Millî İrade Her Zaman Doğru ve Gerçekçi midir? / Prof. Dr. Cihan DURA

Millî İrade Her Zaman Doğru ve Gerçekçi midir? / Prof. Dr. Cihan DURA

İletigönderen Oğuz Kağan » Sal Oca 10, 2017 14:51

Millî İrade Her Zaman Doğru ve Gerçekçi midir?

Meclis halkın aynasıdır.

Önce 2017 Türkiye’sinin acı bir gerçeği… Ahmet Hakan yazıyor (Hürriyet, 9.1.2017):

Kararı Millet Verecek de Milletin Konudan Haberi Yok

“Kararı millet verecek” diyenler! “Millete güvenin” diyenler! “Milletin kararından korkmayın” diyenler! “Milletin şaşmaz sağduyusu” diyenler! Hey! Alo! Size sesleniyorum.

Hiç bilgim yok diyenler: Yüzde 36, Çok az bilgim var diyenler: Yüzde 28, Biraz öğrendim diyenler: Yüzde 14. Toplamı alıyoruz: Yüzde 78.

Milletime güvenmeye dünden razıyım. Milletimin engin bir sağduyusu olduğuna sonsuz inancım var. Milletimin kararının hilafına tek bir kelime bile etmem. Fakat milletimin konudan haberi yok yahu! Bu durumda... milletimin vereceği karara ben nasıl güveneceğim?


* * *

Şimdi yazıma devam edebilirim:

Hep denir ki, millî irade her zaman haklıdır, daima doğru tercih yapar. “Halkın sesi, hakkın sesidir.” Millî egemenlik esastır; halk neyi buyurduysa, o derhal yerine getirilmelidir. Evet, doğrudur, yerine getirilmelidir ama, onun getirmesi olası kayıpları da kabullenmek kaydıyla. Çünkü dünyada tek bir şey yoktur ki, bir sakıncası da olmasın. Bu da “gülün dikeni vardır” sözüyle ifade edilmiş. Kayıplar dedim, evet, millî irade ne kadar az gerçekçi ve bilim-dışı tercih yaparsa, o kayıplar da o kadar fazla ve etkili olacaktır.

Atatürk Millî İrade ve Millî Egemenlik konusunda şunları söylüyor:

-Kuvvetin kaynağı ve sahibi tektir, millettir. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Millî İrade, milletin ortak arzuları, eğilim ve tercihlerinin bileşkesidir. Millet, iradesini, sahip olduğu “Millî Egemenlik” adlı güçle gerçekleştirir. Egemenliğin milletin elinde kalabilmesi için, halkın kendi yazgısını bizzat idare etmesi esastır; aksi halde millet şunun bunun oyuncağı olur

-Ülke ve millet hizmetinde öncü olmak isteyenlerin esin kaynağı, ancak milletin gerçek duyguları ve emelleridir. Her türlü başarı sırrının, her türlü kuvvetin, kudretin gerçek kaynağının, milletin kendisi olduğuna kanaatimiz tamdır. Bu nedenledir ki, milleti yönetmede prensibimiz, milletin ortak ve genel fikir ve eğilimlerine tabi olmak olmuştur.

-Varlığımızı kurtaran, bağımsızlığımızı kurtaran bütün eylem ve hareketler; milletin ortak fikrinin, arzusunun, azminin yüksek tecellisi eserinden başka bir şey değildir.

- Bütün girişimlerimizde bizi başarılı kılan hakiki etken, her şeyin yardımcı ve destekçisi olacak olan milletin kendisidir.

- Bir milletin, egemenliğini idrak etmiş olabilmesi ve onu güvenle koruma altında tutabilmesi; birtakım özel niteliklere ve üstün terbiyeye sahip olmasıyla mümkündür. Bir milletin ki, siyasi terbiyesinde, toplumsal terbiyesinde, vatan sevgisinde noksanlık vardır; öyle bir millet egemenliğini gerektiği derecede kuvvetle elinde tutamaz.

* * *

Şimdi asıl konumuz olan millî irade olgusunu diğerlerinden ayırıp tek başına ele alalım ve soralım: Millî irade nasıl bir şeydir? Her yerde, her zaman hep aynı mıdır? Hep doğru, gerçekçi ve mükemmel midir? Benim vereceğim yanıt şudur: Hayır, o da diğer olgular gibidir. Değişkendir, bir ülkede zaman boyutunda, ülkeler arasında farklılık gösterir. Farklı doğruluk dereceleri ve kalitesi olabilir.

