gönderen borabey » Prş Haz 26, 2008 13:08
« Pasifik geçişinde zorunlu mola
Türkiyede Siyasal İslamın Yükselişi »
KERKÜK-KIBRIS-KARASU ÜÇGENİNDE CAMBAZLIK
From: Mümtaz Bayazıtoğlu [mumtazbay@superonline.com]
KERKÜK-KIBRIS-KARASU ÜÇGENİNDE CAMBAZLIK
Hüseyin MÜMTAZ
Dış politikada eşzamanlı olarak başdöndürücü bir hızla, başdöndürücü gelişmeler yaşanıyor.
Devletlerarasındaki bu can pazarında bu hıza kim ayak uyduruyor, rüzgârın önüne mi kapılıp gidiyor, yoksa rüzgârı kontrol mü ediyor, pek merak ediyorum.
Eşgüdümü kim güdümlüyor ?
Başmüzakereci Babacanın son Amerika ziyaretinde Ricela yaptığı görüşmeyle ilgili söylentilere Dışişleri tarafından yalanlama getirildi.
Dışişleri bakanlığı Sözcüsü Özgüergin; haberde ABD Dışişleri Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ile yaptıkları görüşmede Sayın Bakanımıza atfen bazı ifadeler ileri sürülmektedir. Söz konusu haberin başlığı, haberdeki ifadeler ve ileri sürülen iddialar hiçbir şekilde gerçeği yansıtmamaktadır denildi.
Öyleyse bahse konu haberi (Cumhuriyet. 11 Haziran 2008) irdeleyelim.
Haberdeki ifadeler iki yönlüdür; a)Sayın Bakanımıza atfedilenler; b) Riceın cevabı. Haberde Babacanın iki konuda Ricedan yardım-aracılık istediği söylenilmektedir; 1. Türkiyenin ABye alınmayacağını biliyoruz. Ama ortaya çıkan olumsuz havanın dağıtılması ve Türkiyede kamuoyunun tepki göstermemesi için sizin Fransaya baskı yapmanızı istiyoruz; 2. BMnin Irak Özel Temsilcisi Stefan de Mitsuranın hazırlayacağı öneri paketi öncesi ABDnin, Türkiyenin yaklaşımlarına uygun çözümler üretmesi.
Dışişlerinin açıklamasından anlaşılıyor ki, Bakana atfen bu söylenilenler hiçbir şekilde gerçeği yansıtmamaktadır.
Kabul..
Dışişlerinin açıklamasına inanmak durumundayız..
Peki ya Riceın cevaben söyledikleri?
Riceın halen taraflarca yalanlanmayan cevabının içeriğinde ne vardır?
Riceın AB konusunda ne cevap verdiği haberde yer almıyor. Ancak haberden, Kerkük konusunda şöyle söylediği anlaşılıyor:
Bu konuyu bizimle değil, bölgesel Kürt yönetimi başkanı Mesud Barzani ile konuşun.
Bu lâfı alın bir kenara yazın..
Babacanın Amerika gezisinden bir hafta kadar sonra Bush Avrupaya veda gezisine çıkıyor.
Bush bu arada gerçekleştirilen Başkanlık döneminin son AB-ABD Zirvesi için bulunduğu Slovenyada Türkiyenin AB üyesi olması gerektiğine inanıyorum dİyor.
Babacan böyle bir şey istemediği halde, bunu kendiliğinden söylüyor.
Türkiyenin AB üyeliğine sürpriz bir destek de Hristofiyas ve Bakoyanniden geliyor.
Stelyo Berberakisin haberine göre Rum kesiminin yeni lideri Hristofyasla iki gün önce Kıbrısta bir araya gelen Yunan Dışişleri Bakanı Türkiyenin üyeliğine karşı çıkan Sarkozyye çattı ve Türkiyenin ABye girişine destek verdi
. Yunanistan Dışişleri Bakanı Dora Bokoyanni Rum Kesiminin yeni lideri Dimitris Hristofyas ile ilk resmi buluşmasını Lefkoşada gerçekleştirdi. Bir saatlik özel görüşmenin ardından gazetecilerle bir araya gelen Bakoyanni, Kıbrıs sorunu hakkında görüştüklerini söyledi. Ve Türkiyenin AB üyesi olmasının kendileri için çok önemli olduğunu söyleyerek Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy ne derse desin bizim desteğimiz tam dedi. Türkiyede yaşanan siyasi krizi de yakından takip ettiklerini belirten Bakoyanni Sonucu ne olursa olsun Kıbrıs sorununun çözümü için uğraşlar asla kesilmemeli dedi. Kadın bakan bir gazetecinin garantörlük sistemi ile ilgili sorusuna Bunlar modası geçmiş sistemler. Adil bir çözüm bulunmasıyla zaten AB ülkesi olan Kıbrısın garantisi ABnin kendisi olacaktır demesi dikkat çekti.
