
Halbuki; Ahmet Hakanın şaşırmasına gerek yok. Altan kardeşler artık hiçbirşeyi gizleme gereği duymuyor. Mehmet Altanın kardeşi Taraf Gazetesi Yayın Yönetmeni Ahmet Altan da artık açık konuşuyor.
Fethullah Gülen Abdullah Gül sempatizanı, AKPnin sıkı destekçisi Ahmet Altan, şu günlerde sadece Ergenekon üzerine yazıyor. Altan, Atatürkçülerin sindirilmesine yönelik sürdürülen operasyonları canhıraş bir şekilde destekliyor. Kamuoyu vicdanında mahkum edilen Türkan Saylana baskını bile savunan Tarafın Genel Yayın Yönetmeni, bu yazıları kaleme alırken, artık kendini kaybettiğini de gösteriyor.
Ahmet Altan, cumartesi günü kaleme aldığı yazısında, Baba Beni Okula Gönder kampanyasının yürütücülerinden olan Tijen Mergene kamuoyunun sahip çıkması üzerine şaşırdığını söylüyor. Doğan Grubu gazetelerinin Mergene kucak açmasını hazmedemediğini satır aralarında ifade eden Altan, şu garip çağrıyı yapıyor: Doğan Grubunun yöneticileri beni arasın ve (Tijen darbeci değildir desin.) Biz Tijen Mergeni de koruruz."
Belli ki; Ahmet Altan, bir gazete yöneticisi olduğunun farkında değil. Altan, kendini operasyona karar veren mercinin bir ferdi gibi konumlandırıyor. Doğan Grubuna yaptığı üst perdeden çağrı, Altanın nasıl bir kişilik bölünmesi yaşadığının en çarpıcı örneği. Altan, tıpkı izinden yürüdüğü Başbakanı gibi, kendini davanın savcısı zannediyor.
Tabii Altanın içine düştüğü bu acı durumdan kendisinin rahatsız olduğunu söylemek imkansız. Altan, iktidarın kolları altına girerek nefret ettiği herkesten intikam alabilmenin hazzını yaşıyor. Öyle ki; Doğan Grubundan bir yetkili beni arasın. Tijen konusunda ikna etsin, yayını keseyim diyor. Altan böylece, bu operasyonda kendisinin nasıl konumlandırıldığını da gösteriyor. Belli ki; Altan kimlerin gözaltına alınacağını ve haklarında ne tür kararlar verileceğini biliyor. Mekanizmanın içinde olduğunu köşesinden itiraf ediyor.
Peki Altanı bu derece küstah kılan ne?
Kerameti kendinden menkul bir gazetenin gazeteci olmayan yayın yönetmeni, gerçekten çok mu demokrat? Darbeciliğe karşı can siperane bir mücadele mi veriyor? Tanklar yürüdüğünde önüne çıkıp direnecek cesarette mi?
Tabii ki değil Bir kere Altanın sicili bunun böyle olmadığını olmayacağını gösteriyor. 12 Eylülün faşist generalleri, ülkeyi kan gölüne çevirdiğinde, Ahmet Altan günün modasına uymuş ve devrimcileri karalamaya başlamıştı. Devrimciler daha güzel bir gelecek için işkence tezgahlarında can verir, gözaltında kaybedilirken, Altan, Sudaki İz diye bir roman yazıyor, burjuva gazeteleri bu kitabı parlatmak için yarışıyordu.
Toplumsal muhalefeti işkenceyle sindiremeyeceklerini gören 12 Eylül cuntacıları, devrimcilerin psikopat olduğu, sapkın ilişkiler yaşadığını anlatıyordu. Altanın romanları da bu söylemleri takip ediyordu. Sudaki İz devrimcilerin nasıl psikopatlar olduğunu ve sapkın ilişkiler yaşadığını belgelemeye çalışıyordu.
Peki neden?
