zafercem, sana da fikrinden dolayı teşekkür ederim.
Bence en temel şey adalettir, hukuktur. Hukuk, sonuçları düşünülerek uygulanma yada uygulanmama kararı verme lüksünü, barındırmaz. "Şeriatin kestiği parmak acımaz."
APO iti ilk yakalanıp getirildiğinde, asılmaması gerektiğini düşünenler, "asılırsa Kürtler ayaklanır yakar yıkar, iç savaş çıkar" diyorlardı. Benim de bu görüşe cevabım şuydu: "asılmasına üzülen, gösteri yapan, ayaklanan kim varsa, onlar da asılmalıdır."
Şaşırmayalım! Karşımızda; 30 yıl boyunca, 20 yaşında gariban erlerimizi, polisimizi, öğretmenimizi, karayolları mühendisimizi işçimizi, kundaktaki bebeğimize kadar, binlerce binlerce, hem de mertçe değil tuzakla pusuyla öldürmüş, ve bunları da emperyalist ABD ve AB'nin silahı ve parasıyla yapmış bir örgüt ve bu örgütün lideri var. (Gerilla, emperyalizme karşı savaşandır, emperyalistin silahıyla savaşan değil, bu da Yaşar Kemal'e kapak olsun!)
Sonuçta hukukta, "terör örgütü sempatizanlığı" diye bir kavram ve bir suç var, değil mi! Terör örgütünün liderinin, hakettiği cezayı çekmesine kim karşı çıkıyorsa, bizzat bu sempatizanlık suçuyla yargılanmalıdır.
Ayrıca ülkelerin tarihlerinde kırılma noktaları vardır, iç savaşlar vardır, ayaklanmalar vardır, işgal vardır ve kurtuluş savaşları vardır. Biz bunların hepsini yaşadık, ülkemiz topraklarının %100'üne yakını işgal edildi ve %80'inden fazlasını kaybettik. Bazı Kürtlerin Teali Cemiyetlerini de gördük, İngiliz Muhiplerini de, Taşnak'ı da Maggabi Alyans'ı da.. (Şimdi tutup Koç Alyans diye şirket kuruyorlar, hem de "sigorta" şirketi, dalga geçer gibi!)
Yarbay Osman'ı hatırlayalım:
http://www.turksolu.org/157/erisik157.htm yazdı:Milli Mücadele sürerken, 6 Ekim 1920’de Kadınhanı ve Ilgın’ı, Konya’da ayaklanma çıkaran Delibaş’tan geri alan Yarbay Osman, Akşehir’den geçerken burada 42 hoca tarafından imzalanmış bir fetva yayımlandığını duyar.
Fetvada, “Milli olmak, sultana karşı ayaklanmadır. Bu durumda olanların malları yağmalanır, karıları cariye olarak alınır, kendileri de yok edilir.” denilmektedir.
Hocalara bak sen! Amma yağma ve cariye meraklısıymış hepsi meğer!
Bu fetvadan aldıkları güçle, ulusalcıların mallarını yağmalayan ve kadınlarına el uzatan bu sözümona sultancılar ve bu dinci yalakalar, şehri yaşanmaz hale getirmişlerdir. (Ey halkım! Ben sadece Yunan’la, İngiliz’le, Fransız’la değil; bu cüppeli şerefsizlerle de mücadele ettim. Unutma bizi!)
Yarbay Osman, Akşehir’e girerek bu fetvayı imzalayıp yayımlayan hocaları toplayarak, onlarla Kuran ve ayetlerin yorumları ile ilgili koyu bir sohbete başlar. Sonra da hepsine güzel bir ziyafet çekerek, askerlerin bulunduğu karargâha davet eder.
Hocalar, “kendilerinden” bir yarbay tanımanın verdiği mutluluk ve heyecanla karargâha girerler. İçeride ilerledikçe, havanın hiç de sandıkları gibi sıcak olmadığını anlarlar. Az ötede onlar için bir “son durak” vardır çünkü…
Adımlar yavaşlar, nefesler derinleşir, sesler azalır…
Adımların bittiği, nefeslerin durduğu, seslerin kesildiği yerde; Mustafa Kemal’in askeri olmanın verdiği sorumlulukla, ağzında “laik, demokratik, sosyal hukuk devleti” tekerlemesini sakız etmeden, sözü hiç eğip bükmeden, yobaza selam durmadan, baloda Şeriatla vals yapmadan, dimdik durabilen bir Türk subayı vardır…
Bir de, 42 darağacı!