Siz dikkatinizi her ikisinin de Türkiyenin AB üyeliği için verdiği desteğe çevirin ama Bakoyanninin; Garantörlüğün modası geçti sözünü de bir kenara yazın..
Peki acaba ABD (ve Yunanistan, Rum kesimi, Ermenistan, Öcalan, Peşmergeler) Türkiyenin AB üyeliğini neden ister?
Üye olunan Kulüpte, Kulübün üyelik kuralları geçerlidir. Kendi tercihlerinizden uzaklaşarak, Yönetim Kurulunun dediklerini yaparsınız.
Bir Yönetim Kurulu vardır, bir de üyeler..
Yeni Dünya Düzeni Küresel vizyona sahiptir. Bu düzende bir küreselleştirilenler vardır, bir de küreselleştirenler..
Yunanistan, Ermenistan ve peşmergeler birçok kereler ancak AB üyesi bir Türkiyeden istediklerini elde edebileceklerini ifşa etmişlerdir.
Peki Riceın cevabı, Bush ve Bakoyanninin söyledikleri doğrultusunda şu an çekilen fotoğrafın Kerkük-Kıbrıs-Karasuda çerçevelediği resim nedir?
Yukarıdaki açıklamalarla eş zamanlı olarak Peşmergeler, Kerkük referandumundan vazgeçebileceklerini açıklamışlardır.
Irakın kuzeyinde kurulan Kukla Devletin Başbakanı Neçirvan Barzani, referandumdan vazgeçebiliriz ve Kerkükte yönetimi paylaşabiliriz demiştir.
Hayırdır? Âniden vahiy mi inmiştir?
Barzani bunu söylerken, eşzamanlı olarak Irakın Telafer kentinde Sünniler ve Şiiler arasındaki arabuluculuklarıyla tanınan iki Türkmen aşiret lideri ziyarette bulundukları eve yapılan silahlı saldırıda hayatlarını kaybetmişlerdir.
Telaferin nüfusu 250 bindir ve tamamı Şii veya Sünni Türkmendir. Öldürülenler Ubeyd Aşireti lideri Şeyh Abdülnur Muhammed Nur El Tahhan ile Halaybeg aşireti lideri Şeyh Muhammet Faysaldır. ITC bir açıklama yaparak Faysalın Telafer Ağalar Meclisi Başkanı ve Türkmen Meclisi Üyesi olduğunu belirtmiştir.
Yine Telafer Ağalar Meclisi üyesi Nureddin Maksud ve koruması da yaralanmışlardır.
Yine eşzamanlı olarak Rusya ve Fransanın ardından Almanya da Kürt Bölgesine akredite konsolosluk açma hazırlıklarına girmiştir.
Riceın onlarla konuşun dediği Barzaninin Referandumdan vazgeçebiliriz açıklamasının ardında ne yatmaktadır?
