Adım Adım Kürt Federe Devleti - 2
Kürt kökenli vatandaşlar azınlık statüsüne sokuldu
1966da kabul edilen, 57. Hükümet döneminde imzalanan, AKP iktidarı döneminde de onaylanan İkiz Yasalar Lozan Antlaşmasının azınlıklarla ilgili bazı maddelerini hükümsüz kıldı. Müslüman bazı etnik unsurlar da azınlık statüsüne girdi.
Dizimizin birinci bölümünda Türkiyenin tasfiye sürecinin başlatıldığını, anayasada yapılan değişikliklere dikkat çekerek ortaya koymaya çalışmıştık. Bugünkü bölümünde kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Kamuoyuna İkiz Yasalar olarak yansıyan düzenlemeler, iki ayrı uluslararası antlaşmanın TBMMde iki ayrı yasayla onaylanmasıdır.
Ekonomik, Sosyal Ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme:
Halklar kendi kaderini tayin edebilirler
Bu sözleşme, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 16 Aralık 1966da kabul edilmiş ve yürürlük tarihi olarak da, Sözleşmenin 27.maddesi gereğince 3 Ocak 1976 belirlenmiştir. Türkiye, Sözleşmeye uzun bir süre katılmamış, ancak 15 Ağustos 2000de imzalanmış, 2003 yılında da TBMM tarafından kabul edilmiş ve 18 Haziran 2003 tarihli ve 25142 sayılı Resmî Gazetede yayınlanmıştır.
Bu Sözleşmenin 1.maddesinin ilk fıkrası şöyledir:
Bütün halklar kendi kaderlerini tayin etme hakkına sahiptirler. Bu hak gereğince halklar, kendi siyasal statülerini özgürce kararlaştırırlar....
2. fıkrasında da şöyle denilmektedir:
Baydemir madenlerden pay istemişti
Bütün halklar.... kendi doğal zenginlik ve kaynaklarından özgürce yararlanabilirler. Bir halk, hiçbir durumda, kendi varlığını sürdürmesi için gerekli olan kendi olanaklarından yoksun bırakılamaz.
Sözleşmenin yaşamsal önem taşıyan 2. maddesine geçmeden, bir süre önce Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemirin, bölgesinin doğal kaynaklarından yararlanmak hakkının kendilerine ait olduğunu öne sürdüğünü anımsatmak yerinde olacak.
Sözleşmenin 2/1. maddesi de şu hükmü taşımaktadır:
Bu sözleşmeye taraf olan her devlet, münferiden ve ekonomik ve teknik plan başta olmak üzere uluslararası yardım ve işbirliği yoluyla, mevcut kaynakların azamisini kullanarak, bilhassa yasal düzenleme suretiyle alınacak tedbirleri de içerecek şekilde her türlü uygun yöntem vasıtasıyla, bu Sözleşmede tanınan hakların tam olarak kullanılmasını aşamalı olarak sağlamak amacıyla tedbirler almayı taahhüt eder.
Medeni Ve Siyasi Haklara İlişkin Sözleşme:
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca 16 Aralık 1966da kabul edilmiş, 49.maddesi uyarınca da 23 Mart 1976da yürürlüğe girmiştir. Bu Sözleşme de Türkiye tarafından 15 Ağustos 2000de imzalanmış ve TBMMde onaylandıktan sonra 18 Haziran 2003 tarihli ve 25142 sayılı Resmî Gazetede yayınlanmıştır.
Bunda da ilk sözleşmenin 1. ve 2. maddeleri aynen tekrar edilmektedir.
27.maddesi ise şu hükmü taşımaktadır:
Etnik, dinsel ya da dil azınlıklarının bulunduğu devletlerde, bu azınlıklara mensup olan kişiler, kendi guruplarının diğer üyeleri ile birlikte, kendi kültürlerinden yararlanma, kendi dinlerine inanma ve bu dine göre ibadet etme, ya da kendi dillerini kullanma haklarından yoksun bırakılmayacaktır.
İkiz Yasalar Ne Anlama Geliyor?
