Adım Adım Kürt Federe Devleti - 1
Türkiye Cumhuriyeti tasfiye ediliyor
Yeni Türk Ceza Yasası ve İstinaf Mahkemeleri, kamu yönetimi reformu ve anayasada değişiklikleri üniter devletin tasfiyesi amacını taşıyan hukuksal yapılanmalardır.
Avrupa Birliğinin istek ve dayatmaları ile Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tasfiyesi sürecine girilmiş ve bu süreçte önemli bir yol da alınmış bulunuyor. Bu süreç, Anayasa maddelerinde yapılan değişikler ve çıkarılan yasalarla yapılmaktadır.
Üzerinde yaşadığımız bu topraklara vatan diyenler ve Türkiye Cumhuriyetinin ne pahasına kurulduğunun bilincinde olanlar, bu sürecin aşamalarını büyük bir kaygıyla kamuoyunun dikkatine sunmaktadırlar. Ancak, süreç, önceden en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş sinsi bir planın aşama aşama yaşama geçirilmesi olduğu için, bu aşamaların ayrı ayrı ele alınması kimi zaman bütünün gözden kaçmasına neden olabilmektedir. Ayrıca, özellikle Yeni Türk Ceza Yasası ve İstinaf Mahkemeleri ile ilgili yasal düzenlemeler üzerinde bu çerçevede kapsamlı olarak durulmuş değildir. Ne var ki, hukuk planında bu amaçla gerçekleştirilenlerin tümünü hep birlikte ele almak da çok kapsamlı bir irdelemeyi gerektirmektedir. Bu nedenle, üniter Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tasfiyesi amacını taşıyan yeni hukuksal yapılanmanın kimi ana aşamalarını, bu bütünlüğü açıkça ortaya koyacak biçimde ele alınması daha uygun olacaktır.
Milli çıkarlara aykırı düşünmek suç olmaktan çıkarıldı...
3 Ekim 2001de kabul edilen 4709 sayılı ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun ile yapılan değişiklikler, bu konuda bir kilometre taşıdır.
Bu değişikliklerin AB için yapıldığı, kanunun gerekçesinde şöyle belirtilmiştir:
Avrupa Birliğine tam üyelik sürecinde, ekonomik ve siyasî kriterlerin karşılanmasının, bu alanda bazı yasal düzenlemelerin yapılmasının ön şartı olarak Anayasada bazı değişikliklerin yapılması da kaçınılmazdır.
Anayasanın başlangıcı felsefeye ışık tutar
Başlangıç metninde yapılan değişiklik:
Anayasanın Başlangıç metninde yer alan Hiçbir düşünce ve mülahazanın sözcükleri kaldırılarak yerine hiçbir faaliyetin sözcükleri konulmuştur.
Oysa bu fıkra:
Hiçbir düşünce ve mülahazanın,
Türk millî menfaatleri,
Türk varlığının devleti ve ülkesi ile bölünmezliği esası,
Türklüğün tarihî ve manevî değerleri,
Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliği
KARŞISINDA KORUMA GÖREMEYECEĞİ biçimindeydi.
Koruma görememek hak ve özgürlüklere bir sınırlandırma olarak değerlendirildiği ve bu nedenle de bu sözcüklerin kaldırıldığı, buna karşılık faaliyet in koruma göremeyeceği anlayışına fıkra metninde yer verilmiş olduğu açıktır. Ancak, bilindiği gibi, anayasaların Başlangıç bölümleri, o anayasaya, başka bir deyişle de, o devlete temel olan felsefeyi ve ilkeleri belirler, anayasa hükümlerinin yorumlanmasına ışık tutar.
Yeter ki faaliyet söz konusu olmasın!..
Ne ki, bu değişiklikle ortaya çıkan sonuç:
Herhangi bir düşünce ve mülahazanın,
Türk millî menfaatleri,
Türk varlığının devleti ve ülkesi ile bölünmezliği esası,
Türklüğün manevî değerleri,
Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliği
KARŞINDA KORUMA GÖRECEĞİ
olmuştur.
Yeter ki faaliyet söz konusu olmasın!
Anayasamızın herhangi bir hükmünün;
ulusal çıkarlarımız, devletimizin ülkesi ve ulusu ile bölünmezliği, Türklüğün tarihî ve manevî değerleri,
Atatürkçülük,
laiklik,
düşünce ve mülahazası ile değerlendirilip yorumlanması başta AB olmak üzere bazı çevreleri rahatsız etmiş olmalı ki,
bu değişikliğe gerek görülmüştür.
