Kim bu 35 ABD'li

Genel & Güncel Konular

Kim bu 35 ABD'li

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzr Şub 21, 2010 18:11

Resim
Kim bu 35 Amerikalı

CHP’li Öztürk, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ı köşeye sıkıştırdı.

Beşir Atalay: Görmedim duymadım bilmiyorum
Atalay’ın nasıl haberi olmaz!


CHP’li Ali Rıza Öztürk, Başbakan Erdoğan ile Bush’un 2007’de Oval Ofis’teki görüşmesi sonrası Türkiye’ye gelen ABD’li 35 istihbaratçının peşine düştü. İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın “Bilmiyorum” cevabına sert tepki gösteren Öztürk, “Yalansa tekzip et. Değilse açıkla. Bu konuyu bile bilmeyen bir bakana Kamu Düzeni ve Güvenliği’nin emanet edilmesini kamuoyunun takdirine bırakıyorum” dedi.

İllegal karargahtan mı yönetiliyoruz?

TÜRKİYE’de 2 yıldır darbe tartışmaları yaşandığına dikkat çeken CHP’li Atilla Kart da ilginç değerlendirmeler yaptı: Bu 35 kişi konusu çok önemli. Islak imzadan darbeye geldik. İhbar mektupları postaneden gönderiliyor. Ama kim? MİT bilmiyor, İçişleri bilmiyor, Dışişleri bilmiyor. Türkiye illegal bir karargahtan mı yönetiliyor? Bakan Atalay, “Bilmiyorum” diyor. Sorumluluğunun bilincinde değil mi?

Poyrazköy’de ABD şüphesi

ESRARENGİZ ABD’lilerin ortaya çıktığı yerlerden biri de Poyrazköy’dü. Kabul edilen iddianame, Poyrazköy’deki kazılar başlamadan 17 gün önce ABD Konsolosluğu’na ait bir aracın askeri bölgede dolaşıp fotoğraflar çektiğini ve bu durumun jandarmaya da ihbar edildiğini belgelemişti.

Beşir Atalay'ı susturan soru

4 Şubat’taki Meclis Genel Kurulu’nda CHP’li Öztürk’ün, “2007’de Bush ve Erdoğan görüşmesinden sonra ABD istihbaratçısı 35 kişi Türkiye’ye geldi mi?” sorusuna Bakan Atalay, “Bilmiyorum” cevabını vermişti.

Haber: Fatih ERBOZ

CHP Konya Milletvekili Atilla Kart, Türkiye’de yaşanan sürecin genel tablosu içerisinde 35 subay ya da istihbaratçının Türkiye’ye gelip gelmediğinin mutlaka bilinmesi gerektiğini belirtti. Kart, “Türkiye 2 yıldır illegal bir karargahtan mı yönetiliyor? İşte bu sorunun cevabını bulabilmek için subay ya da istihbaratçılar Türkiye’ye girdi mi, sayıları kaç, AKP iktidarı açıklamalı” dedi.

Taşeron bakan mı?

TBMM Genel Kurulu’nda ısrarlı soruları karşısında İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın ’Bilmiyorum’cevabı verdiğini hatırlatan Kart şunları kaydetti: “Bilmiyordum cevabı ne demek? Sayın Bakan Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanı değil mi? Sorumluluğunun bilincinde değil mi? Taşeron bir bakan mı? Yaptığı görevin anlamını mı bilmiyor yoksa? Ben tüm bu soruları kendisine de sordum ve TBMM tutanaklarına geçti. Bu uzmanlarının sayısının 35 olduğu ifade edilmiyor. Ancak bu sayı 85’e çıktı mı bilmiyoruz, açıklanmalı. Türkiye’de olduğu iddia edilen bu subay ya da istihbaratçılar illegal bir karargahta mı görev yapıyor? Türkiye’yi kimler yönetiyor. Soyut darbe iddiaları, yargıya baskı gibi son günlerde sıkça tartışılan konuların cevap anahtarı işte bu sorularda gizli.”

Tekzip etmedi

Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı yasa tasarısı TBMM Genel Kurulu’nda görüşülürken İçişleri Bakanı Beşir Atalay’a sorular yönelten CHP Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ise, “Türkiye’ye ABD’li subay ya da istihbaratçı 35 şahsın geldiği yönünde iddialar basın-yayın organlarında yer alıyor. Ben de bu tasarının görüşmeleri sırasında yerinde, zamanında, en doğru kişiye iddiaları soruyorum. Sorularım TBMM duvarlarında yankılanıyor, Bakan susuyor. İddialar doğru değilse, neden reddetmiyor? Haberlerin çıktığı basın yayın organlarına neden tekzip metinleri gönderilmiyor? Bakan bilmiyorum diyerek, iddiaların doğruluğunu ortaya koymuş oldu” diye konuştu.

İddialar doğru mu?

Bu müsteşarlığın kurulmasının bile terörle mücadeledeki koordinasyon zafiyetini kanıtladığını belirten Öztürk şöyle konuştu: “AKP iktidarı terörle, zafiyet içerisinde olmadan mücadele ettiğini söylüyor. O zaman neden bu müsteşarlık kurulmak isteniyor? 35 ABD’li istihbaratçının gönderildiği iddialarını biz ortaya atmıyoruz. Bu iddialar doğru mudur, değil midir? Bilmiyorum, bilgim yok diyor, ama eğer yoksa kesinlikle reddediyorum diyemiyor. Bu iddiaların doğru olduğunu zaten bakanın tavır ve davranışları ortaya koyuyor.”

CHP Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk, Türkiye’ye yabancı istihbarat örgütlerinin elemanlarının, ya da subaylarının gelişinden İçişleri Bakanı’nın haberinin olmamasını “vahim bir durum” olarak nitelendirdi.

Kazılarda SAT izine rastlanmadı

Poyrazköy’ün Keçilik mevkiinde yapılan kazıda ortaya çıkarılan silah ve mühimmat üzerindeki parmak izleri, SAT Grup Komutanlığı’nda görevli tüm personelin parmak izleriyle karşılaştırıldı. Deniz Kuvvetleri Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Savcılığı, silah ve mühimmatı kimin toprağa gömdüğünü tespit edebilmek için İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden mühimmat üzerinde bulunan parmak izlerini istedi. Emniyetten gelen parmak izleri üzerinde yapılan incelemede 203 personele ait olmadığı ortaya çıktı.

‘Hamdolsun istediğimizi aldık’

Başbakan Erdoğan, 4 Şubat 2007’de Oval Ofis’te George Bush’la yaptığı görüşmeden sonra, “İstediğimizi aldık” demişti. Bu görüşmenin ardından ortaya atılan “35 ABD’li üst düzey istihbaratçının Türkiye’ye gönderildiği” iddiaları ise Başbakan’ın istediğini nelerin karşılığında aldığı sorusunu zihinlerde canlandırdı. Beyaz Saray’a 5 taleple giden Erdoğan, Türkiye’ye dönüşünde “rahat dönüp dönmediğine ilişkin” soruya da “Hamdolsun, istediğimizi aldık” cevabını vermişti.

“ABD aracı Poyrazköy’de tur attı” iddiası

Poyrazköy iddianamesine giren telefon kayıtlarında kazılardan 17 gün önce Amerikan Konsolosluğu’na ait bir aracın, askeri bölgede fotoğraf çektiğinin jandarmaya bildirildiği ortaya çıktı. Sanıklardan binbaşı Eren Günal’ın telefonundan yapılan bir görüşmede Sedat isimli bir yarbayın “Resim çeken falan bir asker” dediği, buna karşılık Oktay isimli diğer yarbayın “Tamam efendim araç Amerikan Konsolosluğu’ndanmış şimdi jandarma yanımda” dediği öne sürülmüştü.

