Mustafa AKYOL: "Gençliğe Hitabe" de Kaldırılmalı

Genel & Güncel Konular

Mustafa AKYOL: "Gençliğe Hitabe" de Kaldırılmalı

İletigönderen İrfan Tuna » Cum Nis 15, 2011 23:18

“Gençliğe Hitabe” de Kaldırılmalı

Geçen hafta bu sütunda “Andımız Tabii ki Kaldırılmalı” başlıklı bir yazı yazmıştım. Gelen tepkiler, topluma ideoloji empoze eden böylesi resmi metinlerin pek çok insan tarafından ne kadar içselleştirildiğini ve ne denli “vazgeçilemez” sayıldığını gösterdi. Oysa ben, toplumu endoktrine eden otoriter devlet anlayışının mutlaka vazgeçilmesi gereken büyük bir sorun olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla bu “münbit” konuya devam etmekte fayda gördüm.

Konunun bu yazıda ele alacağım boyutu ise, Türkiye toplumunu en az “Andımız” kadar etkilemiş olan bir diğer buyurgan metin: ”Her okulun duvarını ve her ders kitabının girişini süsleyen “Gençliğe Hitabe.”

Bu, malum, Atatürk’ün hitabesi. Eğer Atatürk yerine onun devrinde yaşamış bir başka siyasi figüre, mesela İsmet İnönü’ye veya Kazım Karabekir’e olsaydı, belki bu durum garibimize gidebilir, “neden bu zatın fikirlerini tartışılmaz birer emir gibi çocuklarımıza dikte ediyoruz” diye sorabilirdik. Hitabe’nin Atatürk’ten gelince kutsallık kazanması, onyıllardır maruz kaldığımız “Atatürkçülük” endoktrinasyonundan kaynaklanıyor olmalı.

Ben ise, kendi adıma, bir hitabın kim tarafından söylendiğine değil, ne söylediğine bakmayı yeğliyorum. “Gençliğe Hitabe”nin ne söylediğine baktığımda ise pek hoş bir tablo çıkmıyor karşıma. Gençlere anlayış, empati, hoşgörü, farklılıklara saygı, özeleştiri gibi evrensel demokratik değerleri tavsiye eden bir metin değil bu. Peki nasıl bir metin?

Bakalım. Mezkur hitabe şöyle başlıyor:

“Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur.”

Bu bence sorunlu bir ifade, çünkü milyonlarca insana “senin birinci görevin budur” diye siyasi bir misyon biçiyor. Oysa bir ülkenin bağımsızlığını korumak gerçekten önemli bir değer olsa da, kimsenin bunu “birinci vazife” edinme zorunluluğu yoktur. İsteyen bunu edinir kendine “birinci vazife” olarak, isteyen de aynı ülkeyi demokratikleştirmeyi, veya dini inancını yaymayı, yahut sokak kedilerine bakmayı… Herkes hayattaki en kutsal amacını seçme ve onu gerçekleştirmek için çalışma hakkına sahiptir.

Hitabe’nin devamı daha da sorunlu:

“İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır.” Dahilî ve haricî bedhahlar!.. Yani “iç ve dış düşmanlar”!..

Yani, belirli toplumsal kesimleri “iç düşman” olarak damgalayıp hedef alarak 28 Şubat süreçlerine, Batı Çalışma Gruplarına yol açan zihniyetin özü…

Hitabe’nin devamında dış düşmanların Türkiye’ye yapacağı kötülükler anlatılıyor uzun uzun. (Bunu özümseyen bir zihnin, dış dünyanın düşmanlarla dolu olmadığına, “komşularla sıfır problem” sağlanabileceğine inanması ise zor gözüküyor.) Ama daha önemlisi, “iç düşmanlar”a dair söylenenler.

Hitabe, işin bu yönünü şöyle vurguluyor:

“Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler.”

Dikkat edin “iktidara sahip olanlar”dan bahis var burada. Peki Türkiye’de 1950′den bu yana iktidara nasıl geliniyor? Tabii ki serbest seçimlerle…

Ama Gençliğe Hitabe’de seçim kazananların meşruiyetine dair tek bir ifade yok. Aksine, her türlü iktidar sahibine karşı gençlere yönelik bir uyarı var: “Dikkat edin, hükümet ülkeyi yabancılara satıyor olabilir!”

Peki ne yapacak böyle durumlarda Türk gençliği?.. Hitabe açıklıyor: “Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmak” için harekete geçecek. “Vazifeye atılmak”ta hiç tereddüt göstermeyecek.

