Gazze

Gazze

İletigönderen kgursu » Pzt Oca 05, 2009 17:42

Gazze’yi yazamamak

Ahmet Hakan
ahmethakan@hurriyet.com.tr


DOSTUM...

Mesajında diyorsun ki: "İki satır olsun söz etseydin Gazze’den..."

Haklısın dostum, haklısın...

Yazmadım... Daha doğrusu yazamadım...

Ama bak, neden yazamadım?

* * *

Aylardır elektriksiz, susuz, gıdasız, ilaçsız bırakılmış bir şehrin üzerine füzeler yağdırılırken...

Ne yazılabilir ki?

Aylardır açık hava hapishanesine dönüştürülmüş bir şehrin üzerine dünyanın en gelişmiş tanklarıyla gidilirken...

İki satır çiziktirmeyle vicdan mı rahatlatılır?

Hastaneler vurulurken...

"Önce kim başlattı?" tartışması mı yapılır?

Çocuklar öldürülürken...

"İyi ama Hamas da İsrail’i kışkırttı" diye gayet soğukkanlı, gayet beyaz yakalı analizler mi patlatılır?

Gece vakti oturmuş, ölüm kusan makinelerin kıstırılmış bir şehrin dehlizlerine girmesini heyecanlı bir aksiyon filmi seyreder gibi seyrettikten sonra...

"Ah Gazze" falan diyerek çocuk ölümlerinden duygusal atraksiyonlar mı çıkarılır?

Dünyanın en gelişmiş tanklarıyla, dünyanın en sefil şehrine girilirken...

"Bu Araplar da adam olmaz birader" diyerek rahatlamak mümkün müdür?

Gazze’den imdat çığlıkları yükselirken...

Oturup akıllı uslu Ortadoğu analizleri mi attırılır?

Gazze’de bütün insanlığın cenaze töreni düzenlenirken...

"İsrail’in de kendini savunma hakkı vardır" falan diyenlere yanıtlar mı hazırlanır?

Malzemesizlikten kırılan doktorların, yaralıların başında çaresizlik içinde kıvrandıkları o hastane, İsrail füzesiyle yerle bir edilirken...

Yazsan ne olur, yazmasan ne olur?

Dünya televizyonları mikrofonlarını mazluma değil, zalime uzatmışken...

"Nerede Birleşmiş Milletler?" diye bağırmanın ya da merhamet dilenmenin ne anlamı var ki?

İsrail Ordu Sözcüsü, yüzüne yerleştirdiği o mağrur ifadeyle, "Tanklar neden yürüyor Gazze’ye?" meselesine açıklık getirmeye çalışırken...

İsyan türküsü çığırmanın ne faydası olur ki?

Kurtulmuş’a kutlama


SAADET Partisi’nin dün İstanbul Çağlayan’da düzenlediği "Filistin’le Dayanışma" mitingi, son yılların en büyük mitingi idi...

Saadet Partisi’nin çiçeği burnunda Genel Başkanı Numan Kurtulmuş, mitingde yaptığı konuşmayla çok mühim iki iş yaptı:

BİR: Kalabalığın hükümeti protesto etmesine, "Biz buraya Filistin halkıyla bütünleşmek için toplandık... Hükümet protestosunun sırası değil" diyerek izin vermedi...

İKİ: Filistinlilerin evlerini yıkmak isteyen İsrail buldozerlerinin önüne geçerek can veren ABD’li kadın barış eylemcisi Rachel Corrie’nin fotoğrafını kürsüden gösterdi ve kalabalığa "Bu iş Müslümanlık meselesi değil, insanlık meselesidir" mesajını verdi...

Lider dediğin, kendisine bağlı topluluğun yanlış algılarını düzelten adamdır...

Bu nedenle Numan Kurtulmuş’u kutluyorum...


Resim
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

İsrail militarizmi

İletigönderen kgursu » Pzt Oca 05, 2009 17:46

İsrail militarizmi

t.akyol@milliyet.com.tr


GECE TV’lerde İsrail’in Gazze’yi işgalini izliyorum. CNN’de, BBC’de, France 24’te canlı yayına çıkan İsrail üniformalı, sarışın bir kadın, bozulmuş plak gibi hep aynı şeyleri söylüyor:
- İsrail Batı Şeria’dan ve Gazze’den çekilmiş, Filistin devletinin kurulmasına imkân vermişti. Ama bunu yapmadılar, Hamas, İsrailli sivillere füze atıyor. Biz de şimdi kendimizi savunuyoruz.
Bu sözleri söyleyen sarışın, İsrail savaş makinesinin resmi sözcüsü Avital Leibowitz...
Sinirlendiğimi söylemeliyim, çünkü yabancı TV’lerdeki sunuculardan biri bile Bayan Leibowitz’e asıl sorulması gereken soruyu sormuyor:
- Gazze ve Batı Şeria’dan çekildik diyorsunuz, neden BM kararlarına uygun olarak 1968 sınırlarına çekilmediniz? İşgaliniz altındaki topraklara İsrailli nüfus da yerleştiriyorsunuz. Filistinlilerdeki İsrail öfkesinin kaynağı bu olamaz mı?!
Filistin meselesinde temel sorun budur! Hamas, İsrail militarizminin bir şiddet türevidir.

Sürekli işgal
İsrail’in hukuki ve siyasi varlığı Kasım 1947’deki BM kararına dayanır. Savaş sırasındaki korkunç Nazi zulmüne de tepki olarak, BM, Filistin topraklarının yüzde 55’ini Yahudilere, yüzde 45’ini Araplara vermişti. Fakat İsrail bağımsızlığını ilan ederken, Filistin’in yüzde 23’ünü daha işgal ederek yüzölçümünü yüzde 78’e çıkarmıştır!
800 bine yakın Filistinliyi askeri güçle kovmuş, yerine İsrailli nüfus yerleştirmiştir.
Bunları Filistinliler sineye çekebilir miydi?!
1967 savaşında ise İsrail hemen bütün Filistin’i işgal etmiştir!
En önemlisi, Kudüs’ü bütünüyle zaptetmiştir!
Bayan Leibowitz’in “Çekildik” dediği Gazze ve Batı Şeria’nın en verimli ve stratejik yerlerine İsrailli nüfus yerleştirilmiştir.
Bunları Filistinliler içine sindirebilir miydi?!
Amerikan destekli ve yüksek teknolojili İsrail savaş makinesinin uluslararası hukuka aykırı gasp ve saldırıları, Filistin militanlığının temel kaynağıdır.
Önceleri milliyetçi, ardından Marksist, son zamanlarda Hamas’la ortaya çıkan İslamcı militarizmin temelinde İsrail’in bu korkunç haksızlığına duyulan tepki ve öfke vardır.
İsrail, BM kararlarına uyarak 1967 sınırlarına çekilmedikçe kanın durması çok zor.

Bölgedeki bölünme
Hamas birkaç füze attı, İsrailli sivilleri korkuttu diye bir haftadır Gazze’ye bomba yağdıran ve şimdi karadan işgal eden İsrail, Filistinlilerin de 1968 sınırları içinde korkusuz yaşama hakkı olduğunu kabul etmedikçe, ne kendisi korkudan kurtulacak ne barış mümkün olacak, maalesef.
İsrail, bölgedeki bölünmeden yararlanıyor: Bir yanda İran, Suriye, Hizbullah ve Hamas’tan oluşan radikal blok... Öbür tarafta, Batı Şeria’da yerleşik Filistin yönetimi ile Ürdün, Mısır, Arabistan rejimleri...
İsrail bu bölünmeyi ve özellikle de ‘radikal blok’un dünyadaki yalnızlığını kullanıyor; işte dünyadan büyük bir tepki görmeden ölüm saçıyor.
Ama her yerde, halklar İsrail militarizmine öfkeli...
İsrail’in savaş makinesi gaddarca kan dökmekle kalmıyor, yarattığı öfkeyle radikalizmi besleyerek barışı ve bütün dünyada güvenliği tehdit ediyor.
“İntihar saldırıları” bile İsrail militarizminin on yıllar boyu yarattığı öfkenin acı ürünleridir. İntihar terörizmi elbette kınanmalı ama onu besleyen İsrail militarizmi de kınanmalıdır.