Ahmet Altan, o dönemlerde de sıkı bir ABD yanlısıydı. Altana göre liberalizm çağın ideolojisiydi. Devrimcilerin olduğu ülkeler ise liberalizmin önündeki en büyük engeldi. Bu yüzden, solun ve sosyalizmin temsilcilerinin ezilip yok edilmesi gerekiyordu. ABDnin çizdiği çerçeve içinde hareket eden Altan, sola ve solculara küfretmekte sınır tanımıyordu. Bu gerçekler, Profesör Yalçın Küçükün kitaplarında ayrıntılı bir şekilde var. Merak edenler, Küfür Romanlarını okuyup Altanın gerçek yüzünü daha yakından tanıma fırsatı bulabilir.
Altan için bugün de değişen bir şey yok. Altan, geçmişte sosyalistlere küfrediyordu, bugünse, ABDyle ters düşen ulusalcıları hedef alıyor. ABD çıkarlarının sıkı bir koruyucusu olan AKP iktidarının eteğinin altına giren Ahmet Altan, darbeye karşı çıkıyorum yalanıyla, Fethullah Gülen Abdullah Gül çizgisinin sıkı bir savunuculuğunu üstleniyor. ABDnin bölgedeki çıkarlarını koruyabilmesi için yapılan operasyonlara demokrat maskesi altında destek veren Ahmet Altan, okurken midemizi bulandıran yazılar kaleme alıyor.
Hukukun, demokrasinin, insan haklarının, mücadelelerle kazanılmış hakların operasyon adı altında yok edilmesinin destekçisi olan Altan, kendisi gibi düşünmeyen herkesi darbeci ilan etme kolaycılığına düşüyor. Ve bunu yaparken, o kadar saçmalıyor ki; artık ne yaptığını bile göremez bir hale geliyor. Darbecileri yok edeceğini söyleyen Altan, Gülün daha bir hafta önce gerçek darbeci Kenan Evreni konuk etmesi hakkında tek kelime dahi söz söyleyemiyor. Oysa ki; gerçek darbeci Gülün evinde onur konuğu olarak ağırlanıyor. Altanın yönettiği gazetede yazan Önder Aytaç, Kenan Evrene kurban olurum diyebiliyor. Taraf'ın bir diğer yazarı, Rasim Ozan Kütahyalı ise, ''ABD karşıtı'' devrimcilere olan kinini "Deniz Gezmiş ırkçıdır, Ergenekon'un fikir babasıdır'' diyerek ifade ediyor. Kütahyalı, tıpkı 12 Mart cuntacıları gibi Deniz Gezmiş'ten nefret ettiğini itiraf ediyor. Taraf, bir 12 Eylül'ü, bir 12 Mart'ı övüyor.
Tüm bunlar gösteriyor ki; Ahmet Altan da Taraf Gazetesi de darbeciliğe karşı değil. Onlar, AKPnin iktidardan düşmesinden korkuyor. Çünkü; biliyorlar ki; AKP demek, ABD demektir. AKP demek, AB ve emperyalizmin çıkarlarının korunması demektir.
İşte bu yüzden, köşelerinden kendi yarattıkları hayali canavarlarla kavga edermiş gibi yaparken, hiçbir kural tanımıyorlar. İşte bu yüzden küstahlaşıyorlar. Altan, isim vermeden eleştirdiği Sinema Sanatçısı Tarık Akana seslenirken, kimlerin eteğinin altına girdiğini şu sözlerle çok açık bir şekilde anlatıyor:
Darbeden yana mısın, değil misin?
Darbeden yanaysan, yap darbeyi.
Cezası neyse çekmeye de razı ol.
Bu sefer darbeyi de, darbecileri de affetmeyecekler çünkü. (16 Nisan 2009 - Taraf)
Bu sözler, Altanın darbecilere karşı özgücüne değil, birilerine güvendiğini gösteriyor. Son satırda yer alan Bu sefer darbeyi de, darbecileri de affetmeyecekler çünkü sözü, Altanın dilinin altındaki baklayı çıkartıyor. Altan, birilerine güvendiğini affetmeyecekler sözüyle vurguluyor.
Peki kim bu birileri?
Sakın, kendisini sık sık ziyaret etmeye gelen yabancı ülkelerin büyükelçileri olmasın?
Barış YARKADAŞ - Gerçek Gündem