Yani, mesela, 27 Mayıs öncesinde Menderes hükümetini devirmek için sokaklara dökülen ve orduyu “göreve” çağırarak darbenin yolunu döşeyen gençler gibi…

Yahut yine “ordu göreve” imaları ve kışkırtmaları ile son yıllarda temerküz eden “ulusalcılar” ve bunların bir adım ilerisine gidip eyleme geçen Ergenekoncular gibi…

Kısacası, Gençliğe Hitabe, askeri darbeleri ve Ergenekonvari oluşumları meşrulaştıran çok sorunlu bir metin. Demokrasinin d’sinden söz etmediği gibi, demokrasi düşmanlarına güçlü bir ideolojik zemin kazandırıyor.

Hitabe’nin en sonundaki ünlü cümle ise evlere şenlik: “Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!” Hem “Türklük etnisite değildir; sadece vatandaşlık bağıdır” diyeceksiniz, hem de her okulunuzun duvarında resmen biyolojik ırkçılık kokan böylesi “asil kan” vurguları olacak…

Olmaz… Ve böylesi gayrı-demokratik bir metni “milli eğitim”inin temeline koyan bir ülkede demokratik kültür gelişmez. Dolayısıyla, eğer Türkiye demokratikleşecekse, Gençliğe Hitabe, Atatürk’ün kendi siyasi şartları içinde ürettiği ama bugüne “yol gösterici” olamayacak tarihsel bir metin olarak kabul edilmeli, okullardan ve ders kitaplarından kaldırılmalıdır.

Ortak bir “milli metin” olarak İstiklal Marşımız zaten vardır ve yeterlidir. Ondan gerisi, evrensel ahlaki değerler, demokratik kültür ve özgür düşünce olmalıdır.


İm (Kod): Tümünü seç
http://www.haber365.com/Haber/Genclige_Hitabe_de_Kaldirilmali/
Uyanacağız, uyandıracağız... Bilinçleneceğiz, bilinçlendireceğiz... Ne ülkemizin , ne de bölgemizin zenginliklerini küresel haramilere ve onların uşaklarına yağmalatmayacağız, soydurtmayacağız... ENİNDE SONUNDA ALİ KEMALLER DEĞİL, MUSTAFA KEMALLER KAZANACAK...
Kullanıcı küçük betizi
İrfan Tuna
Üye
Üye
 
İletiler: 1059
Kayıt: Pzt Nis 06, 2009 12:23

Re: Ağızdaki Baklalar Birer Birer Çıkıyor

İletigönderen İrfan Tuna » Cum Nis 15, 2011 23:27

Uyanacağız, uyandıracağız... Bilinçleneceğiz, bilinçlendireceğiz... Ne ülkemizin , ne de bölgemizin zenginliklerini küresel haramilere ve onların uşaklarına yağmalatmayacağız, soydurtmayacağız... ENİNDE SONUNDA ALİ KEMALLER DEĞİL, MUSTAFA KEMALLER KAZANACAK...
Kullanıcı küçük betizi
İrfan Tuna
Üye
Üye
 
İletiler: 1059
Kayıt: Pzt Nis 06, 2009 12:23

Re: Ağızdaki Baklalar Birer Birer Çıkıyor

İletigönderen murat8 » Cmt Nis 16, 2011 16:02

Vay be! Analar ne aslanlar doğuruyor! Dört dörtlük bir ispat yazısı olmuş.

Bir insanın bünyesinde soysuzluk, cehalet, algı zaafiyeti, küstahlık, densizlik, satılmışlık ve hainliği bu denli yüksek dozda ihtiva edebileceğinin daha mükemmel bir ifadesi ve ispatı olamazdı.

Konuşan kediden sonra yazan köpeğimiz de oldu böylelikle.

Afedersiniz, haksızlık ettim.

Köpeklerden özür diliyorum.
Kullanıcı küçük betizi
murat8
Üye
Üye
 
İletiler: 36
Kayıt: Cum Mar 19, 2010 23:47

Re: Mustafa AKYOL: "Gençliğe Hitabe" de Kaldırılmalı

İletigönderen Başkomutan » Pzr Nis 17, 2011 1:34


Yani Atatürk de mi Ergenekoncuydu?

Cümle âlem, ey millet, ey milliyetçiler, ey Ülkücüler, ey inananlar, ey ulusalcılar, ey vatanseverler, ey Atatürk’ü dilinden düşürmeyenler! Kör müsünüz, yoksa sağır mı? Basiretiniz mi bağlandı, “bana neci”lik hastalığına mı tutuldunuz? Uyanın!