Açıktır ki, millî irade ne kadar doğru, mükemmel olursa, ülkede işler o kadar iyi gidecektir. Çünkü bu, onun iyi tercihler içerdiği anlamına gelir. Demek ki, millî irade için bir olgunluk sorunu vardır. Millî İrade; toplumdan topluma veya aynı toplumda zaman içinde doğruluk derecesi farklı tercihler yapabilir. Bir ülkede daha mantıklı tercihler yaparken, başka bir ülkede aynı isabeti sergilemeyebilir. Bu durum, zamanın farklı noktalarında aynı bir ülkede de söz konusudur. Demek ki, hem zaman içinde hem de mekânda olgunluk farklılığından söz edilebilir. O zaman şu soru aklımıza gelir: Millî iradenin elbette olgun, kaliteli olması makbuldür, ancak bu olgunluk nasıl sağlanacak? Konumuz bu sorunun yanıtını bulmaktır.

Ben konuya, Atatürkçü düşünce açısından bakıyorum, dolayısıyla yanıtım da bu çerçevede olacak. İlk söyleyeceğim husus şudur ki, millî iradenin olgunluğu Atatürkçü düşüncenin diğer ilkeleri uygulanarak sağlanacaktır; örneğin, Halkçılık ilkesiyle, Devletçilik ilkesiyle, özellikle Bilimcilik ve Sosyal Ahlak ilkeleriyle. Bütün bu ilkeler tek tek ele alınabilir. Ancak bu yol, çok uzun bir çalışma ve zaman ister. Biz bir sınırlama yapalım, konuya sadece Sosyal Ahlak ilkesiyle birlikte en belirleyicilerden biri olduğuna inandığım Bilimcilik İlkesi açısından bakalım.

Yapılacak ilk iş; Bilimcilik İlkesi sınırları içinde kalarak, millî iradenin olgunlaşmasıyla ilgili olan, doğrudan veya dolaylı “yöneltiler”i aramaktır. Bu amaçla belleğime başvurdum, arşivimi gözden geçirdim. Bir hayli malzeme topladım, bunlar arasında bir seçme yaptım. Aşağıda, önce derlediğim yöneltileri düşünme ve bilim başlıkları altında sunuyorum. Ardından, yöneltilerden hareketle, Millî irade ve bilim arasında kurduğum ilişkileri kullanarak yaptığım değerlendirmeyi sunacağım.

“Yönelti” Atatürk’ün çeşitli konular hakkında ifade ettiği fikir, görüş ve öğütlere verdiğim addır.

DÜŞÜNME

-Ben insan vücudunu hep bir kürsü olarak gördüm; zekâ cevherinin korunağı olan başı, üzerinde taşımak için kurulmuş bir kürsü!... Çünkü esas olan akıldır, zekâdır. Dünyada her şey ondan çıkar. Bir insan başının ifade edemeyeceği hiçbir şey, akıl ve mantığın halledemeyeceği hiçbir sorun yoktur.

-Bizim bütün sefaletlerimizin gerçek sebebi zihniyettir, zihniyet, düşünüş biçimi sorunudur. İnsanlar ve insanlardan oluşan toplumlar her şeyden önce bütün bireyleriyle sağlam bir zihniyete sahip olmalıdır. Zihniyeti zayıf olan, çürük ve yanlış olan bir toplumun bütün çalışmaları boşa gider. Bunu da bilim, çağdaş bir eğitim sağlayabilir.

-Akıl, mantık, zekâ ile hareket etmek bizim şiarımızdır. Bütün hayatımızı dolduran olaylar bu gerçeğin kanıtıdır. İnsan dediğin aklını kullanarak, muhakeme ederek iş görmeli, bunu bir alışkanlık haline getirmelidir. Çünkü ancak bu sayededir ki, hareketinin iyi ve kötü taraflarını önceden görebilir.

-Dünyada bütün ilerlemeler insan düşüncesinin eseridir. Öyleyse ilk yapılacak olan, düşünceyi harekete geçirmektir. Millet benliğine hâkim olsun ve düşünebilsin, yeter. Düşünce bir kez faaliyete başladı mı, her şey düzene girer, düzelir. Milletin kendiliğinden duyarlı olması, kendiliğinden düşünür olması lazımdır. Yurttaş dediğin düşünebilmeli, haklarını idrak etmeli. Her birey kendi geleceği ile bizzat ilgilenmelidir. Yoksa halk kitleleri herkes tarafından, istenilen yöne, iyi veya kötü yönlere sevk edilebilir.

-Bir amaca ulaşma süreci değerlendirmeler yapmayı, kararlar almayı gerektirir. Ben değerlendirme ve kararlarımı her zaman ince araştırmalara, hesaplara, uzun muhakemelere dayandırdım. Durumu, gözlemledim, tespit edip yorumladım. Sorunların neden ve etkenlerini inceledim, ortaya koydum.

BİLİM

-Yüzyılların zihinlerde ve karakterlerde biriktirdiği gerçekler karşısında hayalperest olmak kadar büyük hata olamaz. Tarihin ve bilimin öğrettiği, aklın, mantığın kabul ettiği budur. Dünyada gerçekçi olmayan bir şey yaptığımız zaman, hiçbir şey yapmıyoruz demektir. Ülkemizi belli bir yöne mi sevk etmek istiyorsunuz, bir şey yaptığınızı, yalnızca gerçeklere dayandığınızı gösterebilmelisiniz.

-Dünyada başarı için en hakiki yolgösterici bilimdir; fendir. Bilim ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cehalettir, sapkınlıktır.

-Devlet idaresinde bütün yasaların, düzenlerin ve usullerin, bilimlerin çağdaş uygarlığa sağladığı esas ve şekillere, dünya ihtiyaçlarına göre yapılması ve uygulanması prensibimizdir.

- En iyi siyaset her anlamıyla en çok kuvvetli olmaktır. En çok kuvvetli olmak da yalnız silah kuvvetiyle olmaz. Benim demek istediğim, manevî, ahlakî, bilimsel ve teknik yönlerden kuvvetli olmaktır. Bu niteliklerden yoksun bir millet, bütün bireyleri en son silahlarla donatılmış olsa bile, kuvvetli değildir.

-Felakete uğrayan bir millet hasta demektir. Kurtuluş o hastalığın tanı ve tedavisine bağlıdır. Bu da bilim ve teknik yoluyla sağlanır. Aksi halde, hastalık sürer, tedavisi olanaksız hale gelir.

-Bir millet pozitif bilimlerin gerektirdiği şeyleri yapmazsa, o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur.

MİLLÎ İRADE VE BİLİM

Sıra millî irade kavramı ile bilim arasındaki ilişkilerden hareketle yaptığım değerlendirmeye geldi. Onları da zihniyet, karar süreci, bilimsel gerçekler, ülke ve dünya gerçekleri, siyasal tercihler ve sonuç ağırlıklı paragraflar şeklinde sınıflandırarak aşağıda sunuyorum.

-Eğer bir milletin zihniyeti, düşünme biçimi; zayıf, çürük ve yanlış ise o milletin arzu, eğilim ve tercihleri de zayıf, çürük ve yanlış olur, mantıksız olur. Çünkü o zihniyetin sahibi; ihtiyaçlarını, arzularını tam ve dengeli bir şekilde değerlendiremez, önemlerine göre sıraya koyamaz. Sosyal ihtiyaçlar ve istekler, toplumsal sorunlar millî iradede gereğince yer alamaz. İyi bir tercih ve sıralama eğitim ister, dünya ve toplum hakkında bilinçlenme ve yeterli bilimsel bilgi ister.

-Millî İrade yapısı gereği birtakım amaçlara ulaşmayı içerir. Bu ise, önceden bazı değerlendirmeler yapılmasını, kararlar alınmasını gerektirir. Değerlendirme ve karar alma süreci ise, doğru muhakeme yeteneği ister; konuyla ilgili doğru, bilimsel bilgiler gerektirir.

-Bir toplumda bireylerden –ideal olarak- doğru ve faydalı işler yapmaları beklenir. Bu husus da o kişilerin iyi yetişmiş, doğru düşünen, yetenek ve beceri sahibi kişiler olmalarına bağlıdır. Yurttaşların fikirleri, eğilimleri, eylemleri bilimsel gerçeklere aykırı olmamalıdır. Buna elbette bireysel iradeler, bu iradelerin bir bileşkesi olan millî irade de dahildir. Çünkü millî irade, bilindiği gibi, birey iradelerinin bir bileşkesidir, ürünüdür. O halde, millî irade bilimlerden beslenerek, bilimsel verilerden hareket edilerek oluşmuş olmalıdır. Aksi halde bilimsel olmaz, yaşam gerçekleriyle bağdaşmaz.

-Demokrasi rejimi, prensip olarak ülkenin bugünü ile yarınını milli iradeye, onun karar ve tercihlerine bırakır. Buna göre, bireyler; tercihlerini, sadece ülkenin ve dünyanın gerçeklerinden hareket ederek yapmış olmalıdır. Kısacası, millî irade gerçekçi olmalıdır. Gerçekçi olmak ise, önemli ölçüde eğitim işidir, çağa uygun olarak yetişmiş olma işidir. Millî irade yurttaşların yaptıkları tercihlerin bileşkesidir. Bundan şu sonuç çıkar ki, milletin iradesini oluşturan bireysel tercihler ne kadar çağdaş eğitimle biçimlenmiş ise, bilimsel gerçeklerle ne kadar yoğrulmuşsa, millî iradenin yapısı da o kadar gerçekçi, verimli, o kadar mükemmel olur. Bu noktada, kamu boyutuna da geçerek diyebiliriz ki, beyan edilmiş millî irade ne kadar gerçekçi ve bilimsel olursa, onu esas alarak iş yapacak olan devlet yöneticilerinin hizmetleri de o kadar gerçekçi ve bilimsel olacaktır. Kamu hizmetleri ile halkın ihtiyaçları arasındaki uyum da o ölçüde tam, gerçekçi ve verimli olacaktır.

-Bir toplum siyasal tercihini, siyasal partilerle ilgili, yani ülkenin yönetimiyle ilgili iradesini oy kullanarak belli eder. Doğaldır ki, oy kullanma işi; yalnız basit düzeydeki kişisel çıkarlar hakkındaki bilgi ile değil, aynı zamanda kamu çıkarları hakkındaki bilgiyle, aklı işleterek, doğru muhakeme ederek yapılmalıdır. Siyasal tercih, ne kadar bilimsel gerçeklere dayanılarak yapılırsa, kamusal çıkar açısından o kadar doğru olur. Ülkeyi yönetecek olan iktidarın belirlenmesi ince bilimsel hesaplar gerektirir. Dolayısıyla, millî irade; olabildiğince, iyi eğitilmiş, ince hesaplar yapabilen yurttaşların ürünü olmalıdır.

-Bilimsel yönden kuvvetli olmakla siyasi yönden kuvvetli olmak arasında mevcut bağın milli irade açısından anlamı nedir? Bence şudur: Milleti oluşturan bireyler bilimsel açıdan ne kadar donanımlı ise, bu bilimsellik onların istek ve tercihlerine de o ölçüde yansıyacaktır. Hayat gerçeklerine uygun, makul taleplerde bulunacaklar, yöneticileri de aynı şekilde davranmaya sevk edeceklerdir. Devlet de o derecede güçlü ve verimli olacaktır.

-Sonuç şudur: Millî irade milleti oluşturan bireylerin ortak arzuları, emelleri ve tercihlerinin bileşkesidir. Makbul olan, bu bileşkenin, sağlıklı bir düşünme sürecinin eseri olmasıdır. Düşünme bilgi ile olur, çünkü bilgi zihnin yakıtıdır. Hakların idraki, ülkenin geleceğiyle ilgilenme, ancak toplum ve devlet hayatına dair doğru bilgi ile olur. Eğitilmemiş, pozitif bilgiyle donatılmamış bir halk; sadece kişisel ihtiyaçlar ve arzularla yetinir, sosyal ihtiyaçları zayıftır, kamusal sorunlara karşı duyarsızdır. Oysa, Millî irade beyanıyla toplum ve devletin bugünü ve geleceği belirleniyor!

Eğer millî irade doğru tercihler, yani bilimsel ve yaşamla ilgili gerçeklere uygun tercihler yapamıyorsa, bunu sağlamanın yolu yine bilimdir. Durumun bilimsel yöntemlerle tanısı konur, yine bilimlere dayalı politikalarla tedavisi yoluna gidilir. Tedavinin yolu ise ancak çağdaş, modern bilimlere dayalı bir eğitim sisteminden geçer.

Türkiye Cumhuriyeti’nin sigortasıydı çağdaş yaygın bir eğitim.

Ne yazık ki, önlendi, gerçekleştirilemedi.

Prof. Dr. Cihan DURA, 10 Ocak 2017
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Cihan DURA

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x