Resim
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

Kara operasyonunun amacı ve sonucu

İletigönderen kgursu » Pzt Oca 05, 2009 17:48

Kara operasyonunun amacı ve sonucu

ftinc@hurriyet.com.tr


SAVUNMA Bakanı Ehud Barak, kara operasyonu başlattıklarını açıklarken amacının, "Füzelerin fırlatıldığı bölgelerin kontrolü" olduğunu söyledi. Hem de defalarca.

Gerçekten böyle bölgeler var mı? Evet vardı. Ama son dönemde Hamas’ın, Gazze’nin her yerinden füze fırlatacak düzeyde sistemini genişlettiği sır değil.

Zaten İsrail Savunma Bakanlığından yapılan açıklamalarda da, cami, üniversite, okul gibi yerlerin bombalanması, çocukların bile hedef olduğu saldırıların gerekçeleri gösterirken şöyle deniyor: "Buralarda hava topları, silah depoları bulunuyor onları yok etmek için hedef alıyoruz."

Bu harekatın nerede duracağını belirlemek mümkün değil.

İsrail bu harekatın Hamas yönetimini ortadan kaldırmaya yönelik olduğunu söylemedi ama bütün işaretler onu gösteriyor.

İsrail, Hamas’ı hedef alıyor.

Hamas, seçimlerle işbaşına geldi. Muhammed Abbas’ın bütün uyarılarına rağmen, El Fetih’in bütün çabalarına rağmen ABD ısrarla seçimlerin yapılmasını istedi.

Hamas seçilince de onu gayrı meşru yönetim ilan etti.

Hamas, ABD ve İsrail’e göre bir terör örgütü. Muhatap alınmıyor.

O da yönetime geldikten sonra bu yaklaşımı haklı çıkarttı.

Bugün Gazze’de yaşayan Filistinlilerin insanlık dramında Hamas’ın payı büyük. Şimdi bunları konuşmak erken ama bu da bir gerçek. Bugünkü durumdan Hamas da sorumludur.

Hamas’ın uzlaşmaz politikaları Filistin halkının değil İran, Suriye gibi yabancı ülkelerin çıkarlarına göre şekilleniyor.

İsrail, sadece belli bölgeleri kontrol altına alacağını söyleyerek harekatı başlatmış olsa da hava ve denizde devam eden ve kara harekatıyla yeni bir aşamaya giren bu saldırının amacı Gazze’yi Hamas’ın elinden almaktır.

İster kısmen ister tümden ne olursa olsun bu operasyon Hamas’ın daha fazla meşrulaştırılması ile sonuçlanacak.

***

GAZZE işgal edilse de edilmese de Hamas’ın bölgesel oyunculardan biri olduğu gerçeği daha fazla kabul görecek.

Hamas daha fazla muhatap alınacak.

Irak’ta da öyle olmadı mı? Saddam ve Baas gayri meşru ilan edildi. Ya sonunda? İstikrarın sağlanması için Baasçılara ihtiyaç olduğu anlaşıldı. Seçimlere katılmaları ve devlet kurumlarında görev almaları için özel çaba harcandı?

Savaş, reddedileni meşrulaştırır sonuçta.

Gazze’nin kısmen işgal edilmesi durumunda da böyle olacak. Bu yıkımdan sonra bölgeyi yeniden ayağa kaldırmak için gereken yardımları kim yönetecek? Kim ekonomik ambargolardan inlerken maddi yardımların başına geçecek? Hamas değil mi? .

Tam bir işgal harekatının, Mahmud Abbas’ı hiçbir şey olmamış gibi geri döndüreceğini sanmak ise hayalcilik. Abbas, İsrail tanklarının açtığı yoldan geri döner mi?

Dönse bile ayakta kalabilir mi?

Bütün bunlar eğer barış için yapılıyorsa, bu düzenleme barışı kolaylaştırır mı?

Kitle desteği zayıflamış bir liderle barış mümkün değil.

***

BU operasyon İsrail açısından da beklenen yararı sağlayamayacak. Önümüzdeki ay yapılacak seçimler öncesi iç siyasi kaygılarla tetiklenen bu savaş İsrail’de hiçbir partinin siyasi hesaplarına de hizmet etmeyecek.

Öyle bir felakete yol açıyor ki, bunun altından kalkmak sadece Filistinliler değil, İsrail siyaseti için de kolay olmayacak.

Barış yine yeni bir bahara kalacak.


Resim
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

Kafesteki kuşu vurmak...

İletigönderen kgursu » Prş Oca 08, 2009 3:00

Kafesteki kuşu vurmak...

bcoskun@hurriyet.com.tr


EVET...

Kafesteki kuşu vurdular...

İki yanı kapalı, bir yanı deniz, öbür yandan yaklaşan ölüm... Ve kucağında bebeği ile sağa-sola kaçıp çırpınan Gazzeli annenin, biraz sonra bulunan cesedi...

Hemen yanında ağlayan bebek...

(.........)

Tüm insanlığın, televizyonların başına oturup umursamazlık içinde seyrettiği anda... İnsanlığın gözü önünde... Dahası; o "insanlık" denilen şeyin en az yarısının onayı ile oldu bu.

Kafesteki kuşu vurdular...

Ve ben saygımı yitirdim insanlığa.

"İnsan" denilen yaratığın dilindeki o "sevgi", "barış", "kardeşlik", "insani duygular", "insanlık" gibi sözcüklerin ne kadar yapmacık ve yalan olduğunu artık daha iyi biliyorum.

*

Ve kızgınım insanlığa...

Eğer "insanlık" denilen şeyin birazı olsaydı insanlıkta... O bebeğe atılacak şey belki bir çikolataydı...

Biraz mama...

Bir oyuncak...

Ama annesini öldürmek gibi bir kötü hediye, İsrailli askerlerin değil, aslında insanlığın ona verdiği şeydi.

BM, AB, devletler hukuku, evrensel ahlak değerleri önünde... Bir yanında gelişmemiş kendi kavmi, öte yanında güçlü ahlaksızlık... Ve ekranların başında seyirci insanlık...

*

İnsanlık...

Bence kâinatın yüz karası...

Tüm suçları "hukuk", "hak", "barış", hatta "din" adına işleyen bir yalancı sahtekâr...

Kendi ırkını yiyen bir canavar...

Ve kendi çocuklarını vuran bir ahlaksız...

Tanrı’nın yarattığı en güçlü ve en akıllı, ama tehlikeli, en korkunç, en zalim, en acımasız mahluk...

*

O bebeği düşündükçe bunlar geliyor aklıma.

İnsanlığın ona biten mamasından atması gerekiyordu, bir çikolata, bir oyuncak belki...

Ama orada olanları anlatan en iyi cümleydi bu:

Kafesteki kuşu vurmak...


Resim
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

Tavşana kaç tazıya tut...

İletigönderen kgursu » Prş Oca 08, 2009 3:05

Tavşana kaç tazıya tut...

yozdil@hurriyet.com.tr


Bir yandan "gece görüş imkânlarıyla vuruyor vicdansızlar" diyeceksin, öbür yandan "Heron versen de geceleri görsem" diye yalvaracaksın vicdansızlara!

*

Ben vicdansızın yerinde olsam...

Vermem.

*

Bir yandan, yılbaşına 24 saat kala Gazze’ye roket attıkları için, matem ayaklarına yatıp, fırsattan istifade yılbaşı kutlamalarını iptal edeceksin, açık açık... Öbür yandan, Gazze’ye roket atmalarına 24 saat kala, 167 milyon dolarlık roket alım anlaşması yapacaksın, gizli gizli...

*

Bak sen şu vicdansıza!

*

Toplamışlar ahaliyi meydana "tekbiiiirrr" diye bağırtıyorlar...

Erbakan da çıkmış ekrana, boynunda Arafat’ın kefiyesi, "sizi gidi siyonistler miyonistler" diye sallayıp duruyor...

1996’daki Türkiye-İsrail Silah Modernizasyonu Anlaşması’nın altında kimin imzası var bu arada?

*

Çakma Arafat’ın!

*

Çakma George Clooney’nin imzası?

Onun da var.

*

Bakın, taaa 1969...

Golda Meir şöyle demişti:

"Biz hayatta kalmak istiyoruz.

Komşularımız ölmemizi istiyor.

Bu durumda uzlaşmak zor."


*

2009...

Oradaki durumun izahı hâlâ bu.

*

Peki, buradaki durumun izahı ne?


Resim
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

Diplomat...

İletigönderen kgursu » Prş Oca 08, 2009 3:09

Diplomat...

bcoskun@hurriyet.com.tr


ÇANKAYA’da toplanıp ve uzun uzun düşünüp Gazze vahşetini "diplomasi" ile çözmeye karar verdiler.