Yalanlama geldi

ABD’nin Ankara Büyükelçiliği, 1 Şubat’ta bu iddiayı yalanlamıştı. Basında yer aldığı şekliyle, 7 Nisan 2009 tarihinde bir Konsolosluk aracının bölgede olduğuna dair bir kayıtlarının olmadığını iddia eden Büyükelçilik, “ABD’nin Ergenekon soruşturmasıyla herhangi bir ilgisi olduğu iddiaları saçmadır” ifadesini kullanmıştı.


YENİÇAĞ, 21 Şubat 2010
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Kim bu 35 ABD'li

İletigönderen Türk-Kan » Pzr Şub 21, 2010 18:38

Bilmiyordum cevabı ne demek? Sayın Bakan Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanı değil mi?

Atalay'a neden kızıyorsun, basın yayın olmasa senin de haberin olmayacakmış!
Türkiye’ye ABD’li subay ya da istihbaratçı 35 şahsın geldiği yönünde iddialar basın-yayın organlarında yer alıyor.

3 sene mi beklediniz peşlerine düşmek için?

Hâlbuki genel başkanınız gayet iyiydi Mr. President ile:

Resim
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

Re: Kim bu 35 ABD'li

İletigönderen İrfan Tuna » Pzr Şub 21, 2010 22:31

CHP milletvekilinin sorduğu sorular elbette önemlidir ve yanıtlanmalıdır.

Ama, daha geçenlerde hiç utanmadan ve hiçbir engelle karşılaşmadan ülkemize gelen biri daha var: Ray Odierno... Kimdir bu adam? Irak'ın kuzeyinde görev yapmakta olan askerlerimizin başına 4 Temmuz 2003'te çuval geçiren timin başındaki ABD'li komutan...

Normal koşullarda ülkemizin sınırından içeri adımını atması bile olay olması gereken bu kişinin, sadece hükümetin yetkilileriyle değil, CHP'li Onur Öymen ve MHP'li Oktay Vural'la da 'dostluk yemeği' yediğini basından öğrendik.
(tayyip-ve-abdullah-cuval-olayi-ni-onceden-biliyor-muydu-t18244-15.html#p133263)

Doğrusu, bu da en az o 35 Amerikalı kadar rahatsızlık verici bir durum.
Uyanacağız, uyandıracağız... Bilinçleneceğiz, bilinçlendireceğiz... Ne ülkemizin , ne de bölgemizin zenginliklerini küresel haramilere ve onların uşaklarına yağmalatmayacağız, soydurtmayacağız... ENİNDE SONUNDA ALİ KEMALLER DEĞİL, MUSTAFA KEMALLER KAZANACAK...
Kullanıcı küçük betizi
İrfan Tuna
Üye
Üye
 
İletiler: 1059
Kayıt: Pzt Nis 06, 2009 12:23

Re: Kim bu 35 ABD'li

İletigönderen Ram » Pzr Şub 21, 2010 22:45

CHP'li Onur Öymen ve MHP'li Oktay Vural


Muteber adamlar.
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

Re: Kim bu 35 ABD'li

İletigönderen bezgin » Pzr Şub 21, 2010 22:57

Bu tür seylerin mecliste konusulmaya baslamasi iyi. Ve yalniz bu kadari bile CHP'yi baraj altinda biraktirmaya veya bir darbe tezgahlamaya yeter.
İşgâlciler ölmeli! :turkiye:

"Bir ülkenin nüfusunun yarıya yakın bölümünün bir bölgede, dörtte birinin bir şehirde yaşaması, başlı başına tezgahtır."
Kullanıcı küçük betizi
bezgin
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 1394
Kayıt: Prş Eki 30, 2008 1:35

Re: Kim bu 35 ABD'li

İletigönderen İrfan Tuna » Sal Şub 23, 2010 13:02

Haberden Alıntı yazdı:(...)

CHP’li Ali Rıza Öztürk, Başbakan Erdoğan ile Bush’un 2007’de Oval Ofis’teki görüşmesi sonrası Türkiye’ye gelen ABD’li 35 istihbaratçının peşine düştü. İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın “Bilmiyorum” cevabına sert tepki gösteren Öztürk, “Yalansa tekzip et. Değilse açıkla. Bu konuyu bile bilmeyen bir bakana Kamu Düzeni ve Güvenliği’nin emanet edilmesini kamuoyunun takdirine bırakıyorum” dedi.

İllegal karargahtan mı yönetiliyoruz?

TÜRKİYE’de 2 yıldır darbe tartışmaları yaşandığına dikkat çeken CHP’li Atilla Kart da ilginç değerlendirmeler yaptı: Bu 35 kişi konusu çok önemli. Islak imzadan darbeye geldik. İhbar mektupları postaneden gönderiliyor. Ama kim? MİT bilmiyor, İçişleri bilmiyor, Dışişleri bilmiyor. Türkiye illegal bir karargahtan mı yönetiliyor? Bakan Atalay, “Bilmiyorum” diyor. Sorumluluğunun bilincinde değil mi?

Poyrazköy’de ABD şüphesi

ESRARENGİZ ABD’lilerin ortaya çıktığı yerlerden biri de Poyrazköy’dü. Kabul edilen iddianame, Poyrazköy’deki kazılar başlamadan 17 gün önce ABD Konsolosluğu’na ait bir aracın askeri bölgede dolaşıp fotoğraflar çektiğini ve bu durumun jandarmaya da ihbar edildiğini belgelemişti.

(...)

Bu uzmanlarının sayısının 35 olduğu ifade edilmiyor. Ancak bu sayı 85’e çıktı mı bilmiyoruz, açıklanmalı. Türkiye’de olduğu iddia edilen bu subay ya da istihbaratçılar illegal bir karargahta mı görev yapıyor? Türkiye’yi kimler yönetiyor. Soyut darbe iddiaları, yargıya baskı gibi son günlerde sıkça tartışılan konuların cevap anahtarı işte bu sorularda gizli.”

Tekzip etmedi

Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı yasa tasarısı TBMM Genel Kurulu’nda görüşülürken İçişleri Bakanı Beşir Atalay’a sorular yönelten CHP Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ise, “Türkiye’ye ABD’li subay ya da istihbaratçı 35 şahsın geldiği yönünde iddialar basın-yayın organlarında yer alıyor. Ben de bu tasarının görüşmeleri sırasında yerinde, zamanında, en doğru kişiye iddiaları soruyorum. Sorularım TBMM duvarlarında yankılanıyor, Bakan susuyor. İddialar doğru değilse, neden reddetmiyor? Haberlerin çıktığı basın yayın organlarına neden tekzip metinleri gönderilmiyor? Bakan bilmiyorum diyerek, iddiaların doğruluğunu ortaya koymuş oldu” diye konuştu.

İddialar doğru mu?

Bu müsteşarlığın kurulmasının bile terörle mücadeledeki koordinasyon zafiyetini kanıtladığını belirten Öztürk şöyle konuştu: “AKP iktidarı terörle, zafiyet içerisinde olmadan mücadele ettiğini söylüyor. O zaman neden bu müsteşarlık kurulmak isteniyor? 35 ABD’li istihbaratçının gönderildiği iddialarını biz ortaya atmıyoruz. Bu iddialar doğru mudur, değil midir? Bilmiyorum, bilgim yok diyor, ama eğer yoksa kesinlikle reddediyorum diyemiyor. Bu iddiaların doğru olduğunu zaten bakanın tavır ve davranışları ortaya koyuyor.”

CHP Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk, Türkiye’ye yabancı istihbarat örgütlerinin elemanlarının, ya da subaylarının gelişinden İçişleri Bakanı’nın haberinin olmamasını “vahim bir durum” olarak nitelendirdi.

Kazılarda SAT izine rastlanmadı

Poyrazköy’ün Keçilik mevkiinde yapılan kazıda ortaya çıkarılan silah ve mühimmat üzerindeki parmak izleri, SAT Grup Komutanlığı’nda görevli tüm personelin parmak izleriyle karşılaştırıldı. Deniz Kuvvetleri Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Savcılığı, silah ve mühimmatı kimin toprağa gömdüğünü tespit edebilmek için İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden mühimmat üzerinde bulunan parmak izlerini istedi. Emniyetten gelen parmak izleri üzerinde yapılan incelemede 203 personele ait olmadığı ortaya çıktı.


Hamdolsun, ülkemizdeki vatanseverleri ABD emperyalizmi karşısında diz çökmeye zorlayan 'Ergenekon' tertibini, konusunda uzmanlaşmış bu karargah mı yönetiyor acaba?
Uyanacağız, uyandıracağız... Bilinçleneceğiz, bilinçlendireceğiz... Ne ülkemizin , ne de bölgemizin zenginliklerini küresel haramilere ve onların uşaklarına yağmalatmayacağız, soydurtmayacağız... ENİNDE SONUNDA ALİ KEMALLER DEĞİL, MUSTAFA KEMALLER KAZANACAK...
Kullanıcı küçük betizi
İrfan Tuna
Üye
Üye
 
İletiler: 1059
Kayıt: Pzt Nis 06, 2009 12:23

Re: Kim bu 35 ABD'li

İletigönderen İrfan Tuna » Sal Şub 23, 2010 13:13

[quote="Haberden Alıntı"]

CHP’li Ali Rıza Öztürk, Başbakan Erdoğan ile Bush’un 2007’de Oval Ofis’teki görüşmesi sonrası Türkiye’ye gelen ABD’li 35 istihbaratçının peşine düştü. İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın “Bilmiyorum” cevabına sert tepki gösteren Öztürk, “Yalansa tekzip et. Değilse açıkla. Bu konuyu bile bilmeyen bir bakana Kamu Düzeni ve Güvenliği’nin emanet edilmesini kamuoyunun takdirine bırakıyorum” dedi.

İllegal karargahtan mı yönetiliyoruz?

TÜRKİYE’de 2 yıldır darbe tartışmaları yaşandığına dikkat çeken CHP’li Atilla Kart da ilginç değerlendirmeler yaptı: Bu 35 kişi konusu çok önemli. Islak imzadan darbeye geldik. İhbar mektupları postaneden gönderiliyor. Ama kim? MİT bilmiyor, İçişleri bilmiyor, Dışişleri bilmiyor. Türkiye illegal bir karargahtan mı yönetiliyor? Bakan Atalay, “Bilmiyorum” diyor. Sorumluluğunun bilincinde değil mi?

(...)

...Bu uzmanlarının sayısının 35 olduğu ifade edilmiyor. Ancak bu sayı 85’e çıktı mı bilmiyoruz, açıklanmalı. Türkiye’de olduğu iddia edilen bu subay ya da istihbaratçılar illegal bir karargahta mı görev yapıyor? Türkiye’yi kimler yönetiyor. Soyut darbe iddiaları, yargıya baskı gibi son günlerde sıkça tartışılan konuların cevap anahtarı işte bu sorularda gizli.”

[quote]

Ülkemizdeki vatanseverlere yönelik tertipler, konusunda uzmanlaşmış ABD istihbaratçılarının görev yaptığı bu karargahtan mı yönetiliyor acaba?
Uyanacağız, uyandıracağız... Bilinçleneceğiz, bilinçlendireceğiz... Ne ülkemizin , ne de bölgemizin zenginliklerini küresel haramilere ve onların uşaklarına yağmalatmayacağız, soydurtmayacağız... ENİNDE SONUNDA ALİ KEMALLER DEĞİL, MUSTAFA KEMALLER KAZANACAK...
Kullanıcı küçük betizi
İrfan Tuna
Üye
Üye
 
İletiler: 1059
Kayıt: Pzt Nis 06, 2009 12:23

Re: Kim bu 35 ABD'li

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzt Mar 01, 2010 21:46

35 CIA Ajanının Üslendiği Karargâhı Açıklıyoruz

İşte Türk Ordusu’na saldırının merkezi!

Aydınlık’a ulaşan çok önemli bilgi: 2008’de gelen 35 CIA-Pentagon karma heyeti, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbaratının Yıldız bürosunda üslenmiş durumda. Tertipler, operasyonlar bu merkez vasıtasıyla Emniyet İstihbaratı üzerinden yürütülüyor. ABD’nin Ankara Büyükelçisi, üst düzey CIA’cı olarak bilinen James Jeffrey’nin rolü kritik. Emniyet İstihbaratı ile Amerikalı üst düzey subay-ajanların işbirliği, ABD-Türkiye arasındaki “karşılıklı istihbarat paylaşımı” ve “teröre karşı işbirliği” gerekçeleriyle yürütülüyor.


Aydınlık
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Kim bu 35 ABD'li

İletigönderen Urunguj » Sal Mar 02, 2010 1:41


Ankara'daki 35 CIA Ajanı Hakkında Yeni İddia
Aydınlık Dergisi


Yeniçağ gazetesi manşetten büyük harflerle soruyor:

"Kim bu 35 Amerikalı?"

CHP Milletvekili Ali Rıza Öztürk soruyor:

"5 Kasım 2007 Erdoğan-Buş Oval Ofis görüşmesinden sonra Ankara'ya gelen 35 kişilik üst düzey ABD subay ya da istihbaratçıları, üç aylığına Türkiye'ye gelmiş oldukları iddia edildiği halde, bunlar geriye dönmüşler mi? Dönmemişlerse neden dönmemişlerdir?"

İçişleri Bakanı Beşir Atalay cevap veriyor:

"Bende bir bilgi yok o konuda, bir bilgim yok"

Konuşma şöyle devam ediyor:

ÖZTÜRK: O zaman "yok" deyin

ATALAY: Bilgim yok ki cevap vereyim

ÖZTÜRK: İçişleri Bakanı olarak sizin bilginiz yok???

ATALAY: Bak, o konuda bir bilgim yok, size vereceğim bir cevap yok.

ÖZTÜRK: Kimin bilgisi olacak Sayın Bakan?

ATALAY: Yani geldiyse, gelmediyse bilmiyorum.

ÖZTÜRK: Yalansa tekzip et, değilse açıkla.
Bu konuyu bile bilmeyen bir Bakana Kamu Düzeni ve Güvenliği'nin emanet edilmesini kamuoyunun takdirine bırakıyorum.

CHP Milletvekili Atilla Kart soruyor:

"Bu 35 kişi konusu çok önemli. Islak imzadan darbeye geldik.
İhbar mektupları postaneden gönderiliyor. Ama kim? MİT bilmiyor, İçişleri bilmiyor, Dışişleri bilmiyor. Türkiye illegal bir karargahtan mı yönetiliyor?"

Sağır sultanın duyduğu Amerikalı istihbarat subaylarından Sayın Bakan'ın haberi yok.