Bahadır Selim Dilekin haberine göre BM Irak Özel Temsilcisi Staffan de Misturanın hazırladığı ve Iraktaki -itilaflı bölgeler- üzerine çözüm önerileri getirdiği raporda öngörülen ikinci ve üçüncü aşamalar, ülkede üçüncü büyük etnik grup olan Türkmenlerin ellerindeki toprakları tartışmaya açacak. Türkiye sınırına yakın olan ve orta-güney Iraka açılan bu toprakların Kürtlerin denetimine geçmesi durumunda, Türkiyenin Irak içindeki stratejik derinliğini yitirmesi söz konusu olacak. Raporda öncelikli olarak ele alınan Akra, Hamdaniye, Mahmur, Mendelinin dışında Mitsura, BMnin bir sonraki adımlarına ilişkin bilgileri de ortaya koydu. Raporun, -Aşama İki: BM Iraka Yardım Misyonu (UNAMI) Çalışmaları Devam Etmekte- başlıklı bölümünde, -UNAMI, Kuzey Iraktaki Telafer, Telkeyf, Şeyhan, Sincar, Musul, Hanekin ve Diyaladaki diğer ihtilaflı bölgelerin analizini yapmaya aynı yaklaşımla devam edecektir. UNAMI bu analizlerini önümüzdeki haftalarda tamamlamayı planlamaktadır- denildi. İkinci ve üçüncü aşamada incelenecek bölgelerin büyük bir bölümü Türkmenler ve Asuriler, Yezidiler ve Keldaniler gibi Kürtler dışındaki etnik gruplara ait bulunuyor. Nüfusunun tamamı Türkmen olan Telaferin ve Irak-Suriye sınırındaki Sincar bölgesinin tartışmalı- kabul edilmesi ile birlikte bölgesel Kürt yönetimi, Irak içindeki sınırlarının genişletilmesi konusunda önemli bir mevzii de kazanmış oldu. Raporda üçüncü aşama olarak da Kerkükün ele alınacağı bilgisi yer aldı. Raporda, -UNAMI, Kerkükün idari yetki sorununun çözümü için tüm tarafların üzerinde anlaşabileceği muhtemel senaryo ve seçenekler üzerinde çalışmaya başlamıştır- görüşüne yer verildi. Raporda, -UNAMI analizi, her ihtilaflı bölge için geniş çaplı siyasi uzlaşının elde edilmesini hedef alan bir ivme yaratmayı amaçlamaktadır- denilse de, De Mitsuranın ortaya koyduğu yaklaşım Türkmenlerin Kürtler tarafından asimile edilmesine ve haklarının önemli ölçüde erozyona uğratılmasına neden olacak.
Yâni kıymetli okuyucu, Türkmen kenti Kerkükte Kürt yerleşimini ve hakimiyetini sağlayacak referandumun iptal edilmesinin yolu, yine Türk kenti Telaferin Kürtlere verilmesinden geçiyor..
Referandum da toptan iptal edilmiş olmuyor, yönetimde nasıl olur da Türkmenlere daha az söz hakkı veririzin araştırması, yolu yapılıyor.
Yâni Riceın onlarla konuşun sözünün arka planında bu yatıyor..
Şimdi geliyoruz, bir kenara yazın dediğim ikinci konuya, Bakoyanninin garantörlük eskimiştir sözüne..
Garantörlüğün sigortası kim? Kıbrısta uluslar arası anlaşmalarla bulunan Türk askeri..
Bakın Talat, Bakoyanni-Hristofiyas buluşmasından sonra ne dedi?
VATAN soruyor, (13 Haziran 2008)
Türk askeri, 1974de müdahaleyi yaptıktan sonra geri çekilseydi, bugünkü sorunlar yine yaşanır mıydı?
Cevap: Bir anlaşma yaparak çekilseydi, Kıbrıs sorunu çözülmüş olurdu. Ama o imkânı bulabildiler mi, bilemiyorum. O günün koşullarında zor herhalde. Çünkü buna Rum tarafı da hazır olmalıydı. Anlaşma sonrasında, uygun bir şekilde asker çekilir, kalacak olanlar da kalırdı. Kıbrıs sorunu çözümlenirdi.
Yâni Asker çekilseydi, Kıbrıs sorunu çözülürdü.
Demek ki çözüme engel, Türk askeridir.
İyi de, çözüm nedir?
Bakoyanninin, garantörlüğün modası geçmiştir sözünü hazmetmeye çalışırken şu haber pat diye düşüverdi ekrana..
Washington yönetiminin, askerlerinin Irak yargısından muaf tutulması, Irak hava ve deniz sahasının kontrolü ve Amerikan ordusunun Irak topraklarında hareket serbestliği gibi talepleri nedeniyle SOFA görüşmelerinde çıkmaz yola girdiklerini belirten Irak Başbakanı El Maliki, anlaşacaklarını söyleyen ABD Başkanı Bushu yalanlamış oldu.