Bu Sözleşmeler, Anayasımıza göre, iç hukuk hükmündedir. Yani, yasal olarak bağlayıcıdırlar ve başka bir yasa ile çelişik olduğunda da onların yeğlenmesi gerekir.
Süreç yeni başladı tehlikeler kapıda
Maddeler o denli açıktır ki, içeriklerini ayrıca açmaya gerek bulunmuyor. Şu kadarını söyleyeyim ki, TBMMde onaylanıp yayınlandıkları günden bu yana ülkemizde olup bitenleri anlamak için bu İkiz Yasalar, bir anahtar görevini görür.
Gerçi, 2.sinin 27.maddesi için Türkiye Sözleşmeye Lozan Antlaşmasının hükümlerine aykırı olmamak çekincesini koymuştur. Ne ki, bu çekincenin artık hiçbir anlamı kalmamıştır. Çünkü, Lozan Antlaşmasına göre, Türkiyede yalnızca Ermeni, Rum ve Yahudi olmak üzere üç azınlık kabul edilmiş, Müslüman azınlık olmadığı öngörülmüştür. Oysa, sözüm ona Kürt sorunu nun çözümü gerekçesiyle verilen ödünler ve ABnin dayatmaları sonucunda Kürt kökenli Müslüman Türk vatandaşları da, azınlık statüsüne fiilen sokulmuştur.
Öte yandan, dış odakların ve içimizdeki işbirlikçilerin Türkiyede sürekli olarak yeni azınlıklar yaratmak sevdasında olması, hatta Alevi vatandaşlarımızı da azınlık gibi göstermeye kalkışması karşısında, bu sözleşmelerin Türkiyeye nelere mal olacağını açıkça ortaya koymaktadır. Şu anda daha bu sürecin başlangıç aşamasındayız!
Bölücüler ne kadar sevinse azdır!..
Kalkınma Ajansları ve Kamu Yönetimi Reformu ile merkezî devlet yönetiminin görev ve yetkileri
budanmış, bazı yetkiler yerel yönetimlere devredilmiştir.
Tasfiye sürecinin en önemli ayaklarından birini Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı oluşturuyor.
Bu girişim, Avrupa Birliği, IMF ve Dünya Bankasının isteği ve yönlendirmesiyle gündeme gelmiş bulunmaktadır. 2003 yılının Nisan ayında Bakanlar Kurulundan geçen bu tasarı, Türkiyenin tüm idarî yapısını alt üst etmekte, ülkenin yönetimini belirtilen kuruluşların çıkarlarına göre biçimlendirmektedir.
Buna göre;
1-Bölge Kalkınma Ajansları kurulmakta,
2-Devletin özel sektör ve sivil toplum kuruluşları ile ortaklaşa çalışması öngörülmekte,
3-Merkezî devletin yetkileri ve faaliyetleri piyasa lehine kısıtlanmaktadır.
Geçici hükümlere göre de, Millî Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Tarım Ve Köy İşleri Bakanlığı ve Sanayi Ve Ticaret Bakanlığının taşra teşkilatları İl Özel İdarelerine devredilmektedir. Başka bir deyişle, bu bakanlıklar artık yetkisiz kılınmaktadır.
Ayrıca, belediyelere ve belediye sınırları dışında İl Özel İdarelerine Kültür Ve Turizm Bakanlığı, Çevre Ve Orman Bakanlığı, Sosyal Hizmetler Ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü ve Gençlik Ve Spor Genel Müdürlüğünün görev ve yetkileri devredilmektedir.
Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu Ve Görevleri Hakkında Kanun:
5449 sayılı olan bu yasa 25 Ocak 2006da kabul edilmiş ve 8 Şubat 2006 tarihli ve 26074 sayılı Resmî Gazetede yayınlanmıştır.
Yasanın 3. maddesine göre bu Ajanslar bölgeler esas alınarak kurulacaktır.
3/3.maddeye göre de tüzel kişilikli olacaklar ve özel hukuka tabi bulunacaklardır. Başka bir deyişle, kamu hukuku alanı dışında bırakılmaktadırlar.
