyor mu?

*******

Bu şartlar altında, eğer doğruysa İlker Başbuğ'un "İktidar çözüm konusunda halkı ikna etmiş görünüyor" düşüncesini neye dayandırdığını, hangi objektif kriterlerle halkın tepkisini ölçebildiğini merak ederim.

Teröristlerle ihanet sofrası kurulmasından, evlatlarımızın katiline büyük siyaset ve devlet adamı payesi verilmesinden Türk milleti büyük bir rahatsızlık duymaktadır .

Türkan Şoray'a tanınan söz hakkı onlara tanınmadığı için bilemiyoruz ne düşündüklerini.

Medyada büyük bir karartma ve tek taraflılık var. İlker Başbuğ bunu göremiyor mu?


"Kandil ile İmralı aynı şeklilde düşünmeyecektir" sözününün kıymeti harbiyesi yok bu şartlar altında. Bu cümle bile Öcalan katilinin, döktüğü şehit kanından pişman olduğu, kanı durdurmak istediğini ancak terör örgütü içindeki bazı gruplara hakim olamadığını düşündürür ki külliyen yalan ve de yanlıştır.

Öcalan'ın da, veya "Kandil" diye sanki Hıra dağından bahsediliyormuş gibi yüceltilen terörist yatağının da "kanı durdurmak" filan gibi bir amaçları yok. Devleti yularından tutmuşlar, keyifle siyaset yapıyorlar hepsi bu...

MİT, Öcalan katiliyle görüşmeler yapıyorken yüzlerce askerimizi şehit edildi. Madem Öcalan "doğru adresti", madem "barışı sağlayacak yüce havari" kendisiydi, görüşmeler sürerken şehit edilen askerlerimizin hesabı bu adamdan değil de kimden sorulacak?

"Silahli mücadelenin de belli bir faydası oldu tabii" deyip sırıtıldı mı sadece? (Bkz.Oslo, Afet Güneş)

Sayın Başbuğ, eğer bu sözü söylemişse, "toplumun ikna edildiği" konusunda külliyen yanlış düşünmektedir.

Böyle bir yaklaşım, "Terörist başına çıkarılacak bir afla salıverileceğimiz söyleniyor, böyle serbest kalmaktansa burada çürümeyi tercih ederim" diyen bir İlker Başbuğ'la da çelişmektedir ayrıca.

Kendisini ziyaret edenlerin gazetecilere verdiği "süzme yoğurt" kıvamındaki bilgilerin neyi ne kadar doğru yansıttığından kuşku duyarak konuşuyoruz. "İktidar, çözüm konusunda halkı iknâ etmiş görünüyor" sözünün çarpıtma olduğuna inanmak istiyoruz.

Bu tür ziyaretleri yapan kişilerin "milletvekili" sıfatı taşıyor bile olsalar, ne kadar küçük hesaplar ve ilkel güdülerle hareket edebileceklerini gösteren vahim örnekler de var Deniz Güçer'in haberinde..

MHP Kocaeli milletvekili Lütfü Türkkan, İlker Başbuğ ve Mustafa Balbay'ı ziyaretiyle ilgili şöyle bir manzara aktarmaktan da geri durmuyor:

"Başbuğ görüşmede MHP Lideri Bahçeli'nin ziyaretinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi ve verilen desteğin önemli olduğunu söyledi..."

"Mustafa Balbay ise görüşmede, tutukluluk sürecinde 20 kilo verdiğini belirtti, kızı Yağmur'a olan hasretini anlattı. Hakkındaki suçlamalara itiraz eden Balbay'ın görüşme bitiminde ayağa kalkarak ceketinin düğmesini iliklediği ve "Sayın Bahçeli'ye hürmetlerimi iletin. Partisini kendisini çok önemsiyorum" dediği belirtildi..."


Ne kadar ayıp cümlelerdir bunlar böyle, yazıklar olsun!

MHP milletvekili, böyle dramatik bir ziyaret üzerinden, CHP milletvekili Mustafa Balbay'ı küçük düşürdüğünü hiç umursamandan liderine yalakalık yapmaktan geri durmuyor.

Yazık...

Öte yandan, Odatv denilen "İmralı"nın sinsi destekçisi, Mustafa Balbay ile Hüseyin Aygün'ün fotoğrafını yanyana koyup "İşte barışın fotoğrafı" şeklinde haber yapıyor. Tahliye olur olmaz kollarına koştukları Ricciardone'den akıl aldılar herhalde!

Onurları, hayatları durmadan yağmalanıyor bu insanların..

Gerçekten çok yazık!


Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN), 22 Ocak 2013
Açık İstihbarat
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x