Alternatifi yine sütun aralarında buluyoruz. (Bahadır Selim Dilekin haberi)
ANKARA - Bağdat yönetiminin, Ankara ve Tahrana -Irakın güvenliğini Türkiye ve İranın ortaklaşa garanti etmesi durumunda, Washington yönetimi ile ABD askerlerinin ülke içinde uzun dönemli varlığına olanak tanıyacak kuvvetlerin statüsü anlaşması imzalamayacakları- önerisi getirdiği ortaya çıktı. Cumhuriyetin ulaştığı bilgilere göre, bu konuda net bir yaklaşım geliştirmeden önce ilk girişim Tahran yönetiminden geldi. Irakın, ABDnin Irak hava ve kara sahasını kullanarak üçüncü ülkelere operasyon yapma hakkını da kapsayan SOFA görüşmelerini sürdürmesinden rahatsız olan Tahran yönetimi, Iraklı yetkililere İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad aracılığı ile -ABD ile anlaşma imzalamanıza gerek yok. Sizin güvenliğinizi bir sağlarız- önerisi getirdi. Ahmedinejad, İranın bu önerisini ilk olarak 3 Martta Bağdata yaptığı ziyaret sırasında Iraklı yetkililere iletti. Tahran öneriyi, ikinci kez de Irak Başbakanı Nuri el Malikinin geçen hafta Tahrana yaptığı ziyaret sırasında gündeme getirdi. Iraklı yetkililer, Tahranın bu yaklaşımına önce olumlu yanıt vermediler. Ardından da -Türkiye ile ittifak içinde böyle bir mekanizma kurulursa ABD ile SOFAyı imzalamayız. Ancak güvenliğimizin ve stratejik çıkarlarımızın garanti altına alınması gerekir- karşı önerisini sundular. Irakın, -stratejik ilişki- bağlamında söz konusu öneriyi Türkiyenin de gündemine getirdiği öğrenildi. Önerinin fikir babalığını ise Irakın Şii kökenli Meclis Başkanı Mahmud el Meşhedani yaparken, Iraklı yetkililerin, -Irak, zengin petrol yataklarına sahip. Irakın servetini ve bağımsızlığını koruyabilmesi ve düşman saldırısı karşısında ülkedeki siyasi düzeni savunabilmesi için stratejik bir şemsiyeye ihtiyacı var. İran ve Türkiye, Irakın güvenliği konusunda destek verirse ABD ile uzun vadeli güvenlik anlaşmasını kabul etmeyiz- görüşünü ortaya koyduğu belirtildi.
Hani garantörlüğün modası geçmişti?
Iraklıların istediği bir tür garantörlük değil midir?
Ve ben Meşhedaninin teklifinin üzerine pat diye atlanılmasa da Irak merkezi yönetimi ile çok iyi pazarlıklar sonucu, başkalarının pek hoşuna gitmese de İran-Türkiye-Irak denkleminin çözüleceğine ve bölgesel olarak her üç devletin de büyük kazanımlar elde edeceğine inanıyorum.
Bakoyanninin, Türkiyenin AB üyeliğini destekliyoruz lâfının peşini bırakmayalım.
Ve soralım; Neden?
Türklerin böylelikle daha iyi bir hayat ve yaşam koşullarına sahip olacağını düşündüğünüz için mi, Türklerin iyiliği için mi istiyorsunuz gerçekten?
Cevabı, Bakoyanninin bu iyi, dileklerinden sadece üç gün sonra suyun öte yanındaki Gümülcineden Gümülcine Müftüsü veriyor.
Unutmadan hatırlatalım; Batı Trakya Türkleri; 1981den bu yana AB üyesi olan Yunanistanın en doğusunda 1981den beri AB vatandaşı olarak yaşamışlardır.
Peki bu Türkler, 1981den beri; Bakoyanninin 2008de Türkiye için candan istediği, iyi niyetle istediği koşullara sahip midirler?
Şöyle diyor Gümülcine Müftüsü:
SAKARYA -İHA- YAŞAR KEÇECİ (14 Haziran 2008 Cumartesi 16:55)
Yunanistan Gümülcine Müftüsü İbrahim Şerif, Yunanistanda kendilerine Türk demelerinin yasak olduğunu belirterek, -Yunanistan, 1984′te KKTC kurulmasından sonra Türk kelimesinin düşmanlık ifade ettiğini, Yunanistanda Türk olmadığını ve Türk isminde derneğin kurulamayacağına yönelik karar aldı- dedi.
Sakarya Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen Uluslararası Balkan Buluşması çerçevesinde tertip olunan Balkanların Geleceği konulu panel, Adapazarı Kültür Merkezinde toplandı. Panel öncesi sinevizyonla Yunanistandaki Müslüman Türklerin yaşadığı sorunları anlatan Gümülcine Müftüsü İbrahim Şerif, -Yunanistanda çeşitli sorunlar yaşıyoruz. Bunlardan biri eğitim. Lozan Anlaşmasına göre Türkiyeden Batı Trakyaya 30 öğretmen gelmesi gerekirken, İstanbul Rumlarının sayılarının azalmasından dolayı, sadece 15 öğretmen Batı Trakyaya gelebilmektedir. Bizim ikinci sorunumuz kimliktir. Batı Trakyada Lozanda Türk olarak bırakılmamıza rağmen, kendimize Türk dememiz yasak. Ben 1990 yılında milletvekili adayı kanınızdan canınızdan olan bizlere oylarınızı verin dediğim için, Türk kelimesi iki unsur arası Yunanlılar ile azınlık Türkler arasında düşmanlık doğurduğu gerekçesiyle 18 ay hapse mahkûm oldum. 3 ay hapis yattıktan sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Türkiyenin müdahalesiyle hapisten çıktım. Yunanistan 1984′te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilân edildikten sonra, isminde Türk olan dernekleri kapattı. Türk kelimesinin düşmanlık ifade ettiğini, Yunanistanda Türk olmadığını ve Türk isminde derneğin kurulamayacağına yönelik karar alındı- dedi.
Batı Trakyada Türkler tarafından kurulan vakıflara engeller çıkartıldığını ifade eden Gümülcine Müftüsü İbrahim Şerif, -1913 yılında Yunanistan ve Osmanlı arasında imzalanan Atina Anlaşmasına göre, vakıfları bizim idare etmemiz gerekiyor. Bu anlaşma, daha sonra meclis tarafından kanun haline getirildi. Bu kanuna rağmen, vakıflarda tâyinlere karışıyorlar ve kendilerinin istediği kişileri işbaşına getiriyorlar. Türkiyede azınlık vakıflarına birçok hak verilirken, 2008′de çıkan vakıflar yasası da eski yasa gibi vakıfları Türklerin elinden alıyor. Bundan dolayı toplanarak bu yasayı da kabul etmediğimizi ilan ettik diye konuştu.
Batı Trakyadaki müftülük makamının Türkiyedekinden farklı olduğunu ifade eden Şerif, -1913 Atina Anlaşmasına göre müftü, Türklerin kadısıdır. Türkiyedeki müftü ile Batı Trakyadaki müftülük ile Türkiyedeki müftülük makamı farklıdır. Lozanda verilen haklara göre, bizlere aile hukuku, evlenme boşanma, miras gibi konuları İslam hukukuna göre çözüyoruz. Müftüler; vakıfların da başkanı, okulların da başkanı, halkın da lideri, onun için müftülerin ayrı bir yeri var Batı Trakyada. 1985′te Yunanlılar, Lozan Anlaşmasına göre seçimle gelmesiyle gereken müftüleri kendileri tayin etti. 1985′ten 1990′lara kadar müftülerin seçimle gelmesi için çaba gösterdik. 1990′da Gümülcinede Cuma günü müftülük seçimi oldu, yüzde 95′lik oyla bu görevi bana tevdî ettiler. Ben hiç kimseye beni müftü seçin demedim ama halkım bu görevi verdi. 1990 yılından beri bu görevi yapıyorum- şeklinde konuştu.
AB üyeliğini desteklediği Türkiye ve Rumun paçasına yapışmasını istedikleri Kıbrıs Türkleri için Batı Trakya Türklerine reva gördükleri hayat tarzını mı istiyor Bakoyanni?
Demek ki bütün mesele galiba Kerkük-Kıbrıs-Karasu (Mesta) üçgeninde küreselleştirilen olmayı içe sindirmemekten geçiyor.
Eşzamanlı cümle tezgâhlara karşı uyanık olurken hem de..
Ha, AB mi?
Bizi bekleme odasında oyalamayı bıraksın da İrlandanın Lizbon Anlaşmasını vetosuyla uğraşsın..
Hayır dan sonra Die Weltin attığı İrlandalılar kimsenin yararını açıklamadığı bir antlaşmayı neden onaylasınlar ki? manşetini, AB muhibbanı bilumum dolmakalemler çerçeveletip başuçlarına asmalıdırlar.
Helâl olsun şu küçücük İrlandaya..