Mustafa Kemal, emperyalizmle ölüm-kalım savaşı verirken, ulus kendini yine kendi azim ve kararlılığı ile kurtarmaya çalışırken ve tüm Anadolu kan ağlarken, “millicilerin” malına ve kadınına saldırtabilecek denli dinden çıkmış bu hoca takımı, yaptıklarını Yarbay Osman’ın ağzından çıkan şu emirle öder:
“Asın hepsini!”
Peki o 42 hainden hangisi "kahraman" oldu şimdi? Mezarına bırakın ziyareti, tüküren bile yok şimdi!
17 yaşındayken, Erdal Eren asıldı. Hem de suçsuzluğu kesindi! Öldürmekle suçlandığı er'in, uzun namlulu bir silahla şehit olduğu sabitti yani o kargaşa esnasında, belli ki diğer bir erin tüfeğinden çıkan kaza kurşununa kurban gitmişti, ama Kenan Evren kan istiyordu!
Erdal Eren, kahraman mı oldu şimdi? 17 yaşında çocukcağızın teki, kahraman değildi ki, asıldı diye kahraman ilan edilsin. Biz iktidara geldiğimizde, Kenan Evren'in isminin verildiği cadde-okulların isimlerini zaten değiştireceğiz ya, bazılarının adını Erdal Eren koyarız, anısına saygıdan. Geçen bir gece, liseli birkaç gencin yaptığı bu eylemdeki gibi mesela:

Deniz Gezmiş asıldı. Uzun hikaye, ama asıldı. İyiydi-kötüydü, çok su götürür konu ama tek bir Türk'ün Kürt'ün, askerin polisin simitçinin, Müslüman'ın kılına dokunmamış, yalnızca ABD ve İsrail'e karşı eylem yapmış, Mustafa Kemal ve Tam Bağımsızlık yürüyüşleri düzenlemiş, hükümetin Anayasa'ya bağlı kalması için eylemler yapmış ve ne yazık ki "anayasanın bir kısmını veya bütününü ZORLA değiştirmeye teşebbüs"ten idam edildi, elinde bir çakar almaz Kırıkkale tüfeği ile.
Deniz Gezmiş, kahraman mı oldu şimdi?
Benim ve benim gibi kimileri için evet, kimileri içinse hayır.
Mahir Çayan, keza.. Kendisi ve eylemleri hakkında kitaplar okumak yetmez belki, kitaplar yazmalıyız; terörist miydi, yolunu kaybetmiş hevesli heyecanlı bir genç miydi, kahraman mıydı, neydi diye anlamak için. (Tek bir anısını paylaşmak isterim: Hapisten tünel kazıp kaçıp yakalandıktan sonra mahkemede hakim, tünel kazarken çıkan toprağı ne yaptıklarını, nereye sakladığını sorduğunda cevabı şu olmuştur: "Topraksız köylüye dağıttık".)
Demek ki öyle her asılan, kahraman ilan edilmiyormuş, öyle değil mi? İstiklal Mahkemeleri'nin astığı, kim "kahraman" oldu? Yada çocuk yaşta asılan Erdal da kahraman olmadı. Menderes, asılmasa da bize göre haindi, onlara göre kahraman. Özal asılmadı, büyük ihtimal eceliyle öldü (ve esasında, "icraatları" yanında ölüm şeklinin, onun hakkındaki fikirleri değiştirecek bir etkisi yok), kendisi bana göre hain, birçoğuna göre kahraman. Deniz Gezmiş asıldı, bana göre kahraman, çoğuna göre değil, kimine göre yalnızca yanlış yola sapmış bir genç, o kadar.
Bence iyi ki asıldı ve zaten hukuk da onu gerektiriyordu ama, Menderes bile asıldı yahu!