+++++++++++++++++++++++++++++++++

Aydınlık Dergisi, Bakan Atalay'ın bilmediği (!) 35 CIA ajanının yerini açıklıyor:

Emniyet Genel Müdürlüğü ............................. bürosu

(Açık İstihbarat : Dört sebepten dolayı Aydınlık'ın yayınladığı uydu fotoğrafını ve tam adresi yayınlamıyoruz:

1) CIA'yi ve kendi ülkesine karşı bu örgütle çalışmayı sindirebilen zihniyeti işaretlerken; kendi kurumlarımızı ve bünyelerindeki namuslu personeli işaretlememek adına

2) Bu tarz bilgi sızdırmalarında; bilgiyi sızdıran odağın, "doğru bilgi, yanlış adres" prensibi çerçevesinde bilgiyi doğru, adresi yanlış vererek, hedefindeki kurumla sızdırdığı odak üzerinden sembolik mesajlaşma yöntemi kullanma olasılığını gözönüne alarak

3) Sözkonusu adresle ilgili farklı iddialar olması ve nihayetinde önemli olanın adresin ne olduğu değil, bu tarz bir karargahın varolduğu gerçeği olduğunu düşündüğümüzden

4) Açık İstihbarat'ın; ilgili kurumlara ve yöneticilerine bütün eleştirilerine rağmen; prensip gereği kendi devletinin kurumlarını ve çalışanlarını güvenliklerini ve gizliliklerine zarar verecek operasyonel/taktik düzeyde asla deşifre etmeme politikasına sahip olmasından. Bu politika yabancı devlet kurumları/birimleri ve ilgili çalışanları/ajanları için geçerli değildir.)

Ergenekon tertipleri, operasyonlar, silah cephane gömme işleri, sahte belgeler, 5000 sayfalık darbe planları burada hazırlanıyor.

+++++++++++++++++++++++++++++++++

5 Kasım 2007'de Oval Ofis'teki buluşmada Tayyip Erdoğan, Buş'tan Ergenekon'un düğmesine basılması talimatını aldı.

Yandaş gazeteci Fehmi Koru, Yeni Şafak'taki köşesinde bunu açıkladı, Kanal 7 TV'de tekrar etti.

Ergenekon tertibinde, yani Türk Ordusu'na saldırıda Emniyet içindeki Fethullahçı ekibe yardımcı olmak üzere 35 üst düzey CIA-Pentagon yetkilisi Ankara'ya geldi.

Aydınlık Dergisi, 16 Mart 2008 tarihli sayısında bu olayı haberleştirdi.

35 kişilik ekip, başında bir Amerikalı Tümgeneralin bulunduğu ODC ile irtibat halinde çalışmaya başladı.

Daha sonra .................. yerleştiler.

++++++++++++++++++++++++++++++++++

Genelkurmay, 18 Mart 2009'da İçişleri Bakanlığı'na "Özel Büro'nun Faaliyetleri" başlıklı bir yazı gönderdi.

Yazıda, Amerikan ajanlarının yetki ve görev sahası dışına çıkarak bazı yerel yöneticileri ziyaret ettikleri, bilgi istedikleri bildirildi.

28 Mayıs 2008 tarihli Bartın Halk Gazetesi, Bartın'ı ziyaret eden Jason White adlı bir Amerikalının kimliğini açıklıyor.

Bir Emniyet yetkilisinin verdiği bilgiye göre, rütbesi yüzbaşı ve kendisine Terörle Mücadele Şube Müdürü eşlik ediyor. Bu sadece buzdağının görülen bir kısmı. Adamlar tüm yurtta faaliyet gösteriyor.

Örneğin Poyrazköy'de kazılar başlamadan 17 gün önce ABD Konsolosluğu'na ait bir aracın askeri bölgede dolaşıp fotoğraflar çektiği ve bu durumun jandarmaya ihbar edildiği belgelendi. Bu konu, kabul edilen iddianameye de girdi.

Poyrazköy'de bulunan silah ve mühimat üzerindeki parmak izleri SAT Gurup Komutanlığı'ndaki tüm personelin parmak izleriyle karşılaştırıldı. İzlerin 203 personelin hiç birisine ait olmadığı ortaya çıktı.

++++++++++++++++++++++++++++++++++

Atilla Kart şöyle diyor:

"Bilmiyorum ne demek? Kendisi Bakan değil mi? Sorumluluğunun bilincinde değil mi? Taşeron bir Bakan mı?

Bu uzmanların sayısının 35 olduğu ifade ediliyor. Ancak bu sayı 85'e çıktı mı, bilmiyoruz, açıklanmalı.

Bunlar illegal bir karargahta mı görev yapıyorlar, Türkiye'yi kimler yönetiyor.

Soyut darbe iddiaları, yargıya baskı gibi son günlerde sıkça tartışılan konuların cevap anahtarı işte bu sorularda gizli.

http://www.acikistihbarat.com/Haberler.asp?haber=8670
Kullanıcı küçük betizi
Urunguj
Üye
Üye
 
İletiler: 222
Kayıt: Cmt Ara 05, 2009 0:44

Re: Kim bu 35 ABD'li

İletigönderen zfrtxt » Sal Mar 02, 2010 2:13

Tam yerine denk geldi paylasmak istedim.



SEÇİMİ ABD VE MEDYA KAZANDIRDI

Sizlere Boris Yeltsin’in 3 Temmuz 1996’da ikinci kez devlet başkanlığına seçilişinin öyküsünü anlatacağım.

Bu öykünün, sömürgeci karşıtı yurtseverlere bir ders, ağızlarından ‘demokrasi’ sözcüğü hiç düşmeyen sömürgeci uşaklarının ise suratlarında patlayacak bir şamar olmasını diliyorum.

Rusya 3 Temmuz 1996 başkanlık seçimlerine giderken, Moskova’daydım. Tüm olup bitenleri günü gününe televizyondan izledim, gazetelerden okudum. Böylece Rusya’nın bu tarihi sürecine tanık oldum.

Çok önemli dersler dolu 3 Temmuz 1996 seçimini ayrıntılarıyla anlatmadan önce, Boris Yeltsin’i dünyanın iki süper güçlü devletinden birinin başına getiren olayların çok kısa bir özetini sunuyorum.

Darbe Girişimi

1991 yılına girildiğinde Gorbaçov, Sovyetler Birliği’nin devlet başkanıydı.

12 Haziran 1991’de Sovyetler Birliği’nin on beş cumhuriyetinden en büyüğü olan Rusya’da başkanlık seçimleri yapıldı. Oyların yüzde 57’sini alan Boris Yeltsin, Rusya tarihinde halkın oylarıyla seçilmiş ilk başkan oldu.

18 Ağustos 1991’de Gorbaçov, bir askeri darbeyle devrilmek istendi. Darbecilerin tankları Moskova’ya girdi. Boris Yeltsin darbecileri hain ilan edip hızla Beyaz Saray adı verilen Rus Parlamentosuna koştu. Parlamentonun önünde konuşlanmış tanklardan birinin üzerine çıkarak, tüm dünya televizyonlarının canlı yayınladığı tarihi konuşmasını yaptı. Rus halkı adına darbecilere karşı direneceğini söyledi. O ana kadar olup bitenleri evlerinde, televizyonlarının başında korkuyla izlemekte olan Rus halkının büyük bir bölümü Yeltsin’in karşı çıkışından cesaretlenerek yollara döküldü. Kısa bir sürede on binlerce Moskovalı, tankın üstündeki Yeltsin’in etrafını büyük bir coşkuyla sarmıştı.

21 Ağustos 1991 günü darbeciler Moskova’dan kaçtı. Gorbaçov tutsak bulunduğu Kırım’dan Moskova’ya getirildi. Yeltsin, Rusya’nın parlayan yıldızı olmuştu. ABD ve Batı Avrupa ülkeleri Yeltsin’in darbecilere karşı başarılı direnişini demokrasinin bir zaferi olarak görüyor, demokrat Yeltsin’i çılgınca alkışlıyordu.

Yeltsin, IMF ve Dünya Bankasına Teslim Oluyor

8 Aralık 1991 günü Sovyetler Birliği Komünist Partisini kapattıran Yeltsin, Sovyetler Birliği’nin de dağılmış olduğunu duyurdu.

Yetmiş yılı aşkın bir süre, amansız düşmanı kapitalizme karşı savaşmış olan Rusya’nın devlet başkanı Boris Yeltsin, bozulan Rus ekonomisini düzeltmek için, ABD kapitalizminin en acımasız iki kurumu olan IMF ve Dünya Bankası’na başvurdu. Sonraları ABD yöneticileri, Rusya’yı tek kurşun atmadan teslim aldıklarını söyleyeceklerdi.

IMF’ye teslim olan Yeltsin, ‘şok tedavisi’ olarak sunulan IMF’nin önerilerini hemen kabul edip Rus halkına dayattı. Yeltsin, IMF’nin Rus halkını perişan edecek olan önerilerini, ‘radikal reformlar’ olarak niteliyor, hiç kimsenin bu reformlara karşı çıkmasını istemiyordu. İşte Yeltsin’in reformlarının sonuçları:

· Faizler yükseldi, devlet yatırımları durdu.

· Sosyal harcamalarda büyük kesintiler yapıldı.

· Başta gıda maddeleri olmak üzere tüm tüketim maddelerinin fiyatları tavana vurdu.

· Dev ölçekli fabrikalarda üretim durdu, çoğu kapandı.

· Kadınlı erkekli milyonlarca kişi işsiz kaldı.

· Rus parası değer kaybetti, Rus halkının bir ömür boyu oluşturduğu birikimler buharlaştı.

· Ulusal gelir yarı yarıya azaldı, Rus halkı fakirleşti. Oligark denilen bir avuç vurguncu dolar milyarderi oldu.

· Sağlık sistemi çöktü. Rus halkının ortalama yaşam süresi azaldı.

· Özelleştirme adı altında devletin fabrikaları, yeraltı ve yer üstü zenginlikleri yağmalandı. Büyük yağmacıların arkasında, Yeltsin’in etrafını kuşatmış Yahudi kökenli Rus politikacılara her türlü destek veren ABD’nin Siyonist bankerleri ve şirketleri bulunmaktaydı.

· Rus halkı açlık sınırına dayandı. Tüm Rusya, ABD ve Avrupa’da 1930’larda yaşanan ‘Büyük Ekonomik Bunalım’dan daha kötü bir bunalıma girdi.

Rus halkı fakirleştikçe, ABD’nin Yeltsin’e olan övgüleri de artıyordu. Yeltsin’i tüm dünyaya örnek bir demokrat olarak tanıtıyorlardı.

Ekmek kuyruklarında sürünen Rus halkını görmezlikten gelen Yeltsin, ‘radikal reformların’ süreceğini duyuruyordu. Oysa kendi yardımcısı Rutskoy bile bu reform programını ‘ekonomik soykırım’ olarak niteliyordu.

Yeltsin, Parlamentoyu Topa Tutuyor

Ekonomi çöküp milyonlarca insan işsiz kalınca, Yeltsin’e karşı siyasi hareket başladı. Parlamentoda iki cephe oluştu. Yeltsin’e karşı olanlar üst üste önergeler vererek Yeltsin’i görevden almaya çalışıyorlardı.

21 Eylül 1993’te Yeltsin, televizyona çıktı, ulusa seslendi. Parlamentoyu kapattığını duyurdu. Yeni seçimlere kadar ülkeyi, özel yetkilerle kendisi yönetecekti. ABD’nin övdüğü örnek demokrat Yeltsin, muhalafete dayanamayıp parlamentoyu kapattığını duyurduğu günün hemen ertesinde Rus Parlamentosu toplandı. Yeltsin görevden alındı, yerine yardımcısı atandı. Artık herşey çığırından çıkmıştı. Rusya çok tehlikeli bir siyasi bunalımın içine yuvarlanmıştı. On binlerce Moskovalı sokaklara döküldü. Meydanlar Yeltsin karşıtı sloganlarla inliyordu. Rus halkı, parlamentosunu savunuyordu.

Ordunun ve güvenlik güçlerinin desteğini alan Yeltsin, 4 Ekim 1993 günü, Beyaz Saray adı verilen Rus Parlamentosunu topa tutturdu. Tüm dünya televizyonları, Rus parlamentosunun topçu ateşi altında kalışını anında yayınladı. ABD Başkanı Bill Clinton, Yeltsin’in bu eylemini, demokrasinin savunulması olarak gördüğünü duyuruyor, demokrat Yeltsin’i destekliyordu.

Özelleştirme Yağması

Yeltsin, Aralık 1994’de Çeçenistan’a askeri saldırıda bulunup işgal etti. Moskova’nın denetiminde özerk bir cumhuriyet kurmayı denedi. Ancak Çeçenlerin güçlü direnişi karşısında geri çekilmek zorunda kaldı, iç politikada güç duruma düştü.

IMF’ye teslim olmuş Rusya’nın 1995’de dış borçları çok artmıştı. Hem bu borçları ödemek hem de Rusya’da yeni türemiş işadamlarının 1996 başkanlık seçimlerinde desteğini alabilmek için, Yeltsin yeni bir özelleştirme yağması başlattı. Rusya’nın en büyük fabrika ve işletmelerinin hisselerini, yeni türemiş Rus bankalarına nakit para karşılığı yok pahasına sattı. Bu hissleri ele geçiren, kendilerine oligark denilen, hemen hemen tamamı Yahudi kökenli olan Rus işadamları ulusal medyanın ve bankaların sahibi oldular.[1]

Yeltsin İkinci Kez Başkan Olmak İstiyor

İşte şimdi sıra geldi, Boris Yeltsin’in ikinci kez devlet başkanlığına seçilişinin öyküsüne.

Alkol bağımlısı olan Yeltsin, 1995’de iki kez kalp krizi geçirdi.

17 Aralık 1995’de yapılan parlamento seçimlerinde, Yeltsin taraftarları beklenmedik ağır bir yenilgi aldılar. Yeltsin’in dolaylı olarak desteklediği ‘Vatanımız Rusya Partisi’ oyların sadece % 12,2’sini alırken, Genadi Zuganov’un liderliğindeki ‘Rusya Federasyonu Komünist Partisi’ oyların % 34,9’unu alarak seçimden birinci parti olarak çıkmıştı. Artık herkes, Haziran 1996’da yapılacak devlet başkanlığı seçimini Komünistlerin lideri Zuganov’un kazanacağına kesin gözüyle bakıyordu.

Şubat 1996’da Boris Yeltsin, Haziran 1996’da yapılacak devlet başkanlığı seçimlerine katılacağını duyurdu. Bir dönem daha başkan olmak istiyordu.

Yeltsin’in karşısında iki güçlü aday vardı:

- Komünistlerin lideri Genadi Zuganov

- General Aleksandr Lebed

Yeltsin adaylığını açıkladıktan hemen sonra yapılan kamuoyu yoklamalarının ortaya koyduğu görünüm şöyleydi:

Genadi Zuganov: % 50-55

General Lebed: % 30-35

Başkan Yeltsin: % 2-8

Ekonomiyi IMF’ye teslim eden, Rusya’nın yeraltı ve yer üsütü zenginliklerini özelleştirme adı altında yok pahasına yağmalatan, halkın işsiz ve aşsız kalmasına neden olan Yeltsin’i halk artık istemiyordu. Onun alkol bağımlısı oluşu, ciddi sağlık sorunlarının bulunuşu ve dengesiz davranışları da gözden iyice düşmesinin nedenleri arasındaydı.

Kamuoyu yoklamalarının ortaya koyduğu kara tabloyu gören Yeltsin taraftarları paniğe kapıldılar. En çok korkanların başında, özelleştirme yağmasıyla milyarlarca dolar vurgun vuran oligarklar geliyordu. Bu kişiler toplanıp, Yeltsin’e başkanlık seçimlerini iptal etmesi için baskı yaptılar. Açıktan açığa, ‘Seçime gerek yok, ülkeyi bir diktatör olarak siz yönetin!’ diyorlardı. Bunları söyleyenlerin tümü de, ABD tarafından desteklenip övülen Rusya’nın yeni demokrat yıldızlarıydı.

Yeltsin kendisine verilen öğütü dinlemedi. Seçim kampanyasını yürütecek ekibi değiştirdi. Ekibin başına kızı Tatyana ve özelleştirme yağmasının mimarı Çubais’i getirdi.

Çubais hemen işe koyuldu. Bankerlerden ve medya patronlarından oluşan bir çekirdek kadro kurdu. Medya patronları sürekli Yeltsin yanlısı propaganda yapacaklar, bankerler de paraları seçim kampanyasına akıtacaktı. Bu hizmetlerine karşlık olarak da Çubais, özelleştirme adı altında Rusya’nın en değerli kurum ve kuruluşlarını bu kişilere peşkeş çekecekti.

‘Öküz Bokunu Altın Diye Yutturanlar’ Moskova’da

Yapılcak başkanlık seçiminde uygulanan kural şuydu: İlk oylamada oyların % 50’sinden fazlasını alan aday seçimi kazanıp başkan oluyordu. Eğer ilk oylamada hiçbir aday oyların % 50’sini alamazsa, bir ay içinde ikinci bir seçim yapılıyor bu kez en çok oy alan aday seçimi kazanıp başkan oluyordu.

Rusya devlet başkanlığı seçim tarihi, 16 Haziran 1996 olarak duyuruldu. Seçim kampanyası başladı.

Rus medyasının tamamı Yeltsin yanlısı propaganda yapıyor, diğer adaylara televizyonda konuşma fırsatı verilmiyordu. Buna rağmen yapılan kamuoyu yoklamalarında Yeltsin, hala Zuganov ve Lebed’in çok gerisinde kalıyordu.

Yeltsin’in kampanyasını yürüten kızı Tatyana ve ortağı Çubais, çok çabuk bir çare bulmak zorundaydılar.

Ve buldular da.

Özelleştirme yağmasından milyarlarca dolar vurmuş olan Yahudi kökenli Rus işadamlarının aracılığıyla, ABD’den yardım istediler. Açıkcası, Amerikalıların Rusya’ya gelip başkanlık seçimini kendilerine kazandırmalarını bekliyorlardı!

Amerikan yönetimi, çok bilgili ve deneyimli üç siyasi uzman danışmanı Moskova’ya hemen göndermeye hazır olduğunu bildirdi.

Üç Amerikalı siyasi uzman danışman; George Gorton, Dick Dresner ve Joe Shumate acele Moskova’ya geldiler ve hemen işe başladılar. Peki, bu üç danışman hangi konuda uzmandılar? Seçim kampanyanlarını yönlendirmede uzmandılar. Amerikan ağzıyla söyleyecek olursak, ‘öküz bokunu altın diye yutturabilecek’ kertede yetenekliydiler. Şimdi de Yeltsin’i Rus halkına, ‘eşi bulunmaz demokrat bir lider’ olarak yutturacaklardı. Üç Amerikalı uzmanın ilk önerileri şu oldu: Yeltsin’in rakipleri hakkında medya sürekli olarak yalan haberler uyduracak, çamur atacaktı! Ruslar bu öneriye karşı çıktı. Yalan söylenmeyecek, çamur atılmayacak, dürüstlük ilkesine bağlı kalınacaktı. Amerikalıların yanıtı ise çarpıcıydı: Seçimi kazanmak istiyorsanız bizim söylediğimiz gibi davranacaksınız, dürüstlükle seçim kazanılmaz!

Amerikalı üç siyasi uzman danışman ikinci önerilerini yaptılar: Yeltsin halkın arasına girecek, onlarla kucaklaşıp öpüşecek, gençler için düzenlenecek eğlence programlarına katılacak, onlarla beraber şarkılar söyleyip dans edecek, kısacası ‘çok sevecen, çok tonton’ bir kişi rolünü oynayacaktı! Ruslar bu öneriye de sıcak bakmadı. Yeltsin’in doğal davranmasından yanaydılar, rol yapmasını istemiyorlardı. Amerikalı uzmanlar yine sert çıktılar, rol yapmadan, halkı kandırmadan seçim kazanılamazdı!

Yeltsin’in seçim kampanyası neredeyse tam bir çıkmaza girmişti ki, üç Amerikalı uzmanın ABD’den getirilmesinde payı olan Rusya’nın özelleştirme vurguncusu dolar milyarderleri ve medya patronları araya girdiler. Ateşli tartışmalardan sonra Amerikalı üç uzman danışmanın önerileri kabul edildi. Artık Yeltsin’in seçim kampanyasında ipler bu üç Amerikalının eline geçmişti.

Seçimin İlk Aşaması

‘Öküz bokunu altın diye yutturabilecek’ düzeyde yetenekli üç Amerikalı uzman; bir yandan Yeltsin’in nerede, neler konuşacağını, kimlerle buluşacağını belirlerken, bir yandan da medyanın kullanacağı sloganları üretiyordu.

Rus medyası, Yeltsin’in rakipleri hakkında asılsız dedikodular, yalanlar, iftiralar uyduruyor, en aklı başındaların bile kafalarını karıştırıyordu. Yeltsin’in rakipleri Zuganov ve Lebed bu karalama kampanyası karşısında şaşkın, kendilerini savunacak, seslerini duyuracak değil bir televizyon kanalı, bir gazete dahi bulmakta zorlanıyorlardı.

İşte bu atmosferde, 16 Haziran 1996’da başkanlık seçimleri yapıldı. Katılım oranı % 70 olmuş ve şu sonuçlar alınmıştı:

Yeltsin ( % 35,3 ), Zuganov ( % 32 ), Lebed ( % 14,5 ).

Seçimin ilk aşamasında başkan seçilememişti, ancak bu sonuç Yeltsin için çok büyük bir başarıydı. Birkaç ay öncesine kadar kamuoyundaki desteği % 5 dolaylarındayken, sanki sihirli bir el değmiş ve bu oran

% 35’e çıkmıştı! Yeltsin’in kampanya ekibi sevinç içindeydi. Üç Amerikalı uzman ise daha soğukkanlı davranıyor, asıl savaşımın yeni başladığını söylüyordu.

Seçimin İkinci Aşaması

Üç Amerikalı uzman hemen kolları sıvadılar. Yolun yarısını başarıyla geçmişlerdi, ama asıl öldürücü darbeyi şimdi vurmaları gerekiyordu. Yeltsin’e acele bir öneri götürdüler: İlk aşamada % 14,5 oy alan Lebed’e, geri çeviremeyeceği kadar parlak bir teklif götürün ve Lebed’in ikinci aşamaya katılmasını önleyin!

Seçimin ilk aşamasından iki gün sonra, 18 Haziran 1996’da Başkan Yeltsin, üç Amerikalı uzmanın önerisini yerine getirdi. Lebed’i, ‘Rusya Federasyonu Güvenlik Konseyi Sekreteri’ ve ‘Başkanın Ulusal Güvenlik Danışmanı’ olarak atadı. Lebed, ağzı kulaklarında, bu yüksek prestijli atamayı hemen kabul etti ve başkanlık seçiminin ikinci aşamasından çekilmiş olduğunu ilân etti.

Lebed’in çekilmesiyle meydan, Yeltsin ve Zuganov’a kalmıştı. Üç Amerikalı uzman, Zuganov’u yıpratacak kampanyaya hemen başladılar. Tüm medya hemen her gün ve neredeyse günün tamamında şu sloganları tekrar edip durdu: ‘Zuganov’a verilecek oylar, Komünistleri tekrar iş başına getirecektir!’, ‘Zugonov’u seçmek demek, diktatör Stalin’i diriltmek demektir!’, ‘Zuganov’a verilecek oylar, demokrasinin sonu, özgürlüklerin sonu olacaktır!’, ‘Bir komünist olan Zuganov eğer seçilecek olursa, Rusya’da iç şavaş çıkacaktır!’, ‘Mal sahibi, mülk sahibi, iş sahibi olmak istiyorsanız oyunuzu demokrat Yeltsin’e verin!’, ‘ABD’nin ve Avrupa’nın saygı duyduğu Başkan Yeltsin’i seçin!’.

Medya bu tek yanlı propagandayı sürdürürken, özelleştirme vurguncusu Rus işadamlarının oluşturduğu havuzdan milyonlarca dolar, üç Amerikalı uzmanın saptadığı bölgelerde, belirlediği gruplara dağıtılıyordu. Tam bu sırada IMF, Rusya’ya 10 milyar dolar kredi verdiğini duyurdu. Yeltsin’in seçim kampanyasını yürütenler sevinç içindeydiler.

Üç Amerikalı uzman, Yeltsin’e bir öneri daha götürdüler: Neredeyse iki yıla yakın ödenmeyen emekli maaşlarını ve birikmiş işçi ücretlerini hemen ödeyin! Ödemeler derhal yapıldı. Televizyon kanalları, birikmiş emekli maaşlarını alan yaşlıların ve ücretlerini alan işçilerin Yeltsin’in boynuna sarılarak nasıl ağlaştıklarını, ellerini yüzünü nasıl öptüklerinini tekrar tekrar gösterip durdu.

Seçimin ikinci aşamasına bir hafta kala, Yeltsin bir kalp krizi daha geçirdi. Üç Amerikalı uzmanın yönlendirmesiyle medya bunu halka, Yeltsin aşırı yorgunluktan grip oldu, diye duyurdu. Yeltsin’in yanına hiç kimse sokulmadı, fotoğrafı çekilmedi, görüntüsü alınmadı. Bu olumsuzluğun ustaca atlatılmasından sonra, 3 Temmuz 1996 günü başkanlık seçiminin ikinci aşaması gerçekleştirildi. Yüzde 68,9 katılımın sağlandığı seçimde iki aday şu oyları almıştı:

Yeltsin ( % 53,8 ), Zuganov ( % 40,3).

ABD’den özel olarak getirilen üç Amerikal uzman, medyanın ve özelleştirme vurguncularının desteğiyle, ‘öküz bokunu altın diye’ Rus halkına yutturmayı başarmışlardı. Boris Yeltsin, ikinci kez Rusya’nın devlet başkanı olarak seçilmişti.

Yeltsin ikinci kez başkan olarak seçildikten sonra, IMF’den 40 milyar dolar borç alındı. Ancak bu para devletin kasasına girmedi! Yeltsin’in kızı Tatyana ve seçimlerde Yeltsin’den yana olan özelleştirme vurguncularının Amerika ve Avrupa’daki banka hesaplarına yatırıldı!


Bu gerçek öykü, 2002 yılında Amerika’da çekilen bir filmin senaryosunu oluşturdu. Fimin adı şuydu: ‘Spinning Boris’. Türkçeye şöyle çevirebiliriz: ‘Boris Yeltsin’in Rus Halkına Yutturulması’.

Peki, Türk halkına kimlerin nasıl yutturulduğunun öyküsünü yazmanın zamanı gelmedi mi?

Yılmaz Dikbaş

25 Temmuz 2007, Antalya

http://www.kalinka.com.tr

dikbas@kalinka.com.tr

Not: bahsi gecen filmi yayinlanmasi istenen izlence olarak kabul edip yayinlayabilirmiyiz.
Kullanıcı küçük betizi
zfrtxt
Üye
Üye
 
İletiler: 106
Kayıt: Pzt Eki 22, 2007 3:43

Re: Kim bu 35 ABD'li

İletigönderen Urunguj » Sal Mar 02, 2010 2:42

Sovyet Rusya'nın nasıl Nataşa Rusya olduğu çok merak ettiğim ve bilmek istediğim bir konu. (ayrı bir başlık aç ve yaz)

Ama ben kendi ülkemde bu ABD'li profesyonellerin ne yaptığını merak ediyorum şu an.

Bana ne senin anlattıklarından !
Kullanıcı küçük betizi
Urunguj
Üye
Üye
 
İletiler: 222
Kayıt: Cmt Ara 05, 2009 0:44

Re: Kim bu 35 ABD'li

İletigönderen Türk-Kan » Sal Mar 02, 2010 3:21

Urunguj yazdı:Sovyet Rusya'nın nasıl Nataşa Rusya olduğu çok merak ettiğim ve bilmek istediğim bir konu. (ayrı bir başlık aç ve yaz)

Ama ben kendi ülkemde bu ABD'li profesyonellerin ne yaptığını merak ediyorum şu an.

Bana ne senin anlattıklarından !

Daha az ünlem işareti kullanıp, yazıyı okuma zahmetine girerseniz bağlantıyı kavrarsınız belki!
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

Re: Kim bu 35 ABD'li

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzr Mar 07, 2010 23:53

Resim
MİT DEVRE DIŞI BIRAKILDI

Kaynak: Özelleştirilmiş istihbarat hizmeti var...

CHP Milletvekili Öztürk’ün, “2007’de 35 ABD’li istihbaratçı Türkiye’ye girdi” iddiasına şok destek.

TBMM’de kürsüye çıkan CHP Milletvekili Ali Rıza Öztürk, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’a dönerek, “Erdoğan ve Bush’un başbaşa görüşmesinden sonra, 35 ABD’li istihbaratçı Türkiye’ye girdi mi?” diye sordu. Atalay’ın “Bilmiyorum, haberim yok” cevabına sinirlenen Öztürk sert çıktı: Yalansa tekzip et...

MİT’i karalayan zihniyet galip geldi

ÖZTÜRK’ün bu iddiası, eski MİT daire başkanlarından Mahir Kaynak’ın Star gazetesindeki köşesinde kaleme aldığı yazıyla yeni bir boyut kazandı. “MİT’i karalayan zihniyet galip geldi” yorumunu yapan Kaynak, operasyonları değerlendirirken “Özelleştirilmiş istihbarat hizmeti var” diye yazdı.

MİT yerine yabancı örgüt

Eski MİT’çi Mahir Kaynak, Türkiye’de yabancı istihbaratların da kullandığı birtakım özel ellerin olduğunu belirterek, “Bunlar bir zamanlar MİT’i hedef gösterdiler, şimdi de orduyu karalamaya çalışıyorlar” dedi.

Haber: Fatih ERBOZ

MİT eski çalışanı Prof. Dr. Mahir Kaynak, Türkiye’de yabancı istihbaratların da kullandığı bir takım özel ellerin olduğunu belirterek, “ MİT’in faaliyetleri karalanıyor. Oysa Türkiye’nin milli güvenliğini ancak devlet kurumları sağlayabilir” şeklinde konuştu. Türkiye’nin güvenliğine yönelik bütün faaliyetleri, aynı zamanda anayasal düzeni tehdit edecek oluşumları ve hareketleri Milli İstihbarat Teşkilatı başta olmak üzere devlet kurumlarının takip ettiğini anlatan Kaynak, “Burada inanılması gereken devlet kurumlarıdır. Bunun dışındaki bilgiler çok çabuk çarpıtılabilir ve hedefler doğrultusunda kullanılabilir. Bunu söylemek istiyorum. Bir zamanlar Milli İstihbarat Teşkilatı’nın faaliyetlerini karaladılar. Bütün olumsuzlukları ve pislikleri bu kurumun üzerine attılar. Bugün olan da bunun benzeridir. Birtakım özel eller Türkiye’deki yanlış, pis oluşumlarda tek bir kurumu hedef göstermek istiyorlar” dedi.

Hedefte ordu var

Milli İstihbarat Teşkilatı’nın en güvenilir kurumlardan biri olması gerekirken bütün yanlışların üzerine atılmasından dolayı yıpratılmak istendiğini kaydeden Kaynak şunları kaydetti: “Bu bir dönem özellikle çok fazlaydı. Türkiye’deki bütün yanlışlıklardan bu kurum sorumlu tutulur hale geldi. Bugüne gelelim. Şimdi de burada orduyu hedef gösteriyorlar. Ordu’nun bütün kirli işlerden sorumlu olduğunu ima ediyorlar. Bu paralelliğe dikkat edelim. MİT ile ilgili yıllar önceki konular çarpıtılarak, bilip bilmeden gündeme getirilerek konuşuluyor, yazılıyor. Aynısı ordu için de yapılıyor. Bunu bir takım özel eller yapıyor.”

Kurumların itibarı korunsun

Devletin kurumlarına güvenilmezse o zaman bu ellerin istedikleri gibi yönlendirme yapabileceğini kaydeden Kaynak, sözlerini şöyle tamamladı: “Devlet kurumlarının itibarını zedelemeyelim. Birtakım oluşumların olabileceği dikkat çekiyor. Benim söylediğim açık ve net: burada devlet kurumlarımıza itibarı koruyalım. Türkiye’nin güvenirliğini bu özel ellere terk etmeyelim. Türkiye’de özel oluşumlar olabilir mi diye soruyorsunuz. Öyle görünüyor.”

TANTAN: Başbakan kendisine bağlı istihbarat teşkilatı kurdu ki tartışılan bu olsa gerekir...
Tantan: Bilgi yabancıların eline geçti

Yurt Partisi Genel Başkanı Sadettin Tantan, Türkiye’de kamu ve özel sektörde istihbarat anlamında ciddi bir altyapı eksikliği olduğunu kaydetti. Yargı reformundan bahsedildiği şu günlerde istihbaratın yeniden yapılandırılması gerektiğini kaydeden Tantan, “Türkiye’de organize suçlarla, terörle mücadelede Türkiye Başsavcılık müessesesinin kurulması gerekmektedir. MİT-Jandarma-Polis istihbaratlarının yeniden yapılandırılması gündeme gelmelidir” diye konuştu.

İstihbarat ciddi bir iş

Kamu Güvenliği Müsteşarlığı’nın istişare amaçlı bir kuruluş olmaktan öte geçemeyeceğini de savunan Tantan, “Başbakan kendisine bağlı bir istihbarat teşkilatı kurdu. Kanada’dan, Norveç’ten, İsveç’ten konuşanlar var. Devletin istihbaratı bu konuşanları çoktan Türkiye’ye getirmeliydi. İstihbarat işi ciddi ve önemlidir” dedi.

Uyarılarımız önemsenmedi

Artık her yerin dinlendiğini, Türkiye’ye birtakım insanların geldiğini ifade eden Tantan şöyle konuştu: “Kandil’den gelenler var. Bunların ne olduğu bilinmiyor. Eğer Türkiye yüksek teknolojili istihbarat olanaklarından yararlansa ve bunları arşivleyebilse bu sorunları yaşamaz. Türkiye’nin henüz daha yeterli bir terör arşivi bulunmuyor. İstihbarat zafiyetinden dolayı Türkiye’nin lehine çalıştığını düşünen gençler Türkiye’nin aleyhine çalışıyorlar haberleri yok. Malatya’dan Trabzon’a kadar yaşanan olaylarda gençler kullanılıyor. Bunları çıkarması gereken teşkilat ise ortada yok. Türkiye sahipsiz kalmıştır. Altyapı eksikliği istihbarat zafiyeti yaratıyor, istihbarat zafiyeti bilgi kirliliği yaratıyor. Türk toplumu gerçekleri öğrenemiyor. Bilgi kirliliği içerisinde de siyaset kısır döngüye düşüyor. Sigortacılık, telekomünikasyon özelleşince de bilgi yabancıların eline geçiyor. Şu an da Türkiye’de bilgi yabancıların elinde. Bunun değişmesi gerekiyor. Bu parlamentoyu bu konuda yıllardır uyarıyoruz, ancak sonuç alınamadı. Bundan sonra da sonuç alınması zor görünüyor.”


YENİÇAĞ, 6 Mart 2010
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Kim bu 35 ABD'li

İletigönderen avrasya » Pzt Mar 08, 2010 0:28

İçişleri bakanı daha öğrenememiş mi?

Aydınlık okusaydı .
Kullanıcı küçük betizi
avrasya
Üye
Üye
 
İletiler: 279
Kayıt: Prş Oca 15, 2009 23:08

Re: Kim bu 35 ABD'li

İletigönderen Oğuz Kağan » Cmt May 01, 2010 11:49

Kod adı: Yama

Balyoz, Kafes darbe planı iddiaları ile çok sayıda muvazzaf ve emekli TSK personeli tutuklandı.

İddialar ve tutuklamalar TSK’yı rahatsız etti. Askeri belge olduğu iddia edilen evrakın ulu orta konuşulması-yazılması TSK’yı köstebek avına çıkarttı. Yapılan çalışmalarda TSK’ya ait olduğu iddia edilen evrakın “Yama”dan geçirildikten sonra servis edildiği tespit edildi. İddialara göre, TSK’nın “Yama merkezi” adını verdiği büro, İstanbul’da büyük bir iş merkezinde faaliyet yürütüyor.

TSK’nın “Yama” olarak kodladığı merkezde ses-görüntü her türlü prodüksiyon hizmeti ve asıl belgelere ekleme ve çıkartmalar yapılıyor.

Tespit edilen en önemli unsurlardan birisi de burada çalışan kişilerin eski TSK mensubu olmaları. Yüksek Askeri Şura kararları ile TSK’dan ihraç edilen bir kurmay binbaşı ve daha birkaç kişi burada aktif olarak çalışıyor.

Belirlemelere göre bu merkezde ayrıca 10 dolayında da FBI mensubu var. Tabii ki “yama”da görev yapanlar sadece bununla sınırlı değil, Emniyet’ten de belli bir yapı “yama”da ciddi olarak faaliyet yürütüyor.


AVAZTÜRK, 30 Nisan 2010
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Sonraki

Şu dizine dön: Genel - Güncel Konular

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 3 konuk

x