"Diplomat" kim?..

Eeee Başbakan...

İsrail’in çevresinde dört tur attıktan sonra Antalya’da açıkladı diplomat:

"Zulm ile abat olunmaz... Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste... Er veya geç hak egemen olur... Öfke ile kalkan zararla oturur..."

Ben hiç böyle "diplomat" dili duymamıştım.

*

"Diplomat" esas itibariyle "Dip..." hecesi ile başlar.

Bu Tayyip Erdoğan’ın Gazze meselesinde yürüttüğü diplomasiye çok uygun bir noktadır.

Sen kalk Filistin ile İsrail arasında arabuluculuğa soyun ve tam "Ortadoğu’da etkili bir rol üstlenmiş bulunuyoruz, inşallah neticeye varacağız" dediğin gün, İsrail Gazze’nin gırtlağına çöksün...

Gazze ortadan kalktı nerdeyse.

Bu; diplomasinin "Dip..." noktası...

*

İkinci hece "lo"dur...

İnsanları kandırmak için, İsrail’e horozlananlarla, İsrail ile 2.5 milyar dolarlık silah ticareti yapanlar aynı.

Daha yeni yeni İsrail’e verilmiş 167 milyon dolarlık bir ihale var.

Koyun üzerine; tank-savaş uçağı projelerini...

Koyun; Büyük Ortadoğu Projesi’ndeki (BOP) dayanışmayı...

Ya da; ABD-Türkiye-İsrail strateji ortaklığını bilmeyen var mı?..

İşte halk arasındaki "lo" noktası:

"Herkese lo lo, bize de mi lo lo..."

*

Son hece "mat"...

Türkiye’yi laik-çağdaş yolundan saptırıp, o avuç içi kadar İsrail karşısında ezilip-büzülen Araplara benzetmek isteyenlerin pozisyonu...

Gerçek, bir kez daha mat ediyor ahmaklığı...

Çağa direnenlerin, ortaçağa takılıp kalanların, haklı olsalar dahi hiçbir zaman kazanamayacakları bir kez daha kanıtlanıyor...

İyi bakın...

Sinen-pısan Arapların tersine, bu horozlanmalarını dahi, Mustafa Kemal’in yaralı-bereli laik cumhuriyetine borçlu olduklarının farkında mısınız?..

(.........)

Ne bileyim ben...

"Diplomat" böyle bir şey işte...


Resim
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

Üç yazı birden

İletigönderen kgursu » Prş Oca 08, 2009 3:34

İsrail nasıl kuruldu?


Filistin'de sorunlar, Birinci Dünya Savaşı'nda, Osmanlı Devleti'nin yenilmesinden sonra başladı. Bir terör örgütü olarak Hamas'ı suçlamadan önce, böyle bir direniş hareketinin niçin doğduğunun sebeplerini araştırmak gerekmez mi?
İngiliz Dışişleri Bakanı Arthur Balfour, 2 Kasım 1917'de, siyonist lider Lord Rothschild'e, daha sonra, Balfour deklarasyonu diye adlandıracak bir mektup gönderdi. Bu mektupta, Filistin'de, Yahudiler için bir ulusal vatanın kurulmasına İngilizlerin destek olacağı açıklanıyordu. O tarihte, 700 bin olan Filistin nüfusunun 574 bini Müslüman, 74 bini Hıristiyan ve 56 bini Yahudi'ydi.
1917'de fiilen başlayan İngiliz yönetimi, 25 Nisan 1920'de San Remo Konferansı ile perçinlendi ve İngiliz mandası, resmi hüviyet kazandı. Bu noktada, Birinci Dünya Savaşı döneminde, Arap nüfusun, İngiltere'nin verdiği bağımsızlık vaadine kanıp, müttefikler safına geçtiğini de hatırlatmak isterim.
İngiliz mandası altındaki Filistin'de, Yahudi nüfus, göçlerle her geçen gün hızlı bir şekilde arttı.
İkinci Dünya Savaşı, İsrail devletinin kurulmasının önünü açtı. Almanya'da, Hitler'in yürüttüğü soykırım, dünya kamuoyunun Yahudilere karşı sempati duymasını sağlayarak, İsrail devletinin meşruiyet elde etmesini kolaylaştırdı.
İngiliz manda rejiminin sona ermesinin hemen ardından, 14 Mayıs 1948'de, İsrail devleti kuruldu. Araplar, çeşitli dönemlerde bu devlete karşı savaştı ama, Batılı güçlerin ve ABD'nin desteklediği İsrail, her seferinde daha fazla toprak elde etti. Buna mukabil, yüz binlerce Müslüman Filistinli, evlerinden, yurtlarından oldular; komşu ülkelere sığındılar.

Hamas mı sorumlu?

Hamas, başta, FKÖ'nün ilk dönemi gibi, İsrail devletinin ortadan kalkmasını savunuyordu. Ama daha sonra, örgütün siyasallaşması yönünde adımlar atıldı. Mart 2005'te İsrail'e karşı geçici ateşkes ilânı da, Hamas'ın, bu devletin varlığını tanıdığının bir işaretiydi. 2005'te mahalli seçimlere, 2006'da da genel seçimlere katıldı. 25 Ocak 2006 seçimlerinde % 60 oyla birinci geldi. Lâkin, halkın iradesinin El Fetih yerine Hamas'ı iktidara getirmesinden memnun olmayan İsrail, çeşitli ambargolarla, yeni hükûmetin elini kolunu bağlamaya çalıştı.
Hamas ile İsrail arasındaki son ateşkes anlaşması, 6 ay için, 19 Haziran 2008 'de yürürlüğe girdi.
Deniliyor ki, Hamas, 19 Aralık'ta süresi dolan ateşkesi uzatmayıp, İsrail'e roketli saldırı düzenledi. Halbuki, İsrail, ateşkes süresince, Gazze etrafındaki ambargoyu hafifletecek, Filistin halkının tıbbi malzeme ve gıda gibi dış ülkelerden yardım temin etmesini kolaylaştıracaktı; bunu yapmadı; yardım konvoylarını engelledi. Yani Hamas'ın roketli saldırısı, bugünkü felâketin müsebbibi değil, İsrail'in, Gazze'yi açık hapishaneye çevirmesinin bir sonucu.
Bir başka örnekle izah edelim: 2006 yılının 9 Haziran'ında, İsrail askerleri, Gazze'de bir plajı tarayıp, 4'ü çocuk 8 piknikçiyi ve 13 Haziran'da da roket atıp 2'si çocuk 11 kişiyi öldürmüştü. Bunun üzerine 25 Haziran'da, Hamas, Gilad Şalit isimli İsrail askerini kaçırdı. İsrail, 8 bakanı, Meclis Başkanı ile Meclis Genel Sekreteri'ni ve 45 milletvekilini tutuklayarak misilleme yaptı.
Batı basını, Gazze plajında katledilen piknikçileri unutup, sorunun Gilad Şalit'in kaçırılmasıyla doğduğu izlenimini yarattı. Bakanların, Meclis Başkanı'nın ve milletvekillerinin tutuklanarak, Hamas hükûmeti ile Filistin meclisinin itibarsızlaştırılması eyleminde parmaklar Hamas'ı sorumlu olarak gösterdi.
Bu çifte standarda ve haber kirliliğine kanmamak için, herkesin gözü, kulağı, vicdanı açık olmalı.

Direniş hareketi doğuyor

Arap devletleri, en büyük hezimeti, 1967'de cereyan eden 6 gün savaşından sonra yaşadı. Bu savaşta, İsrail, Filistin topraklarının geriye kalan % 22'sini (Batı Şeria ve Gazze) Mısır topraklarının % 26'sını (Sina yarımadası), Suriye topraklarının % 1'ini (Golan tepeleri) işgal etti. Böylece, kontrolündeki toprağı, 3 kattan daha fazla büyütmüş oldu. Mescidi Aksa da dahil olmak üzere, Kudüs'ün tamamı İsrail'in eline geçti. 400 binden fazla mültecinin Filistin'in doğu yakasına geçmesiyle, Ürdün, en büyük mülteci kamplarını barındıran ülke haline geldi. İşte bu noktada, Filistinliler silâhlı mücadelenin gereği üzerinde durmaya başladılar. Yaser Arafat yönetimindeki Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ), Batı'ya göre bir terör örgütüydü ama, bir başka açıdan bakınca, FKÖ, topraklarını İsrail devletinin işgalinden kurtarmaya çalışıyordu. Zaman içinde, silâhlı mücadele, yerini uzlaşmaya bıraktı. 1993 yılında gerçekleşen Oslo Antlaşması ile Batı Şeria ve Gazze şeridinde Filistinlilere sınırlı da olsa özerklik verildi. Fakat, Filistinlilerin çilesi sona ermedi. İşte Hamas, Filistin halkının sürekli haksızlığa uğradığı bu adaletsiz zeminde güç kazandı.