Benim fikriyatım ve tarzım iktidar olursa, başta Tayyip, Gül, Arınç falan hepsi asılacak. Yurtdışına kaçtılarsa suikaste halledilecekler. Feto o vakte eğer öldüyse, mezarı bile kaybedilecek; hocası Said-i Kürdi'nin "sünnetini" takip etmiş olur hem. Aman sonra kahraman ilan edilebilir diye, yağlı ilmekten, şey pardon adaletten mahrum mu kalsın "milli görüş gömleğini striptiz yapmış" insancıklar?
"Kahraman" deyince, önce bir sorarım: kime göre, neye göre? Fatih, Kanuni, Mustafa Kemal, bize göre kahraman. Peki ya Avrupa'ya?
APO, asılırsa kahraman olurmuş. Bir kere en başta, asılması hukuken gerekti ise, kahraman olacakmış bok olacakmış buna bakmadan asılmalıdır, yok asmayalım da devlet kullansın diye bir görüş bile kabul edilemez çünkü devletin, onu asmamakla hukuka aykırı gitmek yoluyla bir güç elde edebilmesini bile kabul etmiyorum.
Peki, asılması durumunda, APO, kimin için kahraman olacak? Benim senin için mi? Hayır, onunt itleri, onun piçleri için. Evet gerçekten de bir süreliğine edebiyat parçalayacaklar, Kürtçe bile öğrenememiş zavallı liderleri için. Onu isterlerse aynı gün unutsunlar, isterlerse değil kahraman, peygamber hatta tanrı ilan etsinler.
Bize ne?
Düşmanın tanımları ve kavramları ile konuşup, hareketlerimizi bunlara göre mi tayin edeceğiz?
Hukuk, bir an önce uygulanmalıdır. AB Uyum Yasaları'nın hepsi bir an önce iptal edilmelidir, Vatana İhanet yasası ve Devrim Yasaları uygulamaya konmalıdır, İstiklal Mahkemeleri'yle birlikte vatanın dört bir yanında meydanlara darağaçları kurulmalıdır. Ayrıca yeni suçlar tanımlanmalıdır. Nihat Genç'in önerdiği gibi mesela "insanlık suçu" ve "insanlık suçu mahkemeleri" ile, Irak'a saldırmamızı isteyen yazarlar-gazeteciler yargılanmalıdır. Sonra mesela cemaatçilik-aşiretçilik, birer suç sayılmalıdır. Elebaşları asılmalı, ayaktakımı sürülmeli-mahkum edilmelidir. Sorosçuluk, keza..
Öte yandan, APO'nun asılması bahsi geçen her yerde, asılmasına engel olanların deşifre edilmesi gerektiği kanaatindeyim.
http://www.turksolu.org/176/yilmaz176.htm yazdı:Apo’yu idamdan MHP’liler kurtardı
1999 seçimlerini bölücü başı Abdullah Öcalan’ı asarız şeklinde sarf ettikleri sözlerle hükümet ortağı olan MHP, yaklaşık dört yıllık iktidar ortaklığı döneminde asamayarak bu konudaki kararlılığını da göstermiş oldu.
Kaldı ki, TCK’dan idam cezasının kaldırılması kararının meclise gelmeden önce adalet komisyonunda tartışılmıştı.
Bu komisyondan geçmemesi için sözde gayret eden MHP’liler komisyonda altı kişi olmalarına karşın red oyu kullanmadılar. Komisyonda 23 üye bulunuyordu. DSP’nin 7, ANAP’ın 3, SP’nin 4, DYP’nin ise 3 üyesi vardı. SP ve DYP’lilerin hepsi red oyu verdi, ANAP’tan bir kişi red oyu verdiğine göre, 8 red oyuna karşılık 9 evet oyu çıkmıştı.
Eğer MHP’liler de red oyu kullanmış olsaydı Apo’nun işi o gün bitiyordu.
Ancak, genel merkezden aldıkları talimat dolayısıyla bu yasa komisyondan geçmiş oldu.
Apo’nun idamını Başbakanlıkta bekletenler sözde bölücülere karşı olduklarını ve Türk milliyetçisi olduklarını iddia etmektedirler.
MHP, bugününde ve geçmişinde yaptıklarıyla ne kadar milliyetçi olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır.