
Mondros, ateşkes değildi, işgal anlaşmasıydı. Yüzkarası anlaşmasının sonuçlarını İngiliz ve Fransız işgal karakolları olarak gördük.
Samsun, Havza, Merzifon, Ankara, Çankırı ve Kastamonu çevresindeki İngiliz karakolları halkı taciz etmeye başlamıştı. Erkeklerimiz geceleri karakollara saldırıyor, gündüz dağlara çekiliyordu. Daha sonra Kuvayi Milliye’ye katılacak olan bu vatanseverlere İstanbul basını “eşkiya” diyordu, Türkler Rumlara saldırıyor şeklinde duyuruyordu.
İstanbul’un İngiliz valisi Samsun’daki İngiliz yüzbaşıya bir telgraf gönderdi; Mustafa Kemal’e verilen görev geri alınmıştır, kendisi ve arkadaşları vapurdan iner inmez tevkif edilecektir…
Sabah olunca İngiliz askerleri limana dizildi, fakat her bir askerin arkasında birer kalpaklı, ceketinin altında kamaları, gözünü askerden ayırmadan öylece bekliyorlardı. Yüzbaşı vaziyeti anladı, yapacağı bir şey yoktu. Bandırma Vapuru açığa demirlediğinde, takaya bindi, karşılamaya gitti, sadece “Hoş geldiniz, bir emriniz var mı?” diyebildi. Mustafa Kemal yanındakilere “gereğini yapın” dedi ve ilk teslim alınan İngiliz bu yüzbaşı oldu. Onun sonu ne oldu derseniz; diğer teslim alınan İngiliz askerleriyle birlikte, Malta sürgünü dedelerimizle takas edildiler. (Malta’dan böyle kurtarılanlardan biri de Hüseyin Avni Finci/ Aka Gündüz dedem idi. Vapurdan inen bir Finci daha vardı; Miralay Tabip Mehmet Arif Finci.)
İngiliz ve Fransız karakolları Ankara’da bile vardı. İngiliz karakolu tren istasyonundaki direksiyon evinde, Fransız karakolu ise Ulus’a çıkan yoldaydı. Atatürk’ün Fikriye Hanımefendiyle birlikte kaldığı ilk ev, karakola olarak kullanılmış olan o zamanki direksiyon binasıdır, bugün müzedir. Fransız askerlerin işgal ettiği bina ise geri alındı ve meclisin ilk toplandığı yer olarak kullanıldı.
Halkın neden Mustafa Kemal ve arkadaşlarını bu kadar büyük heyecanla beklediğini anlamak için İngiliz (Protestan) ve Fransız (Katolik) karakollarını iyi anlamak gerekir.
Samsun Kuvayi Milliyesini düşünüyorum, Havza’daki toplantıyı düşünüyorum. Yol boyunca “Dağ başını duman almış…” dillerindeydi. Son dörtlüğü pek söylenmiyor artık, çok da güzeldir:
- Her geceyi güneş boğar
Ülkemizin günü doğar
Yol uzun olsa da ne var
Yürüyelim arkadaşlar
Sesimizi yer gök su dinlesin
Sert adımlarla her yer inlesin
“Havza Yollarında Mustafa Kemal” şiirini yeniden okuyalım. Orada, dağlarda kimlerle buluştu Mustafa Kemal, şiir diliyle anlatıyor Ceyhun Atıf Kansu. Onlar Samsun’un Kuvayi Milliyesiydi.
- Mahmur Dağı'nın başında bir duman bir duman
Mustafa Kemal'in başında daha bir duman
Dağ düşünür gündüz gece başından duman gitmez
Mustafa Kemal düşünür gündüz gece başından duman gitmez
Dağların başından duman eksik olmaz
Soy yiğidin başından duman eksik olmaz…
Mahmur Dağı'nın dumanlarına baktı da dedi Mustafa Kemal
Köroğlu olmak ne güzel şu dağlarda
Tutmak gece gündüz denizlerin yolunu, yol vermemek
Üşümek, ateş yakmak, yola düşmek ne güzel
Bölmek orta yerlerinden gemilerin getirdiği güneşi
Bir sana, bir bana sermek ne güzel…
Çakal Dağı'nın eteğine vardı ki Mustafa Kemal
Vakit alaca karanlık, dağın eteğinde bir kahve
Kahvede düze inmiş eşkıya, Karadeniz uşakları
Kaynıyor Erzurum işi semaver, çay demleniyor
Uyanmış su gözleri adamların susuz gözleri sıcak
Mustafa Kemal baktı, tanıdı hepsi halk…
Oturdular, hep beraber çayı içtiler
Ordan burdan, dereden tepeden konuştular
Sabah güneşi gelip bağdaş kurdu bir yana
Yarı karanlıktı yüzleri, birden aydınlandılar
Acı çekmiş, susamış, dağ çizgileri sert
Mustafa Kemal'in gözlerinde tek tek ışıdılar…
Çıktı Kavak Yaylası'na, oh dedi Mustafa Kemal
Ölmez be, insan bu vatanı sevince
Halk kokusudur, güller çimenlerden gelir
Ovaları sürenler aşağıda, ormanlarda bıçkı sesleri
Dağılmış Mahmur Dağı'nın dumanları
Çekip cümle türküleri bir dere ışıltısıyla akar …
Havza'ya vardım ki, kulağımızı koyalım bir
Bağımsız yaşamak diyelim bir, dinle ne ses verir
Havza pazarına inmiş allı morlu köylüler
Çıkarlar ormanlardan gizli gizli, çağıralım bir
Gelirler toplanırlar ateşimize, onlar için yaktık
Özgür yüreklerinin soluğunu üflesinler bir…
Sevelim dedi, Mustafa Kemal, sevelim bir
Selam verelim bir, selam alalım bir
Halk olmak ne güzel şeydir arkadaşlar
Şu sabah çayını içelim bir kardeşçe sıcak
Yüzümüzü yunalım şu derede bir
Sonra kursunlar darağacını kavgamıza
Asarlarsa assınlar bizi düşlerimizden!
Anıları rehberimiz olsun…
19 Mayıs sabahı Samsun’da olacağım, Bandırma Vapuruna elimi süreceğim, elimde bayrak, Gençlik Marşını söyleyerek, Mustafa Kemal’e ve Samsun Kuvayi Milliyesine selâm duracağım…
Ve 1968’de, Samsun’dan Anıtkabir’e ellerinde Türk bayrağıyla “Tam Bağımsız Türkiye İçin Mustafa Kemal Yürüyüşü” yapan Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına selâm göndereceğim.
Asarlarsa assınlar bizi düşlerimizden!
Eğitimci Yazar Mahiye MORGÜL, 16 Mayıs 2012
mahiye@gmail.com