Resim
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

Emine Hanım’ın girişimi Türkiye’ye zarar verdi!

İletigönderen kgursu » Sal Oca 13, 2009 4:41

Emine Hanım’ın girişimi Türkiye’ye zarar verdi!

mtezkan@gazetevatan.com


Çok iyi niyetli bir girişim olduğundan kuşkum yok.. Ama sonunda ortaya çıkan fotoğraf iç açıcı olmadı..

Türkiye’yi ikinci ligde gösterdi..

Zarar verdi!

Niye mi?

O kareye bakın...

Türkiye’nin yanında Katar, Ürdün, Libya, Suriye, Lübnan, Pakistan..

Başka ülke yok!

*

Meseleyi anlatayım..

Başbakan’ın eşi Emine Erdoğan Gazze’de çocukların öldürüldüğüne dikkat çekmek için ‘first layd’ler toplantısı düzenlemeye karar verdi..

Güzel..

Akıllı..

İyi niyetli bir girişimdi..

Ama..

Emine Hanım’ın davetine pek kulak asan olmadı.. Batı, hatta Başbakan’ın yakın arkadaşım, aile dostum dediği isimler bile sırtlarını döndü..

Kim mi bunlar?

Mesela İtalya Başbakanı Berlusconi..

Yunanistan Başbakanı Karamanlis..

İkisi de Erdoğanlar’ın düğünü için koşa koşa İstanbul’a gelmişti.. Nikâh şahidi bile olmuşlardı..

Şimdi?

Eşleri ortada yok..

Peki İspanya Başbakanı Zapatero’un eşi Sonsoles Espinosa’ya ne demeli!.. ‘Medeniyetler İttifakı’nda Erdoğan ile eş başkanlık yapan kişinin eşi..

O da yok!

Arnavutluk ‘first lady’si bile son anda vazgeçti..

Yani batı ülkeleri Emine Hanım’ın çağrısını tınmadı bile.. Koskoca Türkiye’yi dikkate alan olmadı..

*

Biz ne yaptık?

Bazı Orta Doğu ülkelerinin ‘first lady’leri ile işi idare ettik..

Şimdi birileri şunu söyleyebilir..

Onlar duyarsızsa biz ne yapalım.. Biz de sessiz mi kalalım..

Hayır, hayır bunu söylemiyorum..

Türkiye’nin yeri o fotoğraf değil diyorum.. Biz Ürdün gibi, Suriye gibi boynu bükük Orta Doğu ülkesi değiliz diyorum..

Emine Hanım’ın hatırı için olmayız da..

Şu gerçeği de görelim..

Bu ülkelerin Filistin konusunda esamesi okunmuyor.. Hiçbir ülke dönüp de Suriye ne diyor, Libya ne yapacak, Katar ne der diye merak etmiyor..

Bu ülkeler devre dışı..

Biz ise, devre dışı olan ne kadar ülke varsa toplayıp fotoğraf çektirdik..

Yanlış olan bu..

(Hangi diplomata sorarsanız sorun; o fotoğraf iyi olmadı diyecektir.)

*

Aslında sürmanşetlerden falan veriliyor ya; tam bir diplomatik skandal..

Gazze’de ateşkes için etkin rol oynayan, öne çıkan, Batı’nın muhatap aldığı Mısır da yüz vermedi..

Mubarek eşini göndermedi..

*

Emine Hanım’ın bu girişiminin dünyada yankısı olur mu?

Hayır..

Biz, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Dönem Başkanı ve Filistin-İsrail çatışmasında arabuluculuk rolü üstlenen, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin eşi Carla Bruni de gelecek diye beklerken..

Türkiye Cumhuriyeti ‘first lady’si bile ilgi göstermedi..

Bırakın katılmayı, mesaj bile yollamadı..

*

Karıştırma..

O mesele başka..

Nasıl yani!


[img]http://haber.gazetevatan.com/images/vatanLogo_yeni.jpg[/img]
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

Ermeniler de böyle yapmıştı

İletigönderen kgursu » Sal Oca 13, 2009 5:47

Ermeniler de böyle yapmıştı

sirriyuksel.cebeci@tercuman.com.tr


İSRAİL, Adolf Hitler'in yaptığı Yahudi soykırımının intikamını Filistinliler'den alıyor. Çünkü gücü ancak onlara yetiyor.
Hitler'in Nazileri, İkinci Dünya Savaşı'nda Yahudileri temerküz kamplarında, gaz odalarında, insan fırınlarında (krematoryum) topluca öldürdüler, soykırım yaptılar.
Ermeniler benzer soykırımı Birinci Dünya Savaşı'nda Türkler'e uyguladılar. Çocuk, kadın, yaşlı Türkler ahırlara dolduruluyor, topluca yakılıyordu. Savaş süresince yaklaşık 530 bin Türk akıl almaz vahşetle öldürüldü.
Aynı inanılmaz vahşet ve soykırım bugün Gazze'de sergileniyor.
İsrail askerleri, Gazze'nin merkezindeki Zeytun Mahallesi'nde 110 Filistinliyi sığınmaları için bir eve doldurarak kapıları kilitlemiş, ertesi gün de evi topa tutarak evi topa tutarak 30 kişinin ölümüne yol açmışlar.
Ha 94 yıl önce Kahramanmaraş/Zeytun'da Ermeni vahşeti, ha 94 yıl sonra Gazze/Zeytun'da Yahudi vahşeti!..
Vahşet aynı mahşet, mekan isimleri bile aynı. Ermeniler, Birinci Dünya Savaşı sırasında, bugün İsrail'in elindeki silahlara sahip olsalardı, Doğu Anadolu'da canlı tek Türk bırakmazlardı. Aidiyeti belirsiz kimi aydın bozuntuları şimdi kalkmış, o Ermeniler'den özür diliyorlar. Utanmasalar, soykırımı sanki Osmanlı yapıyormuş gibi, Filistinliler'den de özür dileyecekler!
Utanmayan insanlık
DÜNYAYA meydan okuyan Amerika'nın şımarık piçi İsrail, Gazze'de soykırım yapıyor.
Hergün onca çocuğu, kadını, yaşlıyı acımasızca öldürüyor.
İsrail yetkilisi, "bir insanlık felaketine izin vermeyeceğiz" diye alay ediyor.
Filistinli'nin cevabı ise, insanlığı utandıracak nitelikte:
"Evet, bizi insandan saymadıkları için bir insanlık krizi söz konusu değil İsrail açısından."
Gerçekten utanmıyor insanlık.
Kimsede kızaracak yüz kalmamış.
Araplar bile sadece timsah gözyaşı döküyor. Bir milletin göz göre göre yok edilmesi kimsenin umurunda değil.
Sahte gözyaşları
İSRAİL, BM Güvenlik Konseyi'nin Gazze'de "acil ve kalıcı ateşkes" sağlanması ve İsrail askerlerinin Gazze'den tamamen çekilmesi çağrısında bulunan kararına uymayacağını açıkladı. Aksine havadan Gazze'ye attığı bildirilerle operasyonun şiddetinin artacağını duyurdu. Dünyaya meydan okuyan İsrail, BM Güvenlik Konseyi'ni takar mı?
Tek hedefi var İsrail'in: Filistin halkının direniş iradesini kırmak ve Filistinliler'i Siyonizm'in kölesi haline getirmek...
Filistin Devleti'nin kurulmasına izin vermemesinin temelinde de bu hedef yatıyor.
Ablukanın; açlık, hastalık, yoksulluk, yoksunluğa mahküm etmenin; baskının; en acımasız şiddet uygulamalarının sebebi de bu...
Türkiye'ye gelince...
Düne kadar İsrail ve ABD ile içli-dışlı olan bir ülkenin Başbakanı'nın şimdi esip kükremesi ve sözde barış turları atması, İsrail'e bile inandırıcı gelmiyor.
Sahte gözyaşlarına gerek yok.