5.madde, görev ve yetkilerini saymaktadır. Bunlardan yalnızca birkaçı şöyledir:
* Tahsis edilen kaynakları bölge plan ve programlarına uygun olarak kullanmak ve KULLANDIRMAK,
* Türk ya da YABANCI yatırımcıların izin ve ruhsat işlerini tek elden takip etmek.
* Türk ya da YABANCI GİRİŞİMCİLERİ desteklemek,
* Uluslararası programların tanıtımını yapmak ve proje geliştirmek.
Ajanslar ihale Kanunlarını uygulamak zorunda olmayacaklar
Hemen söylemek gerekir ki, bu programlar AB tarafından kotarılan programlardır.
Ajansların Yönetim Kurulları olacaktır. 11.maddeye göre bunların görevleri arasında şunlar bulunmaktadır:
Mal alımı, satımı, kiralanması, hizmet alımı,
Personelin işe alınması ve çıkarılması.
27.maddeye göre ise, Ajans;
1- Kamu Malî Yönetimi Ve Kontrol Kanunu,
2- Devlet İhale Kanunu,
3- Kamu İhale Kanunu hükümlerine tabi değildir.
Geçici 3. madde ise son derece önemli:
Türkiye-Avrupa Birliği Malî İşbirliği kapsamında yürütülen bölgesel programların; bölgelerde yürütülmesi ve koordinasyonu amacıyla oluşturulan proje birimlerinin yürütmekte olduğu iş ve işlemler, buna ilişkin hak ve yükümlülükler ile her türlü taşınır mallar, kuruluş kararnamesinin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç bir ay içinde ilgili ajansa devredilir.
CHPnin yasanın iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmuş olmasına karşın, bazı bölgelerde bu Ajanslar kurulmaya başlanmıştır.
Ajansların ne anlama geldiğini biraz daha açmadan önce Bitlis, Hakkari ve Vanda Kalkınma Kurullarında hangi kuruluşların yer aldığı aydınlatıcı olacaktır.
Bitlis: Tatvan Belediyesi, Ahlat Belediyesi, Adilcevaz Belediyesi, Ticaret Ve Sanayi Odası, Bitlis Ziraat Odası, Bitlis Esnaf Ve Sanatkârlar Odaları Birliği, Bitlis Eğitim Kültür Ve Sosyal Yardımlaşma Derneği, Bitlis Müteahhitler Derneği, Bitlis Genç İşadamları Derneği.
Hakkari: Hakkari Esnaf Ve Sanatkârlar Odaları Birliği, Hakkari Ziraat Odası, Ziraat Mühendisleri Odası, Yüksekova Ticaret Ve Sanayi Odası, Şemdinli Esnaf Ve Sanatkârlar Odası.
Van: Erciş Belediyesi, Gürpınar Belediyesi, Özalp Belediyesi, Ticaret Ve Sanayi Odası, Van Esnaf Ve Sanatkârlar Odaları Birliği, Van Ticaret Borsası, Doğu Anadolu Kalkınma Birliği, Van Organize Sanayi Bölgesi, Van Aktif Sanayici Ve İşadamları Derneği, Yarınlar İçin Van Düşünce Platformu Derneği.
Devletin yetkileri ve kamu malları üzerinde artık bunlar ve benzerleri söz sahibi olacak!... Böylece merkezî devlet yönetiminin görev ve yetkileri sınırlandırılarak yerel yönetimlere devredilmiş olmaktadır. Buna karşılık yerel yönetimlerin görev ve yetkilerinin sınırlandırılamayacağı hükme bağlanmıştır. Yasaya göre; merkezî yönetim, yerinden yönetim ilkesini kısıtlayıcı yasal düzenleme yapamayacak, yerel yönetim alanında ayrıca bir teşkilât kuramayacak ve harcama yapamayacaktır. Bölücüler ne kadar sevinseler azdır!
Prof . Dr. Çetin YETKİN, YENİÇAĞ