İleri demokrasi, özgürlük, eşitlik yaftaları ile boyunduruğa alıyorlar sizi... Kürtçülüktü, Alevilikti, ana dildi, cemaatlerdi, size hoş gelecek her şeyi deniyorlar, iliğinize kadar girdiler, silkinin artık!


Mahremiyeti kalmamış, ihtiras ile evinize kadar girip kardeşleri aday gösterecek ahlâksız politikalar ürettiler... Başbuğ’un kemiklerini sızlatacaklar! Ah, benim davam, ah benim çilekeş vatanım, hapislerde çürüyen kardeşlerim, yalakalık yapmayıp fani dünya için alın teriyle yaşama savaşı veren Ülküdaşlarım, yoldaşlarım!

İhanet dört bir yanda... Milletin kanını emen basının satılmışları, armut dibine düşer misali “baba”larına çekip “sahibinin sesi” çıraklar... Millet parası ile alınan kanallarda sırıtan, ahkâm kesen beslemeler, TRT’nin milyarlarını hortumlayanlar, gazete köşelerinde millete sövenler, Türkiye Cumhuriyeti’nde palazlanıp devletin kurucularına, devletin temellerine dinamit koyanlar gemi azıya aldılar!

Bu fikir hürriyeti değil, bilim değil, sanat değil, farkına varın artık!

Resmen bölüyorlar memleketi...

Türk, öz vatanında parya durumunda!


Bakın manzaraya:

Bir yazarın oğlu...Yandaş, yalakalığın doruğunda bir kendini bilmez. Genel Ağ’da, gazetede, televizyonda her aklına geleni söyleyip yazıyor. Ata’nın “Gençliğe Hitabesi”ne “buyurgan metin” diyen bir aklı evvel
. Bundan sonrasını hiç yorum katmadan veriyorum.

Bakın şu lâflara:

Hitabe’nin Atatürk’ten gelince kutsallık kazanması, onyıllardır maruz kaldığımız “Atatürkçülük “ endoktrinasyonundan (beyin yıkama) kaynaklanıyor olmalı.” (...) Milyonlarca insana “Senin birinci görevin budur” diye siyasi bir misyon biçiyor. Oysa bir ülkenin bağımsızlığını korumak gerçekten önemli bir değer olsa da, kimsenin bunu “birinci vazife” edinme zorunluluğu yoktur.” (....)

“Dahilî ve haricî bedhahlar!..” Yani “iç ve dış düşmanlar “!.. Yani, belirli toplumsal kesimleri “iç düşman” olarak damgalayıp hedef alarak 28 Şubat süreçlerine, Batı Çalışma Gruplarına yol açan zihniyetin özü.” (....) “iktidara sahip olanlar”dan bahis var... Peki Türkiye’de 1950’den bu yana iktidara nasıl geliniyor? Tabii ki serbest seçimlerle... Ama Gençliğe Hitabe’de seçim kazananların meşruiyetine dair tek bir ifade yok.... Peki ne yapacak böyle durumlarda Türk gençliği?.. 27 Mayıs öncesinde Menderes hükümetini devirmek için sokaklara dökülen ve orduyu “göreve” çağırarak darbenin yolunu döşeyen gençler, “ordu göreve” imaları ve kışkırtmaları ile “ulusalcılar” ve Ergenekoncular gibi... “(....) ”

Kısacası, Gençliğe Hitabe, askeri darbeleri ve Ergenekonvari oluşumları meşrulaştıran çok sorunlu bir metin. Demokrasinin d’sinden söz etmediği gibi, demokrasi düşmanlarına güçlü bir ideolojik zemin kazandırıyor.”

“Hitabe’nin en sonundaki ünlü cümle ise evlere şenlik: “Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!” (....) Hem “Türklük etnisite değildir; sadece vatandaşlık bağıdır” diyeceksiniz, hem de her okulunuzun duvarında resmen biyolojik ırkçılık kokan böylesi ‘asil kan’ vurguları olacak... “

(...) Olmaz... Ve böylesi gayrı-demokratik bir metni “milli eğitim”inin temeline koyan bir ülkede demokratik kültür gelişmez.

Dolayısıyla, eğer Türkiye demokratikleşecekse, Gençliğe Hitabe, Atatürk’ün kendi siyasi şartları içinde ürettiği ama bugüne ‘yol gösterici’ olamayacak tarihsel bir metin olarak kabul edilmeli, okullardan ve ders kitaplarından kaldırılmalıdır.”