[img]http://www.tercuman.com.tr/v1/images/tercuman_02.gif[/img]
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

Neden Hamas?

İletigönderen kgursu » Sal Oca 13, 2009 5:52

Neden Hamas?

a.bulac@zaman.com.tr


İsrail'in son Gazze katliamıyla ilgili önemli yazılar kaleme alan Hayrettin Karaman Hoca, Yeni Şafak'taki dünkü yazısını şöyle bitiriyordu: "Hamas'ı ortadan kaldırmayı, İsrail'in istediği şartlarda küçük ve uzun vadede yok olmaya mahkûm bir 'sözde Filistin devleti'nin kurulmasını çözüm sayanlar muhatap bile alınmamalıdır."

Kişisel olarak ben de bazı yazarları artık ciddiye almamaya başladım. Çünkü "Hizbullah, İran, Hamas, İsrail.. hepsi teröre başvuruyor"; veya "İsrail katliam yapıyor, ama Hamas da tahrik etti" veya "Hamas, İran'ın bölgedeki enstrümanıdır" veya "İsrail'in yaptıklarına soykırım demeyin, Gazze'yi toplama kampı olarak tanımlamayın" diye yazanlar, ya -iyi niyetle de olsa- İsrail'in psikolojik savaş teknikleri doğrultusunda veya Filistin meselesinin özünden habersiz yazıyorlar veya adalet duygularını kaybetmiş bulunuyorlar.

27 Aralık'ta Hamas 6 ay süren ateşkesi bozmuş değildi. 19 Haziran 2008'de Mısır'ın arabulucuğuyla imzalanan ateşkese göre, İsrail 10 gün içinde kapıları açacak, Gazze üzerindeki ablukayı kaldıracaktı. İsrail buna uymadığı gibi 6 aylık süre içinde tam 132 saldırı düzenledi, 22 Filistinliyi öldürdü. Arada Gazze'den İsrail tarafına füze atıldı, ama atanlar Hamaslılar değildi, anlaşmaya taraf olmayan İslami Cihad grubundan kimselerdi. Hamas, bunları tutukladı. Hamas, Gazze'de hayat çekilemez noktaya geldiği halde, sırf uluslararası kamuoyu nezdinde anlaşmaya sadık kaldığını göstermek için sabretti. Fakat zaten İsrail saldırıya çoktandır hazırlanıyordu. Ordu sözcüsü Avi Benayahu "1,5 yıldır askerlerimiz Negev Çölü'nde saldırının tatbikatını yapıyordu." açıklamasını yaptı.

Raşid el Gannuşi, İsrail'in karşısında Filistinlilerin iki seçeneği olduğunu söylüyor: Ya açlık ve yoksunluğa mahkum olmuş olarak zillet içinde ölmeyi kabul edecekler veya şerefleriyle direnip ölecekler. El Fetih ve Arap rejimleri, çoktandır birinci seçeneği kabul etmiş bulunuyorlar, Hamas ikinci yolu tercih ediyor.

Şerefiyle ölmenin İsrail'e getirdiği maliyet, her aşamada biraz daha meşruiyet krizine düşmesi, daha çok saldırganlaşması, sivil ve çocuk katliamı yaptıkça ölümcül kabz haline girip hem kendisini hem destekçisi Amerika ve Batı'yı da büyük bir felakete doğru sürüklemesidir. Hem vicdan ve feraset sahibi Yahudiler hem Carter gibi liderler bunu dillendiriyorlar. Bu yüzden İsrail'in Hamas'a olan kini dinmiyor; çünkü değil el yapımı füze, Filistinli çocuklar ona taş attığında bile daha çok cinnet geçiriyor. Bazı yazarlar 'Kardeşim, üzerine taş atsan da psikolojisinin bozulduğunu biliyorsun, buna rağmen niçin böyle yapıyorsun?' diye Hamas'ı suçluyorlar. Filistinlilere köleliği kabul edin ve ölün diyorlar. Halbuki rahmetli Bediüzzaman, "Üzerine vahşi bir canavarın geldiğini görsen, eline geçirdiğin bir süpürge veya çalı çırpıyı bile ona karşı salla; çünkü bakarsın korkar." der. Ölüm makinesi İsrail ordusu karşısında Hamas'ın füzeleri ve taşları işte bu çalı çırpı türünden şeylerdir, gel gör ki, Bediüzzaman Hazretleri'nin dediği oluyor, canavarın korkudan ruhu derin bir sarsıntı geçiriyor.

Hamas'ın affedilemez "iki suçu daha var". İlki, İran-Hizbullah ve Hamas arasındaki yakınlaşmanın "Ortadoğu'da Sünni-Şii ekseninde yeni çatışma stratejisi" geliştirenlerin fesat planını akamete uğratmasıdır. Arap kamuoyu Filistin için kan ağlarken liderler, Şimon Peres'e "Hamas'ı bitirin" diye ricada bulunuyorlar. İran ve Hizbullah ise Hamas'ın yanında yer almak suretiyle Sünni kamuoyunda itibar kazanıyorlar. Hamas bitirilmedikçe Şii-Sünni savaşı gerçekleşemez.

İkincisi, İsrail tarafından "İslamcı terör örgütü" olarak propaganda edilen Hamas'ın demokratik yollarla seçilmesidir. Hamas demokrasi istiyor. İsrail'in ve Batı'nın kâbusu Arap ülkelerine demokrasinin gelmesidir. Hamas "kötü örnek" teşkil ediyor. Nasıl Cezayir'de seçim kazandı diye FİS 100 bin insanın hayatı pahasına silinmek istendiyse, Hamas da bütün Gazze halkı pahasına silinmek istenmektedir. Bu yüzden İsrail'in gözünde Gazze "Hamasistan"dır, katliamla cezalandırılacaktır.


Resim
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

ABD, İsrail'e neden göz yumuyor?

İletigönderen kgursu » Sal Oca 13, 2009 5:55

ABD, İsrail'e neden göz yumuyor?

mehmet.yilmaz@zaman.com.tr


İsrail'in Gazze'de gerçekleştirdiği katliam üçüncü haftasına girdi. 900'e yakın Filistinli öldürüldü dünyanın gözü önünde. Uluslararası toplumun çabalarına rağmen bir türlü önlenemiyor saldırılar.

İsrail ne tepkileri dikkate alıyor ne de ateşkes önerilerini. Hamas'ın topraklarına hâlâ roket fırlatma kapasitesine sahip olduğunu ileri sürüyor, askerî harekâtı durdur tekliflerini geri çevirirken. Hatta operasyonu derinleştirme kararı alıyor.

Peki, İsrail bu cüreti nereden alıyor?

Bu kadar pervasız nasıl davranabiliyor?

Bu soruların cevabını, güvenlik kaygılarıyla sürekli İsrail'i destekleyen Amerika'nın izlediği politikalarda aramak gerekiyor aslında.

***

ABD'nin öncelikli stratejilerinden biridir İsrail'in güvenliği. Her ne pahasına olursa olsun şimdiye kadar bu politikadan vazgeçmemiş ya da vazgeçememiştir ülkeyi yöneten başkanlar ve ekipleri.

20 Ocak'ta 44. Amerikan başkanı olarak görevi devralacak Barack Obama'nın bir 'istisna' olacağını düşünmek safdillik olur herhalde.

İsrail'in kurulduğu 1948'den bu yana Beyaz Saray'da dünya politikalarına yön veren 11 Amerikan başkanı da farklı davranmadı, davranamadı çünkü.

Neden?

Bunun çok çeşitli sebepleri var tabii ki.

En önemlisi ABD'nin hegemonik bir güç olarak varlığını sürdürmesinin yolunun Ortadoğu'dan geçiyor olması.

Amerikan çıkarlarının bölgesel ve küresel ölçekte devam ve temadisi için İsrail'in oynadığı 'düşmanları mefluç etme rolü' çok önemli burada.

Washington'daki yönetimler de bu gerçekten hareketle İsrail'le olan stratejik ortaklığa halel getirecek her türlü davranıştan özenle kaçınıyorlar başından beri.

***

Bugünü anlamak için düne göz atmakta fayda var şüphesiz.

İsrail, varlığını iki dünya savaşına borçlu bir devlet. 1908 yılında İkinci Abdülhamit'in hal edilmesi, bu yolda atılmış ilk adımdı.

Altı yıl sonra patlak veren Birinci Dünya Savaşı ise İsrail devletinin kuruluşuna zemin hazırladı. Devlet-i Âliye savaşta yenildi. Toprakları parçalandı.

