
Çin’de 2003’de nasıl çıktığı halen bilinmeyen ve ölümcül SARS salgını sonrasında karşılaştığım okumuş Çinlilerle yaptığım sohbetler sonrası “sence bu SARS nereden çıktı?” sorusunu sorduğumda aldığım sade yanıt hep şu oldu: “ABD.”
Tıpkı, 2003 Kasım’ında İstanbul İngiltere Konsolosluğu’nda patlayan bombayla ilgili BBC’nin yaptığı bir haberde, spikerin olay yerindeki yaşlı bir Türk’e “bu bombayı kim patlattı?” sorusunu sorduğunda aldığı yanıt gibi: “Amerika.”
Bu yazının başlığı Arslan Bulut’un son yazısından alıntıdır. Bulut “ABD, her an mat olabilir!” başlıklı yazısında ABD’nin Türkiye’deki piyonlarını kullandığına dikkat çekmiş ve “ABD’nin ‘Ortadoğu acelesi’nin sebebi de Rusya ve Çin engel çıkarmadan, Türkiye-İsrail ortaklığıyla Suriye ve İran’ın işini bitirdikten sonra Orta Asya’da, yani Avrasya satranç tahtasında ‘şah’ diyebilmektir” diyor.
İsmail Hakkı Pekin’in Aydınlık’taki “ABD çekilirken! (1)” yazısı, Bulut’un yazısının devamı gibi. İ. H. Pekin de ABD’nin neden geri çekilmesi gerektiği içerikli yazısında Bulut’un yazısına bir anlamda yanıt vermiş oluyor.
İP Genel Sekreteri Mehmet Bedri Gültekin de “Artçı değil, asıl dalga geliyor!” adlı yazısıyla dünya sisteminin fotoğrafını çekmiş. ABD’nin sanal bir dünyada yaşadığını açıklayan yazısında, Kıbrıs’taki örneği de vererek “malî sermayenin sanal ekonomisinin gidebileceği bir son nokta vardı ve oraya gelinmiştir” diyor.
Bu üç yazının peş peşe yayımlanmasının nedeniyse şu an içinde bulunduğumuz durumdur ve artık son tahliller yapılmaya başlanmıştır.
Bu sütunlarda sıkça değindik: ABD, SSCB ve Doğu Bloku karşısında galip geldi ancak tarihten çok iyi ders çıkartan Çin’i yıkamıyor. Bunu bilen Çin, Avrasya güç birliğini Rusya ile kurduğu Şanghay İşbirliği Örgütü’yle, dünya güç birliğini de BRICS ülkeleri ile dayanışmaya giderek savunmasını arttırıyor.
Bugünlerde nereden çıktığı bilinmeyen ve yavaş yavaş SARS’a benzemeye başlayan Çin’deki ölümcül yeni gizemli kuş gribi salgını hiç şaşırtıcı değil. Çünkü ABD, Irak saldırısının hemen öncesinde de Çin’in başına SARS’ı sarmıştı. Basit bir Aristo mantığıyla, bu gizemli kuş gribi de SARS gibi ciddileşmeye başladıysa o halde ABD artık “2’inci Irak saldırısını” yani -şimdi de Türkiye’yi kullanarak- “Suriye-İran saldırısını” gerçekleştirmek istiyor.
Yine Asya’da Kore Yarımadası gerginliği de bu konjonktürün içindedir: ABD yıllardan beri Kuzey Kore’yi kışkırtıyor, ambargolarla ekonomik olarak boğmaya çalışıyor.
Putin’in gece yarısı acil bir biçimde Karadeniz’de yapılmasını istediği deniz tatbikatı bu içerikte okunmalı.
Yoksa Kerry boşuna mı son 2 ay içerisinde Türkiye’ye 3’üncü kez geliyor? Ne TC tarihinde ne de dünya tarihinde muhtemelen böyle bir ziyaret gerçekleşmiştir. Demek ki batan gemi ABD’nin o denli acelesi var.
Türkiye’de son yaşanan inanılmaz gelişmelerden de sürecin hızlandığını anlamak mümkün. Diyarbakır’da daha dün handiyse bir öğrenci bıçak darbesiyle ölüyordu. Bu provokasyon Yugoslavya’nın parçalanmaya gidişindeki provokasyonlarla aynı. Beri yandan “TC” konusuyla, Türklükle kavga edilmeye (aslında Türkler kışkırtılmaya) çalışılıyor.
Aziz Nesin’in sade ve gerçekçi bir gözlemidir: “Biz güçlü ve güçsüz, iki ülkenin futbol maçını izlediğimizde biz güçsüzün tarafını tutarız. Hâlbuki Batılı öyle değildir, onlar ‘kim iyiyse o kazansın’ der. Ama biz hep güçsüzü koruruz.” O nedenle -suya yazı yazsak bile- Türkiye’de yaşayan tüm solcusu, sağcısı, inananı, inanmayanı, Alevisi, Hakkarilisi, Galatasaraylısı, tüm boynuna ABD ipi geçirilip bugünlere getirilmiş Kürtler, AKP içindeki sağduyulu tüm yurtsever insanlar, Fetullahçılar içinde ülkesini seven tüm yurtseverler, tüm MHP’liler, kısacası Batı’nın yıllarca baskısına maruz kalmış ama tarih boyunca hep güçsüzlerin yanında olan tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının birleşme zamanıdır!
Asya’dan bakıldığında görülen şu: ABD ve dünya son bir dönemece giriyor.
Levent ULUÇER, 11 Nisan 2013
levent.ulucer@yurtgazetesi.com.tr