
Türkiye’de yakın tarih içinde olmuş bütün komplo ve provokasyonların neredeyse hepsinde sağın bir şekilde planlaması, dahli olduğu halde sağ burnundan kıl bile aldırmak istemez. Bir kere olsun “Şurada hatalıydık”, “Bunda bizim de payımız var” deseler dünya durur sanki!
İşte dün 6-7 Eylül 1955 olaylarının yıldönümüydü. Konu bugüne dek (Ben dahil) birçok açıdan çokça yazıldı. O utanç verici vandalizme dair zaten bilinenleri tekrar etmek istemiyorum. Ancak bir noktayı ne kadar açıklığa kavuştursak az. Çünkü tarihsel olgular da “Günün ihtiyaçlarına göre” yeniden kurgulanabilmektedir!
Oysa olayın her aşamasında (Selanik’te “Atatürk’ün evine bomba” hadisesinden azınlıklara yağma, çapul hareketine kadar) dönemin DP Hükümeti'nin planlaması, onayı ve yeşil ışığı o kadar belirgindir ki, maddi ve mantıki kanıtlar, tanıklıklar tümüyle buna işaret etmektedir. Aksine her tür itiraz “Zorlama” bir bakış olacaktır. Tabii isteyen halen olayı kendine göre yontabilir!
Yontmak dedik de bugün olayların sorumluluğunu yalnızca “Cihet-i askeriye”ye yıkmak ve olaydaki “Sivil irade” nin etkisini gölgelemek için adeta özel bir çaba sarf edilmektedir. Bir “Algı inşası” yapılmaktadır!
Örneğin tam bu noktada ikide bir Özel Harp Dairesi (ÖHD) eski yöneticilerinden Sabri Yirmibeşoğlu’nun gazeteci Fatih Güllapoğlu’nun “Tanksız Topsuz Harekât” (Tekin Yayınevi. 1991.) kitabında geçen ve “Şişinmeci” bir şekilde yaptığı “6-7 Eylül de, bir Özel Harp işiydi. Ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amaca da ulaştı. Sorarım size, bu muhteşem bir örgütlenme değil miydi?” şeklindeki açıklaması öne sürülmektedir.
Elbette ki Özel Harpçi/Kontrgerillacı anlayışın bu ülkenin geçmişinde neler yaptıklarını artık bilmeyen yok. Ancak bu yapı ve zihniyeti ülkeye davet eden, kurumlaştıranların hep sağ iktidarlar olduğu da nedense hiç hatırlanmıyor. Oysa askere ne kadar çakılırsa o kadar “Liberal” olunan bu ülkede (Ki artık o da o kadar kolay olmuyor!) kimse çıkıp “ÖHD’nin hiç sorumluluğu yoktur” demiyor.
Neyse, bu sayede gizlenen şu; 1953’te kurulan (Yani 6-7 Eylül’den 2 sene önce), Tümgeneral Daniş Karabelen’in sorumluluğu altında çalışan ve ilk adı “Seferberlik Tetkik Kurulu” (STK) olan Özel Harp Dairesi mevcut iktidarın “Üstünde” ya da “Ayrı” bir yapı değildi. Tam tersine DP ile oldukça “Uyumlu” çalışan bir yapıydı.
Soğuk Savaş koşullarında ABD tandanslı ve “Anti-komünist” oluşları itibarıyla da normaldi. O kadar ki 27 Mayıs’ı yapan subaylar bu yakın ilişkiden şüphelenmişler, STK/ÖHD’ye hep Adnan Menderes’in “Özel Milis Gücü” gözüyle bakmışlardır. Tasfiye etmeye niyetlenmişler ama “Türk Mukavemet Teşkilatı” (TMT) koordinatörü İsmail Tansu’nun ricası ve Alparslan Türkeş’in inisiyatifi ile vazgeçilmiştir. Tarihsel gerçek budur!
Yani ÖHD başlangıçta DP/Menderes’e “Rağmen” var olan, ondan “Gizli işler çeviren” bir kuruluş değil, onunla koordineli hareket eden bir yapıdır. Hal böyleyken “Hükümete rağmen” bir 6-7 Eylül planlaması ve onun bilgisi/onayı dışında bir eylem söz konusu bile olamaz. Olayların “Siyasi sorumlusu” DP/Menderes Hükümeti'dir. Tarihsel olgular bunu söylüyor!
Bu anlamda 6-7 Eylül DP Hükümeti, MAH/MİT, POLİS ve TMT/ÖHD ortak eylemidir. Aynı yapıların denetimindeki “Kıbrıs Türktür Cemiyeti” ve sonradan DP milletvekili olacak olan Mithat Perin’in “İstanbul Ekspres” Gazetesi de “Yardımcı yan roller” de olacaklardır. Olayda ayrıca “İngiliz parmağı” da belirgindir.
Ortak bir vebal sonucu oluştuğu anlaşılan 6-7 Eylül’de siz sürekli bir yanı öne çıkartırsanız o olayı hem “Anlaşılmaz” kılar hem de birilerinin sorumluluğunu örtbas etmeye çabalamış olursunuz!..
Atilla AKAR, 8 Eylül 2013
atilla.akar@yurtgazetesi.com.tr