Dönemin Britanya İmparatorluğu, 1917'de yayınladığı Balfour Deklarasyonu ile Filistin topraklarına Yahudilerin 'göç' etmesini sağladı. Avrupa'da 'problem' olarak görülen Yahudi nüfusun bir başka bölgeye 'transfer' edilmesi sağlanmış oldu böylece.

ABD, Balfour Deklarasyonu'nu destekleme kararı aldı 1922'de. İki yıl sonra da İngiltere ile bir anlaşma yaparak deklarasyonun uygulanmasına müdahale hakkını elde etti.

İkinci Dünya Savaşı ise hem ABD'nin dünya hâkimiyetini perçinledi hem de İsrail'in kuruluşunu hızlandırdı. Nazilere atfedilen Yahudi Soykırımı, İsrail'in 1948'de bağımsız bir devlet olarak kurulmasına zemin hazırladı.

Dünyanın 'yeni' siyasi ve ekonomik gücü olarak ABD de İsrail'i himayesine aldı. Bunu da verdiği kararlarla tüm dünyaya gösterdi.

İsrail'in kurulması sürecini hazırlayan 1947 tarihli Taksim Planı'nın BM'de görüşülmesi sırasında İsrail'e tam destek verdi mesela. 14 Mayıs 1948'de bağımsızlığını ilan ettikten 11 dakika sonra da bu yeni devleti tanıdığını açıkladı.

***

ABD'nin İsrail'e verdiği maddi-manevi destek o tarihten bu yana artarak sürüyor. Bugün İsrail, ABD'den en fazla dış destek alan ülke konumunda...

BM Güvenlik Konseyi'nin İsrail aleyhine aldığı tüm kararlar veto ediliyor ABD tarafından.

Bu durumda, kendi güvenliğini riske atacak kadar İsrail'i desteklemeyi ABD daha ne kadar sürdürür dersiniz?

-Kendi çıkarları zedelenmeye, eski gücünü kaybetmeye, yerini yeni bir devlet doldurmaya başladığında mı?

Muhtemelen.

Tabii o zaman İsrail, yükselen yeni güç merkeziyle işbirliği yapmaya çoktan başlamamış olursa.


Resim
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

Gazze sadece bir semboldür

İletigönderen kgursu » Sal Oca 13, 2009 6:05

Gazze sadece bir semboldür

ismail.yagci@tg.com.tr


İsrail’in Gazze saldırıları 10 Ocakta 15’inci gününü doldurdu. Bilânço Gazzeliler için çok ağır. 280 çocuk, 90 kadın dahil toplam şehit sayısı 800’e yaklaştı. Yaralılar 3000. Gazze nüfusunun binde 3’ü. Gazze’yi yukarıdan görebilen Altıtepelerden, kara ve hava saldırısını canlı canlı seyrediyor İsrailliler. Bunlar bu katliamları, kendi evlatlarının attığı bombaların kustuğu ölümleri seyre geliyorlar. Seyir için bilet kesselerdi!
Dünyaca tanınan İsrailli müzisyen Gilad Atzmon’un yazdığı bir yazının özeti şöyle:
“Çalıntı topraklar üzerinde uzatmaları oynamak...
İsraillilerle konuşursanız küçük dilinizi yutarsınız. İsrail hava kuvvetleri, gün ışığında yüzlerce sivil, yaşlı, kadın ve çocuk cinayeti işlerken; İsrail halkı bu şiddet destanında asıl kurbanların kendileri olduğuna inanmayı becerebilir, başarabilir. İsrailliler der ki: ‘Bu Filistinliler neden (İsrail) toprağımızda yaşamakta diretiyorlar. Niye Mısır, Suriye, Lübnan ya da diğer bir Arap ülkesine gitmezler?’
İbrani düşüncesi, ‘Filistinlilere ne oluyor? Su, elektrik, eğitim veriyoruz ve onlarsa bizi denize dökmek istiyor.’ İsrailliler, Filistinlilerin kim olduğunu, nereden geldiğini ve niye direndiklerini anlamaz. Bu toprakların Filistinliler için vatan olduğunu kavrayamazlar. Bölgedeki 1948 öncesi Filistin medeniyeti silindi. Yerli Filistinlilerin 1948’deki etnik temizliği Nakba, İsrail okul müfredatında yoktur. Hatta İsrail resmî ya da akademik toplantılarında bile bu konu, tartışılmaz ve adı geçmez. Hamas, Batı Şeria’yı aldığında, İsrail’in en büyük nüfus merkezi Hamas’ın merhametine kalacak. Bunu göremeyen İsrailliler için söyleyelim. Bu Yahudi İsrail’in sonu anlamına gelir. Bu, bugün, üç ay sonra ya da beş sene sonra olabilir. Beklenen ‘eğer’den çok ‘ne zaman’ olacağıdır. Tüm İsrail, Hamas ve Hizbullah’ın füze menzilinde olduğunda, İsrail toplumu çökecek, ekonomisi iflas edecek...”
İşte bir Yahudi sanat adamının Gazze zulmünü tahlili...


Resim
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

TARİH VE TERÖR: NEREDEN NEREYE...

İletigönderen kgursu » Sal Oca 13, 2009 6:08

TARİH VE TERÖR: NEREDEN NEREYE...

adnanbostancioglu@birgun.net


İsrail devletinin kuruluş tarihi, aynı zamanda siyonist hareketin Araplara ve İngilizlere karşı yürüttüğü silahlı eylemlerin ve hareketin kendi iç çatışmalarının kanlı bir tarihidir.

Geçen yüzyıl başında Filistin’e göçün ilk adımlarıyla birlikte, bu süreci örgütleyen siyonist hareket içinde iki farklı eğilim belirdi. Biri, yurt edinme ve devlet kurma hedefine, bölgenin o dönemdeki siyasi ve sosyal koşullarını gözeterek tedricen ulaşmayı öngören, aynı zamanda hareketin omurgasını oluşturan, David Ben-Gurion önderliğindeki ‘siyonistler’... Diğeri ise, hedefe çok daha radikal adımlarla ulaşmayı önüne koyan, Araplarla (ya da İngilizlerle) her türlü uzlaşma eğilimine karşı katı bir yaklaşım sergileyen, militan yanları güçlü, Vladimir Jabotinsky önderiliğindeki ‘revizyonistler’... Yani bugünkü İşçi Partisi ve Likud’un tarihsel kökleri...

Her iki hareketin de askeri kanadı vardı. Siyonist hareketin askeri örgütlenmesi Haganah, revizyonist hareketinki ise Irgun’du. (Bir de Irgun’dan ayrılan Lehi’den söz etmek gerekir. Daha radikal ve dar bir örgüt.)

Bu örgütler, İsrail devletinin kuruluşunun ardından düzenli orduya evrildiler. O aşamaya kadar, yani 30’lu ve 40’lı yıllar boyunca bir yandan Arapları topraklarından göç ettirmeye yönelik saldırılar yaparken, diğer yandan İngiliz manda yönetimini hedef alan eylemler gerçekleştirdiler. Sayısız örnek içinde çok bilinen iki tanesini hatırlamakta fayda var.

Biri, 1946 yılının Haziran ayında İngilizlerin karargah olarak kullandığı King David Oteli’nin havaya uçurulması... Bu eylemde 90 civarında insan hayatını kaybetmişti. Bunların sadece 28’i İngilizdi, diğerleri Arap ve Yahudiydi...

Diğeri ise Deyr Yasin katliamı... Kudüs yakınlarındaki Deyr Yasin köyü, Yahudi yerleşimleriyle saldırmazlık anlaşması yapmış olmasına rağmen 1948’in Nisan ayında Yahudi militanlar tarafından basılır ve muhtelif iddialara göre sayısı 100 ile 250 arasında değişen, aralarında kadın ve çocukların da olduğu çok sayıda sivil katledilir. Deyr Yasin katliamı, Arapların topraklarını terk etmesi için verilmiş büyük bir gözdağıdır ve esasen hedefine ulaşır.

Sözünü ettiğimiz her iki eylemde de Haganah, sorumluluğun Irgun’da olduğunu iddia ederse de, Irgun eylemlerin Haganah’ın bilgisi dahilinde ve ittifak içinde gerçekleştirildiğinde ısrarcıdır.

Sonuç olarak, artık unutulmaya yüz tutmuş bir tarih, yani İsrail devletinin kuruluş süreci, bir yanıyla siyonist hareketin, çoğu zaman sivilleri de hedef alan bir ‘terör’ tarihidir.