Temel hak sınırı Anayasada yok
Ancak, bu değişiklikle yetinilmiş değildir.
(2) 13.maddede yapılan değişiklik:
Yapılan ikinci değişiklik, Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması başlığını taşıyan 13.maddededir.
Bu değişiklikle, maddenin önceki biçiminde yer alan devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, millî egemenliğin, Cumhuriyetin, millî güvenliğin... korunması sınırlandırma ölçütüne yer verilmemiştir.
13.madde, temel hak ve özgürlükler için genel sınırlandırma maddesiydi. Nitekim, değişiklikten önce, 3.fıkrada:
Bu maddede yer alan genel sınırlandırma sebepleri temel hak ve hürriyetlerin tümü için geçerlidir denilmekteydi.
Bu nedenle artık özel sınırlandırma nedenleri geçerli olmuş, yani temel hak ve özgürlüklerle ilgili bir maddede sınırlandırma nedeni olarak devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, millî egemenliğin, Cumhuriyetin, millî güvenliğin.....korunması açıkça gösterilmemişse herhangi bir hak ve özgürlüğün kullanılmasında bu ölçüt geçerliliğini yitirmiştir.
Öte yandan, bu değişikliği, başlangıç metninde yapılan değişiklikle birlikte düşünmek gerekmektedir.
Laik cumhuriyet tanımı havada kaldı
13.maddede yapılan değişiklik:
Yapılan üçüncü değişiklik, Anayasanın 14.maddesinde yer alan ve temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının:
dil, ırk, din ve mezhep ayırımı yaratmak veya sair herhangi bir yoldan bu kavram ve görüşlere dayanan bir devlet düzeni kurmak amacı ile olamayacağı hükmünün kaldırılmış olmasıdır.
Oysa, devletimizin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik cumhuriyete en önemli ve ciddî tehdit; dil, ırk, din ve mezhep ayırımı yapanlardan, ve devlet yapısını bu temeller üzerinde değiştirmek isteyenlerden, gelmektedir.
Bu, yaşamakta olduğumuz bir gerçektir.
Bu nedenle de, bu sınırlandırmaya yer verilmemekle devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı önleyen ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik cumhuriyet tanımı ve ölçütü anlamını yitirmekte ve havada kalmaktadır.
Ulus, Anayasal korunmadan yoksun bırakıldı
AKPnin hazırlattığı anayasa taslağı Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tasfiyesi sürecinin neleri amaçlamakta olduğunu çok açık ve tartışmasız bir biçimde gözler önüne sermiş bulunmaktadır.
Anayasamızda yapılan bu ve daha sonraki değişiklikler AB ve AKP iktidarınca yeterli görülmemiş olacak ki, Prof. Dr. Ergun Özbudun başkanlığındaki kimi kişilere, herkesin bildiği üzere, yeni bir anayasa taslağı hazırlattırılmıştır. Bu taslağın yasalaştırılması, uygun zaman ve zeminde yeniden gündeme getirilmek üzere şimdilik askıya alınmış ve AKP, yürürlükteki Anayasada bazı maddelerin değiştirilmesini planlamakla yetinmek zorunda kalmıştır. Ne var ki, bu taslak, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tasfiyesi sürecinin neleri amaçlamakta olduğunu çok açık ve tartışmasız bir biçimde gözler önüne sermiş bulunmaktadır.
Taslaka egemen olan anlayış:
Taslakın Genel Gerekçesi nde Taslakın AB ölçütlerine göre hazırlandığı belirtildikten sonra, 3.maddenin gerekçesinde şöyle denilmektedir:
bölünmez bütünlük ilkesi, ülkenin tarihsel ve sosyolojik gerçekliğinden kaynaklanan farklılıkları dışlama ya da bastırmanın gerekçesi olarak kullanılmamalıdır.
Bu ifadenin ne anlama geldiğini açıklamaya gerek yoktur!
Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin egemenliğinin sona ereceği düşünülerek bu Taslakın kaleme alındığı da 5.maddenin gerekçesinde şu sözlerle ikrar ve itiraf edilmektedir:
Türkiyenin Avrupa Birliğine üyelik statüsü elde etmesi halinde, Türkiye Cumhuriyetinin sahip olduğu bazı yetkilerin Birliğin yetkili organ ve makamlarına devri kaçınılmaz olacaktır.
Başlangıç metni artık hukuken geçersiz:
Devletin bazı görevleri budandı
Taslakta Başlangıç metni bir paragrafa indirilmiş ve bunun da Anayasa metnine dahil olmadığı öngörülmüştür. Başka bir deyişle, bu bir paragraflık metnin de hukuken bir geçerliliği olmadığı belirtilmiştir. Hukuken bir anlam ifade etmeyen bu kısa paragrafta yer alan bir anlatım da şudur:
...Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürkün çağdaş uygarlık hedefi ile ebedî barış idealine bağlılığımızın ifadesi olarak kabul ve teyid ederiz.
Öte yandan; 2001 değişikliğinde düşünce mülahaza sözcükleri yerine geçirilen faaliyet sözcüğü de artık böylece hukuken bir anlam ve değer taşımaz duruma getirilmiştir.
Öncelikle hukukun şu temel ilkesini burada yinelersek, taslağın ne anlama geldiğini daha iyi anlayabiliriz: Bir anayasada ya da yasada yer alan bir hüküm, sonradan yürürlüğe giren yeni bir anayasada ya da yasada yer almayacak olursa, artık bu hüküm yürürlükten kaldırılmış, geçerliliği kalmamış demektir. Örneğin; önceki ceza yasasında suç sayılan bir eyleme sonraki ceza yasasında yer verilmemiş ise, o eylem kendiliğinden suç olmaktan çıkarılmış olur.
Bu temel ilke / kural ışığında Taslaka baktığımızda, 1982 Anayasasının Devletin temel amaç ve görevleri başlıklı 5.maddesi Taslakta 4.madde olarak yer almış, ancak 1982 metninde yer alan Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini.... sağlamaktır sözcükleri Taslakta çıkarılmıştır. Açıkça anlaşılacağı üzere, devletimizin artık böyle bir amaç ve görevi, anayasal düzeyde, olmayacaktır!
Denilebilir ki, devletlerin bu amaç ve görevi zaten devlet olmalarının gereğidir, o nedenle Taslakta yinelenmesine gerek duyulmamıştır. Ama o zaman sormak gerekir: önceki-sonraki yasa ilişkisinin genel bir hukuk ilkesi olduğu bilinmiyor mu idi?
Kaldı ki, 1982 Anayasasının Taslaktan önce yapılan değişikliklere karşın hâlâ Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılması başlığı altında ve hangi hak ve hürriyetin hangi durumlarda sınırlandırılabileceğini öngören 14/1.maddesinde bulunan devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü.... amaçlayan faaliyetler sınırlandırması, Taslakta bu konudaki 18/2.maddeye alınmamıştır. Anlaşılan o ki, Taslakı hazırlayanlar, bütün hak ve hürriyetlerin vatanı ve milleti bölmek amacı ile kullanılabileceği görüşündedirler!...
Tasarı askıda ama tehlike geçmedi
Aynı durum, 1982 Anayasasının 26.maddesinde düşünce ve kanaat açıklamasına getirilen sınırlamanın Taslakta kaldırılmış olmasında da görülmektedir. 1982 Anayasasının 26/2.maddesinde şu hüküm yer almaktadır: Bu hürriyetlerin kullanılması.... Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün korunması....amaçlarıyla sınırlanabilir. Taslakta bu maddeye koşut olarak yer verilen ve İfade hürriyeti başlığını taşıyan yine 26.maddede bu sınırlandırma çıkarılmıştır!...
Taslaka egemen olan ve ülkemizi karanlığa gömecek olan öteki maddelerinin üzerinde durmayacağım ama metni hazırlayanların kadın ı ne gözle gördüklerini belirtmeden geçemeyeceğim. Bakın, 46/3.maddede kadınlar kimlerle bir tutulmuş:
Küçükler ve kadınlar ile bedenî ve ruhî yetersizliği olanlar....
Evet, şimdilik bu Tasarı askıya alınmıştır ama olanak bulunduğunda Türkiyenin nasıl daha da bir kara yazgı ile karşılaşacağı da besbellidir.
Prof. Dr. Çetin YETKİN, YENİÇAĞ