“Ortak bir ‘milli metin’ olarak İstiklal Marşımız zaten vardır ve yeterlidir. Ondan gerisi, evrensel ahlaki değerler, demokratik kültür ve özgür düşünce olmalıdır.”


Ne yani Atatürk de mi Ergenekoncuydu? İnsaf! Biraz izan, irfan, biraz ahlâk, biraz utanç da mı kalmadı sizde? Boynuz kulağı geçermiş, babalarını kınardık, oğulları da memlekete musallat oldu! Ne “devlet”ten haberi var, ne “millet”ten! Önce “Andımız” la işe başladılar, şimdi “Gençliğe Hitabe”ye musallatlar. Yarın?.. 12 Haziran’da hele bir kazansınlar, anayasayı bir değiştirsinler, görün başımıza gelecekleri!

Kendini yitirmiş “intihar bombacıları” gibi gazetelerde, televizyonlarda, Genel Ağ’da cirit atıyorlar. Uyanın!

Yetmedi, bu sahte kimlikli diyor ki:
“Hiç kimsenin” Atatürk’ün açtığı yolda, gösterdiği hedefte yürümek “ gibi bir mecburiyeti yok.”(....) “Özgür bir ülkede isteyen kendini ‘Türk varlığına’, isteyen İslam’a veya bir başka dine, yahut da ‘dünya barışı’ gibi hümanist ideallere “armağan” edebilir.” (....)

“Biz, ‘Cumhuriyet rejimi’ tarafından hafızası silinmiş bir toplumuz.”


Kürtçü BDP’nin adayı ile aynı ağız! Başka bir BDP’li de İstiklâl Marşı’ndan rahatsız!

Daha ne demelerini bekliyordunuz? AKP’nin besleyip büyüttüğü bu beyinleri sandığa gömmedikçe bu memleketin sonu karanlık!

Gömün de demokrasi neymiş görsün, demokrasi hırsızları!

Mustafa ÖNDER
16.04.11 / YENİÇAĞ


Bir zamanlar gelir, beni unutmak veya unutturmak isteyen gayretler belirebilir. Fikirlerini inkar edenler ve beni yerenler çıkabilir. Hatta bunlar, benim yakın bildiğim ve inandıklarım arasından bile olabilir. Fakat, ektiğimiz tohumlar o kadar özlü ve kuvvetlidirler ki bu fikirler, Hint'ten, Mısır'dan döner dolaşır gene gelir, verimli neticeleri kalpleri doldurur.

Resim

Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, “Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır” demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.

Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, “Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, “demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek”

Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, “ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.”

İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!



Resim

İzmir’in işgali...

MEMLEKET ZATEN YANMIŞTIR YANACAKSA BARİ ŞANLI OLARAK YANSIN
KAN DÖKEREK ÖLMEK İSTERİZ!


...18 Mayıs 1919 Pazar günü, İstanbul Üniversitesi (Dar-ül Fünun)’nde yaklaşık dört bin öğrenci ve öğretim üyesi, biraraya gelir. Saat 11.15’te Tıp Fakültesi Meclisi Müderrisi Reisi Akil Muhtar Bey toplantının başladığını, söyler.

Doktor Besim Ömer Paşa, özetle şunları söyler: “Felaket o kadar derindir ki, mütehassis olmayan ne bir Osmanlı, ne bir müslüman vardır. Ve Darülfünun bu milletin ruhu, dimağıdır. Hissiyatımızın ulviyeti, şiddeti, zamanında makul teşebbüser lazımdır.”

Fakültelerin öğretim üyeleri, toplantıda, her fakülte namına bir öğretim görevlisinin söz söylemesini ve oluşturulacak bir heyetle gerekli tepkinin gösterilmesini kararlaştırır. Toplantıda bazı öğretim üyeleri ve öğrenciler, düşüncelerini dile getirir. Hukuk Fakültesi Meclisi Müderisleri adına Muhittin Adil Bey, şunları söyler: “Şerefli tarihimiz, yedi asırlık uzun bir zaman içinde çok şevketli, çok felaketli zaman geçirdik. Fakat bugünkü kadar elim, hazin hiçbir lahza yaşamadık. Felaket zamanları, insanları tesanüde, vahdete sevkeder ve bizim itidal ve basiretimiz, azmimiz mukadderatımızı tesbit edecektir. Bu zamanda bütün teşkilatı milliyeden istifade etmek lazımdır. Bu teşkilatın başında Darülfünun’u görüyoruz. Memleketin dimağı, mütefekkiri Darülfünun’dur. Darülfünun’u olan bir memleket ki bağımsızdır ve bağımsız olmayan bir memlekette Darülfünun yoktur.”

Tıp Fakültesi adına konuşan Akil Muhtar Bey, şunları söyler: “Benim en vehim gördüğüm nokta, bütün ümidi istikbalimizi bağladığımız ilkelerin karanlık içinde kalmasıdır.” Yusuf Rıza Bey de, “Kanımızı son damlasına kadar akıtacağız, canımızı feda edeceğiz, gibi sözler çok söylendi. Şimdi iş görmekten başka çare yoktur. Bizim maddi kuvvetimiz yoksa, manevi kuvvetimiz vardır.”

Fen Fakültesi adına konuşan Gıyaseddin adlı genç, “Asıl mücadele bundan sonra başlıyor” der. Tıp Fakültesi’nden Sırrı adlı öğrenci şunları haykırır, “Eğer hakkımızı teslim etmezlerse buradan bağırıyorum ki, dünya barış yüzü görmeyecektir.” Hukuk Fakültesi temsilcisi öğrenci, “Bütün varlığımızla isyan ediyoruz. Gereken maddi ve manevi teşkilatı yaptır” der.

Bu toplantıda bütün gençler adına söz alan Servet Bey, gençliğin önerilerini şöyle bildirmiştir: “Türk gençliği:

1- İşgali protesto etmek,

2- Vazifesinin kutsiyetini bilerek amil olacak bir kuvvet, bir talebe heyeti teşkil etmek,

3- Müderris ve muallimleri bu işte önde görmek,

4- Milletin vicdanı için hakiki seferberlik ilan ederek hudutta, içeri girmişse orada mücadele etmek,

5- Mektepleri tatil etmek.”

Gençliğin önerileri böylece toplantıda okunduktan sonra Tıp Fakültesi’nin bir teklifi bildirilir. Teklif şöyledir: “Kan dökerek kahramanlıkla ölmeği tercih ediyoruz. Gösteri düzenlenmesini istiyoruz. Umum Darülfünunlulara, alemi insaniyete hitap edilmesini istiyoruz.” Toplantıya katılan bayanlar, yaptıkları konuşmada şu açıklamayı yapar: “Biz de sizin kadar, belki daha ziyade acılıyız. Girişimlerinize en kavi bir imanla iştirak ediyor ve şu hakikati işitmenizi istiyoruz: Kim demiş bir kadın küçük şeydir. Bir kadın belki en büyük şeydir.”

Toplantıya katılanlar, gösteriler yaparak işgale karşı durulacağının bütün dünyaya duyurulmasına karar verilir. Gösterileri, Darülfünunlu öğrenciler düzenleyecektir. Türk Ocağı ve bütün öğrenci kuruluşları, 19 Mayıs 1919 Pazartesi günü, Fatih Belediye binası önünde 80 bin kişinin katıldığı bir gösteri yapar. İstanbul’da dükkanlar, beş gün süre ile kepenklerini kapar. Gösteride yapılan konuşmalarda, Profesör Hüseyin Ragıp, “Hiçbir milletin bize efendi olmasına tahammül edemeyiz” der. Halide Edip, “Gece en karanlık ve ebedi göründüğü zaman gün ışığı en yakındır. Her gecenin bir sabahı vardır”, der. Profesör Selahattin Bey ise şunları söyler, “Bu asır milliyet asrıdır. Milliyet uyanıyor.”
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Mustafa AKYOL: "Gençliğe Hitabe" de Kaldırılmalı

İletigönderen kaanka68 » Pzr Nis 17, 2011 12:46

Taha Akyol’un oğlu da “demokrasi ishali” olmuş, geçmiş olsun…

“Kırk yıllık katran kaynatmakla olmaz şeker, cinsine yandığım cinsine çeker”
Kullanıcı küçük betizi
kaanka68
Üye
Üye
 
İletiler: 90
Kayıt: Sal Eki 20, 2009 11:24

Re: Mustafa AKYOL: "Gençliğe Hitabe" de Kaldırılmalı

İletigönderen Oğuz Kağan » Sal Nis 19, 2011 14:24

Katranı kaynatsan olur mu şeker, cinsine tükürdüğüm cinsine çeker. Babasından ne hayır gördük ki oğlundan hayır görelim.
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!


Şu dizine dön: Genel - Güncel Konular

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x