•••

Peki bu ‘terör’ tarihinin baş aktörleri kimdi?

İlk başbakan Ben-Gurion ile devletin kuruluşunu göremeden 1940’ta ölen Jabotinsky bir yana... İsrail’in kuruluşundan bu yana, başbakanlık dahil muhtelif kabinelerin en kilit bakanlıklarını yöneten isimlerin hepsi, bu ‘terör’ tarihinin de baş aktörleriydi.

Menahem Begin (başbakan): King David Oteli’nin havaya uçurulması ve Deyr Yasin katliamında Irgun’un lideri... İngilizler yakalanması için başına 10 bin sterlin ödül koymuştu.

İzak Şamir (meclis başkanı, başbakan, dışişleri bakanı): Irgun’u yeterince aktif bulmayarak ayrılan Lehi örgütünün lideri.

İzak Rabin (başbakan, genelkurmay başkanı): Haganah komandosu ve yöneticisi. Irgun’a silah taşıyan ve Begin’in de içinde bulunduğu Altalena gemisini batıran birliğin komutanı. Bu olayın ardından Yahudiler bir iç savaşın eşiğinden dönmüştü.

Şimon Peres (başbakan, savunma bakanı ve başka muhtelif bakanlıklar): Haganah komutanlarından...

Ariel Şaron (başbakan): Haganah militanı. Örgüte 14 yaşında katıldı. Asıl büyük ününü, İsrail devletinin kurulmasından sonra ordu içinde komutanlığını üstlendiği özel birlik ile yaptı. Birlik 101 unutulmaz katliamlarıyla hafızalarda yer etti. Bunlar sadece en tanınan isimler... İsrail’in kuruluş sürecinde yer almış, sonradan devleti yöneten kuşak, ya Haganah ya Irgun militanıydı.

•••

Bütün bunları hatırlatma ihtiyacını niye duyduk? Eh, tahmin etmişsinizdir... Hamas’ın Filistin seçimlerini kazanmasıyla birlikte ‘terörist örgüt’ çığırtkanlığı ayyuka çıktı. Hamas lideri Halid Meşal’in Ankara’ya yaptığı ziyaret, bizim kamuoyunu da Hamas üzerinden yürütülen ‘terörizm’ tartışmalarının içine çekti. Türkiye’de ABD-İsrail eksenli politiklara yakın duran çevreler panik halinde... ABD’nin ve AB’nin terör listesindeki örgütün lideri nasıl Ankara’ya gelir!

Özellikle 11 Eylül’ün ardından ABD’nin yürürlüğe koyduğu Ortadoğu politikası, ‘terör’ ve ‘terörist’ kavramlarını, bu ülkenin politik hesapların basit birer argümanı haline getirdi. Bush’un işgal merkezli politikalarını uluslararası düzeyde meşrulaştırma çabaları hep bu kavramlara yaslandı. Hatta bu süreçte Beyaz Saray’ın “Ya bizden yanasınız ya da teröristlerden” dayatması, tarihte eşine az rastlanır bir tehditi içeriyordu. Hasılı, bugün herhangi bir hareket, ‘terörist’ olmakla itham ediliyorsa, bu suçlamanın kimden geldiğine öncelikle dikkat etmekte fayda var.

Tabii bir de ‘tarih’ var. Yaşadığımız son 50-60 yıllık zaman dilimi, bir zaman başına ödül koyulan ‘teröristlerin’ zaman içinde, kırmızı halılarda devlet protokolleriyle karşılandığına dair tanıklıklarla dolu.

(Bu yazı daha önce 18 Şubat 2006 tarihinde BirGün’de yayımlandı.)


Resim
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

İslâm dünyası diye bir dünya var mı?

İletigönderen kgursu » Sal Oca 13, 2009 6:12

İslâm dünyası diye bir dünya var mı?

afsinselim@yahoo.com


“Zalim düşmana bağırdım, ey Filistin, senin adına:
Ölürsem, ey böcekler, vücudumu didik didik edin!
Karınca yumurtasından kartal çıkmaz hiçbir vakit,
yalnız yılan çıkar zehirli yılanlardan!”
Mahmud Derviş
-----------------------------
Evvelâ, parti patırtı ayrımı gözetmeksizin, meydanlarda haykıran; duruş ve tavır sergileyerek, en azından Müslümanlar için dualarını eksik etmeyen, duanın da bir ibadet olduğunu bilen dert sahibi insanlara selâm olsun: “Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin!” (Furkân / 77)
Hümanist salaklıkları, barıştan ve uzlaşıdan bahsederek işgalcilere karşı direniş gösterenleri terörist ilan eden köle ruhluları, reel şartlardan dem vuran entelektüel gevezelikleri bir yana bırakıp, düşünelim, akledelim: İslâm dünyası diye bir dünya var olsaydı, olabilseydi, faşizmin beşiği olan soykırım tabiatlı Batı dünyası tarafından, Ortadoğu’da gayrimeşru bir şekilde peyda edilen milyonluk İsrail, milyarlık bir dünyayı hiçe sayarak, Müslüman kanı dökebilir miydi, Müslüman katledebilir miydi?
E malûm, bunca işgali, istilayı, katliamı gördükçe, ister istemez sual ediyor insan: İslâm dünyası diye bir dünya var mı?
İkbal boşuna mı demiş, “Müslümanlardan kaçıp İslâm’a sığınıyorum” diye...
Peki, bugün, hangi Müslüman ülkenin devlet başkanını, örnek şahsiyet olarak gösterebiliyoruz? Hugo Chavez kadar olamıyorlar! Vaziyet bu denli vahim...
Öyle ya: “Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez.” (Rad / 11) O halde mevcut sıkıntı, Müslümanların birbirleriyle olan bağıyla yakından alâkalı... Fakat yeise düşmemek lâzım: “Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah onları ancak, gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne erteliyor.” (İbrahim / 42)
İslâm dünyası diye bir dünyanın var olamayışı, ayrıca, Müslümanların küfre karşı tek yumruk olamayışından ve küfrü tek millet göremeyişinden dolayıdır. Şayet beyinler, zihinler, idrakler işgal altında; herkes işine gelen acıyı tercih ediyor! Taşları yerli yerine oturtmuş değiliz henüz.
Yahu hayattaki tek mesaisi; işi, refikası, arabası, cep telefonu, dairedeki müdürü ve saire olan bir insan tipinden ne temenni edilebilir? Ha keza, bu ülkede yaygınlaşan (kötülük bulaşıcıdır) hedoizm bahsine de değinmeli: Kutsalsız bir hayata!
Demek ki, Müslümanlar için, “derdimizi dert edinmeyen bizden değildir” ve “kısasta sizin için hayat vardır” gibi düsturlar, emirler, buyruklar herhangi bir değer teşkil etmiyor! Ciddiyetsizliğimiz bunun ispatı zaten, hâl ve gidişat bu istikamette. Zira mezarlıklara hapsedilmiş, bayramlarda seyranlarda hatırlanmış, süs eşyası ve yemek sosu biçiminde değerlendirilmiş, ideolojilerin mahiyetine girmiş, sosyal hayattan pasifize edilmiş, Resulsüz ve İslâm’sız bir İslâm idrakinden de fazlası beklenemez...
İnsanlığı mustazafların Rabbine şikâyet eden şeyh Ahmet Yasin’in çığlığını işitebiliyor muyuz meselâ: “Siz ey Müslümanlar! Suskun ve aciz, helak olmuş ölüler! Hâlâ kalpleriniz sızlamıyor mu, başımıza gelen bu acı felaketler karşısında? Bir halk yok mu? Hiç mi kimse yok, Allah için ve ümmetin namusu için kızacak, bizleri katil teröristler olarak ilan edenlere karşı duracak? Bu ümmet utanmaz mı, şerefi çiğnenirken? Siyonist katilleri ve uluslararası işbirlikçilerini görmezden gelirken...”
Evet, biz, dilsiz şeytanlarız, biz, köpek nefsimizin hizmetkârı, bencil ve hedoist, yüzde yüz dünyevi mahlûklarız!


Resim
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

Barış olmadan güvenlik olabilir mi?

İletigönderen kgursu » Sal Oca 13, 2009 6:16

Barış olmadan güvenlik olabilir mi?

ceyda.karan@radikal.com.tr


Yaser Arafat, pek çoklarının manidar bir hataya düşerek ‘barış anlaşması’ sandığı, resmi adıyla Oslo İlkeler Deklarasyonu’nun açtığı süreçte, 1994’te İzak Rabin’le birlikte Nobel Barış Ödülü’ne layık görülmüştü.


Yaser Arafat, pek çoklarının manidar bir hataya düşerek ‘barış anlaşması’ sandığı, resmi adıyla Oslo İlkeler Deklarasyonu’nun açtığı süreçte, 1994’te İzak Rabin’le birlikte Nobel Barış Ödülü’ne layık görülmüştü. Ne tuhaftır ki, 2004’te hasmı İsrail Başbakanı Ariel Şaron’un ‘terörist’ yaftası eşliğinde tıkıldığı Ramallah’taki karargâhı Mukata’da öldü, kimilerine göre öldürüldü. ABD’nin FK֒yle gizli diyaloğu sayesinde başlatılan Oslo süreciyle İsrail’i vermeyi istemediği tavizlere zorlamasının bedeliydi ödediği. Bugün Barack Obama, Washington semalarında belirirken, Gazze’de tanıklık ettiklerimiz İsrail’in yine birtakım ‘tavizlere zorlanma’ olasılığına karşı aldığı ‘önlemlerin’ sonucu. Son operasyona, Şii İran’ı denkleme daha fazla sokacak sonuçları içeren bir kumar olması bir yana, bölgede tüm çatışmaların kaynağı Filistin sorunu açısından bakmak da elzem.
Ulusal kurtuluş hareketlerinde radikaller hep olur. Mesele müzakereye meyleden radikallerin yolunu açıp açıp açmamakta düğümlenir. İsrail bugüne dek dışarıdan zorlanmadıkça bu yolu açmadı, açmak zorunda kaldığında da taviz vermemek için akla karayı seçti. Misal en önemli tezi ‘önce güvenlik, sonra barış’ oldu. Ve kimse çıkıp ‘ancak önce barış, sonra güvenlik olur’ demedi, diyemedi. Mesele dönüp dolaşıp aynı yere bağlanıyor. İsrail barış istiyor, ama sadece kendi empoze ettiği, vatandaşlarına asla güvenlik sunamayacak bir barışı. Yani; Filistinlilerin Batı Şeria’nın İsrail’in arzulamadığı, duvarın ötesinde Güney Afrika usulü ‘Bantustan’ olacak toprak parçacıklarında, su kaynakları İsrail’in kontrolü altında yaşamalarını; Doğu Kudüs’ten, yurtlarına BM’nin vakti zamanında verdiği kadarına dahi tekabül etmeyen kısmına dönüş hakkından vazgeçmelerini; bunlara karşılık Batı Şeria’dan zaten coğrafi olarak kopuk bir Gazze’de uslu uslu oturmalarını... Hadi olmadı, Gazze’nin Mısır’a, Batı Şeria’nın Ürdün’e bırakılmasını... (Bu tezi, en son geçen pazartesi Bush’un namlı eski BM elçisi John Bolton, İsrail-Mısır-Ürdün’lü üç devletli çözüm salık verdiği makalesinde ısıttı.) Kısacası Filistinlilerin direnişten vazgeçip, topyekûn yenilgiyi kabul etmesini... Arafat bu koşulları kabul edemediği için göçüp gitti.
İsrail ise Bush’un sekiz yıl ‘yürü ya kulum’ demesiyle uluslararası yasalarda kâğıt üzerinde kalmış devlet vaadini gündemden gayet güzel düşürüp, Filistin sorununu neredeyse insani meseleye indirgemeyi başardı. Artık bitkisel hayattaki Şaron’un danışmanı Dov Weisglass’ın üç yıl önce Gazze’den tek taraflı çekilmeyle Filistinlilerle siyasi sürece son verdiklerini ilan edip “Filistin devleti artık gündemimizden kesin olarak çıktı” sözleri pek manidardı.
İşte, İsrail’in Obama ile girebileceğini hesap ettiği yeni tavize zorlanma süreci, aslında Oslo sürecindeki (*) gibi bir şey vermeyecek olsa dahi, bu vizyonu tehdit edebilir. İsrail, bu süreci kontrol etmek istiyor. ‘Dökme Kurşun’ operasyonu, İsrail’in yeni süreci Arafat’ın tırnağı bile olamayacak Mahmut Abbas’la yaşamak arzusunun tezahürü. FK֒nün yerini alan İslami direnişin kalesi Hamas’la değil...
Oysa Hamas, Ocak 2006’da 132 üyeli Filistin meclisinde 76 sandalye elde ettiği, bizzat eski ABD Başkanı Jimmy Carter gözlemciliğinde demokratikliği ve şeffaflığına övgü düzülen seçim sonucunda iktidara geldiğinde, çok daha azına razı olabileceği sinyalleri vermişti. Hatta Fetihleşme sürecine bile girdi denilebilir. İntihar saldırılarının yasaklanmasını sağlamış Başbakan İsmail Haniye, Şubat 2006’da Washington Post’la söyleşisinde, ısrarla İsrail 1967 sınırlarına çekilirse Yahudi devletini tanıyıp tanıma
yacakları sorulunca, klasik Hamas söyleminin dışına çıkıp “İsrail Filistin halkına bir devlet vereceğini, haklarını iade edeceğini ilan ederse onları tanımaya hazırız” demişti. Ama nafile. Bütün mali kaynakları kesilerek hükümet edemez hale getirilen Hamas’ın Mart 2007’de Fetih’le ulusal birlik hükümeti kurup müzakereye hazır olduğunu duyurması da işe yaramadı. İsrail’in yanıtı ‘Hamaslı hükümetle müzakere etmeyiz’ oldu. Zaten böl-yönet taktiği hazırdı. Fetih’in İsrail işbirlikçisi Mahmut Dahlan’lı darbe girişimini önlemenin Hamas’a bedeli ise, Gazze’ye tıkılmak oldu. Hâlâ Hamas’ın Gazze’de darbe yaptığı de-zenformasyonuna inananlar, Bush yönetiminden Temmuz 2007’de istifa etmiş Dick Cheney’nin tanınmış neocon danışmanı David Wurmser’ın, “Bana göre olup bitenler, Hamas’ın darbesi filan değil, Fetih’in darbe girişiminin gerçekleşmeden önlenmesi” yorumuna baksın.
Nihayetinde taktik iyi işledi. Filistin sorununda kılını kıpırdatmamış Bush, Aralık 2007’de son görev yılına girerken ‘iki devletli çözüm’ retoriğiyle süslü Annapolis şovunu yaparken, Gazze göstermelik sınır açmalar dışında abluka altındaydı. İsrail ordusu sadece 2005-2007’de Gazze’de 222’si çocuk 1290 Filistinli öldürdü. Buna karşılık İsrail’in Gazze’den çekildiği üç yıl içinde hemen hepsi İslami Cihat gibi örgütlerin fırlattığı roketler nedeniyle 11 İsrailli öldü. Ama ABD’de seçim dönemine girilirken nefes alan bir Gazze, Hamas’ın meşru muhatap hale getirecekti.
Bugünkü savaşın sebebi, Hamas’ı bitirilemeyecekse bile zayıflatmak ve İsrail’in şartlarında ateşkese zorlamak. Hamas’la diyalog işaretleri veren Obama’ya fren çekmek. İsrail Başbakan Yardımcısı Haim Ramon’un sözleri çok açıklayıcı: “Hamas’ın hükümet etemeyeceği bir duruma gelinmesi gerek. Bu en önemli şey. Savaş berabere biter ve İsrail Gazze’yi yeniden işgal etmekten kaçınırsa, Hamas diplomatik tanınma kazanacak.” Hamas ezilir mi, ezilmez de Obama’nın gözünde bir biçimde meşrulaşır mı bilinmez. İroni o ki, İsrail’in Hamas’ın temsil ettiği gayet de meşru direniş fikrini Filistinlilerin yüreklerinden söküp atması mümkün değil. İsrail 1948’den beri Mısır, Suriye, Ürdün ve FK֒yü yendi. Ama gelişmiş silahları Filistin direnişine son vermeye yetmedi.
* Oslo’ya dair rivayetler ve gerçekler / Ceyda Karan-15 Kasım 2004


Resim
Kullanıcı küçük betizi
kgursu
Üye
Üye
 
İletiler: 495
Kayıt: Çrş May 21, 2008 4:47

Sonraki

Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 2 konuk

x